Karamollaoğlu: “‘Devlet fabrika yapmaz’ diyenler, inşaata gelince Türkiye’nin en büyük müteahhidi oluyor”

temel_karamollaoglu
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Sanayi Bakanı Mustafa Varank‘ın “Dünyada devletin fabrika kurduğu zamanlar geride kaldı” sözlerini eleştirdi. “Peki, devletin market açtığı dönemler geri de kalmadı mı? Devletin inşaat yaptığı dönemler geride kalmadı mı? Fabrika yapmaz dediğiniz iktidarınız hayvancılık yapıyor; Romanya’dan, Ukrayna’dan, hatta Uruguay’dan hayvan ithal edip, kendi besicisinin karşısına rakip olarak çıkıyor! Fabrika yapmaz dediğiniz iktidarınız, kendi arazileri ekilmeyi beklerken; yurt dışında arazi kiralayıp, kendi çiftçisinin karşısına rakip olarak çıkıyor! ‘Devlet fabrika yapmaz’ diyenler, inşaata gelince Türkiye’nin en büyük müteahhidi oluyor” diyen Karamollaoğlu, Milli Görüş anlayışıyla bugünkü iktidarın hiçbir alakası yoktur! Merhum liderimiz; ‘Ben bunları tanıyorum. Bunlar bir leblebici dükkanı bile idare edemezler, batırırlar’ demişti ve her zaman olduğu gibi yine haklı çıktı ifadelerini kullandı.

Haftalık basın toplantısında konuşan Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu, “Mevcut sistem değişmeden, ekonominin düze çıkması da mümkün değildir. Bu sisteme geçerken dolar kuru 4.8 lirayken, bugün 20 lira sınırına dayandı. Resmi enflasyon yüzde 15’lerde iken, bugün üç haneli rakamlara yaklaştı. Yoksulluk ve işsizlik artarken, halkın alım gücü her geçen gün azaldı… Bırakın ev alma hayallerini, artık büyük bir çoğunluk için düzgün bir evde oturabilmek, kirasını ödeyebilmek hayal oldu” diye konuştu.

Altılı Masa’nın anayasa çalışması

Karamollaoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Parlamenter Sisteme Geçiş” çalışmaları kapsamında bir araya gelerek, yaklaşık bir yıldır birlikte çalıştığımız partilerle de bugüne kadar epey yol katettik. Hepinizin malumu olduğu üzere Pazartesi günü, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş” ile ilgili anayasa değişikliği teklifimizi kamuoyu ile paylaştık.

Ardından da Demokrat Parti Genel Başkanı Sn. Gültekin Uysal’ın ev sahipliğinde, 2. turun 3. toplantısını gerçekleştirdik. Öncelikle bu sürece katkı sunan, emeği geçen herkesi ve özellikle komisyon üyelerimizi yürekten tebrik ediyorum.

Hemen şunu ifade etmek istiyorum ki; yeni anayasa teklifimiz sadece 6 siyasi partinin değil, 85 milyonun hassasiyet ve beklentileri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Gerçekten aylar süren titiz bir çalışma ortaya konulmuş; alanında uzman hukukçuların, akademisyenlerin, STK temsilcilerinin, kanaat önderlerinin ve araştırma kuruluşlarının görüş, değerlendirme ve tekliflerine başvurulmuştur.



Aslında biz bu teklifle Anayasa’yı bütün olarak ele alıp, değiştirme iddiasında değiliz. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçerken, yeni sistemin daha verimli bir anlayışla yürütülmesini temin etmek için elzem olan konuları ele aldık. Milletimizin ihtiyaç ve beklentilerine uygun bir sistemin ortaya çıkması için azami çaba gösterilmiştir.

“Kural tanımaz ve keyfi yönetim anlayışını değiştirmekte kararlıyız”

1876 yılında yürürlüğe giren Kânûnı Esâsî’den bugüne süregelen 150 yıllık Anayasa geleneğimizde yeni bir sayfa açıyor ve çok partili siyasal hayata geçiş tecrübesinden bugüne dek üç çeyrek asırdır hiç şahit olunmamış bir mutabakata imza atıyoruz.

Unutmayalım ki; birbirinden çok farklı geleneklere ve programlara sahip 6 siyasi parti, teklif ettiğimiz konularda ittifak ediyor. Bu, çok önemli bir adım; özellikle uzlaşma kültürünü kazanma babında önemli bir adım.

İstişare, çoğulculuk ve uzlaşma ilkeleri doğrultusunda hazırladığımız bu toplumsal sözleşme taslağında;

Etkin ve katılımcı bir yasama, istikrarlı, şeffaf ve hesap verebilir bir yürütme, bağımsız ve tarafsız  bir yargı, kurumsal kültürün hakim olduğu bir kamu yönetimi ile, kuvvetler ayrılığının tesis edildiği güçlü, özgürlükçü, demokratik ve adil bir sistemi inşa etmeye kararlıyız.

Bizler, bu teklifle en temelde; hukuk devletini ortadan kaldıran, millet egemenliğini tek bir kişinin iradesine hapseden bugünkü kural tanımaz ve keyfi yönetim anlayışını değiştirmekte kararlığımızı ortaya koyuyoruz.

“Bu anayasa taslağı, ortak aklın ürünüdür”

Muhterem arkadaşlar, kıymetli vatandaşlarımız; görüleceği gibi bu çalışma sadece yeni bir hükümet sistemi değişikliğinden de ibaret değildir. Biz yeni bir anlayışla; her koşulda “hürriyeti esas alan” ve 85 milyonun “insan onuruna yaraşır” bir şekilde hayat süreceği yeni bir Türkiye’yi inşa edeceğimizin altını çiziyoruz.

Vatandaşın devlete karşı ödevlerini merkeze alan bir bakış açısı yerine, vatandaşlarımızın hak ve hürriyetlerini önceleyen yeni bir paradigma ortaya koyuyoruz; bu çok önemli bir adım. Devleti kutsayan ve herkesin sanki devlete çok büyük bir borcu varmış, sanki devlet vatandaşlarının çok üstünde bir yapıymış anlayışı yerine; devletin vatandaşa hizmet etmesini önceleyen bir anlayışı biz ortaya koyuyoruz. Maalesef, şu an sıkça söyleniyor ancak esas olan devlet değil; ülke ve millettir.

Bu Anayasa’da; tahakküm değil eşitlik, çifte standart değil adalet, baskı değil insan hakları olacaktır. Bu Anayasa’da; milletin özgürlüğü, refahı ve huzuru esas alınmıştır.

Ve bilinmelidir ki; bu Anayasa taslağı, tek bir adamın iki dudağı arasından çıkmış değildir! Bu taslak; ortak aklın, istişarenin ve uzlaşının ürünüdür. Saadet Partisi olarak, bu çalışmalarımızın özgür, adil ve müreffeh bir Türkiye’nin kuruluşuna vesile olacağına inanıyoruz ve bu inanç ve kararlılıkla da çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdüreceğiz.

“Ülkemiz, çıkmaza sokulmuştur”

Zira Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’yi getirdiği nokta hepimizin malumudur. Hem toplumsal hem de yapısal anlamda ülkemiz bir çıkmaza sokulmuştur. Ne yazık ki karşımızda şöyle özetleyebileceğimiz vahim bir tablo durmaktadır:

Yüksek enflasyon, işsizlik, borçluluk ve giderek artan cari açık, halkın büyük çoğunluğunu esir almış bir yoksulluk, tepeden tırnağa bir israf, rüşvet ve yolsuzluk düzeni, hasara uğramış devlet kurumları, geçmişin birikimi ve geleneğiyle bağı kopmuş bir devlet mekanizması, keyfî işleyen bir hukuk ve yargı sistemi, istişare ve ortak aklı bir kenara bırakmış yürütme erki, gücü zayıflatılmış ve atıl bırakılmış bir yasama… Açıktır ki Türkiye, sadece son birkaç yılda bu denli kötü bir tablo ortaya çıkaran bir sistemle ilerleyemez.

“Mevcut sistem değişmeden, ekonomi düze çıkamaz”

Muhterem arkadaşlarım; mevcut sistem değişmeden, ekonominin düze çıkması da mümkün değildir.

Bu sisteme geçerken dolar kuru 4.8 lirayken, bugün 20 lira sınırına dayandı.  Resmi enflasyon %15’lerde iken, bugün üç haneli rakamlara yaklaştı. Yoksulluk ve işsizlik artarken, halkın alım gücü her geçen gün azaldı… Bırakın ev alma hayallerini, artık büyük bir çoğunluk için düzgün bir evde oturabilmek, kirasını ödeyebilmek hayal oldu. Birkaç yıl önce dar gelirli aileler için et almak zordu; şimdi ekmek, süt, yumurta, patates gibi eskiden çok ucuz olan en temel gıda maddelerini bile alamaz hale gelen yüz binler var. Özel okula göndermenin zorluğundan değil, artık devlet okulundaki çocuğunun kantin ve kırtasiye masraflarına yetişemeyen on binlerce aileden bahsediyoruz. Artık özel hastanelere gidemeyenleri değil, devlet hastanelerindeki muayene ücretini ve ilaç parasını dahi denkleştiremeyen binlerce aileden bahsediyoruz.

“2023 bütçesinde faize ayrılan pay; 550 milyar TL!”

Gündemin önemli başlıklarından bir diğeri de bütçe görüşmeleri… Bütçe; bir hükümetin kimliğidir, ekonomi anlayışının aynasıdır. Ne yazık ki, bu iktidarın ve bu sistemin bütçe karnesi de hiç iç açıcı değil. Şimdi sadece birkaç örnek vermek istiyorum:

2023 bütçesinde faize ayrılan pay; 550 milyar TL! Peki aynı bütçede tarıma ayrılan pay ne kadar? Sadece 64 milyar lira! Tarım Bakanı, sanki bakanlığın tüm bütçesi çiftçiye verilecek gibi bir mantıkla ortaya çıkıyor. Dikkat edin, bir kere bile 18 sene önce kendi çıkardıkları kanunda yer alan “Milli Gelirin %1’inden azı tarıma ayrılamaz” hükmünü uygulamadılar! Tarıma destek için ayırdıkları pay 64 milyar, peki ayrılması gereken tutar en az ne kadardı? Yaklaşık 160 milyar lira! Yarısını bile vermiyorlar! Bu nasıl bir mantık? Şimdi Sn. Erdoğan’a soruyorum:

Hani nerede çiftçi? Hani nerde tarım? Nerede üretici? Nerede nas!

Cumhuriyet tarihinin en büyük faiz rekorunu kıracaksınız,

Ulaştırma, eğitim, tarım, sağlık neredeyse bütün alanlardaki yatırımları toplasanız, faize ödenen paraya yetişemeyecek; sonra da kalkıp kürsülerde “nas var, nas” diye nutuk atacaksınız!

Hem Cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz ödemesini yapacaksınız; hem de  faiz lobisinden şikayet edeceksiniz! Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

Bu hükümetin hazırladığı her bütçede olduğu gibi; bu bütçede de çiftçi yoktur, emekli yoktur, asgari ücretli yoktur! Memur, işçi, emekçi yoktur!

Kıt kanaat ayakta durmaya çalışan esnaf ve sanatkar yoktur, üretici yoktur!

Aslan payı bu yıl da rantiyeciye, faizciye, yani bir avuç mutlu azınlığa aktarılacaktır.

Yine en çok faiz lobisi ve bankalar kazanacaktır. Rakamlar bunun habercisidir.

Hiç sözü uzatmaya gerek yok, söyleye söyleye dilimizde tüy bitti:

Denk bütçe yapmadan, faiz lobisini engelleyemezsiniz!

Havuz sistemini kurmadan, sömürüyü önleyemezsiniz!

Üretim ve ihracat seferberliği başlatmadan, ekonomiyi düzeltemezsiniz!

Ve her işin başına “Önce Ahlak ve Maneviyat” düsturunu koymadan, haksızlığı ve ahlaksızlığı asla önleyemezsiniz!

“Erbakan hocamız kim, siz kim?”

Muhterem arkadaşlarım; bütçe demişken bir konuya daha değinmek istiyorum. Bütçe görüşmeleri sırasında bir Bakan aynen şöyle bir cümle kuruyor; “Dünyada devletin fabrika kurduğu zamanlar geride kaldı” diyor.. Kapitalist ülkeler için bu doğru ama %100 doğru demek isabetli olmaz!

Peki, devletin market açtığı dönemler geri de kalmadı mı? Devletin inşaat yaptığı dönemler geride kalmadı mı?

Fabrika yapmaz dediğiniz iktidarınız hayvancılık yapıyor; Romanya’dan, Ukrayna’dan, hatta Uruguay’dan hayvan ithal edip, kendi besicisinin karşısına rakip olarak çıkıyor!

Fabrika yapmaz dediğiniz iktidarınız, kendi arazileri ekilmeyi beklerken; yurt dışında arazi kiralayıp, kendi çiftçisinin karşısına rakip olarak çıkıyor!

“Devlet fabrika yapmaz” diyenler, inşaata gelince Türkiye’nin en büyük müteahhidi oluyor!

Arada Konya’ya gittiğiniz zaman, genelde de Saadet Partimize yönelik algı üretmek için hatırladığınız Erbakan Hocamız kim, siz kim? Milli Görüş anlayışıyla bugünkü iktidarın hiçbir alakası yoktur! Merhum Liderimiz; “Ben bunları tanıyorum. Bunlar bir leblebici dükkanı bile idare edemezler, batırırlar.” demişti ve her zaman olduğu gibi yine haklı çıktı maalesef!

“Sürekli gündemin ortasına ‘sis bombaları’ atıyorlar”

İşte iktidar bu gerçeklerin konuşulmasını önlemek için, her zaman yaptığı gibi soyut, afaki ve hamaset dolu cümlelerle süreci yönetmeye çalışıyor.

Sürekli gündemin ortasına “sis bombaları” atıyorlar ki, dikkatler başka yerlere çevrilsin!

İktidar yetkililerinin yaptığı her açıklama; güveni tesis edeceğine, endişeyi arttırıyor.

Oysa Türkiye’nin hamasete değil, gerçekten köklü yapısal dönüşümlere ihtiyacı vardır.

Yeni Anayasa teklifimiz, bu değişimin en önemli adımlarından birisidir.

Bizler adil, güçlü, müreffeh ve demokratik bir Türkiye’yi kurmaya kararlıyız…

Altını kalın harflerle çizerek söylüyorum; her şeyden önce, anlayamadığınız bir problemi çözemeyeceğinizi anlamaya mecbursunuz!

Bu iktidar ülkemizin ve insanımızın problemlerinin gerçekte ne olduğunu ya anlamıyor ya da anlamazlıktan geliyor.

Bu nedenle sürekli olarak ya çözüm üretmiş gibi anlatıyorlar ya da çözüm üreteceklermiş gibi yeni sözler veriyorlar!

“Bugünkü iktidarı, zihniyeti ve sistemi değiştireceğiz”

Buradan tüm vatandaşlarımıza sesleniyorum; “mış gibi yapan” bu iktidarı, bu zihniyeti ve “her şeyin tek bir kişinin iki dudağı arasından çıkan söze göre şekillendiği” bu sistemi hep birlikte değiştireceğiz.

Sizlerin onayı, güveni ve desteğiyle bunu başaracağız… Bu değişiklik, hem gereklilik hem de artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Ekonomi, adalet, eğitim, tarım, sağlık, dış politika… Her bir alanda yaşadığımız tıkanıklıkları aşmanın yolu buradan geçmektedir.

Sözlerimin sonunda, büyük bir üzüntü ve aynı zamanda hicap duyarak hepimizin omuzlarındaki ağır sorumluluğa dair bir örnek vererek hatırlatma yapmak istiyorum.

Milyonlarca insanın sabahın ayazında, gecenin karanlığında işe gidip, gün boyu alın teri döktükten sonra eline geçen parayla bir kilo peyniri dahi zor alabilmesi karşısında hepimize düşen sorumluluklar var; hem siyasiler olarak hem de vatandaşlar olarak bunu asla unutmayalım…”

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir