Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, “Bence muhafazakâr camia olarak yanlışların yükünü taşımayı hak etmiyoruz … İlkemi tekrarlamak isterim: Doğrularda desteğe evet, ama kirlenme karşısında da “Hayır, bunu onaylamıyoruz, reddediyoruz, üzerimize almıyoruz, yukardan aşağıya kimler sorumlu ise onlardan hesap sorulsun” diyebilmek asıl sağlıklı olandır.” düşüncesini dile getirdi.
Taşgetiren yazısında, “Bugün… Ak Parti’nin MHP ile birlikte icra ettiği iktidarda ciddi oy kaybına uğradığı, ancak Ak Parti’nin kemik kitlesinin partiyi her şeye rağmen desteklediği ifade ediliyor. Gerekçe olarak da Ak Parti iktidardan düşerse onun temsil ettiği misyonun da zaafa uğrayacağı, kazanımların kaybedileceği düşünceleri seslendiriliyor. ‘Neden oy kaybı gerçekleşiyor?’ sorusu sorulduğunda, ortaya pek çok sebep konuyor: Yolsuzluk iddiaları en başta… Yolsuzlukların iktidarın kontrol alanı dışında gerçekleşmesi mümkün olmadığına göre nasıl ve üstelik derinleşerek devam ediyor yolsuzluk düzeni? Zenginlerin daha zengin, dar gelirlilerin ise daha yoksul hale geldiği bir ekonomi yönetimi söz konusu. Üstelik büyük dar gelirli kesimin Ak Parti tabanını oluşturduğu, zenginleşmenin de yine iktidar sayesinde gerçekleştiği tespiti var. İşin garip tarafı, tüm bu sonuçların ısrarla sürdürülen ekonomi yaklaşımının ürünü olması ve iktidarda bunu değiştirecek bir ortak aklın devreye sokulamıyor olması.” ifadesini kullandı.
Taşgetiren şunları kaydetti:
“Yargı alanı sorunlarla dolu. Yargıya güven yerlerde sürünüyor. Yargı alanında akçeli işlerin alıp başını gittiğinin sayısız örneği sergileniyor. Gerçekten acayip çeteleşme olguları söz konusu. Farklı çeteleşme görüntülerinde kimi devlet yetkililerinin fotoğraflarının paylaşılması acayipliği daha da derinleştiriyor. Kim bakacak bu çarpık yapılaşmaya, kim müdahale edecek, sorusunun cevabı yok. Dış politikada yüksek volümlü çıkışların zaman içinde tornistanlara yol açması “Tek kişi yönetimi”nin zaafı halinde ortaya çıkıyor.
Yasamanın, yargının ve yürütmenin tek elde toplandığı ve o iradenin her şeyi belirlediği, üstelik medya alanının da derin kontrol altında bulunması sebebiyle insanların tepkilerinin duyurulmadığı bir sistem yapılanması insanlarda boğulma hissine sebep oluyor. Eminim Türkiye’ye mikrofon uzatılsa, benim burada yazdıklarımdan milyon kere daha yakıcı feryatlar yükselir. Bu feryatların bir kısmının bizatihi Ak Parti tabanında oluştuğu ama insanların acılarını içlerine gömdüğünü biliyorum.
Bence muhafazakâr camia olarak yanlışların yükünü taşımayı hak etmiyoruz … İlkemi tekrarlamak isterim: Doğrularda desteğe evet, ama kirlenme karşısında da “Hayır, bunu onaylamıyoruz, reddediyoruz, üzerimize almıyoruz, yukardan aşağıya kimler sorumlu ise onlardan hesap sorulsun” diyebilmek asıl sağlıklı olandır. Sadece iktidardakiler sorumlu olmaz böyle durumlarda ve demokratik sistemlerde, onun yanlışlarına onay verenler de sessiz – tepkisiz – murakabesiz kalmaktan sorumlu olurlar ve değerlerine bedel ödetirler.”