Ülkede huzur için barış ve kardeşliğin önemine vurgu yapan Karamollaoğlu, “Birbirimize hakaret ederek, en ağır ifadelerle birbirimizi tarif ederek konuşmaya başlarsak orada diyalog olmaz. Orda hayır çıkmaz. Maalesef biz bunu Türkiye’mizde yaşıyoruz. Farklı kanaatlere sahip olan insanlar ötekini hep en ağır ithamlarla tenkit ederek söze başlıyorlar. Yok arkadaş o kafayla sen bu ülkeye huzur getiremezsin, barış getiremezsin. Bunu bilmeden hiçbir yere gitmemiz mümkün değil” dedi.
‘Bir ülke yaşanabilir hale nasıl gelir?’ diye soran Karamollaoğlu, “Biz memleketimizde böyle bir hava essin istediğimiz zaman nereden başlayacağımız dediğimizde bizim amblemimizin ilk yıldızının ifade ettiği mana barış ve kardeşliktir. Her şeyden önce, kalkınmadan önce bir ülkede barış ve kardeşliğin hakim olması icap eder. Bu ne demektir? Huzur olsun demektir. Huzur ve barış olduğu zaman biz birbirimizle oturup konuşabiliriz. Birbirimize hakaret ederek, en ağır ifadelerle birbirimizi tarif ederek konuşmaya başlarsak orada diyalog olmaz. Orda hayır çıkmaz. Maalesef biz bunu Türkiye’mizde yaşıyoruz. Farklı kanaatlere sahip olan insanlar ötekini hep en ağır ithamlarla tenkit ederek söze başlıyorlar. Yok arkadaş o kafayla sen bu ülkeye huzur getiremezsin, barış getiremezsin. Bunu bilmeden hiçbir yere gitmemiz mümkün değil” dedi.
“11 EYLÜL SALDIRILARINI AMERİKAN İSTİHBARATI YAPTI”
Amerika’daki 11 Eylül saldırılarına da konuşmasında değinen Karamollaoğlu, saldırıların Amerikan istihbaratı tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Karamollaoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Nasıl oluyor da bir uçak bir kuleye çarptı diye o kule kendi temelleri üzerine çöküyor? Hiç bir mühendis, ‘efendim kolonların orda yakıt çıkmış, yanmış, kolonlar ısınmış, aşağıya kadar inmiş…’ Külahıma anlat affedersin. Sadece önceden yerleştirilmiş patlayıcıların senkronize olarak patlatılmasıyla o kuleler çöktü. Çarpan kule çöktü, çarpmayan kule nasıl çöktü? 6 tane kule çöktü. Dünya aptal değil, ama Amerika’yı yönetenler aptallık numarasına yatıyorlar. Dünyada en iyi korunan karargah Pentegon’dur. Hiç bir uçak Pentegon’a 200 kilometreden daha yakına gelemez. Kendisini tanıtmak mecburiyetindedir. Nasıl oluyor da bir uçak 400 kilometre uzaktan kalkıyor, hiç kimse bunlara ‘sen kimsin’ diye sormuyor. O uçaklar geliyor sorgusuz, sualsiz Pentagon’a çarpıyor. Ama burada başka bir garabet daha ortaya çıkıyor. Pentagon’un uçakların çarptığı bölümü boşaltılmış. Niye? Bakım için… İçeride bir tane insan yok. Bir tane insan hayatını kaybetmiyor. Ya bu kadar planı yapan insanlar hakikaten dünyayı nasıl aptal yerine koyabilirler. Bu açıkça gösteriyor ki doğrudan doğruya Amerika istihbaratı tarafından planlanan bir hadise, Tesadüfen değil. Teröristlerin yaptığı bir hadise değil. Pentagon’a çarpan uçakların pilotlarından birinin, koca koca binalar yıkılmış, yanmış bitmiş, cebinde taşıdığı pasaport çıkmış küllerin arasından ve orada Müslüman bir isim yazıyor. Bu kadar ahlaksız insanların hakim olduğu bir dünyada huzur ve barış olmaz”
“BANA YAKINDIR DİYE BİR ADAMI BİR MAKAMA TAYİN EDERSEN PROBLEMİ ÇÖZEMEZSİN”
Hedeflerinin fikir, barış ve huzuru sağlamak olduğunu aktaran Karamollaoğlu, “Biz inancımızın da gereği, kültürümüzün gereği temel değerlerimize sahip çıkmaya mecburuz. Onun için inanç ve fikir hürriyetini önemsiyoruz. Bu nasıl sağlanacak? Bu adaletle sağlanacak. Bir ülkede adalet yoksa hiç bir zaman baskı ve sıkıntıdan arınmış şekilde yaşıyoruz, yaşanabilir bir ülkede hayat sürüyoruz diyemeyiz. Bunu bilmeden bir yere gidilmez. Onun için fikir, barış ve huzur hedefimiz olmalı. Bunu sağlayabilmek için insanların fikir, inanç hürriyetlerine sahip olmaları ve onu teminat altına alabilmek için de adalet mutlaka kamil manada bu ülkede kabul görmeli, yer etmeli. İşte bu prensiplerden sen devletteysen, problem çözmek istiyorsan liyakate önem vermen gerekir. Bana yakındır diye bir adamı bir makama tayin edersen problemi çözemezsin” şeklinde konuştu.
“NİYE EN UFACIK BİR TETKİKİN BİLE CEVABINI VERMEKTEN ACİZSİN?”
Karamollaoğlu, yönetimin şeffaf ve hesap verebilir olması gerektiğini belirterek, “Hesap verecek… Her yaptığı iş hem vatandaş tarafından hem de yetkili merciler tarafından denetlenecek. Hesap vermeyen bir iktidar ister istemez zorbalığa yönelir, haksızlığa yönelir, yolsuzluk, israf rüşvet alır başını gider. ‘Böyle bir şey yok efendim’ diyorlar. Yoksa niye denetime açık değilsin. Niye en ufacık bir tetkikin bile cevabını vermekten acizsin. Bunu yetkili mercilerin yapması icap eder.” dedi.
“BİR ÜLKE ANCAK ÜRETEREK GÜÇLENİR”
Ülkenin üretimle güçlü hale geleceğini, mili gelirin eşit dağıtılarak ise huzurun sağlanacağına dikkat çeken Karamollaoğlu şu ifadeleri kullandı: “Ekonomide iki konuyu hep gündeme getiriyoruz. Birincisi, bir ülke ancak üreterek güçlenir. Sadece inşaatla, yollarla, yüksek binalarla büyük stadyumlarla güçlenmez. Ancak üretime dönük sanayi ile İhtiyacımızın tamamını kendimiz karşılayacak bir ortam oluşturursak güçlü hale geliriz. İkinci şart, oradan kazanılan gelir, yani milli gelir toplumda adil bir tarzda dağıtılırsa huzur olur. Peki bu nasıl sağlanacak? Hep söyledik, maalesef sendikalar bugün bunu dile getirme cesaretini kendilerinde bulamıyor. Çünkü şu anda bütün toplu sözleşmeler, 50 yıldır hep asgari ücret açlık sınırında müzakeresi yapılıyor. Hiç bir zaman açlık sınırının üzerine çıkamıyor. Ama bir de yoksulluk sınırı var. Açlık sınırı 4 bin liraysa yoksulluk sınırı devletin resmi rakamlarına göre 10 bin, sendikalar göre 12 bin. ‘ O kadar rakamı biz bu millete, çalışana nasıl vereceğiz’ Bugünkü kafayla veremezsiniz. Ama sen sağlan bir iradeye sahipsen, hakikaten garibanın derdiyle dertlenmek istiyorsan bunu yaparsın”