Muhalefet partileriyle görüşmelerini sürdüren, AK Parti ve hükümet yetkilileriyle ilgili görüşme bekleyen Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor, başkanlık sisteminin parlamento ile denge ve denetleme mekanizmalarını yok ettiğini, hükümeti dahi gölgelediğini belirterek Osman Kavala davası üzerinden mesaj verdi. Amor, Kavala davası için “Bu bir nevi turnusol testi Türkiye için. Bu güvenirlikle, öngörülebilirlikle, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne taahhütleriyle ilgili.” dedi.
Amor, ANKA Haber Ajansı’na verdiği röportajda başkanlık sistemini de eleştirdi ve muhalefetin Avrupa deneyimlerine daha yakın olan parlamenter sistemi önermesinin olumlu olduğunu söyledi.
Amor şu ifadeleri kullandı:
Ülke seçim öncesi döneme giriyor. Benim ziyaretimin temel amacı muhalefet partileriyle görüşmek. Elbette AKP ile de görüşmek istedim, ama ne yazık ki Numan Kurtulmuş Covid oldu. Ayrıca AYM Başkanı ve Barolar Birliği başkanıyla da görüşeceğim. Partilerin büyük bölümüyle AKP dahil, muhalefet partileriyle, AB Büyükelçileriyle bir değerlendirme yapacağım. Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı ile de görüşeceğim.
“Kavala davası turnusol testi”
Çok yakından davayı takip etmeye çalışıyoruz. Bu bir nevi turnusol testi Türkiye için. Bu güvenirlikle, öngörülebilirlikle, Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne taahhütleriyle ilgili. Bunda ısrarcı oldum çünkü bu yurtdışından kişilerin gelip size taahhütlerinizi hatırlatması değil. Bu Türkiye’nin Anayasası ile ilgili. Bu yurtdışından bir müdahale değil. Bunlar sizin taahhütleriniz ve siz Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olmaya karar verdiniz. Ve bu beraberinde Avrupa Konseyi üyesi olarak yükümlülüklerinize uymanızı gerektiriyor.
Evet (müzakerelerin askıya alınması konusunu raporda) yine hatırlatacağız çünkü ilişkilerimizin diğer alanlarında bazı gelişmeler olmasına karşın insan hakları ve hukukun üstünlüğü konusunda hiç ilerleme yok.
“İnsan hakları ve hukukun üstünlüğünde, hiç ilerleme yok”
Benim amacım, katılım sürecinin hala ilişkilerimizin temelini oluşturduğu mesajını iletmek. Ve katılım sürecinin odağında insan hakları yer alır. Bu nedenle katılım süreci büyük bir değişim geçirmiyor. Ama ilişkilerin başka yönleri de var mesela sondaj çalışmaları, Doğu Akdeniz, Yunanistan… Göç konusunda normal şekilde çalışıyoruz. Çevre ve güvenlik konularında yeniden üst düzey temaslarda bulunuyoruz. Bunlar güzel haberler. Ama aday ülke olduğu için ayrıştırmamız lazım. Bu aşamada Türkiye’den beklentimiz AB’nin politikalarıyla, ki buna elbette dış politika da dahil, yapıcı olarak uyum sağlaması. Şu an bulunduğumuz noktada siz, Türkiye bir aday ülke. Bu da demek ki, bağımsız bir ülke olarak, dış politikanızı istediğiniz gibi idare edebilirsiniz. Ama siz AB üyesi olmak istediğiniz için, her konuya değinmelisiniz. Ve fark ettik ki mesela yeşil barışta, sağlıkta, Covid’de, çevre sorunlarında yakınlaşmalar var ama ilişkilerin diğer yönünde, insan hakları ve hukukun üstünlüğünde, hiç ilerleme yok. Bu AP için temel mesele. Ve elbette taslak rapor bu durumu resmedecek.
“Türkiye’nin Cumhurbaşkanı dışında bir imajı yok”
Avrupa’daki problemlerimizden biri de kamuoyunun bir kısmında Türkiye ile ilgili her şeyin Erdoğan ile ilgili görülmesi. Birçok kişi için, Erdoğan dışında ülkede kimse yok. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı dışında bir imajı yok. Bu da ülkenin imajını çok zedeleyici. Siz, sivil toplumu çok canlı olan, dünyaya televizyon dizilerinden başka, ki benim ülkemde çok başarılı, birçok şey sunabilecek büyük bir ülkesiniz. Bizim bu düşünceyi yenmemiz gerekiyor. Bu sadece şu anki yönetimle ilgili değil, bu ülkeyle ilgili; bu birincisi. İkinci olarak; Avrupa’da artan bir aşırı sağcılık var ve bu da İslamofobik ve Türkofobik tutum demek siz İslam ülkelerine daha yakın olduğunuz için. Ve bu çok zarar verici. Ve bir de aşırı sağ değil ama (Avrupalı) muhafazakarlar var İslamofobi tutumu olan. Muhafazakarlar katılım süreciyle ilgili büyük hayal kırıklığı içinde ve bir kısmı ülkelerinin geri kalanına çok yararlandıklarını, Türkiye konusunda yapacak bir şey olmadığını, söyledi. ‘Türkiye bir daha asla bizim değerlerimize yaklaşmayacak. Değişmeyecek şeylere tutunduk.’ dedi. Bu eğilimin bir süredir durduğunu görmekten mutluyum ve bu tersine çevrilebilir.
“Muhalefetin birleşmesi olumlu”
Son dönemdeki izlenim, seçimlerde gerçek bir değişiklik anlamına gelebilecek muhalefeti temsil eden birçok yeni yüz ve ses olduğu yönünde. Görelim… Bence muhalefetin ülkeye birçok konuda ortak-genel bir gündem sunmak için birleşmesi olumlu.
“Avrupa deneyimlerine yaklaşan parlamenter sistem önerisinin olması bence olumlu”
Bence, daha önce de söylediğimiz gibi aşırı merkezileştirilmiş başkanlık sistemi demokrasi için iyi olmadı. Olgun bir demokrasiyi kişisel bir düzenlemeyle geliştirmek kolaydır. Bu nedenle ülkede daha çok olanak sağlayan ve Avrupa deneyimlerine yaklaşan parlamenter sistem önerisinin olması bence olumlu. Ama sorun sadece yasal süreç değil. Fransa’da bir başkanlık sistemi var. Problem denge ve denetim. Ve Türkiye’deki tüm sorun sadece aşırı merkezileşmiş başkanlık sisteminin dizaynı değil, ama denge ve denetlemenin olmaması. Parlamento, asıl siyaset kurumu, neredeyse yok oldu ve hatta hükümet bile sarayın politikalarıyla gölgelendi. Ve karmaşık yapıdaki her şey, saray diyebileceğimiz yere bağlıysa, bu ülke ve imajı için çok zarar verici. Ve bu açıdan baktığınızda sesli ve çoğulcu bir muhalefetin olması kamuoyu için toplumun karmaşıklığı ve toplumun sorunları için olumlu. Türkiye’deki siyasetin ortak zemini milliyetçilik. Bu da vatandaşların ideolojik bakışını azaltabilir. Ve bence birlikte hareket eden farklı partilerin olması, ülkeyle ilgili çok daha gerçekçi bir imaj sunuyor.
Mültecilerin (Yunanistan tarafından) geri itilmesi çok endişe verici. AP bu konuyla uğraşıyor. Biz Frontex’i de eleştirdik. Frontex’in rolü konusunda çok tartıştık. Ama bir şeyin farkında olmanız lazım. Biz AB olarak bir aileyiz. Her üyeyi politikalarından ötürü eleştirebiliriz. Bu bizim ailemizin konusu. Bazen Türk yetkililerin dürüst arabulucu olmadığımızı söylediğini duyuyorum. Biz dürüst arabulucu olabiliriz. Biz masanın öbür tarafındayız. Biz Yunanistan’ız, biz Kıbrıs’ız. Bu AB. Elbette birçok politikada farklılıklarımız olacak ama üçüncü bir ülke söz konusu olduğunda elbette, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların diplomasiyle çözülmesini isteriz. Türkiye’nin Ege’deki endişelerini dinleyebiliriz. Ama sorun, çıkarlarınızı nasıl savunduğunuz ya da sunduğunuz. Yunanistan’ı bir kolonyal olarak yaftalarsanız, Almanya’yı kolonyal bir güç olarak nitelerseniz, bu sorunu çözmek için kullanılacak en iyi kart olmaz.
Türkiye’nin komşularıyla iyi ilişkilere sahip olmasını tercih ederiz. Türk dış politikasını diplomatik yoldan yürütmeye yönelik her türlü girişimini çok olumlu karşıladık. Bu şu anlama gelir: Eğer Türkiye Ermenistan’a güvenini yeniden kazanmaya çalışıyorsa, bu harika bir haber. İsrail ve Yunanistan ile de yeni bir ortam söz konusu. Bu iyi. Türkiye’nin (Rusya-Ukrayna krizindeki) tutumu da harika haber.
“İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar dönün”
Sözleşme ile dünyaya mücadelemizi gösterdik. Bu basit bir konu değil. Bu AB’deki bir sürü politika merkezinde olan bir şey. Ve bence, biz Türkiye’nin buna dahil olmasını isteriz. Bunun adı İstanbul Sözleşmesi. Türkiye’nin burada olmaması biraz garip. Bu nedenle, bir kez daha durumu tekrar değerlendirmeniz ve İstanbul Sözleşmesi’ne tekrar dahil olmanız için çağrıda bulunuyoruz.”