“Kıyılar halkın malıdır, tekelleştirilemez”

kiyilar-halkindir-isgal-edilemez-600031-5

Kıyıların turizm faaliyetleri açısından önemli olması ve buna binaen gerçekleşen kıyı işgali problemi yeniden gündem olurken bu meselenin nasıl çözülmesi gerektiğine ilişkin Anayasa , Kıyı Koruma Kanunu ve yönetmelikler incelendiğinde hukuki olarak bir yol haritasının bulunduğu anlaşılacaktır.

Anayasa ve Kıyı Koruma Kanunu’nda yer alan hükümler çerçevesinde korunan kıyılar bulundukları ülke sınırları içerisindeki merkezi yönetime tabi ülke tarafından hükme bağlanmıştır. Kıyılarda gerçekleşen tüm faaliyetlerden tabi olunan devlet sorumluluk taşımaktadır. Kıyılara ilişkin Anayasa ve Kıyı Koruma Kanunu’nda yer alan hükümlerin merkezi  idare ile mahalli idarelerin sahip oldukları yetkiler doğrultusunda uygulamaya konulması ve denetlenmesi önem arz eden bir konudur.

Anayasa’nın 43.maddesinde;

“ Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.

Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden  yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir.” hükmü yer almaktadır.

3621 Sayılı Kıyı Koruma Kanun “Genel Esaslar” başlığı altında yer alan;

Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,

şeklindeki hükmü 5.maddede düzenlenerek Anayasa’nın(madde 43) ilgili maddesini tekrarlayarak vurgu yapmıştır. Bu hükümler ışığında varılan nokta; kıyılara yönelik tüm tasarrufların devlet gözetiminde gerçekleştiği ve kıyılardan herkesin eşit ve serbest bir şekilde yararlanma hakkının korunabildiği bir düzen yaratmanın Anayasal gereklilik olduğudur.

 Kıyı Koruma Kanunu’nun 6.maddesinde yer alan;

“Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez. Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez.”  hükmü ile kıyılara ilişkin yapı yasakları düzenlenmiştir.

Korunan kıyılara yönelik birtakım yapı yasaklarının ihlal edilmesi durumunda da Kıyı Koruma Kanunu’nun “Kıyıda ve uygulama imar planı bulunan sahil şeritlerinde duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engelleri oluşturanlara ikibin Türk Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir…” 15.maddesinde yer alan bu hükümle cezai yaptırım düzenlenmiştir.

Uzun zamandır gündemi işgal eden ve önem taşıyan “kıyı terörü” probleminin büyük bir hukuki ihlale neden olduğu temel dayanak olan ilgili kanunlardaki( Anayasa 43.madde-Kıyı Koruma Kanunu 5.madde)  hükümlerle ortaya konulmuştur.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ KIYILARI TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARINA AİTTİR

Turizm potansiyelinin son derece yüksek bölgeler olan Ege ve Akdeniz kıyılarının işgali yaz mevsiminin gelmesiyle artış kazanmıştır. Her turizm sezonu açıldığında gündeme gelerek tartışma konusu olan kıyı terörü meselesinin büyük bir hukuki ihlale neden olduğu açıktır. Kıyı Koruma Kanunu titizlikle uygulansa kıyılarımız bu denli tahrip edilmediği gibi hem doğal güzellikleri korunacak hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları eşit bir şekilde bu güzelliklerden istifade edebilecektir. Ülkemizde bulunan stratejik ve turistik anlamda oldukça önem arz eden Kuşadası, Çeşme, Bodrum, Datça, Marmaris gibi kıyı bölgeleri turizm politikalarının kurbanı olmaya devam etmektedir. Halk tarafından serbest bir şekilde kullanıma açık olması gereken kıyı ve plajlar, sahip oldukları turizm potansiyelleri nedeniyle rant baskısına maruz kalarak özel işletmelerin ticari faaliyetlerine konu olmaktadır. Bu durum vatandaşların eşit ve serbest bir şekilde kıyılardan yararlanma özgürlüklerini ellerinden alarak yoğun tepkilere sebebiyet vermektedir.

Turizm için önemli olan ve yaz aylarında fazlasıyla tercih edilen Ege ve Akdeniz kıyılarının belirli amaçlar uğruna işgal edilmesi birçok hukuki ihlali doğurmaktadır. “Beach tekelleri”   kıyıları işgal ve organize ederek buraları kullanmak isteyen vatandaşlara duş, soyunma kabini, yeme-içme, şemsiye, şezlong, otopark vs. gibi birtakım hizmetlerden yararlanabilmek için fahiş fiyatlar uygulayarak maddi anlamda zor duruma sokmaktadır. Kıyıları işgal eden bu işletmelerin hukuka aykırı olarak faaliyet icra ettikleri yetmediği gibi buna ek olarak vatandaşlardan çok ciddi meblağlar almaları karşılığında ancak “kıyılardan yararlanma özgürlüklerine” izin verdikleri aşikardır. Özel işletmelerin kıyılardaki ticari faaliyetleri vatandaşlar arasında çok ciddi bir eşitsizlik durumu oluşturduğu ve bu ticari işletmelerin hizmetlerinden (yeme-içme, şezlong, şemsiye, otopark vs.) yararlanabilmek için  ödenmesi gereken fahiş bedellerle var olan bu eşitsizlik iyice derinleşmektedir. Beach tekellerinin Anayasa ve Kıyı Koruma Kanunu’nu hiçe sayarak sebebiyet verdikleri bu hukuki ihlalin giderilmesi için merkezi idare ve mahalli idarelere büyük ölçüde sorumluluk düşmektedir.

KIYI TERÖRÜNE ENGEL OLMAYAN KAMU GÖREVLİLERİ GÖREVLERİNİ KÖTÜYE Mİ KULLANIYOR?

Ülkemiz açısından stratejik önemi bulunan kıyı bölgelerinden yararlanabilme konusunda kamu yararının gözetilmesi ilk sırada yer almaktadır. Kıyı alanlarının kullanılması, korunması ve denetlenmesi meseleleri Anayasa ve 3621 Sayılı Kıyı Koruma Kanunu’nda yer alan hükümler çerçevesinde ele alınmaktadır. Kıyılar hüküm altına alındıkları devletlerin sahip olduğu merkezi ve mahalli idarelerin yetkileri doğrultusunda denetlenerek disipline edilmektedir. Kıyılar; gerek Anayasa’nın 43.maddesindeki gerekse Kıyı Koruma Kanunu 5.ve 6. Maddelerindeki hükümler gereğince hiçbir kişi ya da kurum tarafından özgülenemedikleri gibi Anayasal bir hak olarak eşit bir şekilde kullanım alanına sahip olan bölgeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kıyı bölgelerinin rant baskısına maruz kalarak yapılaşmasıyla kanunlardaki hükümlerin sonucu ortaya çıkan hukuki ihlalin giderilmesi merkezi ve mahalli idarelerin yetkilerine tabi olup kötüye kullanılmaması gerekmektedir.

Kıyı alanlarına kurulan birçok turizm tesisinin faaliyetlerini sürdürmesi hem hukuk sisteminin göz ardı edildiğini hem de bunu denetleyecek olan mekanizmaların görevlerini düzgün bir şekilde icra etmediğini göstermektedir. Kıyı terörüne neden olan bazı oteller ve işletmeler açık kanun hükümlerine rağmen kıyıları kendi özel mülkiyet alanıymış gibi kullanabiliyor olmaları bu alanları denetleme görevini yerine getirmesi gereken belediyeler ve valiliklerin görevlerini ihmal ettiklerinin açıkça bir göstergesidir. Denetleyici mekanizma olan valilikler ve belediyelerin görevlerini ihmal ederek maruz kalınan kıyı terörüne göz yumması TCK madde 257’de düzenlenen “kamu görevlisinin görevini kötüye kullanma” suçunu doğurur.

Yaşanan bu kıyı terörü daha çok bireysel çıkarlar için bütün millete ait olan ,bizlere emanet edilen ve ileride çocuklarımıza miras olarak bırakacağımız doğal güzellikleri yok etmektedir. Kıyıların işgaline müsaade edildiği taktirde yarın üzerine konuşabileceğimiz ya da faydalanabileceğimiz hepimize ait olan bu doğal güzelliklerimizi yerinde bulamayacağımız gerçeğiyle karşı karşıya kalırız .