Engin Altay’dan Süleyman Soylu’ya fetöroman yanıtı: “Elinden geleni ardına koyma. O dosyayı sallamakla olmaz. Aç o dosyayı”

süleyman soylu fetöroman
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay“Bir fetöroman yazıldı Sayın Soylu. Sen yeni belge gösterme, dosya sallama. Hem de 10 Ekim 2017’de. TBMM’de 15 Temmuz darbe araştırma komisyonu kuruldu, çalıştı, çalışmaları engellense de çalıştı. CHP’nin ikinci muhalefet şerhinin içine konmadığı bir rapor da basıldı. Meclis matbaasında. Fetöroman o işte. Nerede rapor? Rapor yok. TBMM’den 15 Temmuz Darbe Araştırma İnceleme Komisyonu’nun raporu çalındı. Fetöroman o işte. Elinden geleni ardına koyma. O dosyayı sallamakla olmaz. Aç o dosyayı. Orada bir suç varsa ve sen bunu bekletiyorsan, zaten yeni bir suç işliyorsun” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, bugün TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, gündemi değerlendirdi. Altay, şunları söyledi:

“Bay Kemal, Türkiye’yi dünya ile entegre etmek için yollara düştü”

Herkes Bay Kemal Londra’da ne yapıyor, diyor. Bay Kemal Londra’da Türkiye için güzel şeyler yapıyor. Bay Kemal önce bir durum tespiti yaptı. Türkiye’nin içinde bulunduğu çıkmazdan nasıl kurtulunacağı ile ilgili, sağlıklı bir durum tespiti yaptı. Bu tespit sonrasında da gençlerin geleceğe umutla bakacağı, güzel bir Türkiye inşa etmek için, Türkiye’yi dünya ile entegre etmek için yollara düştü. Daha önceki ABD ziyaretinden sonra 3 gündür de Londra’da çok güzel işler yapıyor.

“Türkiye’nin inovasyonu üreten merkeze dönüşme mecburiyeti var”

Bay Kemal’in tespit ettiği durum şudur; Türkiye, dünya ticaretinden aldığımız payın hızla azaldığı bir ülke ve niteliksizleşiyoruz, bu konuda. Bunun sebebi kötü yönetim. Türkiye katma değerli ürün üretemiyor. En büyük sorunlarımızdan birisi. Halen genç bir nüfusumuz olsa da hızla yaşlandığımızı unutuyoruz. Üstelik genç nüfusumuz, nitelikli eğitimden yoksun. Ucuz işgücü ihracı ile övünülmez. Bu uzun vadede riskli bir durum. Önümüzdeki 10 yılda robotlaşma ve otomasyon, işgücünün önemini azaltacak. Biz diyoruz ki ‘Maşallah genç nüfusumuz var.’ Yaş ortalamamız 34 oldu. Türkiye’nin yaşlandığını unutmasın kimse. Ucuz işgücü ile, ucuz işgücü ihracıyla da Türkiye bir yere varamaz. Tüm bu çarpıklıklar Türkiye’de bir sosyal adaletsizlik noktasında, Türkiye’ye zirve yaptırdı. Bunu uluslararası ve iç veriler kabul ediyor. Artık gençler çıkışı kripto paralarda, kumar ve bahislerde arar hale geldi. Vahim bir tablo. Gençler gelecekleriyle ilgili aldıkları eğitime müsait, ona uygun arayışlar yerine; çoğunu bulamadıkları için kripto borsalara, paralar, kumara ve bahse yöneldi. İnovasyon lafla olmaz. Türkiye’nin inovasyon sorunu var. Türkiye’nin inovasyonu üreten merkeze dönüşme mecburiyeti var.

Eskiden simit tezgâhta satılırdı, şimdi simit sarayı var. Bunun adına inovasyon diyoruz. Böyle bir şey olabilir mi? Evet bir değişim, çıta atlamadır. Ama bu inovasyon bununla açıklanamaz. Küresel ölçekte güven veren yeni ve akıllı bir altyapının Türkiye’de kurulması lazım. Bunlar olmadan Türkiye’nin önümüzdeki yüzyılda arzu ettiğimiz noktaya taşınması da mümkün değil. Bu kapsamda; CHP’nin, Sayın Genel Başkanımızın çaresi ve ana hedefleri var.

“Temiz para kaçtı, gitti; yerini konusu suç olan kaynağı belirsiz para aldı”

Öncelikle Türkiye’ye hızla nefes aldırmak, derin krizden çıkmak için, temiz, yabancı yatırım ve paraya ihtiyacı var. Burada bir parantez açalım. Türkiye’de; 2012’de 156 milyar dolar vardı. Temiz para, yabancı para ve yabancı yatırım. Neredeydi bu? Borsa, mevduat ve hazine bonolarındaydı. Bu para 2018’de tek adam rejimine dönünce Türkiye, güven ortamı ortadan kalkınca 83 milyar dolara düştü. 156 milyar dolardan, 83 milyar dolara düştü. Temiz para kaçıyor. Şimdi bugün, 48 milyar dolara kadar düştü. Bunun da büyük kısmı Katar menşeili. 156 milyar dolardan, 48 milyara. Temiz para kaçtı, gitti. Yandı, bitti ve kül oldu. Temiz para kaçınca, bunun yerini konusu suç olan kaynağı belirsiz para aldı. İki gündür söylüyorum burada. Merkez Bankası verilerine dayanarak söylüyorum.



Bu yıllar içerisinde Türkiye 2008- 2022 yılları arasında 82,5 milyar dolar girdi. Girdi de bu paranın, açıklanmadığı için, şeffaf olmadığı için, MASAK para ile ilgili soruşturma, kovuşturma ve vergi incelemesi yapılamadığı için; kuşkulu bir para. Kaynağı belirsiz, o kesin de. Net hata noksan kaleminde gösteriliyor ama bu para, konusu suç olan para da var, bunun içinde. Bunu inkar etmiyorlar. Para gelsin de nereden gelirse gelsin. Olmuyor kardeşim, öyle olmuyor.

“Türkiye mafya cennetine dönüşüyor”

Temiz para kaçtıktan sonra ne oldu? Yabancı mafya ve çeteler Türkiye’de birbirlerini infaz ederek, pastadaki paylarını büyütmeye başladı. Savaş başlattılar, nerede? Türkiye’de. Kim? Azeri, Rus, Özbek, Sırp, Alman mafyası. Aklınıza kim gelirse. Kara para cenneti var dünyada bilinen. Adalar filan var. Türkiye de mafya cennetine dönüşüyor. Mafya patronlarının, mafya çete liderlerinin çöktüğü bir ülke haline geliyoruz. Bunun bedelini de uyuşturucu batağına saplanan gençler ve aileleri ödüyor.

“Benim bildiğim Bay Kemal ne susar, ne korkar”

Bunların hesabını veremeyenler, milletin yüzüne bakamayanlar, bunları dile getiren CHP ve Bay Kemal’e karşı, devletin kurumlarını, devletin polisi ve jandarmasını kalkan yapıyorlar. Başka? Üç hafta önce Meclis’ten çıkan ucube sansür yasası ile Bay Kemal’i susturmaya çalışıyorlar, topluma da gözdağı veriyorlar. Benim bildiğim Bay Kemal ne susar, ne korkar. Sansür yasası üzerinden kamuoyunu yanıltıcı bilgi, toplumu endişe edici bilgi diyerek, TCK’ya göre ceza istemek, Bay Kemal’i susturmaz.

Peki Bay Kemal ne yapacak? Bay Kemal verimliliğe dayalı yenilikçi bir ekonomi modelini Türkiye’ye kazandıracak. Ya kazandıracak ya kazandıracak. Dünyadaki yenilikçi kaynakları hızla kendine çeken bir Türkiye’yi Bay Kemal inşa edecek. Refah seviyesinin arttığı, gelirin tablana yayıldığı, sosyal adaletin tesis edildiği bir Türkiye; Bay Kemal’in hayalidir ve mümkündür. Kasım sonunun herkes beklesin. Bay Kemal ve ekibi bizler, çok güçlü bir yol haritası üzerinde tüm yönleri ile çalışıyoruz. Kasım sonu en geç aralık başında Türkiye, Bay Kemal’in ve ekibinin üzerinde çalıştığı bu büyük projeyi aziz milletimiz ile paylaşacak, sağlam temelli ve gerçekten neyi, nasıl ve hangi kaynakla yapacağımızın çok şeffaf bir şekilde ortaya koyulduğu bir tablo ile Bay Kemal Türkiye’nin karşısında olacak. Çok önemli açıklamalar, değerlendirmeler yapılacak. Biraz bekleyelim.

“Belli oldu ki Erdoğan seçim kampanyasını onun tabiri ile AK kadrolarla değil de devletle yürütecek”

Devlette çürüme bütün hızıyla sürüyor. Belli oldu ki Erdoğan seçim kampanyasını onun tabiri ile AK kadrolarla değil de devletle yürütecek. Bunun somut uygulamaları da hayata geçmeye başladı. Bir, iki gündür medya ve bizim gündemimizde Polis Akademisi’nde AK Parti marşının çalınması, devlette çürümenin açık bir işaretidir. Devletin artık parti devleti olduğunun, o kisveye büründüğünün açık delilidir. Allah’tan korkun lise öğrencilerimizi teknoloji fuarına götürüyoruz diye, ‘İlk oyum AK Parti’ye, ilk oyum Erdoğan’a’ kampanya toplantısına götürmek, istismardır, suistimaldir, kandırmaktır. Bunu yapan devletin en üstündeki zat. Yazık, çok yazık. AK Parti’nin Türkiye Yüzyılı sloganı RTÜK tarafından tüm televizyon ve radyolara zorunlu kamu spotu olarak yayınlatılıyor. Bunu hiçbir diktatör yapmamıştır herhalde. Yatıysa da Hitler, Musolini filan yapmıştır. Böyle bir şey olabilir mi? Bu nasıl bir devlet, nasıl bir kafa. RTÜK’e ne demeli? Bu dalkavukluğun dik alası. Şeddelisi. Bir anayasal kurumun başındasın be adam, bu kadar partizanlaşabilir misin? Böyle bir şey olabilir mi? Bunların hesabının sorulmayacağını mı zannediyorsun.

Suç işleri bakanı kaymakam ve valilere AK Parti’nin Türkiye Yüzyılı sloganını ezberleyin, içselleştirin diyor. Bu mealen şudur, ezberleyin ve ezberletindir. Kim söylüyor, İçişleri Bakanı, kime söylüyor vali ve kaymakamlara. O vali ve kaymakamlara söylüyorum, sesleniyorum. Özgürleşmenize 7 ay kaldı. Devletin valisi, kaymakamı olduğunuzu unutmayın. 7 ay sonra özgür olacaksınız, suça bulaşmayın. Size kanunsuz emir verenlerin makamı ne olursa olsun, bu emirlerini dinlemeyin.

“4,5 milyon aile sosyal yardım alıyor diye bir iktidar övünüyorsa, eyvah ki eyvah”

2002’de Türkiye’yi devraldığımızda 1 milyon aile sosyal yardım alıyordu, şimdi 4,5 milyon aile sosyal yardım alıyor diye bir iktidar övünüyorsa, eyvah ki eyvah. Bu sosyal yardım Erdoğan ile başlayan bir şey değil. Özal, FAKFUK Fon ile başlayan bir şey. Öteden beri yapıla geldi. Biraz arttı. Şimdi bizim belediyeler en çoğunu yapıyor. Ama Türkiye’de 4,5 milyon aile. Bu nereden baksan 20 milyon nüfus demektir, sosyal yardıma muhtaç hale gelmişse eyvah ki eyvah.

“Biri Başbakanımız, biri gönlümüzün efendisi demiş”

Fotoroman, fetöroman… Sayın İçişleri Bakanı, 32 adımda fetöroman, belgesel mi dedi, ne dedi. Kitap hazırlamış. Kırmızı dosyayı da böyle elinde sallıyor. Şimdi, şunu çok iyi herkes hatırlayacak. AK Parti FETÖ ile ilişkisini 17-25’ten sonra kesti. Çok ilginç bir şey oluyor burada. Bu 17-25’ten önce Erdoğan’a göre 17-25 Aralık darbesi diye bilinen hikayeden bir ay önce, bakın fotoroman neler söylemiş. Çırpınmış adam. Aman ara bozulmasın. 23 Kasım 2013’te söylemiş. 17-25’ten 28 gün önce. ‘Birlik ve beraberlikle bu yere geldik.’ Kastı, Fetullah Gülen’in altındaki kadrolar. Aramızı açmaya çalışıyorlar. Çatışma alanı ortaya konuluyor. Bu da yanlış oluyor, demiş. Buradan bir kavga çıkarmayalım demiş. Hem Erdoğan’a hem de FETÖ’ye yalvarmış. Birbirimizi üzmeyelim, demiş. Biri Başbakanımız, biri gönlümüzün efendisi demiş ya.

Sonra ne olmuş? Daha geri gittiğimizde; beyefendi Demokrat Parti’de siyaset yaparken, 2010 referandumunda Demokrat Parti Genel İdare Kurulu toplanmış, bu referandum da ‘Hayır’ kampanyası başlatmış. Demokrat Parti’de önemli bir figür olarak beyefendi, kaynağı belirsiz para ile 20-30 il gezmiş. Evet kampanyası yapmış. Gönlünün efendisi istiyor diye. Nasıl olacak, bu tutarsızlığı neyle açıklayacak?

“Soylu deyince aklıma dört şey geliyor; şantaj, iftira, kumpas, yasa dışı dinleme ve izleme”

Soylu deyince aklıma dört şey geliyor. Şantaj, iftira, kumpas, yasa dışı dinleme ve izleme. Mesela Ekrem İmamoğlu’nun MOBESE kayıtlarını servis etmek, yasa dışı dileme ve izlemedir. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde 557 terörist var deyip, bir kişiyi bile hakimin önüne koyamamak; iftiradır. Mesela ayda 10 bin dolar mafyadan rüşvet alan milletvekili var demek, Erdoğan’a karşı bir şantajdır. Mesela Sezgin Baran Korkmaz için ne demişti? Yukarından aşağıya devlet operasyonu planladık. Yukarıda kim var? Onun üstünde kim var? Sezgin Baran Korkmaz’ın yurt dışı yasağını kaldırmayı, mal varlığından konan tedbiri kaldırıp yurt dışına göndermeyi yukarıdan aşağıya yaptığımız bir devlet operasyonu diye Meclis’te söyledi. Bence bu Erdoğan’a bir kumpastır. Anlar, anlamaz; ben onu bilmem. Bir fetöroman yazıldı Sayın Soylu. Sen yeni belge gösterme, dosya sallama. Hem de 10 Ekim 2017’de. TBMM’de 15 Temmuz darbe araştırma komisyonu kuruldu, çalıştı, çalışmaları engellense de çalıştı. CHP’nin ikinci muhalefet şerhinin içine konmadığı bir rapor da basıldı. Meclis matbaasında. Fetöroman o işte. Nerede rapor? Rapor yok ya. TBMM’den 15 Temmuz Darbe Araştırma İnceleme Komisyonu’nun raporu çalındı. Fetöroman o işte. Elinden geleni ardına koyma. O dosyayı sallamakla olmaz. Aç o dosyayı. Orada bir suç varsa ve sen bunu bekletiyorsan, zaten yeni bir suç işliyorsun.

“Süleyman Soylu, ağzıma alamayacağım kadar ağır ifadeleri CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu için zikretti”

Neye güveniyor? Şuna güveniyor; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamento Büro. Grup Başkanvekilimiz Engin Özkoç, Süleyman Soylu hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir suç duyurusunda bulundu. Nedir içerik, derseniz. Şudur; Süleyman Soylu, Sayın Genel Başkanımıza ağzıma alamayacağım kadar ağır ifadeleri CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu için zikretti. Belgeli, kayıtlı. Hepsinin de kaydı var. Çok ağır şeyler var burada. Sonra savcı beye bak, savcı. Savcıya bak hizaya gel. Savcı bey şöyle diyor: Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkındaki iddiaların görevinden kaynaklanan eylemlerle ilgili olup, bakanlık görevi kapsamında bulunduğu… Pes, yazıklar olsun. Türkiye’nin ikinci büyük partisinin genel başkanına ağza alınmayacak hakaretleri edeceksiniz, toplumu kin ve nefrete sevk eden bir ton laf edeceksiniz, CHP il başkanlarının şehit cenazelerine alınmamasını talimat olarak vereceksiniz. Ettiğin küfürleri saymıyorum… Ey savcı, adını da vereyim. Hamza Yokuş. Sen nasıl savcısın? Soylu hakkındaki iddiaların görevinden kaynaklı olduğunu yazıyorsun. İçişleri Bakanı’nın görevi ana muhalefet partisinin genel başkanına küfretmek değildir. İçişleri Bakanı’nın görevi, CHP’li belediye başkanlarına kumpas kurmak değildir. AK Parti’ye oy vermeyen tüm ahaliyi terörist ilan etmek değildir. Uyuşturucu baronları ile kara para aklayıcıları ile fotoğraf çektirmek değildir.

“Türk Ceza Kanunu’nun 13 ayrı maddesinde belirtilen suçları işlemiş bir İçişleri Bakanı”

Senin fotoğraf çektirdiğin kara para aklayıcısına sokaktaki polis müdahale edemiyor. Senin kripto para yolsuzluğunu yapan insana polis müdahale etmiyor. Hatta giderken kapıyı açıyor. Ne bu, suçluyu kayırma. TCK 283. Başka, tutuklu, hükümlü veya suç delilini bildirmeme. TCK 284. Ne bu? Ayda mafyadan 10 bin dolar alan milletvekili… Suç delilini bildirmeme maddesine giriyor bu. Türk Ceza Kanunu’nun 13 ayrı maddesinde belirtilen suçları işlemiş bir İçişleri Bakanı orta yerde duruyor. Nasıl olacak? Bu ülkenin iç barışı nasıl sağlanacak? Bu ülkede demokrasiden nasıl söz edilecek?

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir