İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İSKİ’nin ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik düzenlediği ‘Suyun Değeri’ temalı afiş yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödüllerini verdi. Ödül töreni öncesinde ‘Suyla Yaşam’ belgeselini hazırlayan ekip de plaketle ödüllendirildi. Belgesele görüşleriyle katkı sunan 7 yaşındaki Sare Haberdar, 5 yaşındayken yaptığı ebru çalışmasını İmamoğlu’na sundu. Haberdar’a “İlham Veren Adımlar” kitabını hediye eden İmamoğlu’nun “Kızım olunca bir kez daha anladım ki; dünyayı kadınlar kurtaracak” sözleri alkış aldı. İstanbul’un suyla mücadelesinin asırlardan bu yana devam ettiğini vurgulayan İmamoğlu, “Siyasi malzeme olamayacak konuların başında su meselesi geliyor. Su meselesi, suyun yönetimi, siyasetin bilindik o kaynayan kazanının meselesi olamaz. İstanbul’da tahmin edilemez büyümeden, tahmin edilemez kentleşme modelinden bahsetmezsek veya buna dair tedbirlerin alınmasıyla ilgili katı duruşları, radikal duruşları göstermezsek, İstanbul gibi tarihin kadim kenti, belki de tarihin en nadide kenti, en özel kentine ihanet etmiş oluruz” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) köklü kurumu İSKİ, “22 Mart Dünya Su Günü” etkinlikleri kapsamında, kentte öğrenim gören ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik, “Suyun Değeri” temalı afiş yarışması düzenledi. Yarışmaya farklı okullardan toplam 535 öğrenci katıldı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla gerçekleştirilen ödül töreni öncesinde; küresel iklim değişikliği, İstanbul ve su, İstanbul’un tarihi su yapıları, suyumuzu korumaya yönelik farkındalık oluşturmak ve alınacak tedbirler gibi önemli konuları işleyen “Suyla Yaşam” belgeselinin fragmanı gösterildi.
“SU OLMADSAN YAŞAMIN OLMA ŞANSI YOK”
Gösterimin ardından konuşan İmamoğlu, “Su olmadan yaşamın olma şansı yok. Bu bakımdan en önemli sorumluluğumuzun, belki de farkındalık gününün içerisindeyiz. Farkındalık gününü kıymetli kılan da bir etkinlik var dışarıda. Burada olağanüstü tasarımlar, olağanüstü duygular var. Ödül alan arkadaşları da sevgili gençleri de tebrik ettim. Olağanüstü işler çıkarmışlar. O güzel duygunun onlarda olması, bize büyük bir teminat oldu. Çocuklarımızın ve gençlerimizin daha duyarlı bir sürecin içerisinde var olmaları ve beni her defasında mutlu ediyor” dedi. Yeni kentleşen bir toplum olduğumuzu hatırlatan İmamoğlu, “Çocuklarımızın büyük bir kısmı kentlerde doğdular. Kentlerde bazı sıkıntıların içinde yaşıyorlar. Yaşamın içindeler ve bu da onların bu refleksini, bu kaslarını geliştiriyor. Örneğin; su konusunu işleyen çocuklarımızda bence öyle derin etkiler var ki çizimlerinde, bizim bile aklımıza gelmeyecek, onları etkilemiş, belki de onları rahatsız etmiş birçok unsuru kağıda dökebilmişler. Çok sevindirici” ifadelerini kullandı.
“MELEN” VURGUSU
İstanbul’un suyla mücadelesinin asırlardan bu yana devam ettiğini vurgulayan İmamoğlu, Melen’den kente su getirme çabasının da bu mücadele tarihi içinde yer aldığını belirtti. “İstanbul’un su noktasındaki teminatı diye düşündüğümüz projenin hikayesi, yaklaşık 33 yıl öncesine dayanıyor” ifadelerini kullanan İmamoğlu, Melen’le ilgili sıkıntılı sürecin devam ettiğinin altını çizdi. İmamoğlu, “Belki 3 yıl, belki 5 yıl sürecek bir zaman dilimi içerisinde İstanbul’a oradan su getirebiliyor olacağız. Bu ne demek? 40 yıl. Yani 40 yıla yakın bir süredir İstanbul’a Melen’den, bir barajdan, su taşıma, tatlı su taşıma mücadelesi veriliyor” bilgilerini paylaştı. İstanbul’un resmi olarak 16 milyon olarak görünen nüfusunun, mülteciler ve öğrencilerle birlikte 20 milyona ulaştığına dikkat çeken İmamoğlu, şunları söyledi:
“KÜRESEL ISINMANIN HAYATI YAKTIĞI DÖNEMDE KANAL İSTANBUL’U TARTIŞAMAYIZ”
“Peki Melen’e başlandığında İstanbul ne kadardı? 5 milyon civarındaydı. Başladığı süreçle bugün arasındaki fark, dört katı. Böyle bir kentleşme bakışıyla, süreci tasarlanabilir, geleceği görülmez, geleceği anlaşılmaz ve tahmin edilemez bir sistemle yürüdüğümüz takdirde, ne yazık ki büyük şoklarla, büyük felaketlerle, büyük trajedilerle karşı karşıya kalırız. Yani su meselesi, keşke sadece suyu depolamaktan, suyun isale hatlarından ya da arıtmasından veya suyun akıtılması veya sadece tasarrufuyla konuşabilsek şehirlerin bazılarında. İstanbul’da tahmin edilemez büyümeden, tahmin edilemez kentleşme modelinden bahsetmezsek veya buna dair tedbirlerin alınmasıyla ilgili katı duruşları, radikal duruşları göstermezsek, İstanbul gibi tarihin kadim kenti, belki de tarihin en nadide kenti, en özel kentine ihanet etmiş oluruz. Bu bakımdan biz, İstanbul’da, 21. yüzyılda küresel ısınmanın hayatı yaktığı bir dönemde, yani birkaç derecenin bizi hangi felaketlerle buluşturacağını tartıştığımız bugünlerde, Kanal İstanbul’u tartışamayız. Ya da bir kanalla beraber 150 milyon metrekarelik doğa alanını, tarım alanını, orman alanını yok etmeyi konuşamayız bile. Ya da onun civarına 2 milyonluk yeni bir nüfusu taşıyacak bir şehrin tasarımını, yapımını konuşamayız. Bunu gidip bazı ülkelerde emlak reklamı diye anlatamayız. Burası çölde bir şehir kurma projesi değil. Binlerce yıllık tarihi olan, geçmişten bugüne bize emanet olan, nice mücadelelerin verildiği, fethin yapıldığı, işgalden kurtarılan, atalarımızın da tarihin de geçmişinde bize miras olarak emanet ettiği, bizim de geleceğe teslim etme zorunluluğunda olduğumuz bir şehirden bahsediyoruz.”
“DÜNYAYA KARŞI SORUMLUYUZ”
“Ben, bu kadim kentin Belediye Başkanı olarak, bütün hücrelerimde şunu hissediyorum” diyen İmamoğlu, “Dünyaya karşı sorumluyuz. Böyle bir kent burası; herhangi bir yer değil. Yani çöl olan bir yarımada, bir 15-20 yılda emlak projesi olarak kurulmuş bir şehirden bahsetmiyoruz. Burası İstanbul. O bakımdan İstanbul’un suyuna, havasına, doğasına, tarihine, her toprağına, her karışına, her milimetre karesine sorumluluk hisseden hemşehrileri olmalıyız. Sorumluluk hisseden yöneticileri olmalıyız. Sorumluluk hisseden bilim insanları olmalıyız. Sorumluluk hisseden akademisyenler olmalıyız, eğitimcileri olmalıyız; kadını, erkeği, çocuğu, genci olmalıyız. Bu şehrin suyunu ancak bu şekilde teminat altına alırız” ifadelerini kullandı.
“SU MESELESİ SİYASETİN KAYNAYAN KAZANININ MESELESİ OLAMAZ”
Siyasi malzeme olamayacak konuların başında su meselesinin geldiğinin altını çizen İmamoğlu, şöyle konuştu:
“Su meselesi, suyun yönetimi, siyasetin bilindik o kaynayan kazanının meselesi olamaz. Suyun yaşaması, varlığı, taşınması için nice insanlar mücadeleler verdi. Biz de vermeye çalışıyoruz. Yarın bizim de görevimiz bitecek. Başkaları da verecek. İSKİ, bu şehrin çok kıymetli bir kurumudur. Köklerine dönerseniz, kurumsal izlerini bulamayabilirsiniz ama manevi izleriyle diyebilirsiniz ki, 2000 yıllık bir kurum İSKİ. Çünkü, kemerleri tamir ederken İSKİ’nin sorumluluğuna vermişler. İSKİ tamir ediliyor. Restore ediyor ya da yaşatmaya çalışıyor. Demek ki bu kurum, 2000 yıllık bu kurum, 2000 yıldır kente düzenli su sağlamanın mücadelesini veriyor. Arıtmanın, dağıtımın mücadelesini veriyor. 2000 yıllık bir kurum; siyasi bir meselenin parçası, siyasi bir sürecin bir parçası, siyasi bir tartışmanın bir parçası o-la-maz; olmamalı. O bakımdan her alınacak kararında, her yapılacak işlerinde olaya bilimsel, olaya teknik, olaya idari, etik kuralları taşıyan bir biçimde bakma sorumluluğumuz vardır. O bakımdan biz, bu duyguyu taşımaya, bu duyguya layık olmaya çalışan bir ekibiz. Bu ekibin şu anda burada çalışan binlerce emekçisine yürekten teşekkür ediyorum.”
“SORUMLULUK DUYGUSUYLA GÖREV YAPIYORUZ”
İSKİ’nin çok önemli bir sorumluluk döneminden geçtiğini vurgulayan İmamoğlu, “12 sene önce, o dönem bütün siyasi partilerin oy birliğiyle oy verip, kabul ettiği 1/100.000’lik master planda diyor ki; ‘İstanbul nüfusu, yerleşimi 15 milyonu geçemez.’ Onun için geleceğini tasarlamak istiyoruz bu kentin. İstanbul Planlama Ajansı’nı onun için var ettik. O kurumsal çatı altında, İstanbul’un bütün bileşenleriyle konuşup, kentin geleceğini konuşmak, tartışmak, hep birlikte karar vermek istiyoruz. Bu kente, aklını esenin ‘Ben şuraya şunu yapmak istiyorum, ben buraya bunu yapmak istiyorum, şuradan şunu geçirmek istiyorum’ diyememesi lazım. Akılla, bilimle, toplumla uzlaşarak, toplumla konuşarak yapılması gereken işlerdir bu işler. Onun için her yapılan bazı görsel binalar, şunlar, bunlar, ‘çok verimlidir, çok iyidir’ anlamına gelmez. Bedelini gelecek nesiller öder ama maddi ama manevi ama doğayla ilgili bedelini gelecek nesiller öder. O bakımdan biz, bu sorumluluk duygusuyla da görevimizi yerine getirmeye kararlılıkla devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
“BU KONU, EKREM İMAMOĞLU MESELESİ DEĞİLDİR”
Her konuyu, her tehdidi vatandaşla paylaşıp, mücadelesini de onlarla beraber vereceklerine vurgu yapan İmamoğlu, “Bu konu, Ekrem İmamoğlu meselesi değildir. Bu konu, bir yöneticinin, bir zümrenin, bir siyasi partinin meselesi değildir. Doğruyu hep beraber bulma meselesidir. Hep beraber doğruyu bulacağız. O dedi diye doğru ya da bu dedi diye yanlış değil. Doğru nedir? Evrensel değerler üzerinden, akılla ve bilimle onu bulacağız. Bunu savunacağız ki; güzel çocuklarımıza, bu sevgili gençlere çok sağlıklı, çok verimli, suyu bol, yaşanabilir, yaşam kalitesi yüksek bir kent bırakalım” dedi. İSKİ Genel Müdürü Raif Mermutlu da konuşmasında, kente su sağlamak ve kirli suları arıtmak amacıyla yaptıkları çalışmaları özetledi. Mermutlu, “Bu yıl ‘Suyun Değeri’ temasıyla gerçekleştirdiğimiz afiş yarışmasında gördük ki; gençlerimiz suyun önemini çok iyi biliyor ve onu tasarruflu kullanmaya gayret ediyor. İnanıyorum ki, gençlerimizin bu gayretleri karşılık bulacak ve suya daha duyarlı bir nesil yetişecektir” ifadelerini kullandı.
GENÇ SANATÇILAR ÖDÜLLERİNİ ALDI
Konuşmalarını ardından İmamoğlu ve Mermutlu, ilk olarak belgeselde emeği geçen ekibi plaketle ödüllendirdi. Belgesele görüşleriyle katkı sunan 7 yaşındaki Sare Haberdar da plaket alanlar arasındaydı. İmamoğlu, 5 yaşındayken yaptığı ebru çalışmasını kendisine sunan Haberdar’a “İlham Veren Adımlar” kitabını hediye etti. İmamoğlu’nun Haberdar’a yönelik kullandığı, “Kızım olunca bir kez daha anladım ki; dünyayı kadınlar kurtaracak” sözleri alkış aldı. Yarışmada dereceye giren ortaokul (Hanenur Çalışkan, Naz Peri İrem Kurt, Ömer Akdağ) ve lise öğrencilerine (İbrahim Efe Bekci, Hilal Feyza Sarıgül, Burak Karaağaç) hediyelerini yine İmamoğlu ve Mermutlu verdi.