Bahçeli, AK Parti’ye sınır çekti: “Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50+1’dir”

Devlet Bahçeli

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı iki saatlik görüşmede Erdoğan’ın “50+1’in mahsurlu olduğunu anladık” dediğini belirtmesinin ardından başlayan tartışmalara, sistemin mimarlarından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sınır çizdi: “Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50+1’dir”

Bahçeli’nin açıklamalarından satır başları şöyle:

“Siparişle çalışan kamuoyu araştırma şirketlerinin abuk sabuk anketleri neyi söylerse söylesin, 2023 Cumhur İttifakı’nın, Türkiye’nin zafer yılı olacaktır. Bizim anketimiz tuttuğumuz eller, girdiğimiz gönüllerdir. Bizim anketimiz coğrafyanın dört bir yanında kahramanca ve dik duruşla mücadele eden, Türkiye’yi yarı yolda bırakmayacağım diyen aziz millet evlatlarıdır. MHP’nin oyu buymuş, AK Parti’nin oyu şuymuş diyerek aldıkları paranın bedelini yalan anket düzenleyerek ödeme kuyruğuna giren kurşun askerler, sözüm sizedir: Türk milletinin bağımsızlığına, muazzam eserlere nasıl sahip çıktığını eninde sonunda göreceksiniz. Yediğiniz şamarı ömrünüz boyu unutamayacaksınız, hiç duraklayamacağız. Cumhur İttifakı olarak hep bir adım önce olacağız, asla oyalanmayacağız, bir günümüzü diğeri ile eşitlemeyeceğiz. MHP, kulislerin, lobilerin, karanlık senaryoların partisi değildir, haciz altında iradesine ipotek konulmuş parti değildir.

MHP’nin kökü mazide, kökeni Türk tarihinde, ruhu ise tamamıyla büyük Türk milletindedir. Cumhuriyetin 100. yıl dönümüne tertemiz umutlarımızı bağladık. Sefer bizden, zafer Allah’tandır dedik. Cumhur İttifakı olarak muazzam bir siyaset ahlakıyla kenetlendik, milletimize, gelecek nesillere karşılıksız hizmetle mükellef olduğumuzun bilinciyle duruşumuzu güçlendirdik. Cumhur İttifakı halinde atacağımız her adım, daha huzurlu, daha güvenli bir Türkiye’ye doğru yol alıştır. Daha müreffeh, daha zengin, daha kaygısız bir hayata yöneliştir. Daha adil, daha hakkaniyetli bir geleceğe bağlanıştır. Daha dik baş, daha tok karın, daha mutlu yarına hiç tökezlemeden ilerleyiştir.

“CUMHUR İTTİFAKI’NDA ÇATLAK PATLAK OLMAZ”

Cumhur İttifakı’nda çatlak patlak olmaz, ittifakımızı hazmedemeyip çatır çatır çatlayanların varlığı her türlü izahtan varestedir. Cumhur İttifakı geçmiş ve gelecek arasındaki köprüdür. Türkiye sevdasının siyasi bir hürriyete bürünerek kökleşmesidir. Bizim ittifakımız plan, proje, pazarlık usulüyle tescillenmiş bir ittifak değildir. Biz fırsat düşkünü siyasi ittifaklara benzemeyiz. Başkaları gibi gözü başka, kaşı başka oynayanlarla mukayese edilemeyiz. Dili başka, fikri başka, zikri bambaşka olanlar gibi de davranamayız. Geçen haftaki grup konuşmam epey tartışıldı, pek çok kesim tarafından çarpıtıldı. Dedim ki, ‘MHP, Cumhur İttifakı’nın bir ortağı olsa da, işlevi ve üstlendiği demokratik sorumluluğu muhalefettir. Bunun yanı sıra TBMM’de denge ve denetleme görevi ile mesuldur.’ Bu kanaatimin neresi yanlıştır? Neresinde Cumhur İttifakı’na mesafeli bakış hakimdir? Hükümet bellidir, görevini başındadır.

Hükümet değilsek de, hükümete bakan vermemiş olsak da, Cumhur İttifakı’nın sevabına da günahına da sonuna kadar ortağız, anca beraberiz kanca beraberiz.

Tavsiyem, kötürüm beyanat sahiplerinin kendi işlerine bakmaları, kendi önlerinden yemeleridir. Niyet okuyuculuğu falcılıktır, bunca zahmete katlanacaklarına faziletli olsunlar.

Bir köşe yazarının yuvalandığı bir köşesinde ‘Erdoğan ile Bahçeli arasında sistem gerilimi var’ başlıklı yazısı A’dan Z’ye yalan, saptırma ve nifakla bulanmıştır. Bu şahıs, kalemini zillet mürekkebine batırmıştır. Az yalan olmaz, biraz yalan olmaz, küçük yalan olmaz, bir yalan, bin yalanın kuluçkasıdır. Cumhur İttifakı Türk milletinin gerçeğidir.

CEMİL ÇİÇEK’E: “KİMLERE ŞİRİN GÖRÜNMEYE ÇALIYORSUNUZ?”

Sayın Cumhurbaşkanımız ile aramızda gerginlik değil muhabbet vardır, hürmet vardır, anlayış, güven vardır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi milletimizin bir başarısı, geleceğinin müjdesi, belli bekanın güvencesi, devlet yönetiminin milli hedeflerle birleşmesidir. Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli, yüzde 50 + 1’dir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, cumhurbaşkanı, doğrudan halk tarafından seçildiği ve hükümet TBMM’den güven oyu almadığı için yönetimde istikrar ilkesi kendiliğinden gerçekleşmiştir. Bu itibarla, yüzde 50+1 oyla Cumhurbaşkanı seçilmesi, çoğulcu demokrasinin dünyaya emsal teşkil edecek bir şekildir. Milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, Cumhurun bütününü temsil edecek Cumhurbaşkanı seçiyoruz. Yüzde 50+1 oyu eleştirenleri anlayışla karşılamamız, bunu felaket olarak yorumlayan karamsarları makul bulmamız abesle iştigaldir. Sayın Cemil Çiçek, yüzde 50+1’in sıkıntılara sebep vereceğini iddia ediyor. Bu tuhaf ve tahrip gücü yüksek sözlerin benzerini Türkiye’nin istikrarsızlığa gömülmesini, siyasi anlaşmazlıkların içine düşmesini isteyen çevreler de ileri sürüyor. Sayın Çiçek, sizin kafanızda, dilinizin altında sakladığınız bir oran var mıdır? Varsa ne zaman açıklamayı düşünüyorsunuz? Açıkla da bilelim, niyetini öğrenelim. Türkiye’nin kaostan, işgalden, imhadan kıl payı kurtulduğunu ne çabuk hafıza kayıtlarından çıkardınız. Buradan ne yapmaya, kimlere şirin görünmeye çalışıyorsunuz?

“YÜZDE 50 + 1 MEŞRUİYET SANCILARINI BAŞTAN ORTADAN KALDIRACAK, DEMOKRASİ GÜVENLİĞİNİ TEMİN EDECEKTİR”

FETÖ’cü Fehmi Koru da aynı şeyleri söylüyor. Yüzde 50+1 bir kaos olmasın diye belirlendi. Bunu da mı inkar ediyorsunuz? 6 partinin güçlendirilmiş parlamenter sistem arayışı için toplantılar düzenlediği bir dönemde tesadüfe bakın ki Sayın Çiçek’in beyanatı her anlamda dikkat çekicidir. Bize göre kuşku vericidir. Hem teorik olarak hem de fiili olarak CB’nin yüzde 50+1 oyla seçilmesi meşruiyet sancılarını baştan ortadan kaldıracak, demokrasi güvenliğini de temin edecektir. Yüzde 50 +1, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mihveridir, buradan başlayacak bir tartışma, taviz; yeni yönetim sisteminin işleyiş ve ilerleyişini melezleştirip sakatlayacaktır. Bize göre bu tartışma gereksiz ve yersizdir. Yapmamız gereken pek çok şey vardır. CHS’nin bütün kurum ve kuralları ile, derin ve işlerlik kazanmasına çabalamak varken yüzde 50+1 üzerinden farklı bir tartışma sayfası açmak, sistemin itibar ve inandırıcılığını zedeleyecektir.

“Kadınlarımız ölüyorsa, medeniyetimiz can çekişiyor demektir”

Allah’ın verdiği canı, Allah’tan başka kimse alamaz. İnancımıza göre, kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş sayılır, kim bir can kurtarırsa bütün insanların canını kurtarmış olur, kadınlarımıza, kızlarımıza, masum yavrularımıza musallat olan, hayatlarına kast eden eli kanlı canilerin iki dünyada da yatacak yerleri yoktur. Son 1 hafta içinde işlenen kadın cinayetlerine baktığımızda nasıl bir kördüğüm içinde bocaladığımız görülecektir. Senem Kafalı, Hanife Demirci, Selime Pişkin, Gülsüm Yarış kardeşimiz şiddet kurbanı oldu. Bu cinayetler sadece bir kısmı, bu tablo hepimizin yüreğini kavuruyor. 9 Kasım’da Başak Cengiz kızımız sokakta yürürken, hiç tanımadığı herhangi bir temasının olmadığı bir canavar tarafından hayattan koparılmıştır. Eline aldığı samuray kılıcı ile gözüne kestirdiği masum bir canı almak için sokağa çıkan bu cani, hedef olarak seçtiği Başak kızımızın acımadan kanını dökmüştür. Artık zaman konuşma zamanı değil, tedbirleri sırasıyla alma, gereğini önşartsız icra etme zamanıdır. Biz geciktikçe, bir yerlerde kadınlarımıza saldırı yapılmaktadır. Şiddet selinin önünü almak, bu barbar akının önüne geçmek mecburiyetindeyiz. Kadınlarımız ölüyorsa, medeniyetimiz can çekişiyor demektir. Kızlarımız, çocuklarımız feryat figan ediyorlarsa biliniz ki ileri sürülecek hiçbir bahane yüzümüzün kızarmasına, vicdanımızın hırpalanmasına mani olamaz.

İnsanlık değerlerini ayaklar altına alan hiçbir caniye tahammül edemeyiz, sabır gösteremeyiz. Şiddete sıfır toleransla yaklaşmaktan başka bir alternatif yoktur. Kadın cinayetleri iç barış ve huzur ortamımızı tahrip edecek boyuttadır. Artık klişe sözler geçersizdir, vakit şiddetin kökünü kurtarma vaktidir. Anlaşılıyor ki 6284’ü güçlendirmek, uygulanmasını harfiyen sağlamak durumundayız. MHP’nin kadınlara reva görülen şiddetin engellenmesi, cinayetlere son verilmesi hususunda görüş ve önerileri şunlardır:

“Ruh sağlığı yasa teklifinin bir an evvel yasalaşması istediğimizdir”

1-Ailenin korunması, şiddetin önüne geçilmesi konusunda kapsamlı bir ruh sağlığı yasasına ihtiyaç duyulduğu tartışmasızdır. Şiddetin ruhsal ve psikolojik yönü analiz edilmelidir. Bunun yanında yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Evlilik hazırlığında olanların ruhsal dengesinin yerinde olup olmadığı bu çerçevede ele alınmalıdır.

Parti olarak 26. dönemde TBMM’ye sunmuş olduğumuz ve uzun bir hazırlığın mahsulü olan “ruh sağlığı yasa teklifi”nin bir an evvel yasalaşması istediğimizdir.

“Gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır”

2 – Şiddeti durdurmak maksadıyla, hem güvenlik önlemleri hem cezai müeyyideler artırılarak, kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır. Mahkemeler cinayet davalarında, süratle karar vermeli, iyi hal indirimi, akli denge sorunu ya da başka bir sebeple canilerin ceza indirimiyle taltif edilmelerine imkan tanınmamalıdır. Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, tecavüz suçlarında caydırıcı, kalıcı ve kapsayıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır.

3- Medyada kadınlara yönelik cinayetlerin tekrar tekrar gösterilmesine kesinlikle izin verilmemelidir. Şiddeti özendirip teşvik edecek her yayından kaçınılmalıdır.

4-Son yıllarda yaygınlaşan, milli ve manevi değerlerimizi hedef alan dizi filmler, toplumsal hayatımızı zehirlemektedir. Mülevves sahneler, müptezel ilişkiler, kokuşmuş hayatlar, şiddeti kışkırtan roller, kadın erkek diyaloglarını yozlaştıran örnekler, aile birliğimizi, manevi dengemizi toplum düzenimizi doğrudan çürütme risk ve tehlikesi taşımaktadır.