Ortaköy sahilinde bulunan, toplam değerleri yaklaşık 7 milyar TL olarak tespit edilen Fehime Sultan ve Hatice Sultan yalıları, İBB’den alınıp Hazine’ye devredilmek isteniyor. Yapılmak istenen devri ‘gasp’ olarak niteleyen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 13 yıldır çürümeye terk edilen yalıları restore etmelerinin 9 aydır kolluk güçleri marifetiyle engellendiğini kaydetti. Söz konusu yalıları gören bir noktadan tekne üzerinde İstanbul ve Türkiye’yi bilgilendiren İmamoğlu, “Gözümüzün önünde işgale uğramış, zarara uğratılan ve zarar verilen binamıza, İBB mülk sahibi olarak alınmıyor. Ne içeri girebiliyoruz ne binayı teslim alabiliyoruz. Yaşanan hukuksuz işlemler nedeniyle ardı ardına açtığımız davalar, girişimlerimiz de ne yazık ki bekletiliyor. Yargıda hüküm verilmiyor. Burada 16 milyon vatandaşımızın hakkı ve hukuku var. 13 yıllık zararı var. Bunun gibi, İstanbul’da yeniden hayata geçirdiğimiz, yok olmaya yüz tutmuş alanları yeniden yaşamla buluşturduğumuz, çürüyen binaları yurda çevirdiğimiz ya da bertaraf edilen kaynakların kreşe döndüğü, bu şehrin çocuklarının, fakirin, fukaranın, yoksulun evine yapılacak bir lira dahi daha fazla yardımın ya da yardımlaşmanın çabası içerisinde bir olan yönetimin burada kaynaklarının nasıl gasp edilmeye çalıştığının bir örneğidir” dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB mülkiyetindeki Ortaköy sahilinde bulunan Fehime Sultan ve Hatice Sultan yalılarının, kurumun elinden alınma sürecini kamuoyu ile paylaştı. Ortaköy açıklarında konumlandırılan tekne üzerinde basın toplantısı düzenleyen İmamoğlu, “İstanbul Boğazı’nın bu güzel manzarasında ve bu güzel ortamında, sizlerle keyifli bir konuyu konuşmak için bir araya gelmeyi elbette dilerdim. Ancak, yine İstanbul halkının malını gasp etmeye dönük, İstanbul yönetiminin, İstanbul halkı adına mücadelesinin önüne, ne yazık ki devletimizin başka kurum ve kuruluşlarını kullanarak, ucunda hangi kişinin hangi kurum ya da kişilerin ya da şirketlerin çıkarının olacağını henüz bilemediğimiz, yarın öbür gün gerçekten çok daha önce yaşadığımız trajik, trajikomik, utanç verici bir takım uygulamaların bir benzerinin yaşanma ihtimalini öngördüğümüz bir sürecin açıklamasını yapmak için buradayım” dedi.
DEVİR SÜREÇLERİNİ ANLATTI
Açıklama yaptığı noktada arka planda görünen 2 yalının, Osmanlı döneminin iki önemli kadın sultanına ait olduğunu hatırlatan İmamoğlu’nun açıklamalarının satır başları şunlar oldu:
“Burasının hikayesinin bir tarifini yaparsak; İl Özel İdaresi ile Türk Hava Yolları Do&Co iş birliğinin ortaklığı arasında yapılan 25 yıllık sözleşme süreci ve ardından bu yalıların İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devriyle yaşanan birtakım hususların tarihçesi. Büyükşehir Belediye süreçleri olgunlaştığında ve il özel idarelerinin kapatılmasıyla, İl Özel İdaresi’ne ait bazı yapıların, belli kurum ve kuruluşlara dağıtılması söz konusu olmuştu. Bunun biraz öncesinde, burası valiliğe ve İl Özel İdare’ye ait olduğu dönemde, 7 Ocak 2009 yılında, Türk Hava Yolları ve Do&Co şirketi arasında bir sözleşme yapılarak, 25 yıllığına, restore edilerek işletilmesi hususuyla bir sözleşme imzalandı. 2011 tarihinde, yer altına ilave otopark yapılmasıyla ilgili bir talep doğrultusunda bu talep uygun görülüyor ve bu otoparkın yapılması karşılığı ile sözleşme süresi, o dönemin valisi tarafından ek protokol ile 25 yıldan 31 yıla çıkartılıyor. Az önce bahsettiğim, il özel idarelerinin kapatılması sonrasında, o dönemin yine yetkilileriyle beraber, valiliğin devir paylaştırma komisyonu kararı ile bu mülkiyet, 8 Ağustos 2014’te İBB’ye devrediliyor. Bu tarihten sonra, gördüğünüz bu yapılar İBB’nin mülkü olmuştur. Ve sözleşmeye esas bütün ödemeler ya da ilişkiler de İBB tarafından sürdürülmüştür.”
