Analiz- İttifaklar siyaseti

Untitled-1-Recovered
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Orta Doğu’da son dönemde gerek bölgesel gerekse uluslararası sistemde yaşanan değişim ve dönüşümler dolayısıyla ittifaklar ve ortaklıklar düzeyinde de yeni gelişmeler meydana geliyor.

Bu gelişmelerin en önemlilerinden biri Irak, Mısır ve Ürdün arasında son dönemde yürütülen üst düzey temasların siyasi ve ekonomik bir ortaklığa dönüşme ihtimali konusu. Abdulfettah es-Sisi yönetimi altında ekonomik zorluklar yaşayan Mısır, son dönemde siyasi liderliğinin tehditkâr dönemlerden geçtiği Ürdün ve ABD ile İran gerilimin yansımalarının yanı sıra mezhebi, ekonomik ve sosyal bir dizi sorundan çıkış arayan Irak, söz konusu üçlü ortaklığı geliştirmek için birtakım adımlar atıyorlar.

Ekonomik öncelikler ön planda

Bu çerçevede Haziran ayının son günlerinde Irak, Mısır ve Ürdün arasında yeni bir zirve toplantısı gerçekleştirildi. Mart 2019 tarihinden bu yana düzenlenen dördüncü zirve, birçok bakımdan da ilklerin gerçekleştirildiği buluşma olarak kayıtlara geçti. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin üçlü zirveye katılım için Irak’ın başkenti Bağdat’a gerçekleştirdiği ziyaret, neredeyse 30 yıllık aranın ardından bir Mısırlı liderin ilk ziyareti olması hasebiyle siyasi ve diplomatik ilişkilerin kaydettiği aşamanın ve son dönemde ortaya çıkan bu ittifaka verilen önemin de açık bir göstergesi. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi ve Ürdün Kralı II. Abdullah’ı, Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ve Cumhurbaşkanı Berham Salih’in birlikte karşılamaları Irak’ın Mısır ve Ürdün’le ilişkilere verdiği ehemmiyet açısından da önemli.

Orta Doğu’da diğer ortaklıkların ve ittifak oluşumlarının geçirdiği değişim-dönüşüm süreçlerinde olduğu gibi Irak, Mısır ve Ürdün arasındaki yeniden konumlanma ve çıkarların yeniden tanımlanması da uluslararası gelişmelerle yakından ilgili. Bu gelişmelerden en önemlisini Joe Biden başkanlığındaki ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik politikalarının yansımaları oluşturuyor. Biden yönetimindeki ABD’nin İran’a karşı ekonomik ve askeri araçlar yerine diplomasiyi tercih etmesi, Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesinin Washington tarafından desteklenmesi politikasını da beraberinde getirdi.

Irak, Mısır ve Ürdün arasındaki üçlü zirve, Kahire açısından birçok yönden önem arz ediyor. 1990’lı yılların ilk dönemlerinde Mısır’ın Irak’ı Kuveyt’ten çıkaran Birleşmiş Milletler (BM) koalisyonuna katılmasıyla iki ülke arasındaki ilişkiler ciddi anlamda gerileme sürecine girmişti. Mısır, geleneksel müttefiki olan ABD ile hareket ederken, Arap coğrafyasının en önemli aktörlerinden biri olan Irak’la ilişkilerini riske attı. İkili ilişkiler 2003’te Irak’ın işgal edilmesine kadar büyük oranda bu yönde devam etti. ABD’nin Irak’ı işgali sonucu devrilen Saddam Hüseyin yönetiminin ardından siyasi ilişkiler kademeli olarak iyileşirken, bu süreç ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi maksadıyla daha da hızlandı. Öte yandan Ürdün de Mısır-Irak arasındaki ilişkilerinin ivme kazanma sürecine dahil oldu. Üç ülke, 1990’dan itibaren ve özellikle 2003 sonrası dönemde sık sık bölgesel konularda fikir alışverişinde bulunurken, ekonomi ve ticaret bu ülkeleri yakınlaştıran başlıca motivasyonlar olarak öne çıktı. Kahire-Bağdat-Amman üçlüsü arasında 2003 yılından bu yana aşama aşama gerçekleşen bu yakınlaşma, 2020 yılının Ağustos ayında Ürdün’ün başkenti Amman’da yapılan zirve ile pekişti.



Amman’da gerçekleştirilen zirveye Ürdün Kralı II. Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Irak Başbakanı Kazımi katıldı. Zirvede Mısır ve Ürdün’ün cumhurbaşkanı düzeyinde, Irak’ın ise başbakan düzeyinde temsil edilmesi üç ülkenin işbirliği potansiyelini, görüş alışverişi yapma iradelerini ve yeni bir ortaklığın doğmakta olduğunu gösterdi. Gerek üç ülke arasındaki ilişkilerin gelişme potansiyeli gerekse toplantının İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarıyla ilgili olması Orta Doğu’da temel meseleler üzerine Kahire-Bağdat hattının ortak bir nüfuz alanı oluşturup oluşturamayacağının dillendirilmesine neden oldu. Ağustos 2020’deki zirve sonrasında üç ülke ortak bir bildiri yayınladı ve ekonomiden güvenliğe, sağlıktan eğitime çeşitli konularda işbirliğinin artırılacağı vurgulandı. Siyasi ve diplomatik ilişkilerden öte, Kahire-Bağdat hattının yanı sıra Amman’ın da İsrail’i Filistin topraklarını ilhaktan vazgeçmeye çağırması ve 2002’de Lübnan’da ortaya konan Arap Barış Girişimi’ne uymaya davet etmesi oldukça önemliydi. Kendi aralarındaki ilişkileri güçlendirme çalışmalarının yanı sıra üç başkent, Arap halkları nezdinde de normatif kazanımlar elde etme hedefiyle Filistin meselesine dair ortak bir duruş sergiledi.

Bağdat Zirvesi’nin ardından üçlü ortaklık ihtimali güçleniyor

2021 yılının Haziran ayında Bağdat’ta gerçekleştirilen zirvenin ardından yayınlanan bildiride, ekonomik bağların güçlendirilmesi, kaynak paylaşımının tesisi ve ticaret hacimlerinin iki katına çıkarılması dahil olmak üzere bir dizi adımın atıldığı bildirildi. Üç lider ayrıca terörizm ve siber saldırılarla mücadelede güvenlik ve istihbarat mekanizmaları arasındaki koordinasyonu güçlendirme kararı alırken, düşman unsurların faaliyet alanları ve medya platformları oluşturma imkanlarının engellenmesi konularında ortak hareket edeceklerini duyurdu. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, üçlü zirve dışında Kral II. Abdullah ve Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ile ayrı görüşmeler de gerçekleştirdi. Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsünün açıklamasına göre, Sisi ile Ürdün Kralı arasında yapılan özel görüşmede ikili ilişkilerin güçlendirilmesi ve ekonomik ilişkiler ele alındı. Irak Başbakanı ile yapılan görüşmede de ticari ve ekonomik ilişkileri güçlendirmenin yanı sıra çeşitli bölgesel konularda görüş alışverişinde bulunulduğu ifade edildi. Sisi’nin bu dinamizmi Mısır’ın son dönemde artan dış politika aktivizminin bir başka tezahürü. İç siyasette ve ekonomide yaşanan kırılganlıkları aşma adına dış politikada yeni açılımları hayata geçirmek isteyen Kahire, Türkiye ile normalleşme dahil olmak üzere birçok ülkeyle farklı alanlarda ortaklık ve işbirliği girişimlerini gündemine almış durumda.

Mısır Cumhurbaşkanı’nın 30 yıl aradan sonra yaptığı bu ziyaret, siyasi açıdan pek çok atılımın habercisi olabilecek bir potansiyele de sahip. Mart 2019’dan beri sıklıkla yapılan ekonomik ve siyasi görüşmelerin sonucunda üç ülke arasında ortak noktalar daha belirgin hale gelirken, kazan-kazan formülüne dayalı dış politika çıktılarının ortaya çıkması muhtemel. Halihazırda Mısır ve Ürdün arasında güçlü olan ilişkilere Irak’ın da eklenmesi, Kahire’nin bölgesel aktörlüğe yeniden soyunduğu bir dönemin habercisi olarak okunabilir. Fakat Mısır’ın belirleyici bir aktör olabilmesinin önündeki engelleri aşması pek kolay olmayacak.

Üç ülke arasında artan diplomatik temaslar ve diyalog son dönemde sıklıkla gündeme gelen Basra ve Akabe arasında yapılması planlanan petrol boru hattı projesi çerçevesinde de olumlu sonuçlar üretebilir. Irak ve Ürdün arasında yapılması planlanan fakat güvenlik sıkıntıları nedeniyle hala hayata geçirilemeyen bu proje, Mısır tarafından potansiyel bir petrol kaynağı olarak görülüyor. Projenin Mısır’ı da içerecek şekilde genişletilmesini üçlü zirve görüşmeleri esnasında gündeme getirdiği sinyallerini veren Mısır yönetiminin, bu projeyle siyasi yakınlaşmanın yanı sıra ülke için yeni bir ithalat noktası oluşturmayı hedeflediği ifade edilebilir. Dahası Mısır bu sayede Orta Doğu’daki siyasi nüfuzunu genişletmek için bir atılım da gerçekleştirmiş olacak.

Tarihsel açıdan değerlendirildiğinde üç ülkenin bu diyaloğunun bir arka planının olduğu unutulmamalı. Nitekim Mısır, Ürdün ve Irak, 1989 yılında o dönemki Kuzey Yemen’in de üyesi olduğu Arap İşbirliği Konseyi (ACC) adı altında bir ekonomik işbirliği örgütü kurmuşlardı. Her ne kadar bu girişim Irak’ın Kuveyt’i işgali yanında birçok nedenden dolayı kısa ömürlü olduysa da Kahire-Amman-Bağdat hattının bu kapsamda tarihi bir geçmişi bulunuyor. Irak’ın özellikle Mısır ve Ürdün’le kurduğu tarihi ticari ortaklıklar, üç ülke arasında temasların artarak sürdürülmesinin temel motivasyon kaynaklarından. Öte yandan ticari temasların yanında özellikle 1980’li yıllardan sonra Irak, Mısır ve Ürdün arasındaki sosyo-kültürel ilişkilerin gelişmesi de siyasi fikir ortaklıklarının belirmesinde etkili oldu. Bu nedenle konjonktürel olarak yakın zamanda belirmeye başlayan bu yakınlaşmanın aslında tarihsel dayanakları olduğunu unutmamak ve bölgede son dönemde yaşanan gelişmeleri bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor.

Kaynak: AA

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir