Edirne F Tipi Cezaevi’nde 4 Kasım 2016’dan bu yana tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Kaybedecek zamanımız yok, yoldaşça omuz omuza mücadele etmeye hazır olanlarla beraber somut adımlar atarak ilerleyeceğiz. Biz her daim güçlerimizin emekçiler lehine birleştirilmesinden yana olup gönlümüzü ve kapımızı açık tutmaya devam edeceğiz. Hem masayı kuracağız hem de masada olacağız” dedi.
Demirtaş, “Tüm demokrasi güçleri (siyasi partiler, sendikalar; emek, çevre, kadın ve gençlik hareketleri, inanç grupları, sol hareketler) eksiksiz bir şekilde ve eşitler arası hukukla yuvarlak bir masaya oturup gelecek yüzyılın ortak manifestosunu ilan edebilirlerse, işte bu, somut bir alternatife dönüşecek, karamsarlığı ve kararsızlığı dağıtacaktır” diye konuştu.
Demirtaş Erdoğan’la ilgili olarak da şunları kaydetti:
“Siyasette suyu ısınıyor. Son noktayı, günü geldiğinde sandıkta halk koyacak ve gidişata nihai bir son verecek. Halkın kararlılığı büyük bir değişimin kapısını aralayacak, bundan kuşkum yok. Biz daha ziyade, iyi ve güzel olan gelsin diye uğraşıyoruz. Yani bir yandan mevcut zulümle mücadele ederken diğer yandan da geleceği inşa etmeye çalışıyoruz.”
Selahattin Demirtaş, YouTube’da yayımlanan ‘Aç Parantez‘ programının 3 soru 3 cevap bölümüne konuk oldu. Demirtaş, Akın Olgun, Gözde Bedeloğlu ve Kemal Bozkurt’un sorularını yanıtladı.
“Biz demir leblebiyiz demiştim, içeri girdiğimden beri bu sözün gereğini yerine getirmeye gayret ediyorum”
Kemal Bozkurt: Cezaevine girdiğiniz andan itibaren sadece politika değil kitaplar, resimler, karikatürler ve makaleler de üretmeye devam ettiniz. Erdoğan’ın sıklıkla “kültür ve sanatta istediğimiz yerde değiliz!” dediği dönemdi bu aynı zamanda. Özellikle yerel seçimlerde ve tekrarlanan İstanbul seçiminde ülkenin geleceğini de etkilediniz. İktidar sizi “içeriye attığına” pişman mıdır?
Valla pişmanlar mı değiller mi tam olarak bilemiyorum. Ancak onları pişman etmek için elimizden geleni yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Dışarıdayken şöyle bir şey dediğimi hatırlıyorum: “Biz demir leblebiyiz, demir leblebi. Bizi çiğnemeye çalıştıkça dişlerin dökülecek senin.” İçeri girdiğimden beri bu sözün gereğini yerine getirmeye gayret ediyorum. Çünkü bu iş o kadar basit değil, bizleri, seçilmiş milletvekilleri ve halkın iradesinin temsilcisiyken yasa dışı bir şekilde adeta evlerimizden kaçırdılar. Kurmak istedikleri otoriter tek adam rejiminin önünde engel olarak gördükleri herkese ve her kuruma benzer şekilde hukuk dışı operasyonlar yaparak kendilerine alan açmaya çalıştılar. Bizler de halkla bağ kurabileceğimiz her türlü imkanı sonuna kadar kullanarak mücadeleye cezaevinden katkı vermeye çalıştık ve halkımız sayesinde bunu büyük ölçüde başardık. Bizim çabalarımız, halkımızın da desteği olmasaydı bugün durum çok daha vahim olabilirdi, umut adına kırıntı bile kalmayabilirdi. Dışarıda yürüyen mücadele esas yön verici olmakla birlikte bizler de cezaevinden, sıra dışı bir mücadele yöntemiyle ses olmaya çalıştık. Bu durum sürüyor, zulüm iktidarı yıkılıncaya kadar da sürecek.
“Öldürmeyen darbe güçlendirir misali, o saldırdıkça biz dik duruyor ve güçleniyoruz”
Akın olgun: Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayata geçirdiği “tek şef” siyasetinin önünde Demirtaş’ı ve HDP’yi hep “ayak bağı” olarak gördüğünü inkar etmiyor ve ifadelerine yansıyor. En son cezaevinde olan size “miting bile yapamaz” diyerek seslendi. Devletin en tepesindeki siyasetçinin süreklilik arz eden bu tutumunu neye bağlıyorsunuz? Politik tavrı dışında, durumu kişiselleştirdiğini de düşünüyor musunuz? Ayrıca Türkiye siyasetine “ketıl konuşmaları” kazandırmış biri olarak sizce iktidarın suyu ısındı mı?
Muktedir şahıs, kendisine biat etmeyen herkesi düşman olarak kodluyor ve “tehlikeli kişi” olarak görüyor. Gücünün karşısında boyun eğmeyen bir tek kişi bile onun o sözde sınırsız gücünün halk nezdinde sorgulanmasına yol açıyor. Bu da onu tedirgin ediyor, muhtemelen uykularını kaçırıyor. Hal böyle olunca, orantısız bir güçle sürekli saldırıyor, bitirmeye ve teslim almaya çalışıyor. Bundan sonuç alamayınca iş, nefrete ve kişiselleştirmeye kadar gidiyor. Sanırım benimle ilgili de böyle bir hissiyatı var. Tabii ki asıl nedeni politiktir ama aşırı kişiselleştirme de var işin içinde. Ne yaparsa yapsın istediği sonucun yanına bile yaklaşamayınca bu defa durum tersine dönüyor. Öldürmeyen darbe güçlendirir misali, o saldırdıkça biz dik duruyor ve güçleniyoruz. O da tersine güç kaybediyor, yıpranıyor, dağılıyor adeta. Giderek yönetme kabiliyetini yitiriyor. Geniş kitleler artık onu terk etmeye başlıyor. Ve evet, siyasette suyu ısınıyor. Son noktayı, günü geldiğinde sandıkta halk koyacak ve gidişata nihai bir son verecek. Halkın kararlılığı büyük bir değişimin kapısını aralayacak, bundan kuşkum yok. Biz daha ziyade, iyi ve güzel olan gelsin diye uğraşıyoruz. Yani bir yandan mevcut zulümle mücadele ederken diğer yandan da geleceği inşa etmeye çalışıyoruz.
“Hem masayı kuracağız hem de masada olacağız”
Gözde Bedeloğlu: Daha özgür ve daha demokratik bir Türkiye inşa edebilmek için, hep birlikte oturmamız gereken o masada sizce ne eksik, ne fazla?
Masanın kendisi eksik bi’defa. Ortada henüz masa yok. Bir çeşit fiskos sehpaları ve sehpaların etrafında kümelenip mırıldanan siyasi gruplar var. Bu da geleceğe dair umudun ete kemiğe bürünmesini engelliyor. Tüm demokrasi güçleri (siyasi partiler, sendikalar; emek, çevre, kadın ve gençlik hareketleri, inanç grupları, sol hareketler) eksiksiz bir şekilde ve eşitler arası hukukla yuvarlak bir masaya oturup gelecek yüzyılın ortak manifestosunu ilan edebilirlerse, işte bu, somut bir alternatife dönüşecek, karamsarlığı ve kararsızlığı dağıtacaktır. Türkiye’nin geleceğine ve ikinci yüzyılına solun rengi ve damgası vurulmak zorundadır. Emekten, eşitlikten, doğadan, kadından, ezilenden yana güçlü bir iktidar alternatifini ortaya çıkarmak mümkündür. Biz de bu konuda samimi bir uğraş içerisindeyiz. Bunu anlayan da var anlamamakta ısrar edip kısır tartışmalara boğmak isteyen de. Biz hepsine saygı duyarız ancak bildiğimiz ve inandığımız yolda yürümeye de devam ederiz.
Kaybedecek zamanımız yok, yoldaşça omuz omuza mücadele etmeye hazır olanlarla beraber somut adımlar atarak ilerleyeceğiz. “Ayrı durup mücadele edeceğiz” diyenlere de saygı duyarız. Ama biz her daim güçlerimizin emekçiler lehine birleştirilmesinden yana olup gönlümüzü ve kapımızı açık tutmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin “ötekileri” ülkenin yeniden inşasında bir adım öne çıkma cesaretini gösteremezlerse “öteki” olarak kalmaya devam edecekler. Biz bunu kabul etmiyoruz ve bir adım öne çıkıyoruz. Hem masayı kuracağız hem de masada olacağız.