Tarihçi-yazar İlber Ortaylı, “Burada seçimi tayin eden unsurlar son derece ilkel. Adamın biri kafasında külah, Taliban geldi diye lokum dağıtıyor. Resme baktım, Kabil çarşısında tuzu kuru bir tüccar mı diye düşündüm, baktım, Bayburtlu biriymiş. O Bayburtlu lokum dağıtmayı biliyor ama acaba coğrafya biliyor mu? Ne demek yani, Bayburt’un ortasında Taliban için lokum dağıtmak, deli midir nedir? Okul mevsimi yaklaşmış, git 2 çocuğu giydir. Bunu yapan kişinin doğru bir seçim yapacağına nasıl inanırsın?” dedi.
Ortaylı, Sözcü gazetesi yazarı Ruhat Mengi’ye konuştu. “Atatürk olmasa İstanbul’u turist gezisinde görürdük” diyen Ortaylı, “Hiçbir yerde olmazdı. Muhtemelen bazı yerlerimiz yine kurtulurdu ama bugünkü Türkiye olmazdı. Atatürk olmasa Kurtuluş Savaşı kadroları bile hazırlayamazdı bugünkü Türkiye’yi. Çünkü orada en ileriyi gören ve bir tabirle en çılgını tek başına oydu. O Türkiye Mareşali’dir hakikaten. O orada olmasa bu iş başka türlü olurdu, bilmiyorum öyle bir Türkiye’yi sever miydik… Orta Anadolu’nun ortasında kalırdık, Ege filan hak getire, Trakya yok… İstanbul’da milletlerarası bir komisyon olurdu ve İstanbul’u turist rehberinde görürdün ancak. “İngilizler gelir, gazete çıkarır, biz de yazardık” diyen de var. Atatürk Başkomutan olmasa, 30 Ağustos Zaferi ve Sakarya Savaşı olmasa İstanbul’u ancak turist gezisinde görürdük. Anadolu’nun bir yerine tıkışıp kalırdık.” düşüncesini dile getirdi.
Ortaylı şu ifadeleri kullandı:
“İnşallah onu da Sakarya cengine çevirmezler. Sakarya Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli savaşlarından biridir, 100’üncü yılı nasıl kutlandı gördünüz, Haymana ve Polatlı belediyelerine has kaldı iş. Polatlı Belediyesi ile Hacettepe Üniversitesi’nin bir kürsüsüne kaldı. Gördük mü, duyduk mu Sakarya’nın 100’üncü yılı diye? Milli bayramlarımız neden önemsizleştiriliyor sorusunu sormayın artık, idareden bir şey gelmeyeceği belli, kendiniz toparlanın. O kadar sivil toplum kuruluşu, Atatürkçü dernek var, bir araya gelsinler, organize olup kutlamaları hak ettiği gibi yapsınlar. Bizim Ayvalık’taki mahalle bile toplanmış, devamlı beni arıyorlar “30 Ağustos’ta gel, konuş” diye. Başka bir yerde bu isteği, heyecanı görmedim.
-Afganistan’da zaten Taliban’dan kaçan halk IŞİD teröründen sonra daha da fazla göçe yönelecektir. Türkiye daha fazla mülteci alacak durumda değil. Nasıl önleyecek?
Bu iş ancak bir konsey meselesidir, partiler toplanır, bir “şura”da konuşur. Kendine göre hayal kurarak, sloganlar atarak, tribüne seslenerek bir çözüm getirilmeyeceği açıktır. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen’in kalkıp da “Suriyeliler diyor ki, önce siz gidin de geldiğiniz yere, sonra onlar da gidecekmiş” sözlerini o makama gelmiş, gerçekten ciddi olan ve bu memleketi düşünen bir adamın söyleyebileceğine inanıyor musunuz? Kimsenin üstünde durduğu yok, kendi partisi bir şey yapmadığı gibi diğerlerinden de pek ses çıkmıyor. Bu kadar vurdumduymaz bir millet olabilir mi?
-Afganistan’daki olaylar Türkiye’de de halkta tedirginlik yaratıyor. Sığınmacı diye gelenlerin arasında IŞİD ve Taliban mensupları yok mu, burada da bir tehdit olamaz mı endişesi yaygın. Haksızlar mı?
Korkmak ve düşünmek bence fena bir şey değil ama paniğe kapılmak da doğru değil. Paniğe kapılıp da hedefini şaşırmamak gerekir. Bu hedefi şaşırmama sadece siyasetçiler, yönetenler için değil, halk için de geçerli. Önlem alınmıyorsa ona göre oy vermeli, ona göre kadroları desteklemelisin. Kimse kusura bakmasın, bu memlekette öyle bir şey görmüyorum. Burada seçimi tayin eden unsurlar son derece ilkel. Adamın biri kafasında külah, Taliban geldi diye lokum dağıtıyor. Resme baktım, Kabil çarşısında tuzu kuru bir tüccar mı diye düşündüm, baktım, Bayburtlu biriymiş. O Bayburtlu lokum dağıtmayı biliyor ama acaba coğrafya biliyor mu? Ne demek yani, Bayburt’un ortasında Taliban için lokum dağıtmak, deli midir nedir? Okul mevsimi yaklaşmış, git 2 çocuğu giydir. Bunu yapan kişinin doğru bir seçim yapacağına nasıl inanırsın?
İkincisi, polisin sınırdan geçmiş olan herkesi inceleyip açıklama yapması ve halkı rahatlatması gerekir, istenirse tek tek kayıtları bulunabilir. Bayramlarda kendi ülkesine gidip dönen, böylece mülteci sınıfından çıkmış olanlar başta olmak üzere bir kısmı geri gönderilir. Böyle bir durum hiçbir ülkede görülmemiştir. Güvenlik önlemi almak devletin görevidir, bu önlemler alınırsa göç büyük bir soruna dönüşmekten çıkarılabilir.”