Güçlü parlamento, zayıflatılmış parlamenter sistem

meclis

Millet İttifakı birleşenlerinin ortaya koyduğu hükümet sistemi modeli, güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak adlandırılmaktan oldukça uzaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde yürütme organı diğer erklere baskındır.

Türkiye’de muhalefeti oluşturan Millet İttifakı bileşenleri uzunca bir süredir sistem tartışmasını gündemde tutmak için büyük çaba gösteriyor. Bunun en temel sebebinin İttifaka yöneltilen “bir seçim ittifakı olmanın ötesine geçemediler” eleştirilerine cevap üretmek olduğu aşikar.

Millet İttifakı’nın bir seçim ittifakı olması, yani mevcut iktidarı alaşağı etmenin ötesinde bir vaadinin bulunmaması, kendileri açısından büyük bir sorun. Çünkü seçmenin negatif bir gündemle mobilize edilmesi ve iktidarı değiştirmesi pek mümkün değildir. Bu gerçeğin fark edilmesi İttifakın bir “siyasi ittifaka” dönüştürülmesinin hız kazanmasına yol açtı.

Siyasi ittifak, seçim kazanıldıktan sonra ülke yönetiminde nasıl bir yol izleneceğini ikna edici bir şekilde ortaya koyan bir programa sahip olma açısından seçim ittifakından ayrılır. Seçim ittifakının nihai hedefi siyasette boşluk oluşturmakken, siyasi ittifakın hedefi ise siyasette oluşan boşluğu doldurmak ve düzeni yeniden sağlamaktır. Millet İttifakı’nın bu geçişi “güçlendirilmiş parlamenter sistem” adını verdiği bir programla gerçekleştirmek istediğini görüyoruz.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem üç yılı aşkın süredir ülkenin hükümet sistemi konumundaki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne alternatif olarak sunuluyor. İttifakın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik temel eleştirisi, yürütme organını diğer erkler karşısında aşırı derecede güçlendirmiş olması. “Altı artı bir” şeklinde ifade edilen İttifak bileşenlerinin -CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP), Deva Partisi, Gelecek Partisi ve HDP- Mecliste düzenli şekilde yaptıkları toplantılarda öne çıkan başlıklar bunu açıkça ortaya koyuyor. Güçlü parlamento, tarafsız cumhurbaşkanı, bağımsız ve tarafsız yargı bu başlıkları oluşturuyor. Bu başlıklara baktığımızda yasama organı olan parlamentonun siyasetin merkezine çekilmesi, yürütme organının merkezinde yer alan cumhurbaşkanının siyasi ve etkin bir figür olmaktan çıkarılması ve yargı üyelerinin belirlenmesinde ve aldığı kararlarda yasama organının ve yargının kendisinin daha belirleyici hale gelmesi öngörülüyor.

Millet İttifakı birleşenlerinin ortaya koyduğu hükümet sistemi modeli, güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak adlandırılmaktan oldukça uzaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde yürütme organı diğer erklere baskındır. İttifakın önerileri ise yürütme organının diğer erkler karşısında zayıflatılmasını öngörmektedir. Parlamentonun güçlendirilmesi parlamenter sistemin güçlendirilmesi demek değildir.

Öte yandan Millet İttifakı’nın dile getirdiği güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisine dair belirsizliklerin devam ettiğini söylemeliyiz. İttifakı oluşturan partilerin Mecliste toplantılar düzenleme kararı almaları hiç şüphesiz bu belirsizliklerin artık can sıkıcı hale gelmiş olmasının bir sonucu. Belirsizliğin temelinde yatan neden, Millet İttifakı’nın siyasi bir alternatif olmak için çıkış aradığı hükümet sistemi terminolojisine yeterince hakim olmaması ve bu yetersizliğin yarattığı derin çelişkiler.

Parlamenter sistem çeşitli modellere sahiptir ve bu modeller birbirinden, yürütmenin parlamentoyu ne ölçüde kontrol ettiği kriterine dayanarak farklılaşır. Bu modellerden biri olan güçlendirilmiş parlamenter sistem, hükümet sistemleri literatüründe Millet İttifakı’nın kastettiği erkler arası ilişkilerin tam tersi ilişkilere sahip bir düzeni öngörür. Yukarıda değinildiği üzere Millet İttifakı güçlendirilmiş parlamenter sistem ile yürütme erkinin yasama ve yargı erki karşısında zayıflatılmasını öngörmektedir. Lakin literatürde güçlendirilmiş parlamenter sistem, yürütme erkinin olabildiğince güçlendirildiği bir model olarak ele alınmaktadır. Döring’e göre parlamenter sistemin güçlendirilmesi şu dört maddeyi kapsamaktadır: i) hükümetin güvensizlik oyu ile düşürülmesinin zorlaştırılması, ii) hükümetin parlamento genel kurulunun kontrolünü elinde tutması, iii) milletvekillerinin kendi başlarına kanun teklifi sunmasının kısıtlanması, iv) Meclis çatısı altındaki komitelerin sayısının sınırlı tutulması, bakanların bu komitelerde yer alması ve hükümetin bu komitelerde sayısal olarak hakim konumda olması. Bu maddelere, seçim barajı konularak küçük ve marjinal ideolojik partilerin önü kesilmek suretiyle parlamentoda büyük grupların daha kolay oluşmasının, yani hükümetin daha garanti ve hızlı bir şekilde kurulmasının sağlanması da eklenebilir.

Görüldüğü üzere Millet İttifakı birleşenlerinin ortaya koyduğu hükümet sistemi modeli, güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak adlandırılmaktan oldukça uzaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistemde yürütme organı diğer erklere baskındır. İttifakın önerileri ise yürütme organının diğer erkler karşısında zayıflatılmasını öngörmektedir. Parlamentonun güçlendirilmesi parlamenter sistemin güçlendirilmesi demek değildir. Yürütme erkinin gücü kırpılırsa güçlendirilmiş değil, zayıflatılmış bir parlamenter sisteme ulaşılır. Genel hatlarıyla Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu sistem, hükümet sistemleri literatüründe Siaroff’un da belirttiği gibi “parçalanmış bir parlamentonun merkezde olduğu kutuplaşmış siyasi sistem” şeklinde ifade edilmektedir. Bu sistem özellikle Türkiye gibi demokratik rejimin tam anlamıyla kökleşmediği geçiş ülkeleri için uygun görülmemektedir. Siyaset kurumunu zayıflatacak bu sistemin siyasi istikrarın derinden sarsılmasına sebep olacağı düşünülmektedir. Bunun sonucunda siyaset-dışı aktörlerin, mesela ordunun büyük söz sahibi olduğu otoriterlik ile marjinal toplumsal grupların sokakları hareketlendirdiği anarşi arasında salınan bir siyasi istikrarsızlık ihtimalinin yüksek olduğunun altı çizilmektedir.

Elbette hükümet sistemi modeline ilişkin problemlerin yanı sıra “altı artı bir”in terörle mücadele, ekonomik sorunlar ve dış politika gibi alanlarda bir ortaklaşmaya varıp varamayacağı da ayrı bir soru işareti. Terörle mücadele konusunda İYİ Parti ile HDP ortaklaşabilir mi? Ekonomide liberal çizgi, eşitsizlik doğuran büyümeyi esas alırken sosyal demokrat çizgi eşitlikçi bir yeniden paylaşıma vurgu yapacaktır.

Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu model, yürütme ile diğer erkler arasında yürütmenin şimdikine göre daha zayıf olduğu bir modeldir. Yürütmenin görece güçlü olduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ya da literatürdeki güçlendirilmiş parlamenter sistem modellerinde vurgu daha çok milli iradeye, karar almada hıza ve istikrara yapılmaktadır. Zayıf parlamenter sistemde ise vurgu daha çok çoğulculuk ve müzakereye yapılmaktadır. Yürütmenin görece güçlü olduğu modelin temel handikabı, muhalefette kalan siyasi parti ve toplumsal grupların iktidardan çok az miktarda pay alması ve siyaset-dışı yollara sapma ya da bozucu bir siyaset gütme ihtimallerinin yüksek olmasıdır. İktidarın hükümetin elinde toplanması ülkede istikrar ve karar almada hız sağlayacağı gibi, iktidardan çok az pay alan muhalefetin istikrarsızlığı sürekli körüklemesi sonucunu da doğurabilecektir. Bu modelde çıkış yolu, iktidarın hükümetin elinde kalacağı ancak muhalefetin de bir şekilde ülke yönetimine ortak edileceği bir formülün bulunmasıdır.

Millet İttifakı’nın önerdiği zayıf parlamenter sistemde ise iktidar tüm gruplara görece daha eşit bir şekilde pay edilmektedir. Dolayısıyla, tek bir siyasi parti ya da grubun iktidara kendi başına hakim olması söz konusu değil. Bu durumda farklı siyasi parti ve grupların ülke yönetiminde kararları müzakere ederek ortak alması durumu ortaya çıkacaktır. Bu modelin temel handikabı kararların çok yavaş alınması ya da hiç alınamayacak duruma gelerek sistemin tıkanması ve derin bir siyasi istikrarsızlığa yol açmasıdır. Bu modelde çıkış yolu, ortak karar almanın mümkün olabilmesi için olabildiğince konuşmanın ve rasyonel bir ortamın oluşturulmasıdır. Diğer bir deyişle, ideolojik farklılaşmaların asgari bir düzeye indirgenmesi ve karar alma süreçlerine katılan aktörlerin genelin çıkarını tikel grup çıkarlarının önüne koymasının sağlanmasıdır. Yani, parlamentodaki tüm partilerin üç aşağı beş yukarı benzer bir ideolojik çizgiye gelmeleri ya da ideolojiden arınmaları ve diğergam davranmaları bu modelin işlemesi için olmazsa olmazdır. Özetle, siyasetin siyasetsizleştirilmesi gerekmektedir.

Millet İttifakı’nın bir seçim ittifakı olması, yani mevcut iktidarı alaşağı etmenin ötesinde bir vaadinin bulunmaması, kendileri açısından büyük bir sorun. Çünkü seçmenin negatif bir gündemle mobilize edilmesi ve iktidarı değiştirmesi pek mümkün değildir. Bu gerçeğin fark edilmesi İttifakın bir “siyasi ittifaka” dönüştürülmesinin hız kazanmasına yol açtı.

Peki Millet İttifakı’nın önerdiği bu model, sınıfsal ve kültürel ayrılıklar başta olmak üzere aralarında büyük uyuşmazlıkların olduğu bir siyasi ortamda işleyebilir mi? Türkiye şartlarında, gerçekçi olunduğunda buna olumlu yanıt vermek pek mümkün değil. Belki bu durumda izlenecek bir başka yol ülke yönetiminin siyasilerden alınıp teknokratlara bırakılmasıdır. İttifakın lokomotifi konumundaki iki büyük partinin büyük oranda bürokratik kökene sahip siyasilerden oluştuğu hesaba katıldığında izlenecek çıkış yolunun burası olma ihtimali yüksek. İttifakın küçük ortaklarının da başka bir açıdan, ekonomi ve akademi dünyası üzerinden teknokratik ve elitist bir yönetim anlayışına uzak olmadığını da ayrıca not etmek gerekir.

Ortaya konulan modelin kağıt üzerinde büyük çelişkiler barındırdığı ve pratiğe dökülmesi durumunda derin açmazlarla karşı karşıya kalacağı dikkate alınarak “İttifakın kendisini bir siyasi ittifaka dönüştürüp dönüştürmeyeceği” sorusunun sorulması gerekir. Şayet ortaya konacak model seçmeni ikna edecek bir açıklığa kavuşturulmazsa ve bu modelin uygulanması durumunda yol açacağı sorunlarla nasıl başa çıkılacağı ortaya konmazsa, Millet İttifakı’nın bir seçim ittifakından öteye gidememesi sonucu ortaya çıkabilir.

Seçim ittifakının nihai hedefi siyasette boşluk oluşturmakken, siyasi ittifakın hedefi ise siyasette oluşan boşluğu doldurmak ve düzeni yeniden sağlamaktır. Millet İttifakı’nın bu geçişi “güçlendirilmiş parlamenter sistem” adını verdiği bir programla gerçekleştirmek istediğini görüyoruz.

Elbette hükümet sistemi modeline ilişkin problemlerin yanı sıra “altı artı bir”in terörle mücadele, ekonomik sorunlar ve dış politika gibi alanlarda bir ortaklaşmaya varıp varamayacağı da ayrı bir soru işareti. Terörle mücadele konusunda İYİ Parti ile HDP ortaklaşabilir mi? Ekonomide liberal çizgi, eşitsizlik doğuran büyümeyi esas alırken sosyal demokrat çizgi eşitlikçi bir yeniden paylaşıma vurgu yapacaktır. İttifakı oluşturan partilerin hem kendi içlerinde hem de aralarında bu iki çizginin de varlığı söz konusu. Bu durumda Millet İttifakı içinde bir ortaklaşma gerçekleşebilir mi? Dış politikada da benzer bir durum söz konusu. İttifak içinde hem koyu bir Batıcı çizginin hem de milliyetçi-bağımsızlıkçı çizginin mevcut olduğunu görüyoruz. Bu noktada bir ortaklaşma nasıl sağlanacak?

Tüm bu çelişkilerin giderilmesi Millet İttifakı’nın iktidarı devirmeyi hedefleyen bir seçim ittifakı olmaktan bir iktidar alternatifi olmaya aday bir siyasi ittifaka dönüşmesi için elzemdir. Bu derin çelişkilerin giderilmesinin zorluğu ve seçime yaklaşıldıkça Cumhur İttifakı’nın yapacağı karşı hamleler hesaba katıldığında Millet İttifakı’nın işinin hiç de kolay olmadığını söylemek gerekir.

Bunları bir kenara koyup Millet İttifakı’nın kazandığı ve geçişte karşılaşılacak tüm zorluklarına rağmen güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak adlandırdıkları ancak parlamenter sistemi zayıflatan modelin uygulamaya konulduğunu düşünelim. Bu, Türkiye siyasetinde nasıl bir etki yaratır? Koyu ideolojik farklılıklarına sahip ve uzlaşı kültürünün zayıf olduğu ülkede Millet İttifakı’nın önerdiği zayıflatılmış parlamenter sistem, büyük ihtimalle siyaset kurumunun gücünün aşınmasına yol açacaktır. Bunun bir sonucu; ülkede ordunun ve sivil bürokrasinin sivil siyaset karşısında tekrar güç kazanması ve son yirmi yılda gerçekleşen demokratikleşme sürecinin geriye gitmesidir. İkinci bir sonuç ise siyasi istikrarsızlığın ekonomik istikrarsızlığı körüklemesi ve yoksulluğun artması ihtimalidir. Son olarak, dış politikada geçiş aşamasında bulunan uluslararası sistemde ortaya çıkan fırsat alanlarının yeterince iyi kullanılamaması ve krizlere etkin bir karşılık verilememesi olasılığın yüksek olmasıdır. Özetle, Türkiye’nin kayıp yıllar hanesinin biraz daha genişleyecek olmasıdır.

[Doç. Dr. Ali Aslan İbn Haldun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]