Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, ekonomik kriz nedeniyle olağanüstü hal (OHAL) ilan edilebileceği iddiasına ilişkin, “OHAL ihtimallerinin konuşulması dahi, hükümetin ekonomiyi ne hale getirdiğinin göstergesidir” dedi. Babacan, hükümetin faiz politikasını eleştirirken de “Erdoğan, Türkiye sizin yanlış tezlerinizin dememe tahtası değil; bu ülkenin vatandaşları da sizin kobayınız değil” diye konuştu.
Ali Babacan, partisinin haftalık değerlendirme toplantısında konuştu. Babacan, ekonomiyi, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının iş bırakma eylemini, OHAL ve ittifak iddialarını değerlendirdi. Babacan, Merkez Bankası’nın kurlara müdahalesine ilişkin, “Merkez Bankası, borçlanarak topladığı döviz rezervini sattı. 4 milyon doları bu müdahaleyle yaktılar. ‘Yaktılar’ diyorum, çünkü müdahale ettiğinde işe yaraması lazımdı. Müdahalelerin etkisi koca bir sıfır” dedi. Babacan’ın konuşmasında dikkat çeken noktalar şöyle:
“Ülkenin dört bir yanından ekmek kuyruğu fotoğrafları paylaşılıyor”
“Ülkemizin gündemi yoğun. Her mahallede, her sokakta bu kötü yönetimin ödettiği bedel altında ezilen vatandaşlarımızla karşılaşıyoruz. Ülkenin dört bir yanından ekmek kuyruğu fotoları paylaşılıyor. Cumhurbaşkanı ayet okuyarak yokluk karşısında halkımızdan sabır istedi. Yokluk, enflasyon, açlık, doğal afet değil. Bu kriz, Erdoğan’ın kötü yönetimi sonucu çıkmış bir kriz. Bu milleti kandırabileceğinizi zannetmeyin. Biz, bu aldatmacalara, oyunlara geçit vermeyeceğiz. Ekmek fiyatlarına, ayçiçek yağına, her şeye gelen zam, bunların hepsi Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin imzasını taşıyan sonuçlar.
“Türkiye sizin deneme tahtanız değil”
Dolar kuru 14’ün üzerine çıktı. Merkez Bankası borçlanarak topladığı döviz rezervini sattı. 4 milyon doları bu müdahaleyle yaktılar. ‘Yaktılar’ diyorum çünkü müdahale ettiğinde işe yaraması lazımdı. Bu müdahalelerin etkisi koca bir sıfır. Sonuçta, zaten ekside olan Merkez Bankası’nın net dövizi daha da eksilere düştü, devletin döviz borcu daha da fazla oldu. Paramız tarihin en değersiz anını yaşıyor, bu toplantıyı yaptığımız anlarda. Biri de çıkıp ‘borç aldığımız dövizleri neden yakıyoruz’ demiyor. Bu kadar inat olmaz. Hadi tamam, ekonomi ilmine dair bir bilgileri yok ama kaç kere deney yapacaksınız? Öğrenmek için okuma, iktisatçıları dinleme ve her seferinde batır. Yine ders almıyorlar. Bakalım, perşembe günü göreceğiz Para Politikası Kurulu’nu. Yeni bir şey öğrenmeye zihin kapalıysa ne anlatsak boş. Bir de ‘Bana ders vermeye kalkıyor’ dedi ama derse ihtiyacı var. İktisat ilminde olmayan bir tezi inatla gittikçe daha fazla dayatıyorlar. Erdoğan, bakın, Türkiye Cumhuriyeti sizin yanlış tezlerinizin deneme tahtası değil. Bu ülkenin vatandaşları da sizin kobayınız değil. Merkez Bankası faizi indirince kur arttı, ekimde de kasımda da üçüncü kez yine faiz indirdi, yine enflasyon arttı, kur arttı. Faiz talimatla düşmez. Bunlar, benzine kibrit çakıyor, patlıyor, yanıyor; ‘böyle olmaması lazım’ diyorlar üç kere. Anlamıyor musunuz, görmüyor musunuz diye soruyorum buradan. Niçin tekrar tekrar bu ülkeye zarar veriyorsunuz?
“Hazinenin ödediği faize neden karşı değilsin”
‘Ben faize karşıyım’ diyor, ‘Nas’ diyor. Merkez Bankası, faizi 19’dan 15’e indirdi. Hazine’nin borçlanma faizinin tam 6 puan artmasına sebep oldu. Madem ‘Nas’ diyorsun, Merkez Bankası’nın faizi karşısında Hazine’nin ödediği faize neden karşı değilsin? Hazine’den ödenen faizler vergilerle ödeniyor, Hazine’nin verdiği faiz, Merkez Bankası’nın aldığı faiz. Tam 240 milyar faiz ödemesi koydular. Bu tabii eski kur ve eski faize göre. Bu sayının da çok üzerinde bir faiz ödemiş olacak gelecek sene. Erdoğan’ın bundan bahsettiği yok. Hazine’nin ödediği faiz çok yüksek bir faiz. Merkez Bankası’nın faizini düşürdüğünüzden bahsediyorsun da Hazine’nin borçlanma faizini patlattığınızdan niye bahsetmiyorsun?
“Bunların saçmalıkları sebebiyle 70 yaşındaki emeklimiz yağmur altında ekmek kuyruğu bekliyor”
Ekonomimizi mahvettiler. Bunların saçmalıkları sebebiyle 70 yaşındaki emeklimiz, yağmur altında ekmek kuyruğu bekliyor. Esnaf ışıkları yakmadan dükkanını açıyor. Vatandaşın buzdolapları boş. ‘Avrupalılar depolarını doldurmaya buraya geliyor’ diyordu, bizim vatandaşımız tenceresini dolduramıyor. İnatla devam ettiğiniz bu hatalar sebebiyle vatandaşlar bu ülkeyi terk ediyor. Gençlerin yüzde 80’i bu ülkeyi terk etmek istiyor.
“Döviz mevduatı en yüksek seviyede”
Dövize endeksli iç piyasa için tahvil çıkaracaklarmış. Vatandaşlar bazen ellerindeki üç kuruş erimesin diye döviz alabiliyor. Banka hesaplarında döviz mevduatı en yüksek seviyede, yüzde 65. Bu, paramıza güvenin ne kadar azaldığının göstergesi. Hükümet, ‘Sen döviz alma, sen bu tahvili al, biz sana döviz olarak ödeyeceğiz’ diyor. Vatandaşı dövize endeksli borçlandırmaya çalışıyorlar. O eski döneme yeniden sürüklüyorlar ülkeyi. Bir ülkenin vatandaşı, kendi ülkesine borçlanırken başka bir para birimiyle borçlanır mı? ‘Şu ülkeyi düzgünce yönetelim, ülke kalkınsın’ diyeceklerine her türlü cambazlığı deniyorlar. Bu tür işlerle uğraşan bir iktidar ciddiyeti yitirdiğini göstermiştir.
“Sağlık çalışanlarının gün yüzü görmediğini izliyoruz”
Sadece ekonomik krizden bahsetmiyoruz; Meclis’te milli iradenin esamesi yok, yargıda adalet kalmadı, hastanelerde sağlık yok. TTB çağrısıyla sağlık çalışanları grevde. Sağlık çalışanlarının gün yüzü görmediğini izliyoruz. Avrupa’da en az sağlık çalışanı maaşı bizde, en uzun çalışma saatleri de bizde. Geçen günlerde de Sağlık Bakanı ve Erdoğan, ‘müjdeyi kim verdi’ yarışında, sağlık çalışanlarına zam yapılacağını duyurdu. Hemşireler ve teknisyenler de dışlanmış oldu. Zam müjdesi de fos çıktı. Bu konuyu ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Sağlık çalışanlarımız seslerini duyurabilmek için grev yapıyor. Bizim planlamamız çok açık. Sağlık çalışanları, mesleklerinden soğutan bir çalışma şartlarıyla karşı karşıya ama biz bunu yapacağız, bunu yapacak kadrolara sahibiz. En kısa sürede sağlığın devası olacak eylem planımızı paylaşacağız. Bu krizden çıkışın yolu belli. Bunun yolu hem sistem hem iktidar değişikliği, bugünkü iktidara ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Hem Erdoğan ile hem krizlerin ortağı Bahçeli ile vedalaşacağız. Seçimlerden sonra nasıl bir ekonomi politikası uygulanacağı ile ilgili net bir tablo ortaya konsun, anında piyasalar düzelir. Çok daha düzgün bir yönetim kadrosu iktidara gelecek olsun, hemen piyasalar düzelir. Ülkeyi gece yarısı kararnameleriyle fakirleştiren iktidardan en kısa sürede kurtulacağız. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz. Taraflı cumhurbaşkanlığı sisteminin önemsizleştirdiği Meclis’imizi ayağa kaldıracağız. Yaşam tarzı, cinsiyeti, sosyal statüsü fark etmez, temel hak ve özgürlükleri kazandıracağız. Yasama, yürütme ve yargı, her biri ayrı ayrı güçlü olacak. Meclis’in yürütme üzerinde denetim gücü olacak. Tüm sorunlarımızı, demokrasiyi ayağa kaldırarak çözeceğiz.
“OHAL ihtimallerinin konuşulması hükümetin ekonomiyi ne hale getirdiğinin göstergesidir”
Zaman zaman sekteye uğrasa da demokrasimiz her girdiği çatışmadan galip çıkmıştır. Demokrasiye kastedenler, halk iradesini tanımayanlar her zaman kaybetmiştir. Yerli yersiz OHAL uygulamaları da demokrasimize zarar veren uygulamalardır. OHAL, anayasanın temel haklarla ilgili maddelerinin bir süreliğine askıya alınması demektir. Bu nedenle OHAL ihtimallerinin konuşulması dahi, hükümetin ekonomiyi ne hale getirdiğinin göstergesidir. Hükümetin acilen bu tür dedikoduları kesin bir dille reddetmesi gerekir.
“Erdoğan’ın gerileme dönemi modeli”
(Hazine ve Maliye Bakan Nureddin Nebati’nin açıklamaları ile ilgili) Attan düştü, ‘Ben zaten inmeyi planlıyordum’ diyor. Senin attan düştüğünü herkes gördü. Yaptıkları bu. Bir hafta önce ‘Çin modeli’ diyorlardı, şimdi ‘Yerli modelimiz’ diyorlar, ne yaptıklarını bilmiyorlar. Bir zamanlar bir Türkiye modeli vardı dünyada. Herkes Türkiye modelinden bahsediyordu. 2014’te Merkez Bankası bir kitap yayımladı, bizden heyetler istediler. Aklınıza gelen her alanda, başka ülkelere kendi reformlarımızı anlattık. Gerçek Türkiye modeli o dönemde yaşandı. Davos’ta, ‘Bize ne ders verirsiniz’ dediler, ertesi gün haberlerde birinci sıradaydık. Şu an bir modelden bahsediyorsak ‘Erdoğan’ın gerileme dönemi’ modelinden bahsedebiliriz. Avrupa’nın en büyük topraklarına ve en genç nüfusuna sahip ülke, bu ülkenin bu kadar beceriksizce yönetilmesi yazık. ‘Benim kaybedecek çok şeyim var, senin bir maaşın var’ diyor. Bu kafayla bir ülke yönetilebilir mi? Dövizi olanın, varlığı olanın işine yarıyor. Alınları açık, başları dik yürüyemiyorlar. Varlıklı insanlarla kendileri gibi, konuşa konuşa ülkeye zarar veriyorlar.
“İttifak gerekirse yapılacak bir iştir”
İttifak meselesi bir seçim ittifakıdır, seçim tarihi yaklaşınca konuşulacak ve gerekilirse yapılacak bir iştir. Siyasi partilerle yakın bir iletişim içindeyiz. Cumhur İttifakı’na dahil olmayız ama DEVA tek başına mı, ittifakla mı devam edecek, günü gelince cevap vereceğiz. Biz bir konsensus masasında çalışıyoruz ama bu bir ittifak masası değil. Diğer partilerle aynı masada çalıştık ve çalışmaya devam ediyoruz.”