“3 YIL İÇİNDE RESTORE EDİLECEKTİ 13 YILDIR ÇÜRÜMEYE BIRAKILDI”
“Burada devirden önce turizm alanı olan, otel fonksiyonuna dönüştürülen ve yapının, projenin o şekilde tariflendiği bir süreç sonrasında, bu yapılar, yine otel iken, turizm alanında bulunurken İBB’ye, İl Özel İdaresi tarafından devrediliyor. Bu hususa niye değindim? Konuşmamın sonuna doğru, bu Pazartesi günü buranın İstanbul halkının elinden alınması sürecine dair oluşturulan mesnedin, nasıl uydurma bir mesnet olduğuna dair, buranın bu fonksiyon sürecine dönük bir açıklamam olacak. Onun için altını çiziyorum. Yani burası bir turizm alanı, bir otel binası ve bu şekilde işletilmek üzere kiraya verilmiş bir yapı iken, bir sözleşme yapılmış iken, yine 2014 yılında, kanunun verdiği yetkiyle kurulan komisyon tarafından İl Özel İdare’den İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yapının mülkiyeti geçiyor. Ve burada o süreçten sonra tabii takip başlıyor. Bir kere altını çizelim. Burası 2012 yılında bitirilmesi beklenen ve istenen bir proje. Protokol bu şekilde. Sözleşmenin 2 ve 9’ncu maddeleri, şartnamedeki ilgili maddelerde açık olarak 3 yıl içerisinde bitirilip, başlaması gereken restorasyon süreci tamamlanmış olması gerekirken, ne yazık ki 13 yıldır burası -herhangi bir bitişi bırakın- durdurulmuş, yanlış imalatların olduğu, sıkıntılı bir sürecin içerisine dahil olmuştur.”
“TERK EDİLMİŞ YAPILARA SAHİP ÇIKAN BİR YÖNETİM OLDUK”
“Tabii biz her binamıza, İstanbul’un her noktasına, İstanbul halkına ait her yere, yapıya sahip çıktığımız gibi, göreve geldiğimiz andan itibaren, terk edilmiş ve hiçbir şekilde ilgilenilmemiş bu yapılara sahip çıkan bir yönetim olduk. 2019’da göreve başlar başlamaz inşaatın sürdürülmediğini, yürütülmediğini gördük. Tüm uyarılarımıza rağmen de inşai faaliyetler devam ettirilmemiştir. Bağımsız değerleme firmalarına yaptırdığımız çalışmalarında, buranın minimum 7 milyar lira civarında bir değere sahip olduğu da ortadadır. Dolayısıyla biz bunu, bir şirketin insafına terk edemezdik. O bakımdan arkadaşlarıma talimat verdim ve sözleşmeden doğan haklarımızı da kullanarak, sözleşmede ne yapılması gerekiyor ise yapmamız gerektiğini ve bu mülke sahip çıkmamız gerektiğini ifade ettik. Arkadaşlarım da o dönemde bir bilirkişi süreci başlattılar ve bu bilirkişi raporu doğrultusunda da sözleşmeyi feshettiler. Çünkü, binamız gerçekten çürümeye terk edilmişti. Yaptığımız tespitlerde, 4 Şubat 2022’de Koruma Kurulu tarihli yazıyla da ispat ediliyor ki, yapının çürümeye terk edildiği ve bakımsız olduğu tespiti ortaya koyuldu. Dolayısıyla Koruma Kurulu tarafından da bize, acilen bu yapıya müdahale etmemiz gerektiği konusunda talimat verildi. Yine arkada görebilirsiniz, şantiye gibi görünen yapının üzerinden de gördüğünüz gibi artık binanın üstünde neredeyse bitkiler, ağaçlar büyümekte ve yapı, gerçekten böyle sahipsiz, sanki bir şahsa ait, önemsemiyor, bugün de yapar, yarın da yapar; nasılsa onun malı bakış açısıyla hareket edilmiş. Dolayısıyla bu alanın, bilirkişi raporlarına yansıyacak şekilde de çok kötü bir durumda olduğu tespit edilmişti.”
“TRAJİKOMİK BİR DURUM YAŞIYORUZ”
“Binamızı korumak isteyen kim? İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Bina kimin? Kamuya ait. Kamuya ait bir binayı biz korurken, karşımıza kimler çıkıyor? Talimatlandırılmış kolluk güçleri çıkıyor. Trajikomik bir durum yaşıyoruz. Gerçekten acı bir durum yaşıyoruz. İstanbul’da bunu birkaç yerde daha bize yaşattı İstanbul’daki yönetim. Arkasında kim var ise; valilik, emniyet, kaymakamlık, kim var ise, bu tür tavır ve davranışlarda dün kınadığım gibi, bugün de kınıyorum. Yarın da kınayacağım. Elbette bazen yapabileceğimiz şeylerin sınırını biliyoruz. Ama bu tarz kamu gücünün kötü kullanım süreçlerinin asla unutulmayacağını, hafızalarda kalacağını, günü geldiğinde hukukun da bu anlamda bu davranışlarda bulunanlardan, bu talimatları verenlerden de hesap soracağını adım gibi biliyorum. Belediyemiz, kendisine ait bu binayı koruma altına almak istedi. Dolayısıyla hem mülkiyetinde olan bu yapıları güvenlik altına almak hem içinde bir takım çalışmaları tekrar denetlemek ve bu noktada da girişimlerde bulundu. Ama ne yazık ki, içeri dahi sokulmadık.”
“BİNAYI İŞGAL EDEN İNSANLARIN ÖNÜNE KOLLUK GÜÇLERİ GEÇTİ”
“Mahkeme kararı ile feshedildi şirketle olan bu sözleşme. Ama bu feshe rağmen, binayı işgal eden insanların önüne yine kolluk güçleri geçti ve biz binaya giremedik. Kamu çalışanlarına işini yaptırmayan, yine ne yazık ki kolluk gücü olduğu ve onların desteğiyle kamunun mülkünün korunacağı yerde, içerideki kişi ya da şirket ya da bu işin arkasında kim var onu bilmiyorum, -bu soruların hepsi büyük soru işaretleri- onlar korundular. Defalarca kendi binasına girmeye çalışan belediyemiz çalışanları, hukuksuz bir şekilde binaya alınmadı. Her defasında kolluk kuvvetleri belediyemiz çalışanlarının binaya girişlerini engelledi. Hatta artık böyle güç kullanırcasına engellemeye gayret etti. Bu süreçlerin tamamı tutanaklarda, video kayıtları şeklinde var.”
“İBB MÜLK SAHİBİ OLARAK İÇERİ ALINMIYOR”
Tespit yapmak amacıyla alana girişlerinin Nisan ayından bu yana engellendiğini belirten İmamoğlu, açıklamalarını şu sözlerle sürdürdü:
“Mayıs ayından bu yana, kaymakamlığın hukuksuz yazısı ile engellenen alana girişimiz, ne yazık ki kamu gücü kullanılarak yerine getirilmesi engellenmiştir. Bu bir suçtur. Sözleşmenin feshedildiği Aralık’tan bu yana, resmen gözümüzün önünde işgale uğramış, zarara uğratılan ve zarar verilen binamıza, İBB mülk sahibi olarak alınmıyor. Ne içeri girebiliyoruz ne binayı teslim alabiliyoruz. Yaşanan hukuksuz işlemler nedeniyle, ardı ardına açtığımız davalar, girişimlerimiz de ne yazık ki bekletiliyor. Yargıda hüküm verilmiyor. Vatandaşlarımızın aklına şu gelebilir. ‘Aralık ayından bu yana, bu yüksek tonda bunu niye dile getirmediniz?’ Kamunun kamuyu şikayet etmesi, kamu ahlakı ve terbiyesi alan bu ülkenin, bu devletin malını savunmayı kendine şiar edinmiş ben ve arkadaşlarım, bu konuyu dile getirmenin ne kadar ağır bir şey olduğunun farkındalar. Hep beraber bunu defalarca sulh içerisinde çözülmesiyle ilgili girişimlerde bulunduk. Kolay değil, devletin bir kurumu devletin bir başka kurumunun bu kadar ayıp bir davranışının, şahsı koruma tavrının açıklanması gerçekten kolay bir şey değil. Ben, şu an zor bir iş yapıyorum. Yani arkada devletin malı ve devletin malının denetlenmesinin engellendiği bir süreç.”
“BAKTILAR Kİ İBB BİR AVUÇ İNSANIN DEĞİL…”
“Tabii trajikomik durum bitmiyor. Her zaman olduğu gibi, yaratıcı hükümet mensuplarının girişimleri bitmiyor. Ne yapılıyor? Baktılar ki İBB, bir avuç insanın değil, halkın çıkarını koruyacak; ‘O zaman biz bu malı, bu mülkü İBB’nin elinden alalım, istediğimiz gibi işi çevirelim, kıvıralım, başkalarına paketlemeye devam edelim.’ Bakın bu kadar net bir iş, bu kadar net bir anlayış. Ve son perde şu: İBB’ye yazı yazılıyor valilik tarafından. Ama nereden başlıyor bu komik tiyatro? Şehircilik Bakanlığı’ndan başlıyor. Yani Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nden başlıyor. İstanbul Valiliği, ilgili kurumları ekine tutarak, İBB’ye yazı yazıyor. Yazarken de yazının gerekçesi o kadar komik ki. Şöyle basit bir tarif yapayım: ‘Efendim geçmişte burası İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş. Ama aslında bu bir okulmuş. Taşınmazların vasfı ve üzerindeki kamu hizmetleri dikkate alınarak, ilgisine göre, ilgili idarelere devrinin amaçlandığı okul, cami, karakol binası gibi yerlerin vasfı ve durumu nazar alınarak belediyeler adına tescilinin mümkün olmadığı… Dolayısıyla biz, bunu tekrar belediyeden alacağız, kamunun ilgili birimine devredeceğiz”
“İBB’DE ARTIK 16 MİLYON İNSANIN HAKKINI KORUYAN BİR YÖNETİM VAR”
“Okul görüyor musunuz arkada? Cami? Ortaköy Camii orada. Burada cami de yok. Karakola benziyor mu? Altında 35 bin metrekareye yakın otopark yapılmış. Tam bir komedya. Milletin aklıyla dalga geçme. Bu ne biliyor musunuz? Biz buna piyasada, ‘deli cesareti’ deriz. Bu cesaretin sınırı kalmamış. ‘Bu vasıflarda ise’ diyor, ‘Zamanında belediyeye yanlış verilmiştir. Gidin onu geri alın’ diyor. ‘Bu şekilde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden burayı alıp, biz burayı tekrar Hazine’ye devredeceğiz. Valilikte komisyon kurduk’ diyor.Neymiş bu komisyonun adı? 6360 sayılı İl Özel İdare’nin tasfiye kanununun içerisinde bulunan bir tarif gereği, ‘Devir Tasfiye Paylaştırma Komisyonu”. Devredelim, tasfiye edelim, sonra da paylaştıralım. Nasıl bir paylaştırma yapılacaksa? Yani ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alalım, gerisi kolay.’ Niye? İstanbul Belediyesi’nde artık 16 milyon insanın hakkını koruyan bir yönetim ve bir belediye başkanı var. Bu girişimle beraber süreç başlatılıyor. Ve pazartesine bir çağrı yapılıyor. Devir iptal edilerek, bu kurul marifetiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mülkünü Hazine’ye devretme girişimi.”
“NASIL BİR KURUL BU?”
“Nasıl bir kurul bu? İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden tek üye…Karar verici, yani valiliğin hükmü altında, oraya gelecek olan 6 üye. Yani zaten karar 6’ya 1 yazılmış. Binayı tamamen nasıl almayı hesaplıyorlar? Gasp ederek. Bakın İstanbul’da, devletin malını devletten kaçırma girişimi Adalar’da yapıldı. Aynı şekilde devletin malını devlete vermemek adına 50 türlü manevra gibi komedyadır, Beylikdüzü Gürpınar sahilinde bir stadyum vardır. Orada da görebilirsiniz. Yani bir avuç insanın, ne olduğu belli olmayan kişilerin korunduğu Beylikdüzü örneğini görebilirsiniz. Ne olduğu çok net olan bir vakfa verilmesi için devletin kolluk gücünün kullandığı bir örneği Adalar’da görebilirsiniz. Şimdi burada da ne olduğu belli olmayan… Buradaki iş biraz daha büyük. Kim o? Hangi aile mensupları, neler? Anlatabiliyor muyum? Bu kara cahillik, cahillik cesareti. Bu bağlamda bir adım atılıyor.”
“7 MİLYAR LİRALIK BİR DEĞERİ OLAN BİR YAPIDAN BAHSEDİYORUZ”
“Ekspertiz raporlarında 7 milyar liralık bir değeri olan bir yapıdan bahsediyoruz. 3 yıl içerisinde tamamlanması gereken yapı, 13 yıldır inşai faaliyetleri durdurulmuş bir ortamda. Şimdi gidin, biraz çalışma görürsünüz orada. Şov yapılıyor. Bu anlamda hem kira gelirlerinde hem mülkiyet gelirlerinde kamu çok büyük bir zarara uğratılmıştır. Bir an önce işgalci şirketin elinden burasının alınarak, mülk sahibi İBB tarafından korunması gerekmektedir. Çürümeye terk edilen binaların, ne yazık ki bir kısım yanlış imalatlarla da zarar verilmiş özüne sahip çıkılarak, hatalı imalatların giderilerek tarihi dokunun da korunması şarttır. Bu yetmezmiş gibi, yapının bir de elimizden alınarak, Hazine’ye devriyle beraber hangi şahıs, kurum ya da kişilere devredileceği yönündeki bu yolculuğunda mutlaka engellenmesi şarttır.”
“KİMİN İMZASI VARSA, KAMU ZARARINA İMZA ATMIŞTIR”
“Karşımızdaki kiralama, 4 bin 850 metrekareye sahip bir kiralamayken, daha sonra ilaveleriyle beraber 39 bin metrekareye çıkartılmış bir yapının kiralama işlemidir. Burası, sözüm ona okul, cami, karakol ve bunun gibi binalar vasfıyla denen bir kural üzerinden İBB’nin elinden alınma girişimidir. Bu şebeke tarzı bir uygulamayı başlatan, altına imza atan kim var ise, büyük bir suça ve büyük bir kamu zararına imza atmıştır. Çevre Şehircilik Bakanlığı’ndan Milli Emlak Genel Müdürlüğü’ne, İstanbul Valiliği’nden valiliğin tariflediği diğer kurum ve kuruluşlara, bu kapıda bizi engelleyen, buraya girmemizi engelleyen Beşiktaş Kaymakamlığı’na varıncaya kadar, herkesle ilgili bu kınamamı, bu şeffaf bildiriyi buradan açıklamanın benim sorumluluğum olduğunu belirtiyorum. Aynı zamanda da memleketim ve devletim adına, devlet insanı davranışı anlamında ben mahcup bir biçimde yani canı yanarak ve kalbi kırılarak, ciğeri yanarak tarifleyerek, bunu açıklamanın şu anda inanın zulmünü yaşamaktayım. Çünkü devletimiz, bu tarz tavır ve davranışları yaşamamalıdır.”
“ARKADAŞLARIM YARIN DA O YAPIYA GİDECEKLER”
“Arkadaşlarım yarın da o yapıya gidecekler. Bu toplantı yapılana kadar, oraya giriş işlemleriyle ilgili mücadelesini yapacaklar. Pazartesi günü, kurul toplantısını en güçlü şekilde bütün bürokrasi arkadaşlarım ve tabii ki özellikle Millet İttifakı’nın Grup Başkanvekilleri hem Doğan Bey (Subaşı) hem İbrahim Bey (Özkan) hem Cumhuriyet Halk Partisi adına hem İYİ Parti adına süreci valilikte bizzat gözlemleyeceklerdir. Bu yaptığımız girişimlerin gördüğü muameleyi, yarın da öbür gün de kamuoyunun, siz değerli basın mensupları vasıtasıyla, izlemesini tavsiye ediyorum. Daha sonra Pazartesi alınacak kurul kararını da dört gözle bütün ülkemizin, milletimizin ve şehrimizin, hemşehrilerimizin takip edeceğini ve süreçleri sizlerle beraber takip edeceklerini şimdiden görüyorum. Burada 16 milyon vatandaşımızın hakkı ve hukuku var. 13 yıllık zararı var.”
“9 AYDIR SABREDİYORUZ, UZLAŞMA İÇİNDE ÇÖZÜM ARIYORUZ”
“Bunun gibi, İstanbul’da yeniden hayata geçirdiğimiz, yok olmaya yüz tutmuş alanları yeniden yaşamla buluşturduğumuz, çürüyen binaları yurda çevirdiğimiz ya da bertaraf edilen kaynakların kreşe döndüğü, bu şehrin çocuklarının, fakirin, fukaranın, yoksulun evine yapılacak bir lira dahi daha fazla yardımın ya da yardımlaşmanın çabası içerisinde bir olan yönetimin burada kaynaklarının nasıl gasp edilmeye çalıştığının bir örneğidir. Bu bağlamda bu ayıp sürecin elbette pazartesine kadar sona erdirilmesini diliyorum. Bu komisyonun yanlış toplandığı, usule uygun olmadığı noktasında da idari mahkemelerle ilgili başvurumuzun yapıldığını siz değerli basın mensuplarına ve değerli kamuoyuna kıymetli İstanbullu hemşehrilerime, vatandaşlarıma duyuruyorum. Süreci takip ediyoruz. Tekrar altını çizeyim: Gerçekten devletin kurumunun, bir başka devletimizin bir başka kurumları ve kurumu ve kurumları vasıtasıyla yapılan bir yanlışı hukuksuzluğu anlatmanın sıkıntısı içerisindeyim. Utanç duyuyorum. 9 aydır sabrediyoruz. 9 aydır uzlaşma içerisinde buna çözüm arıyoruz. Kapıdan içeri girmememiz için devletin mülkü idari amirlerinin, kişilerinin yöneticilerinin neler yaptığını sizlere anlatmak kolay bir iş değil. Bu zorluklarla bu cümleleri kurdum.”