ABD’nin 28 Haziran’da İran yanlısı milislere düzenlediği saldırılar, Suriye’deki milis grupların bombalandığı ilk saldırılardan farklı olarak, Irak’ta ve Suriye’deki üsleri hedef alması açısından ABD’nin bölgedeki pozisyonuna dair ipuçları veriyor.
Son dönemde Irak’taki askerlerine ve lojistik merkezlerine insansız hava araçlarıyla (İHA) düzenlenen saldırılardan İran yanlısı Iraklı milisleri sorumlu tutan ABD’nin, 28 Haziran sabaha karşı Irak-Suriye sınırında düzenlediği hava saldırılarında en az beş milis hayatını kaybetti. Milisler tarafından silah deposu ve operasyon merkezi olarak kullanılan iki hedefin Suriye’de, bir hedefin ise Irak’ta vurulması, ABD Başkanı Joe Biden’ın Ocak ayında göreve gelişinden bu yana İranlı milislere yönelik düzenlenen ikinci saldırı. Selefi Donald Trump’ın kötü mirasını devralarak İran ile normalleşmeye gideceği tartışılan Biden’ın başkanlık koltuğuna oturmasından kısa süre sonra Şubat ayında ABD’nin Suriye’deki İran yanlısı milislere yönelik hava saldırısında da en az 20 kişi hayatını kaybetmişti.
Son saldırı, Suriye içindeki milis grupların bombalandığı ilk saldırılardan farklı olarak hem Irak’ta hem de Suriye’deki üsleri hedef alması açısından ABD’nin bölgedeki pozisyonuna dair ipuçları veriyor. Zira ABD, saldırıyla İran’ı hem Suriye hem Irak’ta gözlemekten vazgeçmediğini tescillemiş oldu. Bu açıdan Afganistan’dan tamamen çekilme kararı alsa ve hava savunma bataryalarının bir kısmının Orta Doğu’dan çekeceği iddia edilse de son saldırı, ABD’nin bölge politikasına dair mesajlar içeriyor.
Haşdi Şabi’nin İHA’larıyla sıkışan Irak
İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile Irak’taki milis grupların çatı yapılanması Haşdi Şabi’nin Heyet Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in Ocak 2020’de öldürülmesiyle ABD ile İran arasında süregelen gerilim Irak sahasında İran yanlısı milisler üzerinden farklı formlarla daha görünürlük kazandı. İran yanlısı Iraklı siyasi grupların parlamentoda Amerikan güçlerinin ülkeden çıkarılması yönünde siyasi ve diplomatik baskısına paralel olarak milisler de sahada Amerikan askerleri ve üslerine yönelik saldırıları artırdı. Ayrıca Haşdi Şabi içerisindeki İran yanlısı milisler merkezî yerleşim alanları, komutan ya da komuta kademeleri hakkında belirsizlik olan yirmiyi aşkın “gölge/hayalet milis” grubu kurarak ABD’nin radarına girmemek ve hesap sorulamaz kılınmak yönünde bir strateji benimsedi. Örneğin, bu gruplardan Usbet es-Sairin (Devrimciler Ligi), ABD’nin Bağdat Büyükelçiliğinin ve ABD askerinin konuşlandığı Ayn el-Esed askeri üssünün İHA görüntülerini yayınlayarak “Sizi izliyoruz” mesajı vermişti.
Ocak 2020’den bu yana söz konusu üslere yönelik alışıldık roket saldırıları veya yabancı güçlerin konvoylarına yapılan saldırılarına İHA saldırılarının eklenmesi ABD açısından alarm verici. Nitekim bu yıl içerisinde ABD güçlerine yönelik bilinen şekillerde 40’tan fazla saldırı düzenlenirken, sadece Mart 2021’den bu yana İran yanlısı milisler Irak’taki ABD ve koalisyon tesislerine en az 10 patlayıcı yüklü İHA saldırısı düzenledi. ABD liderliğindeki DEAŞ’a karşı mücadelede uluslararası koalisyon yetkililerince de İHA tehdidinin misyon açısından endişe verici olduğunun açıklaması, ABD’nin saldırısının motivasyonlarından.
2014’te terör örgütü DEAŞ’a karşı Irak’taki en yüksek Şii dini merci Ayetullah Ali es-Sistani’nin fetvasıyla kurulan ve askeri gücünün yanı sıra Irak’ta toplum, siyaset ve ekonomi alanında çok etkili olan Haşdi Şabi’nin kuruluşunun yedinci yılı vesilesiyle 26 Haziran’da yaptığı askeri geçit töreninde İHA modellerini sergilemesinin hemen akabinde saldırıların gelmesinin tesadüf olmayabileceği akılda tutulmalı. Zira Haşdi Şabi’nin bu şovu Irak hükümeti ile ilişkilerde olduğu kadar ABD ile gerilimde de yeni bir rekabet aşamasının açık ilanı.
Saldırılarda Haşdi Şabi bünyesinde olup hem Irak hem de Suriye’de oldukça aktif faaliyet gösteren, 2009’dan bu yana ABD’nin terör örgütü listesinde yer alan ve Ebu Mehdi el-Mühendis’in ve Haşdi Şabi’nin mevcut Genelkurmay Başkanı Ebu Fedek’in ilişkili olduğu Ketaib Hizbullah’ın yanı sıra ve yine ABD’nin “Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist” listesinde yer alan Ketaib Hizbullah’ın kurucularından Ebu Mustafa eş-Şeybani tarafından 2013’te kurulan Ketaib Seyyid eş-Şüheda adlı grup hedef alındı. Irak’taki İran yanlısı milislerin motor güçlerinden biri olan Ketaib Hizbullah’ın, Haşdi Şabi’nin kurmay başkanı, güvenlik, istihbarat, füzeler, anti-zırh gibi kilit alanlarında söz sahibi olduğu gibi son dönemde ülkedeki yeni fenomen “gölge milisler”in ve artarak devam eden roket ve İHA saldırılarının fikir babası olduğu tahmin ediliyor. Nitekim saldırı sonrası açıklama yapan Seraya Evliyaü’d-Dem isimli gölge milis grubu, ABD uçaklarını Erbil üzerinden hedef almakla tehdit etti. Söz konusu grup 16 Şubat 2021’de Erbil Havalimanı’ndaki ABD üssüne yönelik roket saldırılarını da üslenmişti. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) istihbaratının saldırıyla ilgili yakaladıkları bir kişinin kendisinin Ketaib Seyyid eş-Şüheda -dolayısıyla Ketaib Hizbullah- üyesi olduğunu itiraf etmesi, ABD’nin saldırılarındaki hedeflerini izah ediyor.
Öte yandan, 26 Haziran’da Haşdi Şabi’nin askeri geçit töreninde saldırıları adeta üstlenircesine İHA’larını sergilenmesi ve Başbakan Mustafa el-Kazımi’nin törene katılarak Haşdi Şabi Genelkurmay Başkanı Ebu Fedek ile kol kola resim vermesi, ABD’nin saldırılarının arkasındaki nedenlerden biri olabilir. Kazımi’nin ABD’ye yakınlığı bilinse de, Fedek ile kol kola görüntü vermesinin Washington’da pek iyi karşılanmayacağı ortada. Bu resim Irak kamuoyunda da Kazımi’nin zor durumda olduğu ve “çaresizlik” şeklinde okundu. Öte yandan, Kazımi’nin Haşdi Şabi’yi kontrol altına alma çabalarına rağmen örgütün Irak’ta güvenlik mekanizmasının 2016’dan bu yana resmi parçası olması ve hem askeri hem de siyasi alandaki etkinliğinin bulunması, Bağdat hükümetinin manevra alanını daraltırken ABD, Irak’ı yeni dönemde milisler konusunda daha açıktan taraf almaya zorluyor olabilir. Ayrıca Ketaib Hizbullah komutanlarından Ebu Ali Askeri’nin Kazımi’ye atfen “Kulaklarını keçiler gibi keseriz” diyebildiği ve milislerin Bağdat sokaklarında hükümete karşı gövde gösterisi yapabildiği bir atmosferde, Irak’ın ABD’nin son saldırısının “ülke egemenliğinin ihlali olduğu” belirterek soruşturma açılacağını duyurması dengelerin Bağdat hükümeti açısından ne denli zor olduğuna işaret. Son saldırıların ardından, Ketaib Hizbullah komutanlarından Ebu Ali Askeri ve yine Suriye’de oldukça etkin olan Iraklı milis grubu Hareket en-Nuceba’nın Genel Sekreteri Ekrem el-Kabi’nin Irak güvenlik servislerini direniş gruplarıyla işbirliğine davet etmesi de Bağdat’ın milislerle Washington arasındaki sıkışıp kalmasının bir örneği.
Suriye’den İran’a mesaj
Saldırıların, İran’ın balistik füze programı pazarlığa açık olmadığını ve ABD Başkanı Biden ile görüşmeyeceğini belirten İbrahim Reisi’nin 18 Haziran’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasından hemen sonra gelmesi tesadüf olmasa gerek. Zira Ruhani Lider Ali Hamaney ve DMO’ya oldukça yakın olan Reisi’nin halefi Hasan Ruhani döneminde nispi de olsa tanık olunan Hamaney-Cumhurbaşkanı ton farkının tekleşmesi ve Süleymani’nin yerine gelen İsmail Kaani’nin selefi kadar etkili olamadığı yönündeki tartışmalar dikkate alındığında Reisi’nin Irak ve Suriye’de daha mücadeleci bir siyaset izleyeceği öngörülebilir. Son dönemde Haşdi Şabi’nin saldırılarının artması bu siyasete ve İran’ın ABD ile nükleer dosya üzerinde yaptığı müzakerelerde kaldıraç olarak kullandığına yorulabilir. Bu çerçevede milisler ABD’ye karşı pazarlık kozu olarak kullanılacak gibi görünüyor.
Fakat yeni seçilen Reisi de dahil olmak üzere İranlı yetkililer, bu saldırıların kendilerini ABD ile askeri bir çatışmaya götürmesini istemiyor. Hatta İran’ın ABD ile uzlaşma arayışında olduğu da sır değil. ABD’nin buna kapı kapatmadığı bilinse de İran yanlısı milisler konusunda tutumunun değişmeyeceğini ve milislerin hem Irak hem de Suriye’deki etkinlik alanlarında varlık göstermesinden rahatsızlığının süreceğini gösteriyor. Bu bağlamda Washington-Tahran olası normalleşmesinin milisleri kapsamayacağı düşünülebilir. Biden yönetimi her ne kadar paramiliter gruplar için Trump’a kıyasla daha az tehdit oluştursa da DMO’nun yayılmacı ve tekleştirici misyonuna müsamaha gösterilmesi zor.
ABD’nin Suriyelileri DEAŞ’a karşı eğitmek için kurduğu ve İran’ın ülkedeki faaliyetlerine karşı denge görevi gören Suriye’nin güneyindeki el-Tanf üssünün Ürdün, Irak ve Suriye’nin birleştiği noktada yer alması ve bu bölgenin İran açısından Akdeniz’e uzanacak bir yolun başlangıcı olması Washington’un saldırılarındaki motivasyonlardan. DMO söz konusu sınır bölgesinde Ketaib Hizbullah, Asaib Ehli’l Hak ve Ketaib Seyyid eş-Şüheda gibi milislere eğitim, donatım gibi her türlü desteği sunuyor. Özellikle son dönemde İran yanlısı milislerin Irak’taki koalisyon ve Amerikan güçlerine yönelik yürüttüğü saldırı silsilesini Suriye’ye taşıyacağı yönündeki iddialar gündemdeydi. Bu bağlamda ABD’nin söz konusu ihtimale karşı önleyici bir saldırı düzenlediği düşünülebilir. Nitekim ABD’nin saldırılarından kısa bir süre sonra ABD güçlerinin de bulunduğu, Suriye’nin en büyük petrol sahalarından El-Ömer’e İran destekli silahlı grupların yoğunlaştığı Meyadin ilçesinden en az 5 füze fırlatıldığı dikkate alındığında tarafların Suriye’de daha fazla karşılaşacağı ve İran yanlısı milislerin buradaki eylem kapasitesinin de güçlü olduğu anlaşılıyor. İran destekli milislerin eylemlerinin Suriye ve IKBY dahil daha geniş bir alana yayılacağını öngörmek zor değil. Daha önce Erbil’deki ABD üssüne ve ABD’nin Erbil Başkonsolosluğu’na yakın bir bölgeye İHA’lı saldırılar düzenlediği göz önünde bulundurulduğunda saldırılarda yeni bir boyuta geçileceği tahmin edilebilir.
ABD’nin saldırısının Irak, Mısır ve Ürdün arasında devam eden ve Başbakan Kazımi’nin “Yeni Levant” olarak tanımladığı üçlü zirvenin Bağdat’ta toplandığı bir sürece denk gelmesi, kötü bir tesadüf olsa da ülkenin milisleşme eğiliminden kurtarılması gerektiğini yeniden gösterdi. Haşdi Şabi’nin kontrolsüz eylemlerine karşı ve örgüt üzerindeki İran hegemonyasını kırmak adına Kazımi ve selefi Adil Abdülmehdi bazı girişimlerde bulunsa da karşılık bulmadı. Özellikle de ABD, Irak’ı Haşdi Şabi’yi kontrol altına alması yönünde baskılarken ve örgüt içerisindeki İran yanlısı milis grupları ve liderlerini terör ve yaptırım listesine alarak örgütün meşruiyetini hedeflerken, Bağdat’ın somut adım atamaması ve milislerin saldırılarını kınayamaması İran-ABD-Irak-Haşdi Şabi dörtgeninde gerilimin devam edeceğini ortaya koyuyor. Özellikle İran yanlısı milislerin “gölge milis” stratejisiyle bu denklemi giriftleştirmesi, Bağdat’ın elini daha sıkı bağlıyor.
ABD Savunma Bakanlığı’nın “Bu saldırıların da göstermiş olduğu gibi, Başkan Biden ABD personelinin korunması için harekete geçeceği konusunda nettir” yönündeki açıklamaları dikkate alındığında, ABD’nin Irak’taki pozisyonundan geri adım atmayacağı ve olası saldırılara misliyle cevap vereceği anlaşılıyor. Bu bağlamda, Haşdi Şabi bünyesindeki İran yanlısı gruplara sert ve somut bir politika geliştirilmemesi halinde Irak’ın, ABD-İran gerilimine daha sık sahne olması kaçınılmaz. Öte yandan milislerin Suriye’de ABD ile daha fazla karşı karşıya gelmesi halinde ise Suriye’nin de mevcut gerilime eklenmesi muhtemel.
Kaynak: AA