Enformasyon savaşları: Rusya ile Avrupa arasındaki mücadele kızışıyor

rusya-avrupa-ab
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Klasik sistemde deniz, kara ve hava unsurlarını kapsayan güvenlik doktrinleri, dijital sistemlerin her geçen gün gelişmesiyle siber alanları ve enformasyonu da kapsama alanına dahil eden bir genişliğe ulaşmıştır

Sosyal teorinin önemli isimleri, bilgi ve iletişim teknolojilerinin, hayatımızın hemen her alanına temas eden bir dönüşüm sürecini ortaya çıkarttığını savunmuştur. Söz konusu süreç ekonomik, kültürel, askeri ve politik alanları ilgilendiren önemli sonuçlara yol açmış ve konvansiyonel yapıları da dönüştürmüştür. Özellikle 2000’lerin başından itibaren yoğunlaşan internet tabanlı teknolojiler, var olan eski medya mecralarını dönüştürdüğü gibi bu mecraları dijital ortamlara da entegre etmiştir. Örneğin birçok televizyon, gazete ve radyo gibi klasik medya araçları dijital platformlardaki yeniliğe ayak uydurmuş ve bu alanda varlık göstermeye başlamıştır.

YouTube’un kamuoyunu manipüle eden içerik ve hesapları yasaklama konusundaki “yanlış bilgilendirme” politikasının Rusya’nın küresel haber platformlarını hedef alması, Avrupa ile Rusya arasında var olan çatışmaların gelecek dönemde artması anlamına geliyor.

Klasik sistemi devasa ölçülerde dönüştüren bu sürece entegrasyon, devletler açısından da kaçınılmaz bir zorunluluk oldu. Bu nedenle devletler, güvenlik algılamalarını ve konseptlerini gözden geçirip değiştirmiş ve çağın koşullarına göre ortaya çıkan risklere karşı yeni refleksler geliştirmiştir. Nitekim klasik sistemde deniz, kara ve hava unsurlarını kapsayan güvenlik doktrinleri, dijitalleşmenin yükselişiyle siber alanları ve enformasyonu da kapsayacak şekilde gelişmiştir. Bu açıdan bakıldığında, dijital alanlar üzerinden ortaya çıkan tehditlerin en önemli bileşenlerinden biri hiç kuşkusuz “enformasyon savaşları”dır. Rakibinize karşı sizi daha avantajlı kılacak bilgiye sahip olmanın yanı sıra mücadele ettiğiniz aktörün elindeki bilgileri elde etme (espiyonaj) ya da ilgili aktörün enformasyon akışını sekteye uğratma veya sistemini tamamen ortadan kaldırma gibi yöntemlerle gerçekleştirilen enformasyon savaşları, bugün güvenlik açısından en önemli risklerin başında geliyor. Her ne kadar tarihin birçok evresinde enformasyon üzerinden birçok savaş yaşandıysa da günümüzdeki teknolojik gelişmeler, bu savaşın çehresini ve boyutlarını çok farklı noktalara taşıyor.
Çatışmanın ve savaşın karakterini değiştiren dijital çağ, devlet ve devlet dışı aktörlerin siber alan üzerinden mücadelesini de derinleştiriyor. Son dönemde Avrupa Birliği (AB), NATO ve birçok ülke enformasyon savaşını yönetmek ve bu alan üzerinden ortaya çıkması muhtemel çatışma ve tehditleri bertaraf edebilmek için yeni birimler ihdas ediyor. Örneğin aynı güvenlik şemsiyesi altında yer alan ve benzer risklerle muhatap olan NATO, bu anlamda önemli bir örnek teşkil ediyor. 2018 yılında gerçekleşen Brüksel’deki zirvede yayınladığı deklarasyon ile (Brussels Summit Declaration) “hibrit savaş” konsepti kapsamında ortaya çıkan dezenformasyon siyasetini engelleme adına önemli kararlar alan NATO, bu kararları kuruluşunun 70. yılı münasebetiyle Londra’da düzenlenen zirvede yayınladığı deklarasyon ile daha ileri noktalara taşıdı. Pakt içerisindeki ülkelerin enformasyon alanında karşılaştıkları manipülasyonları engelleme ve dijital ortamlar üzerinden ortaya çıkan riskleri minimize etme adına önemli işler yapan NATO, bu alandaki mücadeleyi pandemi döneminde de yoğun biçimde sürdürüyor.

Kıta dışından bir örnek olan Avustralya ise bu alandaki mücadeleyi savunma birimleriyle entegre biçimde yürütmeye çalışıyor. Avustralya hükümeti, dijital hayatın yarattığı dinamik ekosistemin önemine binaen, 2017 yılında Savunma Bakanlığı’na bağlı Information Warfare Division (IWD) isimli bir birim kurmuş ve bu birim ile Avustralya’nın ulusal çıkarlarını tehdit eden enformatik saldırılara karşı mücadeleyi esas alan bütünlükçü bir savunma stratejisi benimsemiştir. Hibrit savaşın ortaya çıkardığı yeniliklere hızlı biçimde adapte olan Avustralya, dijital alanın savunma stratejisi içerisinde ne denli önemli bir bileşen olduğunu da dünya kamuoyuna gösteriyor.

Enformasyon savaşları ve mücadelenin geleceği



Enformasyon savaşlarında savunma ya da saldırı ekseni üzerine inşa edilen mücadele konseptleri, ülkelere göre farklılıklar gösteriyor. Avrupa’da daha çok Rusya ve kısmen de Çin’in saldırgan politikalar izlediği Rusya’nın özellikle Ukrayna, Polonya, Estonya, Litvanya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’nın yanı sıra Batı Avrupa bölgesinde de enformasyon savaşı yürüttüğü ve bu amaçla dijital platformları yoğun biçimde kullandığı dile getiriliyor. Polonya’da aşırı sağ ve ultra-milliyetçi hareketleri desteklediği iddia edilen Rusya’nın Litvanya’da devlet kurumlarının karar alma süreçlerini sekteye uğrattığı, zaman zaman da Ukrayna’da olduğu gibi internet ortamları üzerinden üretilen söylemlerle iç siyasete müdahale etmeye çalıştığı yaygın iddialar arasında. Batı’daki düşünce kuruluşları başta olmak üzere birçok devlet, Rusya’nın dijital alanları istismar ettiğine dair raporlar yayınlıyor.

Kovid-19 ile artan gerginlik: Russia Today’e engelleme iddiaları

Rusya ve Batı arasında ciddi gerginliklere yol açan bu tartışma, son dönemde Rusya’nın sahip olduğu uluslararası medya araçlarını ciddi biçimde etkiliyor. Avrupalı ülkeler hem Çin hem de Rusya’nın basın-yayın organlarına karşı engelleyici bir tavır takınıyor ve ilgili ülkelerin medya araçlarını “beşinci kol” olarak tanımlıyor. Hatırlanacak olursa; yakın dönemde İngiltere, Çin devlet televizyonunun yayın lisansını, Komünist Parti’nin propaganda aracı olduğu gerekçesiyle iptal etmişti. Benzer biçimde Almanya’da bir televizyon kanalı kurarak yayın yapmak isteyen Russia Today’e, Rusya’nın dezenformasyon siyasetinin bir aracı olduğu gerekçesiyle yayın lisansı verilmedi. Fransa’da 2017’deki seçimlerin ardından Cumhurbaşkanı olan Emmanuel Macron ise Sputnik ve Russia Today’e (RT) akreditasyon konusunda ciddi sorunlar çıkardı.

Kovid-19 salgınıyla birlikte artan gerginlik, geçtiğimiz günlerde YouTube’un, RT’nin Almanca yayın yapan iki YouTube kanalını iptal etmesiyle farklı bir evreye taşınmış oldu. Rusya ile Almanya arasındaki gerginliği tırmandıran bu kararı Rusya sansür olarak nitelendirdi ve sert biçimde eleştirdi. RT Genel Yayın Yönetmeni Margarita Simonyan ise YouTube’un vermiş olduğu kararın arkasında Almanya’nın olduğunu iddia etti ve bu yasağın, Almanya’nın Rusya’ya karşı uyguladığı medya savaşının bir parçası olduğunu söyledi. Yaşanan bu hadise enformasyon savaşları bağlamında oldukça dikkat çekici. Kremlin resmi kaynaklarının, RT’ye yönelik bu tutumu en üst düzeyde eleştirileri ve Rusya’da yayın yapan Alman kanallarının da gelecek dönemde benzer bir muameleyle karşı karşıya kalacağına dair örtük tehdidi, enformasyon savaşlarının geldiği noktayı gösteriyor. Her ne kadar Alman resmi kaynakları, kararın ortaya çıkmasında herhangi bir müdahalelerinin olmadığını dile getirse de Rusya tarafı konuyu sansür ve basın özgürlüğü düzleminde tartışmayı sürdürüyor.

YouTube’un kamuoyunu manipüle eden içerik ve hesapları yasaklama konusundaki “yanlış bilgilendirme” politikasının Rusya’nın küresel haber platformlarını hedef alması, Avrupa ile Rusya arasında var olan çatışmaların gelecek dönemde artması anlamına geliyor. Avrupa/Batı ile Çin-Rusya ekseninde tartışılan enformasyon savaşlarına son dönemde İsrail ve Körfez ülkelerinin de ciddi yatırımlar yaparak çıtayı farklı noktalara çıkardıkları biliniyor. Tüm bu gelişmeler, güvenlik konseptlerinde önemli değişimlere yol açan dijital ve siber teknolojilerin ne denli önemli bir alan olduğunu açık biçimde gösteriyor. Bu alanı ciddiye almayan ve kendi teknolojilerini geliştirme konusunda herhangi bir politikaya sahip olmayan ülkelerin gelecekte ne tür risklere maruz kalacağı ise farklı bir tartışmayı gerektiriyor.

[Doç. Dr. Turgay Yerlikaya İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesidir]

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir