İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Adana Deprem Seferberliği toplantısında!

ekrem imamoğlu
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Adana Deprem Seferberliği toplantısında açıklamalarda bulunuyor.

İmamoğlu, şunları söyledi:

“Bir siyasetçinin başına gelebilecek en kötü şeylerden biri sorumluluk taşıdığı toplumla güven ilişkisini kaybetmesidir. O nedenle kaygı gidermek adına gerçekleri eğip bükemezsiniz. Kimsenin toplumumuzun içinde bulunduğu koşullardan kötü niyetli ve sorumsuz bir biçimde yararlanmasına izin vermedik vermeyeceğiz. Özet biçimde söyleyeyim bulunduğu coğrafya itibariyle kentlerimiz 6-7 şiddetinde depremler yaşamaya devam edecek. Bunu engellememiz mümkün değil ama kentlerimizi bilim ışığında depreme dayanıklı hale getirmemiz mümkün.

Depremde insanlarımızı kaybettik, sel oldu, Şanlıurfa’da daha yeni yapılmış altyapı mekanizması yüzünden kaybetmek zorunda kaldık. Kahramanmaraş depremi milat olmalı.

99 depremi için de aynı şeyleri söyledik, milat olacak dedik ama olamadı. Gerekli direnci gösteremedik. Eğri oturalım, doğru konuşalım gerekli adımları atamadık. Üzerinden 24 sene geçmesine rağmen gerekli tedbirleri alamadık, gerekli düzenlemeler yapılmadı. Eğer o gün bu düzenlemeler yapılmış olsaydı en az 50 bin insanımızın öldüğü depremlerde bu denli insanımızı kaybetmezdik, bunca ekonomik yıkım, kaygı hali olmazdı.

Bizler görevlerimizde olduğumuz sürece hiçbir zaman böyle bir ortamı memleketimize, milletimize, şehirlerimize yaşatmayacağız. 2023 yılı bambaşka duygularla karşılamak istediğimiz yıl idi.



Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım atacağımız yılımız. Bizlere ve burada bulunan insanlara en üst seviyede sorumluluk düşmekte.

Biz ister miydik 2023 yılını afetler ve yıkımlar yılı olarak karşılayalım ama ne yazık ki öyle oldu. 2023 yılını çok kıymetli bir başlangıç, çok önemli bir sorumluluk yılı, afetlere ve yıkımlarına karşı milat olarak başlatabiliriz. Yarınlarda çocuklarımıza ve gençlerimize böyle yıkımları yaşatmamak için birlikte hareket etmeliyiz.

Bu büyük değişim sadece burada iki belediye başkanının ya da ülkenin tüm belediye başkanlarının çabasıyla başarıya ulaşması mümkün değil. Çok daha geniş iş birliğine ihtiyaç var. Her türlü öncülüğü yapmakta kararlıyız. Kaynaklarımızı kullanırken, önceliği afet ve depremle mücadeleye vermek zorundayız. Ancak bunların tümünü en iyi şekilde yapsak da sorunun çözümünün merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında çok yakın bir işbirliği gerektirdiği gerçeğini de unutamayız.
Uluslararası kurum ve kaynakları da süreci başarılı biçimde dahil etmek zorundayız. STK’ları, vatandaşlarımızı bu iş birliğe dahil etmemiz gerekiyor.

İstanbul’da sadece bina güçlendirmesi için gereken kaynak en iyimser hesaplamalarla büyükşehir belediyemizin yaklaşık 5 yıllık bütçesi kadar.

Yani hiçbir iş yapmayalım, çalışanlarımıza maaş ödemeyelim, 4-5 yıl tümüyle güçlendirme için kaynakları aktarsak bile yetmiyor.

Resim açık ve net. Deprem tehdidi altındaki kentlerimizin hiçbirinin yerel kaynaklarla yaşamsal sorunun çözümünün mümkün olmadığı ortadadır. Kahramanmaraş depreminin maddi kaybının 100 milyar dolar civarında olduğu telaffuz ediliyor. Yani Türkiye’nin GSMH’nin sekizde birinden bahsediyoruz. Böylesine büyük bir ekonomik kaybın giderilmesi yerel yönetimlerin çözebileceği bir mesele değil. Bugün depremle mücadele sorunumuz belediyelerin ve kentlerimizin kontrol ettiği kaynakların sınırlı olmasından ibaret değil. Bu esaslı sorunun ötesinde de yoğun sorunlarımız var. Örneğin konut üretimi meselesi…

Birçok ülkede neredeyse tümüyle yerel yönetimlerin sorumluluğundayken Türkiye’de tamamen kendisini yerel yönetimden uzaklaştırarak merkezi yönetimin aygıtı haline gelen TOKİ’dir bu alandan sorumlu olan. Yanlıştır. Geçtiğimiz dönemde, kamu arazileri, askeri alanlar, meralar konut üretimini kolaylaştırmak ve ucuzlaştırmak için bu kurumun eline verildi. Sonuç öyle olmadı.

Siyasi ve ticari hesaplar rantı öne çıkardı ve deprem gibi, sosyal konut üretmek gibi konularını teğet çekti. Afete yönelik çıkarılan kanunlar da yerel yönetimlerin dostu olmadı, iş birliğinden kurumları uzaklaştırdı.

Geçtiğimiz dönemin kentsel dönüşüm denilen kavramla arası iyi olmadı. Halkımızı bu kavramdan uzaklaştırdı. Büyük ölçüde merkezi yönetimin elinde rant ve iktidar devşirme aracı olarak uygulanmaya çalışıldı. Fikirtepe örneği, şehircilik faciası.

Bir Bakanlar Kurulu kararıyla kentlerdeki stratejik alanlar, merkezi yönetimin yetkili olduğu yerler haline getirildi. Buralarda belediyelerin çivi çakmasına dahi izin verilmedi. Bütün bunlar yapılırken siyasi ayrışma en yüksek dozda ne yazık ki kurumlarımıza hissettirildi.

İstanbul’da en iyimser ihtimalle ağır hasar alması olası olan bina sayısı yaklaşık 90 bin. Bunun dışında altyapı, kamu binalarının da risk altında olduğunu biliyoruz. İstanbul’da bina bazlı yapılması gereken güçlendirme, dönüşüm projeleri Ankara’dan mı İstanbul’dan mı daha hızlı yapılır, soruyorum.”

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir