Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Ekrem Ali Akartürk: “Bu ‘Sansür Yasası’ denilen yasanın içeriğinde problemler var”

mahkum internet
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Ekrem Ali Akartürk, Meclis’ten geçen “dezenformasyon” yasasında, Anayasa’daki temel güvencelerin yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı hükümler bulunduğuna dikkati çekti. “Yargı bağımsızlığı sorununuz varsa, bu yasayı uygulayamazsınız” diyen Akarytürk, sosyal medyanın yargı, BTK ve Erişim Sağlayıcıları Birliği kıskacına alınmış durumda olduğunu belirterek, “Sansür yasasıyla, seçim öncesi sosyal medya kıskaca alınıyor” dedi.

Sözcü yazarı Ruhat Mengi’ye konuşan Akartürk, Türkiye’de “yasaları uygulamadan kaynaklanan problemler” olduğunu söyledi; “Nedir o; yargı bağımsızlığıyla ilgili probleminiz varsa bu Sosyal Medya Yasası’na da daha fazla yansıyacaktır. Dolayısıyla, bu “Sansür Yasası” denilen yasanın içeriğinde problemler var, çünkü yasa dili açık değil, artı BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu), yargı ve Erişim Sağlayıcıları Birliği kıskacına alınmış bir sosyal medya özgürlüğü var, sosyal medya kıskaca alınmış durumda” ifadelerini kullandı.

“Siz devlet olarak baskı yapmazsınız ama yayıncılar korkudan suya sabuna dokunamaz hale gelirler”

Ruhat Mengi’nin, “Yasa Meclis’ten geçer geçmez tümüyle yürürlüğe girmiş gibi bir baskı, korku ortaya çıkacak” görüşüne katılan Akartürk, şunları kaydetti:

“Zaten bu yasa açısından böyle bir korku algısı yaratmak yeterli, mutlaka uygulanması olarak da bakmamak lazım. Sosyal medyacıları, dijital medya platformlarını tedirgin ettiyse zaten amaç hasıl olmuştur, önemli olan otosansürü devreye sokmak. Yani, sadece devletin medya organlarını baskılaması değil, medya organlarının kendi kendine otosansür uygulaması ki bu sansürün en ileri aşamasıdır, en tehlikelisidir, yani siz devlet olarak baskı yapmazsınız ama yayıncılar korkudan suya sabuna dokunamaz hale gelirler.”

Tazminat

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki ifade özgürlüğüne ilişkin 10’uncu maddeyi hatırlatan Akartürk, “AİHS bir çatışma normu olarak Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde; Sözleşme ile bizim yasa hükümlerimiz arasında bir çatışma olduğunda Avrupa Sözleşmesi ve AİHM kararları daha üstte yer alıyor, buna uymamız lazım” dedi. Akartürk, “Şu anda bu sansür yasası da çatışan bir yasa olduğuna göre neden bu uyarıyı yapmıyorlar?” sorusuna şöyle yanıt verdi:

“Sadece yasa için AİHM’ye gidemiyorsunuz, önce ihlallerin başlaması lazım. Burada olması gereken şu; Anayasa’mız ‘bir çatışma olursa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni uygula’ diyor, bunu kime diyor; benim hâkim ve savcıma diyor. Ben hâkim olsam ne yapacağım? “Burada bir çatışma var, AİH Sözleşmesi’ne aykırı bir durum var” diyeceğim ve o ihlali, Sosyal Medya Yasası’nın 29’uncu maddesini uygulamayacağım, yani böyle olması lazım. Önce bizim hukuk sistemimiz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni kendisi uygulayacak, Avrupa’dan beklemeyecek. İhlal ettiği noktada önce o mahkemeye taşınacak, önce iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir, ondan sonra Avrupa Mahkemesi ‘Sizin bu uygulamalarınız Sözleşme’ye aykırı, Sözleşme’nin 10’uncu maddesini ihlal ediyorsunuz’ diyecek ve tazminata mahkûm edecek.”



“Tek doğru kimsenin tekelinde değil, ifade özgürlüğü bunun için var”

Devletin sosyal platformları düzenleme ve denetleme yetkisi var, çünkü en başta devlet bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak için var, dolayısıyla bu dijital platformlarda bir kişinin aleyhine asılsız ve kasti bir şekilde bir takım ithamlarda bulunuluyorsa bunlar elbette düzenleme konusu yapılabilir, ticari hayata ilişkin, özel hayata ilişkin bir takım konularda ihlaller yaşanıyorsa ki Türkiye’de bunun için zaten mevzuatta yeterli oranda düzenleme var ve daha da yapılabilir ama burada problem olan temel konu şu; bu yasaya içerik olarak baktığımızda çok önemli bir problemi var; ifade özgürlüğünü kısıtlıyor oluşu, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde öngörülen güvencelere aykırı olarak bunu yapıyor, aynı zamanda bizim doğrudan doğruya 1982 Anayasası’ndaki güvencelere aykırı olarak yapıyor” değerlendirmesinde bulunan Akartürk, sözlerine şöyle devam etti:

“Baktığımızda ne diyor; Dezenformasyonla Mücadele Kanunu’nun 29’uncu maddesi ‘Halkı yanıltıcı bilgi yayma suçu.’ Şimdi, bunu nasıl tanımlıyorsunuz, nasıl uygulayacaksınız, ‘halkı yanıltan’ ne demek, bunun ucu açık. Mesela bir enflasyon oranı açıklayacaksınız, acaba TÜİK’in açıkladığı oranın dışında bir oran açıklayan bilimsel bir kurum bu suçtan yargılanacak mı? ‘Halkı yanıltıcı’ diyor, o zaman burada tek doğruyu devlet ortaya koymuş gibi oluyor, devlet ne derse odur. Tek doğru kimsenin tekelinde değil, ifade özgürlüğü bunun için var, yoksa ifade özgürlüğüne ihtiyacımız yok ki, devlet tek doğruları söylesin, biz de ona biat edelim olsun bitsin. Dolayısıyla, demokratik bir toplumda tek doğru olmaz, çoğulculuk vardır, muhalefet, insanlar birtakım iddialarda bulunur ve bu iddialara karşılık da iddiaya muhatap olan bunları açıklamaya çalışır, kamuoyu kime inanırsa o geçerli olur.

“2023 seçimleri öncesinde muhalif basının sesini kısmak için yapıldığına dair ciddi endişeler var”

“Buna ‘Basın Sansür Yasası’ denebilir, 2023 seçimleri öncesinde muhalif basının sesini kısmak için yapıldığına dair ciddi endişeler var” diyen Akartürk, yasayla vatandaşların da sesinin kısılacağını belirterek şöyle konuştu:

“Tabii ki vatandaşların da. Gerek Avrupa Parlamentosu gerekse Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu sansür yasasındaki düzenlemelerin açıkça ifade özgürlüğüne engel oluşturacağını açıkladılar. Özellikle bu düzenlemenin 2023’te yapılacak parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen öncesinde yapılmasının adil ve serbest seçim ilkelerini ihlal edeceğini ifade ediyorlar. Halka yanıltıcı bilgi yaymak suçlamasıyla sosyal medyanın yoğun tutuklama tehdidine maruz kalabileceği, özellikle demokratik muhalefet açısından kaygı vericidir.”

Röportajın tamamını okumak için tıklayın

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir