İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eski bir yetkilisi, “2004-2009 arası sadece İBB’nin iki yangın söndürme uçağı vardı. Riskli günlerde uçaklar depo dolusu suyla her gün keşif uçuşu yapardı, Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’nin yangını böyle söndürüldü. İBB uçağı o yıllarda Manavgat’ta bile yangın söndürdü” dedi.
Halen başka bir kamu görevinde olduğu için adının açıklanmasını istemeyen eski İBB yetkilisi, T24’ün sorularını cevaplandırdı:
Son günlerdeki orman yangınlarıyla mücadele çabalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Afet literatüründe bir söz vardır; “yangın çıkmadan söndürülür.” Önce riskleri hesaplar, öngörür, ona göre hazır olursunuz. Sonra da afet geldiğinde başını büyümeden hemen ezersiniz. Burada bunu göremiyoruz.
“Yangını çıkmadan söndürmek” nasıl oluyor?
Uydularla topraklarınızı gözlüyor, meteorolojik öngörülerle de yangın riskinin en yüksek olduğu zamanları önceden biliyorsunuz. “Meteo-alarm” denilen Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne ait Erken Uyarı Sistemi var. Mesela biz 2004-2009 yıllarında İBB’nin elindeki iki yangın uçağına günde bir saat ormanlar üzerinde keşif uçuşu yaptırır, riskin yükseldiği günlerde de uçakları su dolu vaziyette uçururduk. Yangın olmasa bile yanabilecek kuruluktaki yerlere su attırır, soğutma ve nemlendirme yaptırırdık. Büyükada’daki Avrupa’nın en büyük ahşap yapısı olan Rum Yetimhanesi’nin yanması bu devriye uçuşlarıyla önlendi. Pilot keşif uçuşu sırasında oradan duman yükseldiğini görür görmez suyunu boşalttı ve yangını başlarken söndürdü. İtfaiye araçları karadan binaya ulaştığında yangın sönmüştü.
İBB’nin yangın söndürme uçakları mı vardı?
Evet. Bugün THK envanterinde olan Kanada uçaklarından iki tanesini İtalya’dan kiralamıştık, İstanbul’u ve ormanlarını yıllarca onlarla koruduk. Pilotlarımız yabancıydı. Türklerin mangal tutkusunu bilmediklerinden her yükselen dumana su boşalttıkları için bazen mangalcıları da ıslattılar, şikâyetler aldık! “Alev Kartalı” isimli 10 ton su alan bir yangın söndürme helikopterimiz bile vardı.
Bu uçakların akıbeti ne oldu?
Yunanistan’a, Makedonya’ya, Gürcistan’a, bunun gibi çevremizde çıkan yangınlara bu uçaklarla destek gönderik. Sadece ilk yıl 30’u İstanbul’da diğerleri de İzmir, Bilecik, Bolu, İnegol, Kuşadası, Bodrum ve Kaş’ta olmak üzere 42 orman ve fabrika yangınına müdahale ettik. Atatürk Havalimanı Kargo Bölümü’ndeki çok tehlikeli yangını söndürdük. Hatta o dönem yine Manavgat’ta bir yangın oldu, oraya da uçak gönderdik, söndürülmesine katkıda bulunduk. Ama Türkiye ilginç bir ülke, Ankara bürokrasisi de belediye de AK Partili olduğu halde Ankara’da belediyenin bu konuda öne çıkması hazmedilmedi ve bakanlık yetkiyi elimizden aldı.
Bu yetki karmaşaları ve bürokratik, politik çekişmeler devam ediyor mu?
Maalesef… Bakın şu anda yine Ankara’da yangınlarla mücadeleyi zaafa uğratacak bir hazırlığı da duyurmak isterim. Belediyelerin ellerindeki itfaiye teşkilâtları İçişleri Bakanlığı’na bağlanmaya çalışılıyor. Böyle bir merkezileşme olursa bürokratik hantallıktan dolayı yangınla mücadele gibi saniyelerin önemli olduğu bir iş büyük ölçüde aksar, itfaiyeler felç olur. Aslında ülke olarak büyük teknoloji eksiğimiz yok. Ama pek çok kadro yetkin insanlardan değil yandaşlardan seçildiği ve siyasetçiler de egolarını öne çıkardıkları için eldeki verileri harmanlayacak, doğru analiz edilip aksiyona yönelecek, teknolojiyi efektif kullanacak bir afet koordinasyonu ortaya koyamıyoruz. Bu dağınıklık ve savrukluk böyle devam ederse beklenen İstanbul depreminde nasıl facialar yaşanacağını düşünmek bile istemiyorum.