Eski TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek, gündemdeki başörtüsü tartışmasıyla ilgili olarak, “Şöyle geriye dönük baktığımda, tarih yeniden tekerrür ediyor gibi bir izlenim ediniyorum” dedi. Çiçek, geçmişten örnek vererek, “Kanun çıkartmak sorunu çözmüyor, aksine daha karmaşık hale getiriyor. O nedenle demokrasilerde kalıcı çözüm bulmak açısından uzlaşarak çözmek gerekir” ifadesini kullandı.
Hürriyet yazarı Sedat Ergin’e konuşan Cemil Çiçek, dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın 1988 yılında konuyla ilgili olarak “Mesele kanun çıkartmak değil ama Kenan Paşa kanunu veto eder, biz ısrar ederiz bu kez Anayasa Mahkemesi’ne götürür. O yapmazsa Bizim Erdal Anayasa Mahkemesi’ne götürür. Ondan sonra oradan militan bir laiklik yorumu çıkar, bu işi içinden çıkılmaz hale getirirler. Ondan sonra bir sürü sıkıntı olur. Siz bunu bana bırakın, ben bunu bir şekilde çözerim“ dediğini hatırlattı.
Çiçek, bir yasa taslağına “türban serbestisinin” eklenmesi sonrasında Kenan Evren’in bunu veto ettiğini belirterek, “Biz ısrar ettik, bu defa Anayasa Mahkemesi’ne götürdü Evren. Mahkeme de 1989’da bu kanun değişikliğini iptal etti ve iş daha da karmaşık hale geldi. Rahmetli Turgut Beyin söylediği, uyardığı gibi oldu aynen” diye konuştu.
Sürecin sonunda “her şeyin çığrından çıktığını” söyleyen Çiçek, şöyle devam etti:
“Hacettepe Hemşirelik Yüksek Okulu’nda olan mesele Türkiye’de her bir tarafa yayıldı, konu sokağa indi, protestolar başladı, üniversitelerde kayıt silmeler, mağduriyetler, ikna odaları uygulamaları başladı. Bütün bunlar hep Turgut Bey’in öngördüğü istikamette gitti maalesef. Onun görüşüne itibar edilmedi. ‘Biz kanun çıkartırız’ mantığıyla hareket edildi. Bu herkese ders olmalı. Çünkü demokrasilerde uzlaşmayla elde edilen çözümler daha kalıcı oluyor. Kanun çıkartmak sorunu çözmüyor, aksine daha karmaşık hale getiriyor. O nedenle demokrasilerde kalıcı çözüm bulmak açısından uzlaşarak çözmek gerekir.
…
1988’de başlayan süreç giderek kartopu gibi başka problemleri beraberinde getirdi. Bakın 1988’den 2008’e kadar geçen süre içinde Türkiye’de maalesef bu konu çözülemeyip kangren haline geldiği için kamplaşmalara, kutuplaşmalara, hak mağduriyetlerine sebebiyet verildi. Devlet dairelerinde görevden atılmalar oldu, üniversitelerde kayıtlar silindi. İmkânı olanlar ancak yurtdışında okuyabildiler. Büyük bedeller ödenerek bu sorun devam etti. Kanun çıkarmak yerine keşke Turgut Bey’in dediği gibi uzlaşma ve el sıkma şeklinde yapabilseydik.”
Yazının tamamı için tıklayın