Mehmet Şimşek’ten BAE’ye ziyaret: Kalanlar satılacak!

mehmet şimşek bae
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İktidar olduktan sonra 200’ün üzerinde kamu varlığını satan AKP iktidarı, Varlık Fonu kapsamında yer alan gözde şirketleri hedefe koydu. Mehmet Şimşek yönetimindeki yeni ekibin Varlık Fonu’ndaki Türk Hava Yolları, Türk Telekom ve BOTAŞ gibi kurumların satışı için analiz yaptığı belirtiliyor. Hükümetin Körfez ağırlıklı 100 milyar dolarlık yabancı sermaye çekmek istediği öne sürülüyor. Ekonomistler “ABD, AB ve Japon sermayesinin bu güvensizlik ortamında yatırım yapması zor”, iş dünyası ise “Ekonomimizi dayanıklı kılmak için güvenli politikalara ihtiyacımız var” diyor.

İktidara geldiği 2002 yılından bu yana 200’ün üzerinde kamu varlığını 60 milyar dolar gelir elde ederek özelleştiren AKP’nin ekonomiyi düze çıkarma planında yine satış olacak. Yeni ekonomi yönetiminin Varlık Fonu kapsamında yer alan Türk Hava Yolları, Türk Telekom ve Botaş gibi kurumların satışı için analiz yaptığı belirtiliyor. İddialara göre Körfez ülkeleri ağırlıklı olacak alıcılardan elde edilecek gelir 100 milyar doları bulacak. 

Türkiye ekonomisini “rasyonel” politikalarla krizden çıkarmak üzere ekonomi yönetiminin başına geçen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın ilk ziyaretinin Birleşik Arap Emirlikleri’ne olması gündemdeki en ilginç gelişmelerden biri olarak yorumlanıyor. Hükümete yakın medyanın yazarlarından Hande Fırat’ın “Şimdi bu ziyarette 30-40 milyar dolarlık, Türkiye’nin uzun süredir unuttuğu uzun vadeli yatırımların kapısı aralandı. Bunu diğer Körfez ülkeleri de izleyecek” sözleri yeni bir tartışmanın da nedeni oldu. 100 milyar dolarlık yabancı sermaye iddiasının da bulunduğu bu rakamlara ulaşılabilmesinin tek yolunun Türkiye’nin elinde kalan son varlıklarının da satışı anlamına geldiği belirtiliyor. Söz konusu sermaye girişinin 6 ay içerisinde sağlanacağının da iddia edildiği bu hedefi ekonomistlere ve iş dünyası temsilcilerine yorumlattık. 

THY,  BOTAŞ, TÜRK TELEKOM

Eski Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Şenol Babuşçu, Şimşek’in bütçe gelirlerini arttırmak için çalışmalar yaptığını belirterek Varlık Fonu’ndaki bazı şirketlerin satışının analiz edildiğini kaydetti.

Babuşçu şunları söyledi:

“Türk Hava Yolları’nın (THY) bir kısmı, BOTAŞ, Türk Telekom gibi Varlık Fonu’nda bulunan şirketlerin bir kısmının satışı söz konusu olabilir. Ancak ABD, Avruğa Birliği ve Japon sermayesinin bu güvensizlik ortamında bu şirketlere talip olması zor görünüyor. Bu da satışların Ortadoğu ülkelerine yapılacağını gösteriyor. Güven çok kolay kaybediliyor ve uzun sürede zor kazanılıyor. Ekonomi uzun süre bu şekilde idare edilmezdi. Bu nedenle yabancı sermayeyle iyi ilişkileri olan iki isim getirildi: Hafize Gaye Erkan ve Mehmet Şimşek. Bu insanların kişisel ilişkilerini kullanarak yabancı sermaye getirilmesi planlanıyor. Ancak kişisel ilişkilerle 50-60 milyar doları birkaç senede getirebilir. Ancak söylendiği gibi 6 ay içerisinde 100 milyar dolar gelmesi mümkün değil.” 



Ekonomi yazarı Uğur Gürses ise 100 milyar dolar iddiasının temelsiz olduğunu söyledi. Gürses, “Nereye, ne zaman, hangi alana gelecek. Birisinin somut bir şey söylemesi lazım. Türkiye bu yoldan daha önce geçti. 2000’li yılların ortalarında Türkiye’nin AB ile müzakere tarihi aldığı sırada başladı. 2006’dan sonra rekor kırıldı ve 85-90 milyar dolar ülkeye girdi. Bu para girişinin nedeni Türkiye’nin Avrupa Birliği standartları içerisinde hukuk içerisinde girmesiydi” dedi.

‘GEÇİCİ YOLLAR ÇARE OLAMIYOR’

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Süleyman Sönmez ise ekonomik ve mali istikrarın en büyük düşmanının belirsizlik olduğunu belirtti. Üretim için doğrudan sermaye ile yatırımın gerekli olduğuna değinen Sönmez, şöyle konuştu:

“Yatırım mali istikrar ve öngörülebilirlik arıyor. Ekonominin değişmez kuralı dışında geçici yollar arandığında, maalesef orta ve uzun vadede kalıcı bir devamlılıktan da vazgeçmiş oluyoruz. Artık ekonomimizi dayanıklı kılmak için güvenli patikalara ihtiyacımız var. İkinci yüzyılın kalkınma reçetesi can suyu değil kaynağın sürekli canlı kalmasını sağlayacak sürdürülebilir. Liyakatle yönetilen kurumlarımızın, bağımsızlığı, şeffaflığı ve hesap verir yaklaşımı, üretim ve yatırım atmosferinin bağışıklığını güçlendirecektir.” 

Bu Yazıya Tepki Ver


E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir