Türkiye’de hiç değişmeyen bir kısır döngü siyasete ve toplum hayatına hakimdir.
Uzun yıllar öncesinden günümüze hep aynı şablon muktedirler tarafından uygulanmıştır: Önce ortalığı sarsacak çapta bir kumpas sahneye konulur ve ardından o tür gelişmelerin önlenmesinin ancak yasayla gerçekleşebileceği yolunda bir tartışma başlatılır; bu arada ortalığa arkasında istihbarat raporları bulunduğu anlaşılan çoğu sahte belgeler yansır. O sırada iktidarda bulunan genellikle sağ parti/ler içerisinden birileri konuya sahip çıkar ve nerede hazırlandığı belli olmayan bir yasa metni TBMM gündemine alınır…
Bazısı yasalaşmış bazısının yasalaşması önlenmiş veya değiştirilmesi sağlanmış Takrir-i Sükun, TCK 141, 142 ve 163, yakın zamanlarda TCK 312. maddeler, Atatürk’ü Koruma Kanunu, Anayasa Nizamını Koruma Kanunu hep böyle gündeme gelmiştir.
Gazetecilik hayatımın önemli bir bölümü, kendi hayat akışım içerisinde, siyasi iktidarların hak ve özgürlükleri daraltma amaçlı yasal düzenleme girişimlerine tepki vermek ve gerçekleşmelerini engellemek için kalemimden geleni yapmakla geçti.
Meclis’ten dün geçirilen ‘dezenformasyon yasası’ için bu defa bir kumpas bile gerekmedi. Ortağı MHP ile birlikte AK Parti sundu teklifi, Meclis’i geceli-gündüzlü çalıştırarak ülkeye nur topu gibi bir sansür yasası kazandırdı.
Muhalefetin muhalefetliğini yaptığı, CHP ile İYİ Partili milletvekillerinin ellerinde pankartlar ile yasayı engellemek için çaba gösterdikleri görüntüsü var.
Görüntü ama.
Farklı düşünüyorum; bana sorarsanız, iktidarın hazırladığı teklif metni, muhalefetin karşı çıkıyormuş görüntülü zayıf itirazlarıyla, yasa halini aldı.
Ben bu tezimi, ne zaman, nerede dile getirsem itirazlarla karşılaşıyorum.
Gerekçemi burada açıklıyorum.
Ülkemiz hızla seçime gidiyor. İster erkene alınsın ister zamanında yapılsın seçim ufukta göründü.
Muhalefet cephesi sandığın iktidar değişikliğine yol açacağı güveni içerisinde, seçim sonrasını da şimdiden dizayn etme gayretinde.
İktidar yer değiştirdiğinde, yeni muktedirlerin, medyayı yeniden düzenlemek için işte böyle bir yasaya ihtiyaçları olacak.
Ağır bir iddia ve itham bu, farkındayım.
Eğer yanılıyorsam -ki elbette yanılabilirim- birilerinin bana son gün Meclis’te meydana gelen AK Parti ile CHP sözcüleri arasındaki atışmayı açıklaması gerekecek.
Son zamanlarda TV tartışmalarında da sıkça yer aldığı fark edilen bir AK Parti milletvekili, muhalefetin itirazları üzerine, kürsüye çıkarak, yasalaştırmak istedikleri teklifi bir yabancı ülkenin temsilcileriyle konuştuklarını açıkladı.
ABD büyükelçiliğinin hukuk başmüşaviri ve uluslararası politikalar şefi olduğunu söylediği birileri ile…
Söylediğine göre, Amerikalılar, yasadaki hapis cezasını içeren 29. madde için, “Bizim dezenformasyon yasamızla sizin yasanız birebir örtüşüyor” demişler.
Venedik Komisyonu da konuya dahil olmuş; AK Parti sözcüsüyle görüşen komisyon üyeleri metinle ilgili bir tek “Aceleye getirildi” itirazında bulunmuşlar…
Şaşırtıcı ifşaatlar bunlar…
CHP sözcüsü ise, bu açıklamaya, “Hiç şaşırtmadınız; sizin için çok üzgünüm, bir Amerikan yasasının kopyasının altına imza atmak zorunda kalmışsınız” mukabelesinde bulunmakla yetinmiş.
Akıl alacak gibi değil, ama hepsi bu kadar…
İktidar adına kürsüye çıkan AK Parti sözcüsünün ABD’de var olduğunu söylediği yasa ile AK Parti-MHP ortak teklifinin birebir aynısı olduğuna ve Venedik Komisyonu’nun yasa teklifinin metnine esas yönünden itiraz etmediğine dair iddialarına muhalefetten karşı çıkan olmamış…
Her iki iddia da doğru değil oysa…
ABD’de bizdekine benzer bir dezenformasyon yasası yok. Mukayese edilebilecek 2016 tarihli bir yasa var, ancak o adından da başlayarak farklı bir amaca yönelik. Yasanın adı ‘Countering Foreign Propaganda and Disinformation Act’ (Yabancı propagandalara karşı çıkma ve dezenformasyon yasası). Amacı kendi halkını veya Amerikan medyasını kısıtlamak değil, Rusya’nın ABD seçimlerini etkilemeye yönelik siber faaliyetlerini engellemek olan bir yasa bu ve tamamen o konuyla ilgili maddeler içeriyor.
Venedik Komisyonu’nun dün Meclis’ten geçen yasa metniyle ilgili kaygısını, Taha Akyol (Karar) bugünkü yazısında şöyle özetliyor:
“Avrupa’nın en yüksek hukuki danışma kurumu olan Venedik Komisyonu, yaptığı açıklamada, Avrupa ülkelerinde sosyal medyaya ırkçılık, nefret suçu ve çocuk istismarı gibi alanlar için yaptırım getirildiğini, Türkiye’deki ‘sansür yasası’nın ise ‘özellikle de Haziran 2023’te gerçekleşecek seçim öncesinde yol açabileceği otosansür ve korku iklimi gibi olası sonuçlardan dolayı kaygı’ verici olduğunu açıkladı.”
Dün çıkan bizdeki ‘dezenformasyon karşıtı’ görünümlü sansür yasasının benzerlerinin bulunduğu ülkeler başka coğrafyalara ait: Rusya, Burkino Faso, Kamboçya ve Burma (Myanmar) gibi ülkeler onlar…
Türkiye yeni yasayla bundan böyle adını verdiğim bu ülkeler ile aynı ligde yer alacak…
Konu neredeyse bir aydır kamuoyunun gündeminde. Herhalde muhalefeti oluşturan TBMM’deki partilerin sözcülerinin çıkartılmak istenen yasanın metni ile aynı ligde olmak isteyeceğimiz başka ülkelerdeki yasalar hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir.
O bilgiyle de, “Bizdeki 29. maddenin aynısı bir maddesi bulunan bir yasa Amerika’da da var” denildiğinde, gerekli olduğuna dair serdedilen kanıtlar arasında Venedik Komisyonu’nun adı da zikredildiğinde bu iddialara itiraz etmeleri beklenmez mi?
İyi de, neden iddiaları hemen kabullenivermişler?
Neden doğru olması imkansız iddialar ortaya atıldığında gerçekleri iddia sahibinin yüzüne vurmamış olabilirler?
Tezim işte bu sorulara dayanıyor.
Muhalefet, seçim sonrasında iktidar değişikliği gerçekleştiğinde ellerinde böyle bir yasa bulunmasını arzu etmişe benziyor.
Geçmişte, sağcı partiler, kendi varlık sebeplerine aykırı hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı yasalar çıkarmaya kalkıştıklarında da, şimdikine benzer tablolar hep yaşanmıştı. Muhalefet o zaman da, iktidarların çıkarmak istediği özgürlükleri kısıtlama amaçlı yasalara fazla itiraz etmemişti.
‘Anayasa nizamını koruma’ iddialı yasayı çıkarmak istediğinde (1969), dönemin başbakanı Süleyman Demirel, karşısında CHP’yi değil, partisini destekleyen sivil muhalefeti bulmuştu.
Demirel’in girişimi o sayede durdurulmuştu.
Maalesef bugün AK Parti-MHP ortaklığı destekçileri arasında o tür bir çıkışı yapıp sonuç alacak bir iç-sivil muhalefet yok.
Benim umudum, yasaların onay makamı olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, ileride destekçisi medya aleyhinde kullanılabileceğini fark edip bu yasayla Türkiye’nin Burkina Faso gibi ülkelerle aynı ligde görünmesine izin vermeyeceğinde.
Dostlarım beni fazla saf buluyorlar, ne yapayım öyleyim.