Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Anadolu’nun savunması, Anadolu’da yapılmaz, bu hattın stratejik noktalarından birisi olan Kabil’e kadar uzanır. Kabil emniyetli değilse Ankara güvende olamaz. Hızla değişen ve tehdit saçan şartlar karşısında askerimizin tahliyesi doğru bir tercih, yerinde bir karardır. Ancak ihtiyaç hasıl olursa, Türkiye’nin karşılıklı mutabakat çerçevesinde Afganistan’da bulunması tarihin, kültürün ve inancımızın gereğidir” dedi.
Büyük milletlerin büyük tarihleri, çağları bir kırbaç gibi kullanan büyük ataları olduğunu ifade eden Bahçeli, “Türk milleti büyüktür, tarihi de, ecdadı da büyüktür. Bu büyüklük, ahlaktadır, akıldadır, adalettedir, insaniyettedir, hoşgörüdedir, muktedir ve mücadeleci bir ruhtadır. Tarih, insanlara, toplumlara yaşanmış hadiselerden doğru ve isabetli sonuçlar çıkarmaları için yön vermektedir. Ne kadar geriye bakabiliyorsak, hafızamız ne kadar derinlere inebiliyorsa, o kadar uzağı görmemiz mümkündür. Tarihin dipsiz uçurumu, dününü kaybetmiş, dününden kopmuş toplum ve devletlerle doludur. Bütün dünler bir bakıma bugünün sahnesini gösteren fenerlerdir. İnsan kök duygusunu dünüyle kazanmaktadır. Köksüzlük onmaz bir musibettir, akıbet de felakettir. Türkiye’nin ayaklarından çekmeye, önünü kesmeye heves edenlerin ortak sorunu köksüz oluşlarıdır” diye konuştu.
“ATATÜRK BAŞINI KALDIRIP BAKSA CHP’NİN KAPISINA ASARDI”
Tarihini bilmeyenlerin, tarihine yabancılaşanların, hatta tarihini inkar edenlerin tedavisi imkansız köksüzlük hastalığına tutulduğunu belirten Bahçeli, şöyle konuştu:
“Zaman zaman dedelerini düşmanla bir görenler, ne arıyoruz Suriye’de, ne geziyoruz Libya’da, ne yapıyoruz Afganistan’da sorusunu soranlar yalnızca zillette değil, bununla birlikte ruhen sefalet içindedir. Fırsatını bulsalar, 950 yıl önce Malazgirt’te ne işimiz var diye itiraz edecek kadar soy ve onur problemiyle malul olanların her milli meselede kriz çıkarmaları aslında çetin bir açmazdır. Bunlar o devirde yaşasalardı, girecekleri saf hürmet ve rahmetle andığımız Sultan Alparslan değil, Romen Diyojen olurdu. Malazgirt’te atılan oklar onları hüsranla buluştururdu. Bunların fikri alınsaydı, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmak gereksiz ve maceracı bir girişim diye yorumlanırdı. Hatta o tarihlerde İstanbul’da esaret altında bulunmayı, Anadolu’da bağımsız ve şerefli yaşamaktan çok daha makul ve münasip kabul edecek kadar acizleşirlerdi. İzmir’in işgaline şahit olsalardı, tepkiye ne gerek var, Yunan munan, kardeş kardeş yaşayalım gitsin diyecek kadar bugünkü gibi küçülürlerdi. Hatta 26 Ağustos Büyük Taarruz’a, ardından 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ne lüzumsuz insan ve silah kaybı diye bakarlar, utanmadan karşı çıkarlardı. Nitekim Aziz Atatürk, yattığı yerden başını kaldırıp mirasını yağmalayanlara baksa, ya bunların iki yakasından tutar ya da CHP’nin kapasına kilidi asardı.”
“TÜRK MİLLETİ ECDADINI TANIDIKÇA GÜÇ BULACAKTIR”
Türk milletinin özgüvenini tanımayanların, her zorluk karşısında tahliye kapısı arayan kimliksizler olduğunu ifade eden Bahçeli, şunları söyledi:
“Halbuki biz bu özgüvenle iftihar ediyoruz, itibarımızın ve ifade kudretimizin halaskarı olarak değerlendiriyoruz. Tarihini bilmeyenler tıpkı yatağına kırgın akan ırmaklar gibidir. Aynısıyla yolunu kaybetmiş, iradesini kaybetmiş, bilincini kaybetmiş, ümidini kaybetmiş, ülkülerini kaybetmiş, ülkesine sırt dönmüş çıkar ve ikbal düşkünlerinden farksızlardır. Türk milleti ecdadını tanıdıkça, ecdadını öğrendikçe, daha büyük işler yapmak için kendinde inanç ve güç bulacaktır. Bugün tarihi pamuk ipliğine sarılı toplum veya devletlerin nasıl acıklı hallere düştükleri hepimizin malumu, herkesin bildiği bir gerçektir. Milli kimliğimizin esasları Türk kültür ve tarih imbiğinde damıtılmıştır. Bu kimlik ve nihayetinde billurlaşan kardeşlik hukuku; biz duygusunu kamçılamış, felaketler karşısında direnç, çileler karşısında siper işlevi görmüştür. Varsayalım içine gireceğimiz tek bir çadır, üstünde yatacağımız tek bir hasır olmasa bile, şayet birliğimiz varsa, kardeşliğimiz canlıysa, dayanışma ruhumuz ve istiklal sevdamız diriyse inanıyorum ki, Milli Mücadele yıllarında ilk direniş müfrezesi nasıl Ödemiş’te kurulduysa, yine aynısı tarih huzurunda gerçekleştirilecektir.”
“KABİL EMNİYETLİ DEĞİLSE ANKARA GÜVENDE OLMAZ”
Zalimlerin dikkat etmesini, Türkiye aleyhine zulüm planı yapanların ayaklarını denk almasını isteyen Bahçeli, Kocatepe’den Dumlupınar’a, oradan da İzmir’e bir kartal pençesi gibi geçip sel gibi akan iradenin ‘Allah Allah’ seslerinin hala tarihin kovuklarında çınladığını işaret ederek, şöyle dedi:
“Bizim Afganistan ile ilgili düşüncelerimizi eleştirenlerin duydukları başka bir sestir. Üzerine basa basa diyorum ki, Anadolu’nun savunması, Anadolu’da yapılmaz, bu hattın stratejik noktalarından birisi olan Kabil’e kadar uzanır. Kabil emniyetli değilse Ankara güvende olamaz. Hızla değişen ve tehdit saçan şartlar karşısında askerimizin tahliyesi doğru bir tercih, yerinde bir karardır. Ancak ihtiyaç hasıl olursa, emperyalizmin terörist taşeronları eliyle önce bomba patlatıp sonra intikam alacağız sözüyle yeni bir bahane bulma çabasının yol açtığı sis bulutu dağılırsa, Türkiye’nin karşılıklı mutabakat çerçevesinde Afganistan’da bulunması tarihin, kültürün ve inancımızın gereğidir. Bizim Afganistan konusunda esasa ilişkin görüşümüz değişmemiştir. Bunun yanı sıra, Kabil’de geçtiğimiz günlerde düzenlenen hunhar terör saldırısını lanetliyor, kardeş ülke Afganistan’ın istikrara, güvenliğe, iç barış ve huzur ortamına süratle kavuşmasını diliyorum. CHP Genel Başkanı aklından çıkarmasın ki, tarih yapan da, yazan da kahramanlardır. Yazan da yapana muhakkak sadık kalmalıdır. Türk milleti kahraman bir millettir. Korkakların zafer hakkı olamaz, korkaklardan muzaffer çıkamaz.”
“GÖÇÜ KÖKLÜ ÇÖZÜMLERLE ENGELLEMEK ÖNCELİK OLMALI”
Bugün dünya şartlarının değiştiğini, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tesis edilen dünya düzeninin temelinden sarsıldığını ve bu sarsıntının yeni bir düzenin habercisi olduğunu vurgulayan Bahçeli, şunları kaydetti:
“Dün geç kaldık, bugün gecikemeyiz, bu düzende etkisiz ve pasif hareket edemeyiz. Şiddetlenen paylaşım ve bölüşüm mücadelelerinde Türkiye vicdanın sesi, haysiyet ve hakkaniyetin nefesidir. Hiçbir devletin ne yer üstündeki ne de yer altındaki bir zenginliği meselemiz değildir. Afganistan kaynaklı düzensiz göçü Kabil’de, muhataplarıyla konuşa konuşa, tam bir uzlaşma içinde köklü çözümlerle engellemek asıl öncelik olmalıdır. Kaldı ki, bizim orada din kardeşlerimiz ve soydaşlarımız vardır. Doğu Türkistan’daki soydaşlarımız ne ise Afganistan’daki kardeşlerimiz de aynısıdır. Bu konu bir milli şuur, bir tarih şuuru konusudur. Bizim siyasetimiz, bizim önerilerimiz tarih ve kültür havzasında olgunlaşmaktadır. CHP bunu söylemiş, İP şunu söylemiş, bizim için sadece kuru gürültüdür. CHP Genel Başkanı, vatanı ve bayrağı kırmızı çizgi olarak gördüğünü açıklamıştır. O zaman vatansızlarla, bayraksızlarla, bölücülerle ne arıyorsun, ne yapıyorsun, neyi amaçlıyorsun diye sormak da en tabii hakkımızdır. Çizgisi olanın fikri olur, duruşu olur, milli mensubiyeti olur. Bunlardan mahrum bir siyaset anlayışının üzeri de sadece sandıkta millet tarafından çizilir.”