Erdoğan Türkevi’nde konuştu: “Küresel arabulucu rolümüz ve diplomasideki lider konumumuz bizi daha çok inisiyatif almaya zorluyor”

Erdoğan
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurulu genel görüşmeleri için gittiği New York’ta temaslarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkevi’nde gazetecilerin sorularını yanıtladı.

“Hamdolsun son derece verimli, yoğun bir ziyaret oldu” diyen Erdoğan, “Açılışını geçen sene gerçekleştirdiğimiz Türkevi binamız, görüşmelerimize ev sahipliği yaptı. Buradaki Türkevi gerçekten çalışmalarımızın güzel bir neticesi oldu. Hamdolsun Amerika’da, Birleşmiş Milletlerin tam karşısında böyle bir Türkevi’ne sahip olmak Allah’ın bize bir lütfu. Biz esbaba tevessül ettik, neticesini de aldık. Şimdi de burada bütün liderlerle yaptığımız görüşmelerle çalışmalarımızın neticesini görüyoruz” dedi.

Erdoğan’a sorulan sorular ve Erdoğan’ın yanıtları şöyle:

‘SAYIN PUTİN VE SAYIN ZELENSKİY’E TEŞEKKÜR EDİYORUM’

Nermin Yurteri: Rusya Devlet Başkanı Putin kısmi seferberlik ilan etti; ‘Batı Rusya’yı bölmeyi hedefliyor, böyle bir durumda biz de her türlü silahı kullanırız’ şeklinde bir açıklama yaptı. Bölgede gerilim yeniden yükselmeye başladı. Siz Amerikan PBS televizyonuna verdiğiniz röportajda ‘Putin’in de aslında bu işi artık bir an önce bitirmenin gayreti içinde olduğunu anladım’ demiştiniz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda önemli bir açıklama yaptınız ve ‘Her iki tarafa da krizden onurlu çıkış imkânı verecek makul ve adil uygulanabilir bir diplomatik çözümü beraberce bulmalıyız’ diye dünyaya seslendiniz. Siz her defasında ‘Dünya beşten büyüktür’ diyerek aslında daha etkili bir Birleşmiş Milletler kurumunun gerekliliğini de sürekli dile getiriyorsunuz. Aslında yaşanan tüm bu süreç Birleşmiş Milletler için de bir sınama. Bu hatırlatmaların ardından sorum şöyle; taraflara nasıl bir onurlu çıkış sağlanabilir? Putin’in bu yeni açıklamaları sizi şaşırttı mı? Son gelişmelerle ilgili değerlendirmenizi rica edeceğim.

Bu savaşın her iki ülke halkına, bölgeye, dünyaya ödettiği bedeller ortada. Hiç kimse bu bedeli daha da artırma anlayışında olmamalı. Ancak biz attığımız adımlarla bir noktada mutluyuz. Örneğin rehinelerin değişimi konusunda bugün adımlar atıldı. Sayın Putin ve Sayın Zelenski ile yürüttüğüm diplomasi trafiği neticesinde Rusya ve Ukrayna arasında 200 savaş esirinin mübadelesi bugün gerçekleşti. Türkiye’nin arabuluculuğunda gerçekleşen bu esir mübadelesi savaşın sonlandırılması yolunda önemli bir adım. Rusya ve Ukrayna arasında barışın tesisine yönelik çabalarımız devam ediyor. Esir mübadelesine imkân verdikleri için Sayın Putin ve Sayın Zelenskiy’e teşekkür ediyorum. Bu süreçte gayret gösteren bütün arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Bu gelişme de bizi ciddi manada mutlu etti. Bu konuda gerek Sayın Putin gerek Zelenski, her iki taraf da bizim attığımız bu adımı bir yerde kolaylaştırdılar. Şu anda bu süreci ilgili arkadaşlarımız takip ediyor ve karşılıklı olarak da bu rehinelerin takası başlamış vaziyette.

Biz Türkiye olarak en başından beri barışın tesisi için gayret gösterdik. Diplomasiyi her zaman ve her şartta önemsedik, önemsiyoruz. Uluslararası hukuk çerçevesinde ilkeli ve vicdanlı bir duruş sergiledik. Bölgesel ve küresel krizlerde arabulucu ve istikrarlılaştırıcı bir rol oynayacağımızı ifade ettik. Küresel arabulucu rolümüz ve diplomasideki lider konumumuz bizi daha çok inisiyatif almaya zorluyor. Türkiye diyaloğun ve diplomasinin gücüne baştan beri inandı ve bunu da ispatlamaya çalıştı. Türkiye diyaloğun ve diplomasinin gücüne inandığının neticesini de şimdi bu rehine mübadelesiyle almış durumda. Bu bizi ayrıca çok çok mutlu kılıyor. Diğer taraftan, 24 Şubat’tan itibaren her fırsatta Rusya’ya askeri operasyonlarını durdurma ve güçlerini Ukrayna’dan çekme çağrısında da bulunduk. En son Semerkant’taki görüşmemizde bunları yine ifade ettik. Barış yolunun açılması yönünde gerek Rusya ve Ukrayna liderleri gerek dünya liderleri nezdinde çeşitli girişimlerde bulunduk. Barış ve istikrarı sağlamak için çabalarımızı bundan sonraki süreçte de devam ettireceğiz. Örneğin döner dönmez hemen tekrar liderleri arayarak telefon diplomasimizi kendileriyle sürdüreceğiz. Tabii burada yine arkadaşlarımın muhataplarıyla diyalogları devam ediyor. Özellikle Birleşmiş Milletlerin de aynı şekilde inisiyatif alarak sorunun çözümü için daha fazla çaba göstermesi gerekiyor. Ne yazık ki Birleşmiş Milletler, savaşı sona erdiremediği, akan kanı durduramadığı gibi, savaşın sonucu olarak ortaya çıkan enerji ve gıda krizlerine bir çözüm de bulamamıştır. Bu konuyla ilgili Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin tahıl koridorunun oluşmasındaki çabası Birleşmiş Milletler’e olan güveni biraz olsun tazeledi ancak savaşın sona erdirilmesi yönünde daha çok çaba gösterilmesi gerektiği de kuşkusuz. Bu sadece benim değil tüm dünya liderlerinin ortak gayretiyle olması gereken bir süreç. Hepsinin bu kanalı zorlaması lazım. Yani Sayın Putin’le az veya çok bir hukuku olanın, kendisiyle bunları görüşmesi ve bu kapıyı zorlaması lazım. Zelenskiy’le de aynı şekilde. Yoksa kalkıp da bu liderlere yönelik çok daha farklı negatif yaklaşımlar sergilemek beklediğimiz sonucu getirmez. Tam aksine buradaki ölümler, buradaki tahribat daha da artar diye düşünüyorum.



‘RUSYA’DAN KKTC’YE DİREKT UÇUŞLAR BAŞLARSA MEMNUNİYET DUYARIZ’

Şebnem Bursalı: Dün Birleşmiş Milletlerdeki konuşmanız epey ses getirdi. Bir sürü başlık vardı; bir tanesi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilgili olandı. Siz KKTC’ye olan ambargonun kaldırılması ve KKTC’nin devlet olarak da tanınması çağrınızı bir kez daha Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yinelediniz ve bu çok ses getirdi. Bu konudaki gelişmelerden bir tanesi de Rusya’nın bir süre önce Kıbrıs’a Müslüman bir büyükelçiyi atamasıydı. Bu bir anlamda jest olarak yorumlanmıştı. Şimdi Rusya’dan KKTC’ye direkt uçuş olabileceğine dair haberler de yayıldı. Bunun da KKTC’nin tanınmasıyla ilgili çok önemli bir adım olabileceği yorumları yapıldı. Bununla ilgili görüşünüzü sormak isterim. Bundan sonra KKTC’nin tanınmasıyla ilgili somut herhangi bir adım olur mu, başka ne bekleyebiliriz?

Tabii bizim Kuzey Kıbrıs’a yönelik siyasetimiz belli. Bu tartışma götürmez. Biz Kuzey Kıbrıs’ı rastgele bir ülke olarak görmüyoruz. Onu biz adeta kendimiz olarak kabullendik, öyle görüyoruz, öyle de göreceğiz. Tabii Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşmelerimizde de Kuzey Kıbrıs meselesine değindim. Onunla da bu konuyu devamlı görüştüm. Ülkemizde misafir ettiğimiz ya da ziyaret ettiğimiz tüm liderlere Kıbrıs’taki haklı mücadelemizi, meselenin adil ve kalıcı çözüme kavuşturulmasını yine aynı şekilde hep tekrarladık, hep ifade ettik. Rusya’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne direkt uçuşlar başlarsa bundan tabii ki memnuniyet duyarız. Buranın çok çok önemli olan bir boyutu da şu; malum Rusya’nın turist potansiyeli çok yüksek. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de en önemli gelir kaynaklarından bir tanesi turizm. Turizmde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne böyle bir akışın olması inanıyorum ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için ekonomik olarak da ciddi manada bir sıçramaya vesile olacaktır. Zaten turizme yönelik alt yapısı gayet iyi olan bir ülke konumunda. Bu konuda alınacak neticeler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni inşallah çok çok ileri taşıyacaktır. Temenni ediyorum ki önümüzdeki dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasıyla çok daha farklı bir gelecek orayı bekliyor olacaktır.

‘UKRAYNA’NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE TAAHHÜDÜMÜZÜ HER ZAMAN DİLE GETİRDİK’

Hacı Yakışıklı: Rusya-Ukrayna hususunda ‘Birleşmiş Milletlerin daha fazla çaba göstermesi lazım’ dediniz. Central Park’ta gezdiğinizde karşılaştığınız Ukraynalı vatandaşlar Birleşmiş Milletlere değil size teşekkür ettiler. Zaten iki görüntü çok dikkati çekti; biri Şanghay İşbirliği Teşkilatı Zirvesi’nde liderlerle görüştüğünüz fotoğraf; diğeri de Central Park gezinizde özellikle de Ukraynalı vatandaşın teşekkür etmesi… Bu noktada hem Şanghay Zirvesi’nde hem BM’de bulunmuş bir lider olarak Rusya-Ukrayna denkleminde ve Türkiye’nin yönlendirici tavrında değişimler ve gelişimler olur mu? Mesela bir tahıl koridoru sürprizi oldu, Türkiye olmasa yapılamayacaktı, Putin de bunu söyledi. Böyle yeni gelişmeler olur mu bu süreçte hem Şanghay hem BM denkleminde?

Her şeyden önce insan odaklı diplomasimizin karşılığını, dünyanın neresine gidersek gidelim gerek liderler gerek halklar nezdinde hakikaten teveccühle görüyorum. Rusya-Ukrayna savaşının başından itibaren bizim tek amacımız kanın durması, barışın sağlanması oldu. 2014’te Kırım’ın ilhakından bu yana Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve siyasi birliğine olan taahhüdümüzü her zaman dile getirdik. Ukrayna-Rusya savaşının başından itibaren de Rusya’nın bu noktada attığı adımların haksız olduğunu ve kabul edilemez olduğunu vurguladık. Bunu aynı şekilde biz 2014’te Kırım’la ilgili de yine ifade etmiştik, söylemiştik. Siyasi, insani ve teknik alanlarda tabii biz Ukrayna’yı desteklerken diyalog yollarının da açık tutulması için çaba harcadık. Yaptığımız ve yapacağımız görüşmeler, çabalarımız sadece barışa yöneliktir. Tüm krizlerin, meselelerin çözümünde diplomasinin kullanılmasından yanayız. Tabii burada insan hayatının değerli olduğunu sürekli işlemek zorundayız. Ama bunu her iki tarafa da söylemek durumundayız. Bunu Ukrayna tarafına da Rusya tarafına da bu inançla söyledik, söylemeye devam ediyoruz. İnşallah döner dönmez yine bu konuyu liderlerle görüşmeye devam edeceğiz. Bir an önce de buralardan netice alalım istiyoruz.

‘DERSİMİZİ İYİ ÇALIŞIYORUZ VE BU ŞEKİLDE DE LİDERLERİN KARŞISINA ÇIKIYORUZ’

Mustafa Kartoğlu: Birleşmiş Milletler Genel Kurul konuşmalarınıza daha fazla destek bulmaya başladığınızı ve başka liderlerin de size benzer görüşleri dile getirmeye başladığını söylediniz. Konuşmanızda hem uluslararası barış için yürüttüğünüz trafikten bahsettiniz hem de Yunanistan’ın Ege’deki tavrını fotoğraflarla gösterdiniz. Daha sonra liderlerle bir araya geldiğinizde konuşmanıza ve gösterdiğiniz fotoğraflara yaklaşımları ne oldu? Bir de görüştüğünüz liderlerin hepsine İletişim Başkanlığının hazırladığı, içinde ‘Türkiye’ adlı bir kitabın da olduğu kitap seti hediye ettiniz. Artık ‘Türkiye’ demeye başladılar mı?

Görüştüğüm liderlerin hepsine bu kitap setinden takdim ettim. Çok iyi hazırlanmış bir çalışma. Ülkemizin adının Türkiye olarak kullanımında da yabancılar işi bayağı kavradılar. Hatta belli yerlere artık Türkiye olarak asıyorlar. Bunların hepsi tabii çalışırsanız oluyor, çalışmadan olmuyor. Biz her toplantıya, her görüşmeye, her konuşmaya ciddi manada iyi hazırlanıyoruz, dersimizi iyi çalışıyoruz ve bu şekilde de liderlerin karşısına çıkıyoruz. Buralarda yaklaşımlarımızı destekleyen görsel ve yazılı dokümanlar kullandık, kullanıyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki konuşmamızı da çeşitli fotoğraflarla destekleme imkânımız oldu. Bunları sunuma dahil etmek konuşmamıza ayrıca bir zenginlik kattı. Gösterdiğim fotoğraflardan biri de Yunan sahil güvenlik güçlerinin, botlarını batırması sonucu hayatını kaybeden 9 aylık Asım bebek ve 4 yaşındaki Abdülvahap’ın cansız bedenlerinin fotoğrafıydı. Gelenler özellikle hep bunu sordu. Bu yavruların cansız bedenlerinin fotoğrafını göstermek suretiyle dünyaya buradan bir insanlık dersi verelim istedik ve bu insanlık dersini de verdiğimize inanıyorum. Tabii özelikle Asım bebek ve Abdülvahap’ın o acı fotoğrafını görüp de etkilenmemek mümkün değil. İşte bunları tüm dünyaya yaymak ve tüm dünyaya bunları kabullendirmek lazım.

Tabii bugün Biden’in özellikle BM Güvenlik Konseyi’yle ilgili yaptığı açıklama haklılığımızı ortaya çıkardı mı? Sonunda dediğimiz noktaya geldiler mi? Şimdi ‘hem daimî üyeleri artıralım hem geçici üyeleri artıralım’ diyorlar. Ama tabii ben aynı noktada değilim. Ben diyorum ki ‘daimî ve geçici’ olmamalı, tek tip olmalı. Ve tamamen dönüşümlü üyelik sistemini getirmek lazım. Bu dönüşümlü üyelik sistemiyle burada şu anda 193 üye mi var; bu 193 üyeyi dönüşümlü hale getirmek lazım; 20 ise 20 ama bu dönüşümlü olmalı. İki yılda bir bunlar dönüşüme tabi olmalı ve bu dönüşüme tabi olmak suretiyle 10-10 şeklinde bu dönüşüm devam eder ve herkes burada adeta birer daimî üye olarak bir sene veya iki sene kalır. Çünkü el kaldır, el indir; bu devri artık kapatması lazım BM’nin. Tam aksine buranın, Güvenlik Konseyi’nin üyeleri burada hakikaten ciddi manada etki sahibi olmalı. Bakın şu anda Japonya ‘ben niye yokum’ diyor. Almanya ‘ben niye yokum’ diyor. Aynı şekilde biz de Türkiye olarak ‘ben niye yokum’ diyoruz. Öyleyse bunu hemen aşmamız lazım ve burada 20 daimî üyenin 10’arlı şekilde değişimi olabilir ve 10’arlı şekilde olan değişimle birlikte de artık bu 193 ülkenin tamamının buradan nasibini alması lazım. Böylece hepsi de ‘benim de burada yetkim var ve ben bu yetkimi kullanıyorum, kullandım’ der. Bunun önünü açmak lazım. Ben buraya da geleceklerine inanıyorum. Biden’ın bugünkü açıklaması aslında bunun bir yol haritası olmuştur ve bu yol haritası öyle kolay kolay olmadı. Şimdi ‘Dünya 5’ten büyüktür’ derken veya ‘Daha adil bir dünya mümkün’ derken, işte buralardan buraya geldik. Ve ben bunu da başaracağımıza inanıyorum.

‘BİZ TÜRKİYE’DE RUM NÜFUSUNUN AZALMASINDAN YANA OLAN BİR İKTİDAR OLMADIK’

Osman Gökçek: Sizin Birleşmiş Milletlerde yapmış olduğunuz konuşmaya karşılık Yunanistan Dışişleri Bakanı bir açıklama yaptı. ‘İstanbul’da bir dönem sayıları 100 bini geçen Rum topluluğu bugün nasıl 5 binin altına düşüyor önce bunu anlatsınlar’ şeklinde bir ithamda bulundu. Yunanistan Başbakanı da bir yandan gerginlik yaratan açıklamalar yaparken bir yandan da sizinle her zaman görüşmeye hazır olduğunu söylüyor. Sizin görüşmeme konusundaki tavrınız devam edecek mi? Yunan Dışişleri Bakanı hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Tabii Yunan Dışişleri Bakanıyla ilgili olarak çok fazla söyleyecek sözüm olamaz, benim muhatabım değil. O konuşacaksa bizim Mevlüt Bey’le görüşsün, onla konuşsun. Fakat Sayın Başbakan ne yazık ki bir defa Türkiye ile kendi durumlarını bilmiyor. Biz Türkiye’de Rum nüfusunun azalmasından yana olan bir iktidar olmadık. Tam aksine, örneğin ben Bozcaada’da, Gökçeada’da gezdiğim zaman orada yaşayan çok az sayıda Rum vatandaşlarımıza hep sormuşumdur; ‘Nerede senin çocukların?’ ‘Amerika’da’ dedi. ‘Getirin, burada yaşasınlar’ dedim. ‘Çocuğumu Amerika’dan getiremiyorum’ dedi. Bu neyi gösteriyor? Demek ki onun Türkiye’de yaşama diye bir arzusu, derdi yok. Olsa, bizim kapımız açık. O çocuğa biz eğer vatandaşlığı yoksa vatandaşlık da verirdik. Hatta bir keresinde çok da manidardı, birinin bir Türk kızıyla evlenmesine ailesi müsaade etmemiş; ‘Benden yardım isterseniz, ben gayret edeyim’ dedim. Bir de şu var. Sen Sinod Meclisi’nin belli sayıda meclis üyelerinin olması lazım. Sen Sinod Meclisi 7’ye düşmüştü. Belli sayıya sahip olmadığı için ben Patrik Bartholomeos’a dedim ki ‘Dışardan sen papazları getir, ben bunlara vatandaşlık vereyim, çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması lazım ve böylece Sen Sinod Meclisi’ni tamamlamış ol.’ Öyle tamamladılar. Ama tabii bu Yunan Dışişleri Bakanının bunlardan falan haberi yok. Bunlar uzayda dolaşıyor. Bizim her zaman için kapımız açık, vatandaşlık da veririz. Biz kendi dönemimiz içerisinde hiçbir Rum’u ülkemizden sürmedik. Ama onların şu anda Batı Trakya’da bizim vatandaşlarımıza, soydaşlarımıza yaptıkları zulmün haddi hesabı yok. Son dönemlerde bizim oradaki din adamlarımızın atamalarını bile kendileri yapmak istiyorlar. Sen ne anlarsın bizim din adamının durumundan, yapısından? Biz böyle bir gayretin içerisinde olduk mu?  Biz kalkıp da buradaki papazların atamasını vesairesini yaptık mı? Hayır.

‘F-16 GELİŞMELERİ OLUMLU GİDİYOR’

Alican Değer: F-16 alımı konusunda ABD ile görüşmeler sürüyor. Parlamenterler parlamenterlerle, askerler askerle görüşüyor. F-16 konusunda son durum nedir? F-16 için yapılan görüşmeler, F-35’in de önünü açar mı?

Biz şu anda F-16 satın almakla ilgileniyoruz. Sayın Biden’la bu konuda olumlu görüşmeler yapmıştık. Burada Cumhuriyetçi senatörlerle de bazı görüşmeler yaptım. Bakanımız Hulusi Akar da muhatabıyla görüşmelerini yürütüyor. Hava olumlu istikamette gelişiyor. Temenni ederiz ki bu olumlu hava devam eder. Bir an önce de bu işten bir netice alırız diye düşünüyorum. Tabii Sayın Biden’la resepsiyonda geniş bir görüşme fırsatı bulamadık. Daha sonra telefon diplomasisiyle belki bu konuları görüşme imkânımız olur. Ama Milli Savunma Bakanımızın, Dışişleri Bakanımızın yapacakları görüşmelerle süreci takip edeceğiz. Gelişmeler şu an itibarıyla olumlu istikamette gidiyor.

‘PRAG’DA PAŞİNYAN İLE GÖRÜŞEBİLİRİZ’

Hasan Öztürk: Güney Kafkasya ile ilgili bir soru sormak istiyorum. Ermeni lobisinin Amerika’daki gücünü biliyoruz. Bu lobinin gücüyle Amerikan Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Ermenistan’ı ziyaret etti. Bu ziyarette hem Türkiye’yi hem Azerbaycan’ı suçlayan açıklamaları var. Bu ziyaret, Güney Kafkasya’da Karabağ savaşından sonra sağlanan istikrara bir darbe olur mu? 

Pelosi’nin bu ziyaretiyle kalkıp da Kafkasya’daki bu gelişmelere darbe vuracak ne mecali var ne cürmü var. Ben inanıyorum ki o birçok yeri de rahatsız etmiştir. Hiç fazla abartmaya falan da gerek yok. Şimdi biz de bazı hazırlıkları yapıyoruz. Buradan döndükten sonra gereken adımları da atarız. Şimdi Prag’da Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi var. Şu anda Prag’daki zirveye katılıp katılmama gibi bir değerlendirme içindeyiz. Prag’daki zirveye katılmamız halinde, Paşinyan’ın oraya gelme durumu var. ‘Orada görüşebilir miyiz?’ diye de bir düşüncesi olmuş galiba. Belki orada kendisiyle bu konuları ayrıca bir görüşme durumumuz olabilir. Fakat tabii bu konularla ilgili Kafkasya’da bizim de bazı hamlelerimiz olacak. Onun da şimdilik sadece planlama süreci içerisindeyiz. Sayın İlham Aliyev kardeşimizle de bunları konuşup, ona göre adımlarımızı atacağız.

Hakan Çelik: Rusya Federasyonu ile ilgili batılı ülkelerden ambargo ve yaptırımlar bir taraftan genişletilirken, Rusya Federasyonu birçok anlamda Türkiye’ye çok yakın bir ülke olduğu için özellikle Türkiye’nin şirketlerinin ve bazı bankalarının kredi kartı kullanımı da dahil olmak üzere yakın mercek altına alındığını görüyoruz gerek Avrupa Birliği gerek ABD tarafından. Bu konuda Türkiye’yi biraz köşeye sıkıştıracak, yaptırım hamleleri gibi bir eğilim söz konusu olabilir mi? Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu kartlarla ilgili konuda en önemli nokta Mir Kart denilen olaydır. Bu Rusya ile bizim aramızda bir adımdı. Bu konu hakkında atacağımız adımların değerlendirmelerini ilgili arkadaşlarımızla yapıyoruz. Ona göre adımlarımızı inşallah yine atacağız. Alternatifimiz var tabii, o ayrı. Ama bütün dert, işte bu yaptırımların farklı versiyonları. Bunlar tabii gerçekten dostluğa falan yakışmıyor, ekonomik ilişkilerimizin düzenlenmesine yakışmıyor. Biz şimdi ister istemez ne yapacağız? Alternatifleri ne olabilir; bu alternatifler üzerinde ilgili bakan arkadaşlarım görüşmelerini yapıyorlar. Bu görüşmelerden sonra da İstanbul’da cuma günü inşallah bütün ilgili arkadaşlarımı toplayacağım. Onlarla bir toplantı yapıp, burada da nihai kararımızı vereceğiz.

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir