Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak dikkat bugünkü yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı.
“DİNLEMEK İSTEYİP YÜZLERİNİ BURUŞTURUYORLAR”
İktidara ve bürokratlarla birlikte seçilmişlere de uyarılarda bulunan Dilipak. “Çünkü asli failler yanında onlara destek veren ve onların icraatları karşısında sessiz kalanlara. Bu uyarıları doğrudan kendilerine de yapıyorum, onlar bazan dinlemek istemeyip, yüzlerini buruştursalar da!” dedi.
Abdurrahman Dilipak “Bakıyorum da!” başlıklı yazısında şunları söyledi:
“Ramazan’ın son haftasına giriyoruz. Hep diyorum ve demeye de devam edeceğim. Allah bize günde 40 defa Fatiha’yı okutur. Ama yine de durum ortada ve ben de tekrarlamaya devam edeceğim, özellikle de siyasiler, bürokratlar, STK temsilcilerine; yani seçilmişlere, atanmışlara ve temsili görev yapan herkese. Genelde bu uyarılar herkese. Çünkü asli failler yanında onlara destek veren ve onların icraatları karşısında sessiz kalanlara. Bu uyarıları doğrudan kendilerine de yapıyorum, onlar bazan dinlemek istemeyip, yüzlerini buruştursalar da!
“DUVARA OSMANLICA ‘HİÇ’ LEVHASI ASMAKTAN İBARET DEĞİL”
Duvara Osmanlıca “Hiç” levhası asmaktan ibaret değil bu iş. Geleceğe yön veren akıl ve irade bizim irademiz değil. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaya aday bir akla ve ahlaka sahip değilseniz, araya Şeytan girer; insan heva ve heveslerinin peşinde ekmel-i mahlukat, eşref-i mahlukat yolundan sapar ve belhum adal olur.
“Yüksek özgüven” dediğiniz şey, bazı durumlarda kibrin tezahüründen başka bir şey değildir. O yüksek özgüven Allah’a dayanma ve güvenme noktasında bir yönelişin ifadesi ise sorun yok. Ama özel ve tüzel kişiliğin kendi nefsine bir güvense, bu iddia helak sebebi olabilir. Nefsinize güvenmeyeceksiniz. O terbiye edilmemişse potansiyel olarak Şeytanın suç ortağıdır. Kibir hastalığının, ihtirasının tezahürünün vesilesi de olabilir. “Bana güven gerisini düşünme sen, benim liderim, benim şeyhim, benim örgütüm, benim kadrom, ben, ben, ben..” diye başladığınız bir işin sonu büyük ihtimalle hayırla sonuçlanmayacaktır. Zalimler karşısında mağrur ve Cebbar, mazlumlar karşısında tevazu, Allah (cc) karşısında kulluk ve teslimiyet gerekir.”