CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kentteki sivil toplum kuruluşlarıyla istişare yapmak ve incelemelerde bulunmak üzere Çorum’a geldi. Kılıçdaroğlu, kentteki bir otelde partililerle yaptığı görüşmenin ardından Çorum Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) faaliyet gösteren bir firmayı ziyaret etti.
Burada yetkililerden bilgi alan Kılıçdaroğlu, OSB’deki iş insanlarıyla kahvaltıda bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, bir düğün salonunda düzenlenen “Kanaat Önderleri Buluşması”nda muhtarlar, oda, dernek başkanları ile sivil toplum kuruluşu ve üretici örgütlerinin temsilcileriyle bir araya geldi.
Sandığa giderken ülkenin çıkarını düşünmeliyiz
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin çıkarlarına göre, evlatlarımızın ailelerimizin, bulunduğumuz kentin, mahallenin, köyün çıkarlarını düşünerek oyumuzu öyle kullanmalıyız” dedi
Kemal Kılıçdaroğlu, Çorum’da bir düğün salonunda düzenlenen “Kanaat Önderleri Buluşması”nda muhtarlar, oda, dernek başkanları ile sivil toplum kuruluşu ve üretici örgütlerinin temsilcileriyle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, demokrasilerde eleştiri hakkının olduğunu söyledi. Anayasa’da “Siyasi iktidar, kişilerin temel hak ve hürriyetlerini koruyacak.” denildiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Bu da yok. Bir işveren kazaen kalkıp da hükümeti eleştirince derhal vergi müfettişlerini gönderiyorlar. ‘Vay sen beni nasıl eleştirirsin’. Olmaz, eleştirecek. Bir siyasetçi için en değerli şey nedir biliyor musunuz? Alkış değil kesinlikle. Bir siyasetçi için en değerli şey akla, mantığa uygun eleştiri, hatasını göstermektir. Toplumdan öğrenecek bunu. Eleştirecek ki ben kendi hatamı bileyim, yanlışımı bileyim. Aynı hatayı bir daha tekrar etmeyeyim ama bir siyasetçi eleştiriye tahammül edemiyorsa orada her şey bitmiştir. Orada demokrasi yoktur” diye konuştu.
Milli gelir azaldı
Türkiye’de milli gelirin azaldığını belirten Kılıçdaroğlu, “2018’de kişi başına gelir 10 bin 822 dolardı. Bugün 8 bin 599 dolar. Bırakın büyümeyi, 10 binden 8 bine düşmüşüz. Hepimiz hissediyoruz bunu. Devleti yönetenler adaletle devleti yönetmek zorundalar. Benim aylığım düşerken, sizin aylığınız düşerken, çiftçinin geliri düşerken, esnaf siftah yapamaz hale gelirken, bu tablo varken… Ben iktidara yakınım, bir maaş yetmez, 4 yerden, 5 yerden maaş alayım ayrıca. Bu oldu mu? Vicdan bunu kabul eder mi? Ahlak bunu kabul eder mi? İnsanlık bunu kabul eder mi? Buna itiraz etmek zorundayız. Sandığa giderken de düşünmez zorundayız. Kararımızı ona göre vermek zorundayız. Türkiye’nin çıkarlarına göre, evlatlarımızın ailelerimizin, bulunduğumuz kentin, mahallenin, köyün çıkarlarını düşünerek sandığa gitmemiz ve oyumuzu öyle kullanmamız lazım” dedi.
“İki kırmızı çizgimiz var. Bayrağıyla sorunu olmayan, vatanıyla sorunu olmayan
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “İki kırmızı çizgimiz var. Bayrağıyla sorunu olmayan, vatanıyla sorunu olmayan, ‘Bayrak ve vatan benim için vazgeçilmezdir’ diyen herkesle kucaklaşacağız. Bayrağımız ve vatanımız için yeri geldiğinde canımızı vereceğiz. Dolayısıyla yeni bir siyaset anlayışı getireceğiz.” dedi.
Burada yaptığı konuşmada, Türkiye’ye yeni bir siyaset anlayışı getireceklerini, bir dönemi kapatacaklarını kaydeden Kılıçdaroğlu, “Ahlaklı, hesap veren, vatandaşını kucaklayan, hiç kimseyi kimliğinden, inancından, yaşam tarzından ötürü ötekileştirmeyen bir siyaset anlayışını getirmek istiyoruz.” diye konuştu.
Alın teri dökenlerin, helalinden kazananların yanlarında olduklarını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Bizim iki kırmızı çizgimiz var. Bayrağıyla sorunu olmayan, vatanıyla sorunu olmayan, ‘Bayrak ve vatan benim için vazgeçilmezdir’ diyen herkesle kucaklaşacağız. Bayrağımız ve vatanımız için yeri geldiğinde canımızı vereceğiz. Dolayısıyla yeni bir siyaset anlayışı getireceğiz. Düzgün bir siyaset anlayışı getireceğiz. Bunu yapmak zorundayız.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin nasıl yönetileceğinin, siyaset kurumunun nasıl işleyeceğinin Anayasa’nın 5’inci maddesinde belirtildiğini anlatan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Devlet bakidir, devlet kalıcıdır, devleti yöneten siyaset ise geçicidir. Devleti yönetmek üzere siyaset kurumuna yetkiyi millet verir, sandığa gider ve der ki ‘X partisi gelsin, devleti yönetsin’. Ama o parti devleti bu Anayasa’ya göre yönetmek durumundadır. Bu kurallara göre devletimiz yönetiliyor mu? 5’inci madde; Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacaktır. Devleti yöneten siyasi irade Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü korur. Bağımsızlık ne demektir? İki anlamı vardır; siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık. Ekonomik bağımsızlığınızı koruyamazsanız, siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız. O nedenle Gazi Mustafa Kemal’in iki temel ilkesi vardır. ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’. Yani ‘Bayrağımın altında özgürce yaşayacağım, hiçbir gölgeyi kabul etmiyorum.’ diyor. Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle perçinlenmezse siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız. El aleme el, avuç açarsınız. O nedenle Mustafa Kemal ve arkadaşları siyasi ve ekonomik bağımsızlığı beraber düşünmüşlerdir. Bunu niçin ifade ediyorum? Şunun için; eğer biz 83 milyon olarak Londra’daki bir avuç tefeciye mahkum edilmişsek ve onlardan para gelmezse Türkiye’yi yönetemiyorsak, biz dünyanın faizini onlara ödüyorsak ekonomik bağımsızlığımız tehlikededir. Siyasi bağımsızlığımız, eyvallah bir sorun yok ancak ekonomik bağımsızlığımız tehlikededir. O nedenle ekonomisi güçlü olan devletler dünyada her zaman söz sahibi olur. Görevimiz ekonomiyi daha güçlü hale getirmektir.”
– “Demokrasi dediğimiz kavramı büyütmemiz lazım”
Kılıçdaroğlu, Anayasa’da devleti yönetmek üzere halk tarafından görevlendirilen siyasi partinin cumhuriyeti ve demokrasiyi korumakla görevlendirdiğini vurguladı.
“Peki demokrasiyi koruyor muyuz?” diyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Demokrasinin önemini hepimiz biliyoruz. Demokrasi, halkın iradesine saygı göstermek demektir. Herkesin düşüncesini özgürce ifade etmesi demektir. Aynı zamanda demokrasi can ve mal güvenliğidir. ‘Benim malıma gelir birisi çökerse ben mahkemede bulurum. Nasıl olsa Ankara’da hakimler var.’ demektir. Yargının iradesi parayla satın alınamaz demektir. Siyasi gücün yargı üzerine hegemonyası yok demektir. Medyada, basında özgürlük var demektir. Böyle bir demokrasi bizde var mı şimdi? Eğer bu ülkenin gençleri tweet attığı zaman ‘başıma bir bela gelir’ diye korkuyorsa, burada bir sorunumuz var demektir. Bunu beraber düşünmek zorundayız. Bu işin partisi yoktur. Demokrasiyi ben de savunacağım, benim gibi düşünmeyen de savunacak. Ben de konuşacağım, benim gibi düşünmeyen de konuşacak. ‘Sadece ben konuşacağım, kimse konuşmayacak’, bu demokrasi değildir. ‘Sadece ben ifade edeceğim, kimse ifade etmeyecek. Sadece ben düşüneceğim herkes bana uyacak’, bu demokrasi değil. Demokrasi dediğimiz kavramı büyütmemiz lazım.”
“Milletin yüzü gülmüyor”
Anayasa’ya göre iktidarın toplumun refahı, huzuru ve mutluluğunu sağlamak zorunda olduğuna dikkati çeken Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Milletin yüzü gülmüyor. Sanayici önünü göremiyor, çiftçi ektiğinin karşılığını alamıyor. Neden? Bütün bunları düşündüğümüz zaman, devleti anayasal kurallara göre yönetmesi gereken siyasi iktidar bu toplumu mutlu kıldı mı? Toplumun refah düzeyini yükseltti mi, mutlu bir toplum yaptı mı? Allah aşkına şunu bir düşünün. Bundan 20-30 yıl önce kimse kimsenin kimliğini sormazdı. Şimdi komşumuzun kimliğini soruyoruz, hangi kimlikten diye. Komşumuzun inancını soruyoruz, hangi inançtan diye. Türkiye hangi hale geldi. Bunları aşmak zorundayız. Biz büyümek zorundayız. Bakın, uluslararası mutluluk endeksi yayınlanmış. 150 ülke arasında 104’üncü ülkeyiz. Kimsenin yüzü gülmüyor. Parası olanın da yüzü gülmüyor, sanayicinin de yüzü gülmüyor. Çiftçinin zaten hiç yüzü gülmüyor. İşsizin yüzü gülmüyor. Üniversiteden mezun olmuş, iki çocuğu var, iş bulamıyor, onun da yüzü gülmüyor. Cebinde parası olması fark etmiyor.”
Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle;
Kavganın kime ne faydası oldu. Biz kaybettik. 24 saatte Emevi Camii’nde namaz kılacaktık 3 milyon 600 bin Suriyeli geldi. Şimdi Afganlar geliyor.
Ben ırkçılık yapmam ve ırkçılığa karşıyım. Allah’ın yarattığı insana her zaman saygı duyarım.
Suriyelilere ve Afganlara kızmıyorum onların bir günahı yok ki onları Türkiye’ye getirene kızıyorum. Asıl sorunlu olan sensin.
Sen kapılara açarsan Suriyeliler de gelir, Afganlılar da gelir. Benim bu millete sözüm var.
Allah nasip ederse sizlerin oylarıyla iktidar olursam ben o Suriyelileri, davulla zurnayla kendi ülkelerine göndereceğim.
“OTURUP ESAD’LA ANLAŞMAMIZ LAZIM”
Önce karşılıklı olarak büyükelçilikleri açacağız. Oturup anlaşacağız. Suriyelilerin yolunu, okulunu, köprüsünü, kreşini, evini yapacağız Avrupa Birliği Fonlarıyla.
Bizim iş insanlarına diyeceğiz ki ‘ gidin orada fabrikalar kurun, size her türlü teşviki veriyoruz’ Fabrikalar kurulacak. Evin var mı? Var, fabrikan var, okulun var, kreşin var, yolun var, iş yerin de var.
Davulla zurnayla giderler. Ama bu da yetmez, oturup Esad’la anlaşmamız lazım. Türkiye’den Suriye’ye gelen birisinin dahi burnu kanamayacak.
Onun güvencesi de biz olacağız. Böylece Ortadoğu’da huzuru sağlayacağız. Bunu biz yapabiliriz.
“SURİYE’DE KAN AKARKEN SESİNİZ ÇIKIYOR MUYDU?”
Avrupa Birliği’nde bana sordular, dediler ki, ‘Mülteciler bize geliyor’, ‘evet gelir, niye gelmesin’ dedim.
Suriye’de kan akarken sesiniz çıkıyor muydu? Silahları siz veriyordunuz. Adamlar nereye gidecek? Somali’ye mi gidecek? Yok. Size geliyorlar… ‘Gelmesinler…’ O zaman savaşı durduracaksınız.
Yatırım yapacaksınız, evlerini barklarını yapacaksınız. O zaman mülteci olarak değil, turist olarak gelirler.
“SEN Mİ DOĞRU SÖYLÜYORSUN, CUMHURBAŞKANI MI DOĞRU SÖYLÜYOR?”
Türkiye mülteci ambarı değil. Biz hepsine nasıl bakacağı bunların. Erdoğan açıklama yapıyor, ‘finansmanı iyi yönettiğimiz için, mültecileri Türkiye’ye alıyoruz daha da almaya devam edeceğiz’ kıyameti kopardık, parti sözcüsü diyor ki ‘bir tek mülteci bile almayacağız’ Sen mi doğru söylüyorsun, Cumhurbaşkanı mı doğru söylüyor?
Kim doğruyu söylüyor. En son Taliban dedi ki, ‘Biz burada Türk askeri de istemiyoruz, çıkın bizim topraklarımızdan…’ Türkiye niye bu hale düşsün. Bu devletin bir onuru bir şerefi yok mu ya. Dış politika bu kadar ucuz mu ya.”
“DIŞ POLİTİKANIN İKTİDARI, MUHALEFETİ OLMAZ”
Dış politika milli olmak zorundadır. Dış politikanın iktidarı, muhalefeti olmaz. Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda iktidarı, muhalefeti hep beraber olur.
Ama alınan dış politikayla ilgili kararlar bir kişi tarafından alınıyor, olmaz… Koskoca Dışişleri Bakanlığı devre dışı bırakıldı. Bunların olmaması lazım.
4 AYAKLI STRATEJİSİNİ AÇIKLADI
Bu süreci kazasız belasız nasıl atlatırız. Eğer biz dört ayaklı bir stratejiyi uygulamazsak Türkiye daha kötüye gider.
Birinci ayağı can ve mal güvenliği, yani demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı. İkincisi üreten Türkiye. Türkiye’nin her alanda üretmesi lazım.
Şunu düşünebiliyor musunuz? Yozgat’ın yeşil mercimeği dünyada bir numaradır.
Mercimeği yok ettik yahu. Fasulye, mercimek, buğday, ayçiçeği, arpa, susam, nohut, et, canlı hayvan dışarıdan yahu ne oluyor bize.
83 milyon insan yabancı çiftçileri mi besleyecek yoksa bizim çiftçilerimiz üretip, kazanıp bizi mi besleyecekler. Çiftçiyi aç bıraktık. Her alanda Türkiye üretmek zorunda.
“AİLE DESTEKLERİ SİGORTASI 50 YILDIR NEDEN ÇIKMIYOR?”
Üçüncüsü hakça bölüşeceksiniz, yani güçlü bir sosyal devlet olacak. Biri çok zengin, biri açsa o memlekette huzuru yakalayamazsın.
Hiçbir çocuğun yatağa aç gir bir Türkiye inşa etmek zorundayız. Herkesin karnının doyduğu bir Türkiye inşa etmek zorundayız. Onun için güçlü bir sosyal devletimizin olması lazım.
Ne yapmak lazım aile destekleri sigortasını çıkarmak lazım. Bir ailenin geliri belli bir rakamın altındaysa devlet o ailenin banka hesabına her ay belli bir parayı gönderir. Bu sözleşme, Uluslararası çalışma örgütünün kabul ettiği 102 sayılı sözleşme.
Türkiye bu 102 sayılı sözleşmeyi 1971 yılında Meclis’ten geçirmiş, 2021 yılındayız, niye çıkmıyor aile destekleri sigortası? 50 yıldır çıkarmıyorlar çünkü oy için…
‘Ben sana yardım yapacağım, sen bana oy ver…’ Bunun insanlık yönü var mı? Devlet dediğimiz kurum, fakirliğiyle değil, zenginliğiyle övünür? Bunu sağlamamız lazım.
“DEĞİŞİME AYAK UYDURMANIN YOLU DEVLETTE LİYAKATİ SAĞLAMAKTIR”
Stratejinin dördüncü ayağı sürdürülebilirliktir. Demokrasi sürekli değişen bir kavramdır. Her gelişmeye ayak uyduracaksınız, durursanız düşersiniz.
Dünyada her saniyede birden fazla buluş var. Dolayısıyla bu hızlı değişime, dönüşüme üniversitelerin ayak uydurması, sanayicinin ayak uydurması ve hepimizin ayak uydurması lazım.
Değişime ayak uydurmanın yolu devlette liyakati sağlamaktır. Yani işi ehline teslim etmektir, o sürdürebilirliği sağlar.