Don lastiği

gercek-default

Okulu bitirdikten sonra gelip, benimle birlikte televizyon yayıncılığı yapan gazeteci meslektaşım Özlem Şeyma Yılmaz’ın gece yarısı bana gönderdiği ve mevcut iktidarın 20 yıla yaklaşan hikayesini ve bu hikâyeye konu olan ülkenin gidişatını anlatan youtube videosunu, güzel bir sofraya serilen sabah kahvaltısında izlerken bir diğer taraftan da bol coronalı haberli tvlerde sabah haberlerini izliyordum.

Bana son 20 yılı özetleyen videoyu izlerken ülkenin nereden nereye geldiğini düşünüp, bir taraftan bir an önce sigaramı yakmak için kahvaltı lokmalarıma hız veriyor, diğer taraftan moral bozan tvlerdeki haberleri kaçırmamaya çalışıyordum.

Çünkü Özlem Şeyma’nın mutlaka sonuna kadar izlememi istediği videoyu diğer taraftan da bol coronalı tv haberlerini izlerken haftanın ilk günün de gerilmeyip, güne iyi başlamak istiyordum.

Evet, bu ülkede darbeye kalkıştığı ileri sürülen fetonun aslında darbeye Ecevit dönemin de başladığı ve bunu gerçekleştirmek için çabalarken daha iyi bir demokrasi ve Avrupa uyumlu bir ülke özlemi engeline takıldığını anladığım o videoya bakarken bugün gelinen nokta da yeniden bir şeyler olduğunu bu yeni şeyin aslında 100 yıldır aynı olduğunu da anlıyordum.

Çünkü izlediğim videonun sonunda bu ülkede yaşananların bir don ve lastiği meselesinden öte bir şey olmadığını görüyor, görürken de üzülüyordum.

Ve Çetin Altan’ın ‘Türkiye bir don lastiğidir’ sözleri ile biten videoyu da anlatılanlara bakınca birçok parti ve siyasiyi tarihin sayfalarına gömen yıllarda büyük umutlarla iktidara gelen mevcut iktidarın da tüm çabalarına karşın başa döndürüldüğü ve bu ülkeyi başa yani geriye  döndürenlerin bu ülkenin ileriye gitmesini, uzamasını istemeyenler yani ülkenin kendilerinin dediğinden öteye geçemeyeceğine inanan bürokrasi iktidarı olduğunu anlıyor, algılıyordum…

Ve bana videoyu göndereceğine yorumlayarak yazıya dökmesi gerektiğini düşündüğüm Özlem Şeyma Yılmaz’a bir taraftan teşekkür ederken diğer taratan da ne anlatırsam, anlatayayım onun da ileriye değil aynı yerde durduğuna üzülüyordum..
Çünkü gazeteciliğin gördüğünü, izlediğini düşüncesini ‘bana sonuna kadar izle’ demeden yazıya, habere dökmesi, gerektiğini anlamadığına yani kısacası bu ülke misali dönüp, dolaşıp, başa geldiğine, kopan donumun lastiğine kızsam da, çevirip, çeksem de elimdekinin don lastiği olduğunu anlamadığımı anlıyordum yeniden başa dönen Erdoğan misali benim çabalarımın boşa gittiğine de yanarken..