İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir yandan “Ben CHP’liyim ve her CHP’linin ailesinin lideri olan sayın Kemal Kılıçdaroğlu adaydır” derken, diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da mesaj gönderdi: “Mertçe mücadeleye davet ediyorum sayın Cumhurbaşkanını. Bizim bu büyük ailemizden, büyük muhalefet cephesinin oluşumundan insan eksiltmeye çalışmasın. İnsan eksiltmeye değil, mertçe mücadeleye davet ediyorum”
Haliç Tersanesi’nde inşa edilen ilk elektrikli tekne olma özelliği taşıyan elektrikli, çevre dostu deniz taksileri tanıtıldı. 150 Günde 150 Proje kapsamında yer alan törene İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı.
Törenin ardından İmamoğlu, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Halk TV‘den Hazal Ocak’ın haberine göre İmamoğlu, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün grup konuşmasında söylediği “Bay Kemal oğluna sahip çık” sözlerinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi:
“Bizde ayrı gayrı yok. Sayın Kılıçdaroğlu ailemizin lideri. Bizim bir aile oluşumuza, kuvvetli bağlarla sarılıyor olmamıza bu kadar ilgi gösteriyor olması garip. Demek ki kendi ailesi içerisinde bu birliği ve bu bütünlüğü kaybetmiş ki o alanda bile bizi kıskanıyor. Gözü hiçbir şey görmeyecek hale geldi ama biz çok sıkı bağlana sahibiz. Hem CHP ailesi olarak genel başkanımla benim aramdaki ilişkiyi genel başkanın baba oğul ilişkisi olarak tariflemesi benim için çok güzel bir duygu. Bunu bir tek babam kıskanır diye düşündüm fakat görüyorum ki kıskançlık duygusu sayın cumhurbaşkanında yüksek.”
“Mertçe mücadeleye davet ediyorum sayın Cumhurbaşkanını… Bu işin istinaftan dönmesinin şart olduğunu çıkıp açıklamasını bekliyorum”
Cumhurbaşkanına çağrıda bulunan İmamoğlu “İstanbul’u devraldık, kıskançlığınız tavan yaptı. Her hamlemizde kıskançlığınız büyüyor. Kıskançlıkla yapılan hamleleriniz, saldırılarınız, bize müdahaleleriniz şimdi hukuk eliyle derece yükseltti. Görevden alınmak istenen dil ile bir nevi tehdit edilen bir pozisyonda sağlanmaya çalışılıyor. Bunların hiçbiri bizi korkutmaz. Korkma diye diye büyüyen bir nesiliz. İstiklal Marşı’mızın o ilk kelimesi ‘korkma’yla başlar. Asla korkmayız ama kendilerine şunu tavsiye ederim. Ben neredeyim şu anda Kasımpaşa’dayım. Kasımpaşa önemli bir yerdir. Yiğit delikanlıların olduğu bir semttir ve mertçe mücadele için hayatını ortaya koyan insanlar vardır. Böyle bir namı vardır. Ben buradan hem bir Kasımpaşalı olarak hem de hemşeri sayılırız. Mertçe mücadeleye davet ediyorum sayın Cumhurbaşkanını. Bizim bu büyük ailemizden, büyük muhalefet cephesinin oluşumundan insan eksiltmeye çalışmasın. İnsan eksiltmeye değil, mertçe mücadeleye davet ediyorum. Bu elinizdeki devlet gücünü kullanarak insanları sindirme kavramından uzaklaşsınlar. Bunu da bir tek kendileri yapabilir. Lütfen yapsın. Bu işin yanlış olduğunu, bu işin doğru bir karar olmadığını çıkıp açıklamasını istiyorum. Bu işin istinaftan dönmesinin şart olduğunu çıkıp açıklamasını bekliyorum. Kendine yakışanı yapmış olur. Bıraksın bizim baba oğul ilişkimizi, kıskandığının farkındayım. Kıskanmaya devam etsin. Biz daha çok sarılacağız birbirimize. Bu mertliği bekliyorum ben” diye konuştu.
“Benim söylediğim hiçbir sözün, benim kişisel bir kararım ya da yolculuğumla ilgisi yok”
Gazetecilerin İmamoğlu’nun mertçe mücadeleden kastının Cumhurbaşkanlığı yarışında bir mücadele mi olup olmadığına ilişkin sorusuna üzerine İmamoğlu “Hayır, hayır. O tarafın meselesi kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı meselesi olabilir. Bizim meselemiz memleketin iyi olması meselesi. Karşımızdaki iktidarın meselesi ‘o bir kişinin makamda kalsın da gerisi teferruat’ olabilir. Bizim meselemiz 85 milyonun iktidar olması meselesi. Onun için farklı yerlerden bakıyoruz. Benim söylediğim hiçbir sözün, benim kişisel bir kararım ya da yolculuğumla ilgisi yok. Tekrar söylüyorum, muhalefetin bütüncül mücadelesinin ortaya koyduğu kararlı yolculuğun mertçe bir alanda olabilmesi için şartları sağlasın. Bu hem vazifesidir, bu ülkenin 200 yıllık demokrasi mücadelesi verilen bu toprakların cumhurbaşkanı olarak sorumluluğudur. Onu hatırlatıyorum hem de Kasımpaşa’dan sesleniyorum. Yapması gerekir. Ne demek istediğimi anlamıştır diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Demirtaş’ın açıklamasına destek verdi: “İnşallah bu süreç, onu da çoluğuna, çocuğuna, ailesine, eşine kavuşturacak”
İmamoğlu, 6 yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bugün yaptığı “Hepimizin amacı, bu makamı gerçek sahibine, yani halka teslim etmek olmalıdır. İsimler üzerinden tartışma yürütmek, belirlenen amaçtan sapmak anlamına gelir” açıklamasının kendisine sorulması üzerine şu yanıtı verdi:
“Ne güzel söylemiş. Az önce söylediğimi tekrar etmiş. 85 milyon insana emanet etmek istiyoruz Cumhurbaşkanlığı koltuğunu. Kendilerine, ‘Geçmiş olsun’ diliyorum. İnşallah bu süreç, onu da çoluğuna, çocuğuna, ailesine, eşine kavuşturacak. Hukuksuz yargılanıp, içeride yatan benim kardeşim Tayfun’u da Can’ı da diğer arkadaşlarını da çoluğuna, çocuğuna, evlerine, ailelerine kavuşturacak. Yani bütün bu hukuksuz alanlar sona erecek. Kesinlikle öyle. Bu seçim mücadelesi, kişisel mücadele alanı değil kardeşim. Ben ne diyorum? İstanbul Belediye Başkanıyım. Neferiyim. Ve bu seçimi, milletimiz için kazanacağız. 85 milyon insan için. Bana o hukuksuz kararı veren hakimin, savcının çocukları ve eşleri için kazanacağız bu seçimi. Onların çocuklarının, onlarının eşlerinin hayat boyu hiçbir hukuksuz alanla, ortama maruz kalmamaları ve mağdur olmamaları için bu seçimi kazanacağız. O bakımdan, çok güzel söylemiş Sayın Demirtaş. Diline sağlık.”
“Gidip çay içecek kahvehane bulamayacak İçişleri Bakanı… Ne Gaziosmanpaşa’da bulabilecek ne de Of’ta”
İmamoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “Karar kesinleştiği anda görevden alırım” sözleri için de şu yorumu yaptı:
“Dedim ya; işte bunların hepsini bitirecek olan, Sayın Cumhurbaşkanı’nın mertçe yapacağı açıklamalar. Yoksa böyle konuşur giderler. Düşünsenize, tekil şahıs kipini kullanıyor; ‘Alırım.’ ‘Görevden alırım’, ‘Yaparım, ederim…’ Yahu gidip çay içecek kahvehane bulamayacak İçişleri Bakanı. Ne Gaziosmanpaşa’da bulabilecek ne de Of’ta bulabilecek. Bu kibirli, bu hani haddini aşan, makamı…
Bakın biz makama geldik değil mi? Ben, makama bir şeyler katmaya gayret ediyorum. İstanbullulara hizmet etmeye gayret ediyorum. Onlar ise, makamdan güç alan şahsiyetler. YSK Başkanı, İçişleri Bakanı… Türkiye Cumhuriyeti tarihine bakın, en az konuşan makamlardır. Çünkü bunlar gerçekten kutsaldır. Çok önemlidir.
İçişleri Bakanı’nın yönetimi hattına bakın; güvenliğiniz, 7/24 yaşam koşullarınızın emanet edildiği alanlardır. Saygı, minnet duyuyorum, jandarmamızın önünde, polisimizin önünde, şehitlerimizin huzurunda saygıyla eğiliyorum. Ama bu dil, o alana yakışmayan bir dil. Yani benim peşimden MOBESE’leri izleyen bir göz, başka ne der işte? ‘Alırım’ der, ‘Yaparım’ der, ‘Ederim’ der. Böyle bir akıl. Ben MOBESE işini bıraktım zannetmezsin. Ben, MOBESE meselesini hayatta var olduğum sürece takip edeceğim. Çünkü, bugün yaptıkları da aslında bir nevi MOBESE sürecinin basına aktarılması gibi bir süreç.”
“YSK Başkanı, işine bak. Bu arada gazeteciyi tebrik ediyorum, güzel bir habercilik örneği göstermiş ve sorumsuz bir dilin ortaya çıkmasını sağlamış”
İmamoğlu, YSK Başkanı’nın “Cumhurbaşkanı seçilirse, hemen arkasından karar kesinleşirse, mazbatayı alamaz” açıklamasının kendisine sorulması üzerine şunları söyledi:
“YSK Başkanı; işine bak. Başka konularda ‘Cevaba lüzum yoktur’ demecini veriyorsun, ama bu mesele olunca… Bu arada gazeteciyi tebrik ediyorum, güzel bir habercilik örneği göstermiş ve sorumsuz bir dilin ortaya çıkmasını sağlamış. Görevini yap. Sürecine odaklan. Geçmiş seçimde ne oldu? YSK’ya siyasi baskı uygulandı. Siyasi baskı, siyasi erk, ‘Bu seçimi iptal dilmelidir’ dedi. ‘Hırsızlar var’ dendi. Yani ne güzel ikili, bak sıraladınız. İçişleri Bakanı, ‘700’e yakın terörist tespit ettik’ dedi sandıklarda. Ne oldu üç senenin sonrasında? Davalar açıldı. Yargılanan 40 küsur kişi oldu. Bir tane suçlu yok, beraat. Bu karar, bu insanlara zulüm. Bu insanlara ikinci bir seçim yaptırmak, bu ayıbı işletmek, milyonlarca, on milyonlarca, yüz milyonlarca liranın harcanmasına sebep olmak… Yani hiç oturup düşünmüyorlar mı? Kafasını ellerinin arasına alıp, hiç mi vicdan muhasebesi yapmıyorsunuz? Hala çıkıp yön vermeye, dizayn etmeye çalışıyorsunuz, talimatla. Bugünün anahtar kelimesi iki tane. Bana baksınlar, İstiklal Marşı’nın o ilk kelimesini, ‘Korkma’yı unutmasınlar. Bir de Ankara’ya baksınlar, beklentimi ifade ediyorum; mertlik. Bu kadar.”