‘Meriç nehrine atılma’ iddiasını soran Gergerlioğlu, “Uganda Türkiye’de adam kaçırdı” dedi

gergerlioglu

HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu hak ihlalleri ve önemli gündem maddeleri ile ilgili haftalık basın toplantısı düzenledi. Meriç Nehrine atıldığı iddia edilen mültecilerle ilgili konuşan Gergerlioğlu; “Nasıl çıplak aramanın peşine düşmüşsem süreci takip etmişsem bu insanların nehire atılmasının da peşini bırakmayacağım” dedi.

Uganda Türkiye’de muhalif kişiyi kaçırdı

Gergerlioğlu konuşmasında “Bir önemli ilginç kaçırılma olayı yaşandı. Uganda yönetimine muhalif Fred Lumbuye Türkiye’de kaçırıldı. Kaçıran kim? Uganda yönetimi. Nerede? 3 Ağustos’tan beri Uganda Büyükelçiliği’nde tutuluyor. Bu kişi hakkında idam cezası var. Lumbuye Fred Kajubi için özgürlük kampanyası var. Uganda anti-demokratik bir yönetime sahip ve idam cezası olan bu muhalif kişi ülkesine iade edildiği taktirde hayati tehlike yaşayacak. Bu konuda birtakım gösteriler yapılıyor onunla ilgili de bilgi vermek isteriz.” dedi.

Gergerlioğlu toplantıda şunları söyledi:

Geçtiğimiz gün ÖFG TV’de de konu ettim. Türkiye’den Yunanistan’a geçmeye çalışan göçmenler bir jandarma komutanı tarafından nehre atıldılar. Bu inanılır bir şey değildi fakat biz bunu araştırınca doğru olduğunu gördük ve gerçekten duyduklarımıza inanamadık ama olay gerçekti. 50-60 kişilik Suriyeli, Afganlı bir grup maalesef o bölgedeki jandarma komutanı tarafından nehre atılmıştı. Bu konu ile ilgili bir çalışma yaptık ve İçişleri Bakanlığı’na şu soruları yönelttik:

Bu göçmenlerin iddiaları doğru mudur?

Açılmış soruşturma var mı, jandarma komutanı ve askerlerin ifadesi alınmış mıdır?

Mağdurların ifadesine başvurulmuş mudur?

Son 5 yılda Meriç’ten geçen kaç kişi hayatını kaybetti?

Kolluk kuvvetleri tarafından geçiş anında yakalanan kişiler son 5 yılda kaç kişidir?

Kamu görevlilerinin kötü muameleleri hakkında kaç kişi için soruşturma başlattınız?

Cevapları İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan talep ediyorum. Bu kesinlikle örtbas edilebilecek bir konu değil. Bu soruları sormaya devam edeceğiz, cevap alana kadar. Gerçekler ortaya çıkana kadar, jandarma komutanı ve askerler cezalandırılana kadar. Bilsinler ki bu konunun peşini bırakmayacağım. Konuların nasıl peşini bırakmadığımı herkes iyi bilir. Çıplak arama konusunda nasıl konunun peşinde koştuğumuza şahit oldunuz. Hani birtakım bedeller ödettirilip, vekilliğimin düşürülmesi, cezaevine girme gibi hususlar mevzu bahis olsa bile çıplak aramayı tüm kamuoyuna nasıl belgelemiş isek, ifşa etmiş isek, kamuoyu tarafından tasdik edilmişse bu konuyu da belgeleriz, ifşa ederiz.

Bu muameleyi yapanlar, bu muamelenin üstünü örtenler, örtbas edenler, bakanlık yetkilileri, tüm yetkililer zor durumda kalırlar. Tekrar söylüyorum bu üstü örtülecek bir olay değil. Aksine ciddiye alınıp gerekli hukuki prosedürün özenle uygulanacağı bir konudur. Ortada bir cinayet iddiası var, son derece vahim bir şekilde kamu görevlilerinin insanları nehre atma iddiası var.

AJANLAŞTIRMAK İÇİN 5 GÜN İŞKENCE YAPTILAR

Geçtiğimiz günlerde ÖFG TV’de konu da ettik. HDP PM üyesi Celalettin Yalçın geçtiğimiz hafta İstanbul Levent’te metroya binmek üzereyken kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldı. Gece boyu korkunç işkencelere uğradı, üstündeki başındaki her şey alındı, iç çamaşırları ile bir dağ başında bırakıldı ve bu kişi zor bela canını kurtardı çünkü kafasına silah dayanmıştı. Kafasına silah dayayanlar tarafından ölebilirdi, işkenceden ölebilirdi çok kötü anlar yaşadı. Tüm bu muamelelerin sonunda serbest bıraktılar, o da suç duyurusunda bulundu. Kamuoyu, medya, haber organları haber yaptı. Biz de tekrar gündem ediyoruz.

Celalettin Yalçın HDP PM üyesi bir yasal parti çalışması sonrasında kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından gözaltına alındı ve sabaha kadar işkenceye uğradı. Bu korkunç bir olaydır. Dağ başı olarak tarif ettiği bir yere götürüldü, gözleri kapalıydı ve sürekli yokuş yukarı çıktıkları bir yer olduğunu ifade etti. Orada bir evde birtakım kişiler tarafından küfürler, hakaretler eşliğinde tecavüze uğrama ve çeşitli işkence girişimlerine maruz kaldığını ifade etti. Bunları yapan kişilerin, itirafçı olma, ajanlaşma taleplerinde bulunduğunu ve kendisinin kabul etmediğini aktardı. Biz bununla ilgili yine İçişleri Bakanlığı’na soru önergesi verdik.

– Celalettin Yalçın isimli yurttaşın kendini kolluk gücü olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldığı iddiası doğru mudur?

– Konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı tarafından açılmış bir soruşturma var mıdır?

– Mağdurun HTS ve Mobese kayıtları incelenmiş midir?

– Emniyet ya da jandarma herhangi bir işlem yapmış mıdır?

– İnsanlık suçu kapsamında olan iddialarla ilgili Bakanlık tarafından bir açıklama yapılması planlanmakta mıdır?

– Son 5 yıl içerisinde ailesi ya da yakınlarının kaçırıldığı iddiasıyla şikayetçi olan yurttaş sayısı kaçtır?

Geçtiğimiz haftayı 26-30 Ağustos Kayıp ve Kaçırılanlar Haftası olarak andık. Herkes tarafından unutulan kayıpları ve kaçırılanları hatırlatmak amacıyla oluşturulmuş bir haftada yeniden insan kaçırılıyor. Türkiye’deki insan kaçırma, kayıp vakalarının ne durumda olduğunu göstermesi açısından manidar. Yıllardır Cumartesi Anneleri’ni, binlerce faili meçhulü, beyaz toroslar sonrası siyah transporterları gündeme getiriyoruz fakat bütün bunlara rağmen Kayıp Kaçırılanlar Haftası’nda bir kişi daha kaçırılıyor. İşkence ediliyor, tecavüz girişimlerine bulunuluyor, başına silah dayatılıyor, ölümden dönüyor, iç çamaşırları ile dağ başında bırakılıyor. İçişleri Bakanlığı ise bu konu ile ilgili tek bir açıklama yapmıyor çünkü bunu yapanlar kendisini polis olarak tanıtan kişiler.

Türkiye’de son 5 yılda birçok kayıp kaçırılan vakası oldu. Uzun süreli kaçırılan 35 civarında insan oldu. Daha yüzlerce de günlük olarak alınıp, işkence edilip, ajanlaştırılmaya çalışılan kişiler oldu. Hala 2 yılı aşkın bir süredir Yusuf Bilge Tunç isimli vatandaştan haber yok. Hüseyin Galip Küçüközyiğit isimli 29 Aralık 2020’den beri ortaya çıkmadı. Küçüközyiğit kamera kayıtlarına göre 3 kişi tarafından takip edilirken kaybedildi, kaçırıldı ve halen ortaya çıkarılmadı. Tıp Fakültesinde okuyan kızı kendisini arıyor fakat yetkililer, ne Yusuf Bilge Tunç için ne Hüseyin Galip Küçüközyiğit için bir cevap vermiyorlar.

COVİD (+) SINAVA ÇAĞIRIYORSAN TEDBİRİNİ DE AL

Öğrenciler büyük bir tedirginlik yaşıyorlar. Nedeni ise, Anadolu Üniversitesi’nde 4 Eylül’de ülke genelinde yaz okulu sınavı yapılacak. Pandemi koşullarında, testi pozitif olanları ve temaslıları üniversite sınava çağırmış. Üstüne bir de bugün genel sekreter yardımcısı “Pozitif öğrenciler şahsi araçlarıyla sınava gelsin.” açıklaması yapmış. PCR testi pozitif çıkan öğrencilerin sınava gireceği binalara ulaşımda sıkıntı yaşayabileceği ile ilgili soru üzerine genel sekreter yardımcısı: “Bu durumda olan öğrenci arkadaşlarımız varsa bu öğrenciler ayrı salonlarda sınava alınacak, pozitif olan öğrenciler kendi toplu taşıma ile mi gelir yoksa kendi şahsi araçları ile mi gelir bu üniversitemizin belirleyeceği bir durum değil. Öğrencilerin hem kendi sağlıklarını hem de toplum sağlığını göz önünde bulundurarak sınav salonuna gelmeleri gerekiyor. Bizim tavsiyemiz şahsi araçları ile sınav yerlerine gelmeleri olur.” şeklinde cevap veriyor.

Öğrenciler bu durumdan dolayı son derece tedirgin. PCR testi pozitif insanların bu sınava gitmeleri uygun değil. Buna bir çözüm bulunması gerekirken, üniversite maalesef böyle bir dayatmada bulunuyor. 4 Eylül Cumartesi günü yüzyüze yapılacak bu sınavda binlerce öğrenci böyle bir mağduriyet yaşayacak. Bu konuda sağlığa, sıhhate uygun, yasalara uygun önlemlerin alınması gerektiğini buradan Açıköğretim Fakültesi’ne hatırlatmış oluyoruz.

IRKÇI PROVOKASYON YERİNE YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI PLANLAYIN

Bitlis’te orman yangınları devam ediyor, tamamen söndürülmüş değil. Bunu defalarca duyurduk fakat hala karadan bir şey yapılmıyor. Hava desteği ile biraz müdahale edildi fakat yangınların tam olarak sönmediği ve Siirt’e doğru ilerlediği haberini aldık. Baktığınızda Somali’ye yardım yapan bir ülkeyiz ama doğru dürüst yangın söndürme uçağı ve helikopterimiz yok. Dışarıdan gelenler uçaklar yangın mahallerinde düşebiliyor, tecrübeli personelimiz de bulunmuyor. Çok vahim hadiseler yaşanıyor.

Bu sene korkunç orman yangınları oldu. Ormanlarımız, ağaçlarımız, canlı kayıplarımız oldu. Milyarlarca canlı hayatını kaybetti ve yetkililer seyretti. Bu iktidarın nasıl bir çürüme, çözülme, çaresizlik yaşadığını nasıl sorunlara çözüm olamadığını göstermesi açısından son derece vahim bir gelişme. İktidar 3-5 tane yangın söndürme uçağı, yangın söndürme helikopteri bulundurmuyor mu? Yangın ihtimali düşünülmüyor mu? Bu yangınlar olduğu zaman birtakım ırkçı provokasyonlar peşinde koşmak yerine helikopter, uçak bulundurmayı düşünmeyi niye akıl etmiyorlar? Niye eksiklikleri ile yüzleşmeyi düşünmüyorlar?

Dün 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutladık. Barışı aslında senenin her günü kutlamamız önemli çünkü barış her insan için bir hak. Birleşmiş Milletler’in 1978’de tanıdığı Barış Hakkı Bildirgesi var. Bu bildirge; dini, etnik, mezhebi ayrımlardan uzak ve her insanın haiz olduğunu öngörür. Bunu tekrar hatırlatalım. Ülkemizde Kürt meselesi adil, insan haklarına uygun bir şekilde çözülmedikçe, maalesef güzel günler göremeyeceğimizi, hep temennilerde kalacağımızı söyleyelim.

BARIŞ GÜNÜ’NDE, BARIŞ PAYLAŞIMLARIM NEDENİYLE İHRAÇ EDİLDİM

1 Eylül Barış Günü dolayısıyla yapılan bir etkinliğin fotoğrafını paylaştığı için 27 yıllık uzman doktorluk mesleğinden ihraç edilmiş bir insanım. 1 Eylül Barış Günü’nde, barışı en net çıplak ve ürpertici bir şekilde talep etmeye yönelik çalışmaları, görsel çalışmaları kendi sosyal medyamda yansıttığım için ihraç edildim ve hakkımda idari ve adli soruşturmalar açıldı. Biz hep barış dedik, bizi işimizden, vekilliğimizden attılar, cezaevine attılar fakat barış demeye devam ediyoruz çünkü bu toplumun barıştan başka çaresi yok. Nefret dayatmacılık, ırkçılık dayatmacılık bu toprakların çaresi değil. Bu toprakların çaresi insan hakları ve barıştır ve bu çok zor değil. İnsan olabilirsek, hakka riayet edebilirsek biz 1 Eylül Barış Günü’nü en güzel şekilde kutlar ve mutlu olabiliriz diye düşünüyorum.

YARGI SACAYAĞI OLMALI, YÜRÜTMENİN ALTINDA EZİLMEMELİ

Adli yıl açılışı dolayısıyla bir mesaj yayınladık. Bir ülkedeki huzurun, mutluluğun kaynağı yargıdır. Yargıda insanlar adaletsizliğe uğradığı zaman kendilerine adalet getirecek, yargıdan da bir adalet bulamazlarsa o zaman her şey bitmiş demektir. İnsanlar arası ilişkiler, vatandaş devlet ilişkileri, vatandaş iktidar ilişkilerinde adaletsizlik olabilir fakat vatandaş bağımsız yargıya gittiği zaman eğer ki adalet bulamıyorsa eğer ki yargı iktidardan etkileniyorsa, siyasetten etkileniyorsa, sacayağı olması gerekirken yürütmenin boyunduruğu altında, yürütmenin altında ezilen, istediğini yapan bir pozisyonda ise o zaman durum çok vahimdir.

Yasama, yürütme ve yargı eğer ki demokrasi varsa devletin sac ayaklarıdır. Bununla ilgili paylaşımımızı okumak isterim. Adil ve tarafsız bir yargının varlığından ziyade yargının var olup olmadığının sorgulandığı bu günlerde; hukukun üstünlüğü ilkesinin esas alındığı, hakimlik ve savcılık teminatının var olduğu, yargı sistemi ve mensuplarının gruplaşmadan uzak, siyasi ve ideolojik kamplaşmadan uzak kaldığı, bağımsız, tarafsız ve savunmanın önündeki engellerin kalktığı temel hak ve özgürlüklere duyarlı, devleti koruyan değil vatandaşı koruyan bir yargı sisteminin herkesin hakkı olduğunu bir kez daha belirterek fedakarca görev yapan avukatlar, hakim ve savcılar ile tüm yargı çalışanlarına görevlerinde başarılar diliyorum. Bu başarının en önemli kriteri adalettir, adaletle yönetmezlerse, adaletle bir mekanizma yürütülmez ise buradan bir şey çıkmaz.

BIRAK YENİ ANAYASAYI, VAR OLANI UYGULA!

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Adli Yıl açılışı bir açıklama yapmış. “Yeni bir Anayasa arayışını destekliyoruz” demiş. Mehmet Akarca’ya diyorum ki: “Bırak yeni anayasayı var olan Anayasa’yı, hukuku uygula, var olan hukuku ayaklar altına alma.” Bu kişiler yürütmeye boyun eğmiş kişiler, dualar ederek açılış yapıyorlar. Ben de Müslümanım, dua ederim, namaz kılarım. Ancak bu ülkede Müslüman olmayanlar da var. Adalet kimlik tanımaksızın dağıtılır. Siz o adaleti birtakım İslami ritüellerle başlattığınız zaman Hristiyan, Yahudi, ateist bundan tedirginlik duyar. “Burada demek ki sünni Müslümanlıkla ilgili bir durum mevzu bahis. Ben sünni Müslüman olmadığım için adalet gelmeyecek” diye tedirginlikler başlar.

Ayrıca Yargıtay Başkanı hukuktan anayasadan bahsediyor. Ona şunu hatırlatmak isterim: Siz yürütmenin emirlerini uygulamaktan başka bir şey yapmadınız! Benim hakkımda açılan dava Yargıtay’a geldiği zaman, o dönem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Mehmet Akarca çok hızlı bir şekilde, olağanüstü bir şekilde ceza istemişti. Sanırım muhaliflere yönelik bütün bu cabbarca tavırlarından dolayı ödüllendirildi ve Yargıtay Başkanı yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nin daha sonra 15-0 hak ihlali verdiği bir dosya için ceza istemişti bu başsavcı. Tüm Türkiye ve dünyanın güldüğü bir dosyaydı, siyasi olduğu apaçık belli olan bir dosyaydı.

Benim ve muhaliflerin dosyaları ile ilgili ceza isteyerek Yargıtay Başkanı oluyorsunuz ve hiç çekinmeden hukuk ve Anayasa diyorsunuz. Ben bir mağdur olarak bunları unutmuş değilim, bunları da yüzlerine çarpıyorum, çarpmaya da devam edeceğim. Mehmet Akarca hangi yüzle hukuk ve Anayasa diyorsunuz bunu sormak istiyorum çünkü çok bariz hukuksuz bir dosyadan ceza istenmemesi gerektiği yönünde görüş beyan etmeniz gerekirken, hızlıca ceza istiyorum şeklinde görüş beyan etmeniz ne kadar yürütmeden etkilendiğinizi, muhalif partiden bir vekili nasıl ekarte etmek istediğinizi gösteriyordu.

BAKANLIĞIN ADI ADALET KENDİSİ SİYASET!

Adalet derken bakın çok önemli bir hususu aktarmak isterim. KHK ile görevinden ihraç edilen kişiler hukuk fakültesini bitirdikleri zaman avukat olamıyor. Bize gelen başvurulardan bir tanesinde “Vekilim, KHK’lı olan ve yeni hukuk fakültesinden mezun olan kişilerin avukatlık stajına başlamalarına (AYM kararına rağmen) engel olunuyor. Savcılık izin vermiyor, itiraz ediyor. Elimizden işimizi, mesleğimizi aldılar. Yılmadık tekrar okuduk. Derdimizi dile getirin.” şeklinde ifade ediliyor.

Biz bu konuyu yıllardır gündem ediyoruz maalesef çok vahim bir hak ihlali olarak devam ediyor. İnsanlar hukuk fakültesini bitirmiş, bu insanların avukat olmasının önüne niye geçiyorsunuz? Maalesef birtakım siyasi gerekçelerle Adalet Bakanlığı, adı adalet ama kendisi siyaset bakanlığı insanların avukat olmaması için büyük bir gayret sarf ediyor. KHK’lı kişilerin avukat olmaması için sürekli itirazlar yapıyorlar. İnsanların stajına engel oluyorlar, ruhsatlarına engel oluyorlar. Avukatlar büyük bir mücadele veriyor. Ben 3 yıldır Meclis’te mücadele ediyorum, gündem ediyorum. KHK’lı avukatların haklarını almak için Adalet Bakanı ile görüştüm. Herkes topu birbirine atıyor. Adalet Bakanlığı bile saraya bakıyor ve kararı kendisinin veremeyeceğini düşünüyor.

FORD İŞÇİLERİNİN SORUNLARI TBMM GÜNDEMİNDE

Ben Kocaeli milletvekiliyim, milletvekili olmadan önce de Ford fabrikasının işçilere yönelik kötü muameleleri ile ilgili defalarca şikayet almışızdır. Ford fabrikasının işçilerini bir meta gibi gördüğünü, insan gibi görmediğini, kötü muamele ettiğini yakinen görüyoruz. Maalesef Ford ile bizim ilk tanışıklığımız namaz kılmak isteyen bir işçinin işten çıkarılması dolayısıyla olmuştu. Ben o zaman Mazlum-Der Kocaeli Şube Başkanı’ydım. Bir işçi bize başvurmuştu; Ford’ta namaz kılmak istediği için işten çıkarıldığını, kendisine namaz kılma yeri ve vakti verilmediğini söylemişti. O zaman da bu konuyla çok ilgilenmiştik. Başka birçok ihlalin de orada olduğunu gördük ve ardından işçilere iyi muamele edilmediğini, haklarının yendiğini gördük.

Şuanda da Ford fabrikasında işçilerin çok şikayetleri var. Taşeron işçiler haklarını istiyorlar, birçok açıdan mağduriyet yaşadıklarını söylüyorlar. Ford yetkililerini buradan uyarıyorum, işçilerinize gayri insani muamele de bulunamazsınız. Meclis’te de bu konuda bir soru önergesi veriyorum. Ford işçilerinin mağduriyeti ile ilgili yakından takibimizi sürdüreceğiz. Ford fabrikası ile ilgili başka iddialar var ve bunlarla ilgili keskin net bir şekilde hukuki çözüme gideceğiz, bunu da tüm Kocaeli halkı, Ford işçileri ve yöneticileri yakinen bilsinler.

AYŞE ÖZDOĞAN HAPİSTE DEĞİL TEDAVİDE OLMALI

Mağdurların sorunlarını halini tekrar gündem etmeye çalışacağız. Ayşe Özdoğan Yargıtay tarafından kararı onanmış durumda fakat maksiller kanseri var. Bu kadın hapiste değil tedavide olmalı. önemli, eşi de hapiste. Özdoğan’ın yayılmış bir kanseri var, çok zor durumda. Engel oranı oldukça yüksek ve maalesef ki hapse girmek üzere. Eğitim Araştırma Hastanesi cezaevine giremez raporu vermesine rağmen İstanbul ATK bu konuda karar vermiş değil. Diken üstünde cezaevine girecek miyim girmeyecek miyim diye bekleyen bir kadın. Ayşe Özdoğan için kamuoyunu duyarlılığa davet ediyorum, özgür olması önemli, bu kadının hakkını, hukukunu korumak lazım.

Arzu Nur Özkan 6 aylık hamileydi, 7 ay oldu, 8 ay oldu, Eylül veya Ekim’de doğumu bekleniyor ve aylardır hapishanede. Arzu Nur Özkan’ın bana gönderdiği mektup burada. Çok zor durumda bir hamile mahpus, cezaevinde mi doğum yapacak? İlk doğumu ve ilk doğumlar çok zor olur tıbben. Bir belirsizlik içinde bu kadıncağız. Kayseri Bünyan Cezaevi’nden gönderdiği mektubu okumaya yürek dayanmaz. Telefon konuşmaları da basına yansıdı. Ağlayarak konuşan, uğradığı mağduriyetleri etraflı bir şekilde anlatamayan büyük üzüntüler yaşayan bir kadın Arzu Nur Özkan. Mağduriyetlerin düzeltilmesini talep ediyoruz.

Bir başka mağduriyeti daha gündem edeceğim size. Cemile – Mehmet Dönmez çifti şu anda hapishanedeler. Çocuklarından büyük olanı, 8 yaşındaki Mesut, epilepsi nöbetleri geçiriyor, çocuklar perişan bir durumda. Çocuklar anneleriyle cezaevindeydi fakat cezaevinde fare çıkınca çocuklar Hatay’daki anneannenin yanına gönderildi. Bu zor durumdaki Dönmez çiftini de tekrar burada hatırlatmış olalım.

SELÇUK MIZRAKLI’DAN BARIŞ VE UMUT MESAJI

Selçuk Mızraklı arkadaşımız Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı. Daha öncesinde HDP Diyarbakır vekiliydi. Selçuk Mızraklı vekilimiz, kardeşimiz, 1 Eylül Barış Günü dolayısıyla Diyarbakır, Amed halkına bir mesaj yollamış. “Umudunuzu kaybetmeyin, yitirmeyin, barışı hep birlikte yaşayacağız.” diyor mesajında. Kayyumun marifetlerini gündem ettiği için tutuklandı, ceza verildi. Kayseri Bünyan Cezaevi’nde, Diyarbakır’dan uzağa götürüldü. Her türlü zulüm yapıldı, Selçuk Mızraklı vekilimize, başkanımıza fakat o direniyor. Özgürlük diyor, hak diyor, hukuk diyor barış diyor.

Yerine getirilen kayyum her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu, zorbalığı yapıyor. Birçok kötü kokular geliyor kayyum belediyelerinden. Halkın iradesi ile seçilmişler uzaklaştırıldı, zindanlara atıldı yerine bunu hak etmeyen insanlar belediye başkanı olarak getirildi. Başkan değil kayyumlar. Diyarbakır’da, Van’da birçok il ve ilçede bu gasplar yapıldı. Biz bu gaspları tanımıyoruz. Selçuk Mızraklı vekilimizi başkanımızı tekrar anıyoruz. Dünya Barış Günü dolayısıyla zulmen tutuklu olduğu halde bir ümitsizliğe, karamsarlığa, bıkkınlığa, yılgınlığa düşmeden gönderdiği mesajını da çok değerli buluyoruz. Sevgili başkan Selçuk Mızraklı yanındayız seni unutmuyoruz, kalbimizdesin diyoruz.

UGANDA, TÜRKİYE’DE MUHALİF KAÇIRDI

Bir önemli ilginç kaçırılma olayı yaşandı. Uganda yönetimine muhalif Fred Lumbuye Türkiye’de kaçırıldı. Kaçıran kim? Uganda yönetimi. Nerede? 3 Ağustos’tan beri Uganda Büyükelçiliği’nde tutuluyor. Bu kişi hakkında idam cezası var. Lumbuye Fred Kajubi için özgürlük kampanyası var. Uganda anti-demokratik bir yönetime sahip ve idam cezası olan bu muhalif kişi ülkesine iade edildiği taktirde hayati tehlike yaşayacak. Bu konuda birtakım gösteriler yapılıyor onunla ilgili de bilgi vermek isteriz.

SADECE İŞİNDEN ATILMADI, ADETA HAYATTAN ATILDI

Evet 1 Eylül bir başka önemli yıl dönümüydü. 1 Eylül 2016, 672 sayılı KHK ile 58 binden fazla kişi ihraç edildi, bir anda devlet tarafından terörist ilan edildi. Düşünebiliyor musunuz? Bu memlekette bir anda 58 bin kişi devlet tarafından herhangi bir yargı işlemi görmeksizin terörist olarak ilan ediliyor, işinden atılıyor, damgalanıyor ve vebalı muamelesi görerek yurt dışına çıkışı engelleniyor. Daha sonrasında da devam eden KHK’larla 150 bin’e yakın insan işinden atıldı, bilahare bakanlıkların da işten atmaları, özel sektörün de işten atmaları, kayyum atamalarla beraber en az 250 bin civarında mağdur kitlesi olduğunu görüyoruz. Bu mağdurların çoğu sessiz fakat biz onların sesi olmaya çalışıyoruz.

Dehşet veren bir tasfiye operasyonu ile insanlar hayatlarını kaybettiler, intihar ettiler, evlilik hayatları sarsıldı, boşanmalar yaşandı, hayatları alt üst edildi. Sadece işinden atılmadı, adeta hayattan atıldı, vatandaşlıktan atıldı. O yüzden biz 672 KHK’yı ve 1 Eylül gününü unutamıyoruz ve kesinlikle bu KHK’yı kabul etmiyoruz. KHK’ların bir an evvel ortadan kalkması yasalara dönmemiz gerektiğini söylüyorum. KHK’ların iptal edilmesi zor değil. Onlar yasaya çevrildi ama bir yasa daha çıkarırsınız o yasayı iptal edersiniz, zor bir konu değil devletin hukuka dönmesi önemli. Onbinlerce kişinin mağdur olduğu 672 KHK’yı lanetle anıyor ve kınıyorum. Buradan 672 KHK’lılara, “yılmayın, boyun eğmeyin direnin” çağrısında bulunuyorum. Boyun eğerek bir yere varamazsınız. Sadece direnen bizler değil tüm KHK’lılar olmalıdır.

KHK’LILARI MAĞDUR ETMEKTEN ZEVK ALIYORLAR!

Bize başvuru formları ile gelen mesajları okumak istiyorum.

Bakın bir başvurucumuz diyor ki: “Sayın vekilim, Şırnak ili Silopi ilçesinde 7 yıldır sınıf öğretmenliği yaparken, ilk önce açığa alındım daha sonra iade edildim. Hakkımda adli bir soruşturma açıldı ama beraat ettim.” Ardından iktidar onun peşini bırakmamış ve 23.02.2021’de bakanlık kararıyla ihraç edilmiş. “Bakanlık kararı ile, beraat etmeme rağmen daha sonra yine yakama yapışıp beni 23.02.2021’de ihraç ettiler. Perişan durumdayım.” diyor.

Çocukları var, 10 yaşında kızı var, çalışamıyor, gidip özelde çalışayım diyor özelde de çalışma iznin yok çalıştırmayız diyorlar. Ne yapacağını bilemez bir durumda. KHK ile ihraç edilmemiş, bakanlık kararı ile idari olarak ihraç edilmiş, beraat kararı var. Bırakın bari özelde çalışayım diyor özelde de çalıştırmıyorlar.

“Benim annem de süt satarak, yumurta satarak okuttu beni. Bu şekilde yargılanıp beraat etmeme rağmen hiçbir somut delil yokken ihraç edilmem oldukça ağır bir karar oldu, CİMER başvurusu yaptım KDK başvurusu yaptım, tüm kurumlar çalışma izni için valiliği gösteriyor, Valilik’te işi yokuşa sürüyor. Şırnak valiliği kes kopyala yapıştır yazısıyla uygun görmemiş özelde çalışmamızı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi öğretmenleri için böyle olmamalı.”

KHK ile ihraç edilmemiş, bakanlık kararı ile özelde çalışmasını neden engelliyorsunuz? “7145 sayılı kanunun 26. maddesi sadece kamuda istihdam edilemez diyor, 5580 sayılı özel öğretim kurumları kanununu 4. maddesi ise irtibat iltisak olmayacak diyor.” Beraat kararına rağmen, manevi tazminat almış bu kişi. “İrtibatım olmadığı halde bizi mağdur etmekten zevk alıyor sanırım bu kurumlar. Yani biz aç mı ölelim, intihara mı teşebbüs edelim, evimize ekmek peynir su mu almayalım neden bu zulüm yapılıyor? Artık bıktım usandım, ne yapacağımı bilemiyorum. Şimdi ekte gönderdiğim valilik uygun değildir yazısını da idare mahkemesine taşıyacağım” diyor.

Bir başka hadise Diyarbakır’dan; Özgürlükçü Hukukçular Derneği Başkanı bize iletti. Mehmet Selim Dağtaş, 9 arkadaşı ile beraber Diyarbakır TEM’de gözaltında fakat Dağtaş’ın Covid testi müspet buna rağmen gözaltına alınmış ve diğer kişilerle beraber aynı araçta getirilip götürülüyor, diğer kişilere de bulaştığı besbelli ortada. 8 gün oldu şu anda halen gözaltı devam ediyor. Avukatı “Müvekkilimiz nefes almada zorlanmakta, öksürük durumu artmış, halsizleşmesi var ve bulaştırıcı durumdayken gözaltında.” şeklinde aktardı.

Yusuf Akbaba yıllardır hapishanede. “Kayınpederim Yusuf Akbaba Denizli T Tipi Hapishanesi’nde 28 yıldır cezaevinde şuan ki durumu pek çok sağlık sorunu var ve hiçbir şekilde ilaçlarına ulaşamıyor, ayağında şekerden dolayı yaralar çıkmış durumda maalesef raporları ve ilaçları verilmiyor kendisi şeker hastası olduğu için diyet yemeği alması gerekiyor ama verilmiyor. Denetimli hakkı reddedildi yararlanamıyor. Tüm kapılar bize kapalı.” Yusuf Akbaba’nın hastalık, gereken yemek vb. alamama ve denetimli serbestlikten yararlandırmama sorunları hakkında Denizli T Tipi Hapishanesi’ni ve Adalet Bakanlığı’nı uyarıyoruz.

İTİRAFÇI İLE AYNI KOĞUŞTA!

Maraş Türkoğlu Cezaevi’nden Serhat Yıldırım ile ilgili şikayet aldık. Koğuşta itirafçı bir kişi ile beraber bulundukları için büyük bir huzursuzluk yaşanıyormuş ve bir kavga dövüş hadisesi yaşanmasından dolayı Serhat Yıldırım’ın yakınları tedirgin. Yine pandemi nedeniyle görüşlerin iptal edilmesi, telefon haklarının tanınmaması, kapalı görüş sürelerinin 1.5 saat olmasına rağmen 30-45 dk olarak uygulanmasından dolayı şikayetçi bu kişi.

EVİM’İZ OLMAYACAK MI?

Devletin el koyduğu ‘Evim’ firmaları var. 54 bin kişi mağdur! Bakın yanlış duymuyorsunuz, geçen haftalarda da gündeme getirdik. Size ev alıyoruz diyen firmalara devlet el koydu TMSF’ye aktarıldı. Bu insanlar çok zor durumda. Yarın bu konuda bir eylem yapacaklar. Bir mağdur bize “İnsanlar varını yoğunu tüm birikimini buralara yatırdı. Devlet el koydu ve bu insanlar belirsizlikte mağdur oldu. Bu sürecin ne zaman biteceği yıllara mı yayılacağı paramızın verilip verilmeyeceği belirsiz. Bu konuda bize, bu 54 bin mağdura ve ailelerine yardımcı olmanızı rica ediyorum sayın vekilim sesimiz olun ve bu konunun takipçisi olun.” şeklinde ifadelerde bulundu. Takipçisiyiz, bu konu ile ilgili soru önergesi de verdik, ikinci defa basın toplantısında gündem ediyorum.

“Kardeşim Silivri 2 No’lu Cezaevi’nde, 3 kez dilekçe yazmasına rağmen revire çıkarmıyorlar. Vücudunun her yerinde kızarmalar olduğunu söylüyor. Alerjik bir hastalık olduğu kesin. Şikayet sonrası problem yaşar diye şikayet etmek istemedik ama artık bizde yorulduk. Silivri 2 No’lu bölümde diğer bölümlere göre çok daha katı uygulamalar yapıyor.” diyor şahıs. Buradan tekrar bu kişinin sağlık hakkı ihlali ile ilgili problemlerini yansıtmış olalım. Silivri 2 No’lu Cezaevi’ni uyarmış olalım, Adalet Bakanlığı’nı da uyarmış olalım, insanların hasta bir şekilde cezaevinde bulunmasına göz yummaması, oradaki personelin insafına bırakmaması gerekiyor.

İZMİR’DE SORUŞTURMA, EDİRNE’DE TUTUKLAMA

Edirne Savcılığı maalesef kasti uygulamalar yapıyor. İnsanları mağdur ediyor. Bize ulaşan bazı şikayetler oldu! İzmir’den gözaltına alınıp tutuklanan kişilerin Edirne’de savcılık tarafından kasti olarak birtakım muamelelere uğradığı, tahliyelerinin yapılmadığı, bilerek tutukluluk süresinin uzatılmaya çalışıldığı ortada. Edirne ile hiçbir alakası olmayan kişiler Edirne Savcılığı tarafından tutuklanıyor, iddianameleri hazırlanmıyor. Kişinin İzmir’de adli bir soruşturması var ama bakıyorsunuz Edirne Savcılığı kişiyi Edirne’ye çağırıp tutuklatmış ve haklarından mahrum ediyor. Bir hukukçuyu tutuklatmış, onun ortağını tutuklatmış ve bu kişilerin tutukluluğa itirazlarını görmezden geliyor.

Aileler perişan, İzmir’den Edirne’ye çoluk çocukla gitmek konusunda büyük perişanlık yaşıyorlar, kasti olaylar var. Edirne Savcılığı böyle bir görev üstlenmiş demek ki. Edirne Savcılığı’na bu ülkeye hukukun bir gün geleceğini hatırlatıyoruz. Bakın adli yıl yeni açıldı biz tüm hakim savcılara bu hatırlatmaları yaptık, iktidarın değil adaletin sevdalısı olun dedik ama bakıyorsunuz bize yurdun dört bir tarafından Edirne’sinden Van’a kadar her taraftan hakimlerin savcıların çok kasıtlı işler yaptığına dair şikayetler yağıyor maalesef.

6 MAHKUM 56 AYDIR HÜCREDE

Van Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden Yusuf Kenan. Özenli bir mektup. Birçok hak ihlali anlatılmış. 2021 Temmuz ayı hak gaspları raporu. Temmuz ayındaki hak gasplarını, Ağustos ayında bana göndermişler. Ayrıntılı ihlaller anlatılıyor. Çok dikkatli bir şekilde notlar tutmuşlar. Bölüm bölüm anlatmışlar bunları. Kitap, yayın hakkı gaspı, tek kişilik hücrelerde tutulması, sohbet hakkı gaspı, haber kanallarının yayına verilmemesi gaspı, sağlık hakkı gaspları, mektup hakkının gaspı, diğer görüşlerle ilgili gasplara yönelik şikayetlerini iletmişler. En fazla dikkat çekeni 6 kişi ile ilgili şikayetler. Kişiler 56 aydır tek kişilik hücrelerde tutuluyor. “Hakkımız ve hukukumuz çiğneniyor.” diyorlar.

Bunu eşkıyalık olarak niteliyorlar. Kim bunlar? Talat Şanlı, Mecit Şahinkaya, Taner Korkmaz, Murat Kaymaz, Yusuf Kenan Dinçer ve Akil Nergiz ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olmamalarına rağmen tek kişilik hücrede kalıyorlar. 56 aydır bu şekilde cezalandırılıyorlar. Adalet Bakanlığı’na, Ceza Tevkif İşleri’ne soruyorum sizin hukukunuz yasalarınız Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde geçmiyor mu? 6 kişi niye 56 aydır tek kişilik hücrelerde tutuluyor bunu tekrar soruyoruz. Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi derebeylik mi?

23 KADINA TEK WC VE ÇOCUĞUN TUVALET EĞİTİMİ

Rukiye Tutar Gebze Cezaevi’nden göndermiş. Rukiye hanım diyor ki: “23 kişiyiz tek tuvalet var, kızımla beraberiz. 28 aylık kızıma WC eğitimi veremiyorum.” 23 kişinin olduğu yerde sürekli tuvalet meşguldür. Çocuğa tuvalet eğitimi vermek zor bir iştir. Anneler bazen saatlerce uğraşır ama böyle bir ortamda 23 kişi var. Tek tuvalet var ve kız çocuğuna tuvalet eğitimini anne veremiyor, büyük bir mağduriyet yaşıyor. Kapalı görüşte babasına, “Baba omzuna al, at ol” diyor. Çocuğu dışarıda anneler 1.5 yıldır çocuklarına sarılamıyor çünkü açık görüş yok! Çocuğu yanına almayan dışarıda olan mahpus anneler 1.5 yıldır çocuklarına sarılamıyor. Kreş yok Gebze Cezaevi’nde ve çocuklar çok zorda. İnsanın içini titreten vicdanını sızlatan bir olay maalesef.

Gebze Cezaevi’nden Merve Hande Kayış göndermiş. O da çok zor durumda. Bakın ne diyor? “4 yaşında, 16 aylık ikiz bebek, 3 çocuk annesiyim.” 3 çocuk annesi. Biri 4 yaşında diğer ikizler 16 aylık. “4 aydır çocuklarımdan ayrı kötü şartlarda Gebze Cezaevi’nde mahpusum, çocuklar çok zor durumda, 4 yaşındaki kızım iyi değil her hafta pedagogla konuşuyor anlam veremiyor yaşadıklarına, sesimi duyun” diyor. Hamile, çocuklu anneler çok kötü şartlardalar. Tutuksuz yargılanabilecekken zulmen maalesef cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyorlar.

1.5 yıldır cezaevlerinde açık görüş olmamasını, kapalı görüşlerin 3’ten 2’ye düşürülmesini, kapalı görüşlerde 1.5 saatlik sürenin haziran ayında yasalaşmasına rağmen birçok cezaevinde 30-45 dk olarak uygulanmasını hep gündem ettik ve edeceğiz. Bu uygulamalar zulmen devam ettiriliyor. Çok zalim uygulamalar çünkü cezaevindeki insanlar o görüşlerde 1 dakika daha fazla yakınlarını görmek için çok şeyler verebilirler. Bu çok büyük ihtiyaç ama maalesef ki bu konuda zalimce bir tavır devam ettiriliyor.

GIRTLAK KANSERİ HASTA İNFAZ ERTELEME ALDI

Geçtiğimiz günlerde güzel bir haber aldık. Uzun süredir ilgilendiğimiz Erzurum Cezaevi’nden Ankara Sincan’a getirilen, Yusuf Yakşi isimli gırtlak kanseri olan kişi sonunda infaz erteleme aldı. Allah’a şükür bu güzel bir gelişmeydi, bunu duyurmuş olalım. Bu konuda çok büyük gayret sarf ettik, Yusuf Yakşi’nin durumunu çok gündem ettik, şükürler olsun ki infaz erteleme aldı ama alana kadar çok çileler çekti. İnsanlar ya tabutla tahliye oluyor ya da yoğun bakıma gönderilerek yoğun bakımda tahliye ediliyor.

Yine bir başka mağduriyet. Beyza Üstün hocanın 6 ay sonra Sincan’dan Diyarbakır’a mektubu gitmiş. Bunu cezaevinde bende yaşadım, mektuplar çok geç gelir, çok geç gider, bir kısmı engellenir. Düşünün Beyza Üstün hocanın mektubu 6 ay sonra Sincan’dan Diyarbakır’a gitmiş, karıncalar mı götürdü? Bu nasıl bir haldir? Adalet Bakanlığı Sincan Cezaevi bu konuda bir açıklama yapacak mı bunu bilmek isteriz.

Kandıra Cezaevi’nden Hayri Özkul bize mektup yazmış. Evraklar, belgeler var. Artık çok zor durumda. Diyor ki: “Keyfi olarak denetimli serbestlik vermiyorlar. Bu kadar aleni hukuksuzluk nasıl yapılıyor? Aklım almıyor? Yazdığım hiçbir dilekçeye olumlu cevap verilmiyor” diyor ve “Ölümüm birilerinin içini soğutacaksa hazırım en azından böyle bir kez ölürüm, yaşadıklarımla her gün ölüyorum” diyor Hayri Özkul. Evraklarını da yollamış, defalarca denetimli serbestlik için müracaatlarda bulunmuş ama inanılmaz bir şekilde denetimli serbestliği verilmiyor.

4 ÇOCUK GÖRÜYE GELİYOR, 1’İ BABASINI GÖRÜYOR

Balıkesir Kepsut Cezaevi’nden Harun Reşit Çümen göndermiş bu mektubu. 2020 Bütçe Görüşmeleri’nde gündeme getirmiştim. Harun Reşit Çümen’in koğuşunda 25 fare çıktığını, 25 fareyi öldürdüklerini söylemişti, dehşet verici bir şey. Kepsut Cezaevi eski bir cezaevi ve oradan çok ihlaller geliyor bize. Harun Reşit Çümen bize ayrıntılı cevaplar yazmış. O da denetimli serbestliğin verilmemesinden şikayetçi. “Eşim ve 4 çocuk İstanbul’dan Kepsut’a geliyor ama benimle görüşe 2 kişi girebiliyor.”

Anne ve 4 çocuk geliyor, görüşe anne ve 1 çocuk girebiliyor. Diğer çocuklar bekleme salonunda ağlıyor. Baba bunu duyuyor, biliyor. Babanın içi parçalanıyor. Neden iki sınırlaması getirdiniz? Bu görüş kabinlerinde 3-4 kişi olabilir, birkaç kişi ayakta durabilir bunun ne mahsuru var? İnsanlar İstanbul’dan Balıkesir Kepsut’a geliyor. 4 çocuktan birisi babayı görebiliyor. Diğer çocukları anne bir yere bırakamıyor, çocukları getirmek zorunda, çocuklar bekleme salonunda ağlıyor anne mahzun. Harun Reşit Çümen diyor ki: “Yüreğim parçalanıyor, ufak çocuklarım dışarıda kalınca çok üzülüp ağlıyorlar.”

Çok trajedi dram yaşanıyor hiç gündem olmuyor, biz bunları gündem etmeye çalışıyoruz, uzun bir mektubu var.Harun Reşit Çümen birtakım sorular sormuş biz cevaplamaya çalışmışız. O da görüş saatlerinin niye 1.5 saat olarak uygulanmadığını bize soruyor ve diğer mağduriyetler hakkında bilgi veriyor.

Raşit Dörtyol da Bolu F Tipi’nden yazmış bize. Diyor ki: “Başka cezaevinde verilen Halk Okul dergisi verilmiyor. Buna oturma eylemi yaptığımızda İKM’ler Özgür Mulla’nın parmağını kırdı. Ortak mektup göndermemiz de yasak, her hakkımız yasak, Adalet Bakanlığı bizi duymuyor.” Ben bunu cezaevinde yaşadım. Bir koğuştaki 2-3 kişiye bir zarf içinde ayrı ayrı mektuplar gönderiyorsunuz. Bunun ne zararı var? Bir mektup zarfında o koğuştakilere 3 ayrı mektup gönderiyorsun 1 zarf içinde, bu engellenmiş. Ayrı ayrı göndereceksin gibi zorluklar yapılıyor. Bunlara direnenlerden Özgür Mulla’nın parmağı kırılmış. Bu da ağır bir ihlal, bu konularda hepsinde soru önergeleri veriyoruz, bunları takip ediyoruz. Sadece gündem etmiyoruz, söylemekle kalmıyoruz Bakanlığa bu mağduriyetler iletiliyor.

Fatih Özgür Aydın bu kişi de Chrohn hastası. Chrohn hastalığı ağır bir hastalıktır, bağırsaklarda sürekli ishalle seyreden, gerekli ilacı kullanmadığınız taktirde bağırsak kanserine yol açan bir hastalıktır. Maalesef 1 aydır bu gereken ilaç kullanılmıyor. Fatih Özgür Aydın tarafından Budenofalk ilaç temin edilemiyor. “Çok sıkıntılarım var diyor, ilacı kullanamazsam uzun vadede kanser olabilirim. Sorumlu Adalet Bakanlığı, suç duyurusunda da bulundum ilaç temin edilmiyor” diyor.

Huri Demir Ölmez eşi Yunus Ölmez hakkında yazmış. Yunus Ölmez Gebze Belediyesi’nden fişlenerek işten çıkarılmış. Bu kişi 7.5 yıl ceza almış. Tahliyesine 1 yıl kala denetimli serbestlik hakkından faydalanmak için başvurmuş. Cezaevi, örgütten ayrıldığına kanaat getirmiş ve samimiyet tasdik belgesi anlamında belge vermiş. Gözlem Kurulu da “Tamam sen denetimli serbestliğe ayrılabilirsin” diyor. Sonrasında 12 Haziran’da Savcı Başkanlığı’nda toplanan Cezaevi Gözlem Kurulu da denetimli serbestlikten faydalanabilir, uygundur şeklinde rapor vermiş. Aynı kurul 3 gün sonra nedense tekrar toplanıyor ve 3 gün içinde her ne oluyorsa denetimli serbestlikten faydalanmaya uygun değildir şeklinde yeni bir rapor düzenliyor. Değişen hiçbir belge yok, aniden karar değişiyor.

“Eşim tahliye olamadı, denetimli serbestlikten faydalandırılmadı. Kandıra Savcısı Nazif Yüce bizim gibi çok sayıda mahkumu hakkından faydalandırmıyor, itirazımızı yaptık.” İnfaz Hakimliği de Yunus Ölmez’i haklı bulmuş gözlem kuruluna demiş ki: “Bunun disiplin cezası yok, denetimli serbestliğe ayrılabilir neden böyle karar verdiniz?” Savcı Nazif Yücel tekrar itiraz etmiş. Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi de savcının kararını yinelemiş. Ben bu evrakları inceledim arkadaşlar gerçekten çok vahim. Gözlem Kurulu diyor ki: “Denetimli serbestliğe ayrılması lazım.” Savcı itiraz ediyor, infaz hakimliği çok nitelikli gerekçelerle gözlem kurulunun son kararının doğru olmadığını söylüyor. Daha sonra savcı itiraz ediyor ve Ağır Ceza Mahkemesi çok afaki, gerekçe belirtmeden savcının itirazını yeterli buluyor. Gerekçede belirtmeden “Denetimli serbestliğe ayrılamaz.” Kararı veriyor.

Kocaeli İnfaz Hakimliği net bir şekilde, denetimli serbestliğe ayrılmasında hiçbir engel yoktur diyor ama Ağır Ceza hiçbir gerekçe belirtmeden savcının itirazı haklıdır diyor. Bunlar yargı adına utanç vericidir. Dün 1 Eylül’de çıktılar bir sürü süslü laflar ettiler biz o süslü laflara değil şu evraklara bakıyoruz. Şu gerçekliğe bakıyoruz, biz hayatın içindeyiz, bu mağdurların evraklarını, tetkiklerini şikayetlerini A’dan Z’ye inceledim ve ortada o kadar hukuksuzluk yasayı çiğneme kasti davranış, devlet eliyle yapıldığını görüyorsunuz çok net. Dün 1 Eylül Adli yıl açılışında süslü laflar edenlerin şu dosyaları görüp utanması lazım. Maalesef ki Hakimler, savcılar yürütmenin kulu kölesi olmuş durumda. Yürütmenin bir dediğini iki etmiyor, bazı yerlere özel hakimler savcılar atanıyor. Edirne’de olduğu gibi bazı cezaevlerine savcılar atanıyor, verilen denetimli serbestlikler iptal ediliyor vb. İnanılmaz hadiseler gerçekleşiyor.

Bazı mağduriyetleri duyurarak bitirelim.

Osman Kavala arkadaşımız 1402 gündür tutuklu maalesef. Halen, zulmen içeride tutuluyor.

Şerif Mesutoğlu Kırşehir Cezaevi’nde maalesef Anayasa Mahkemesi kararını bekliyor. İşlemediği bir cinayetten dolayı orada mağdur ediliyor.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı ve halen hapiste çok nitelikli bir hukukçu sürekli onu anıyoruz. Çok üretken ve ayrımsız bir hukuk, adalet peşinde koşan bir insan.

Mazlum Dönder bana mektup gönderdi, çok zor koşullarda hücrede kalıyor. Onu sürekli anacağım çünkü durumuna üzülmüştüm, çok büyük mağduriyetler ve ihlaller yaşayan bir insan.

Gökhan Türkmen kaçırılan bir kişiydi mahkemede kaçırıldığını söylediği halde mahkemeleri kapalı yapıldı ve şu anda cezaevinde. Kaçıranlar değil kaçırılan insan cezalandırılmış oldu.

Gülistan Doku aylardır yıllardır maalesef bulunmuyor, korkunç bir vaka. Yapılması gerekenleri Tunceli yetkili makamları daha yeni yapmaya başladılar. Çok büyük bir muamma. Gülistan Doku aylardır yok ortada ne kendisi ne cesedi ne ölüsü ne dirisi hiçbir şey yok. Çok vahim bir vaka olarak devam ediyor.

Hürmüz Diril, eşi Şimoni Diril’in cesedi bulundu, kendisini arıyoruz.

Yusuf Bilge Tunç ve Hüseyin Galip Küçüközyiğit’i az evvel söylemiştim. Bu kişileri niye her hafta anıyorsun diyorlar? Bir insanın yaşam hakkını ihlali kadar ağır bir hak ihlali olamaz. Biz geçtiğimiz sene bu kaçırılmaları yılın en önemli hak ihlalleri olarak nitelemiştik. Bu sene de sanırım yine böyle niteleyeceğiz. Hak ihlalleri istemesek de yaşanabilir ama direkt insanın yaşamına yönelik can güvenliğine yönelik müdahaleler, devlet müdahaleleri kabul edilecek hadiseler değil. Bunları da tekrar vurgulamış olalım.

Gergerliğlu, ‘Mültecilerin Meriç nehrine atılması’ iddiasını sordu

HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu hak ihlalleri ve önemli gündem maddeleri ile ilgili haftalık basın toplantısı düzenledi. Meriç Nehrine atıldığı iddia edilen mültecilerle ilgili konuşan Gergerlioğlu; “Nasıl çıplak aramanın peşine düşmüşsem süreci takip etmişsem bu insanların nehire atılmasının da peşini bırakmayacağım” dedi.

Gergerlioğlu toplantıda şunları söyledi:

Geçtiğimiz gün ÖFG TV’de de konu ettim. Türkiye’den Yunanistan’a geçmeye çalışan göçmenler bir jandarma komutanı tarafından nehre atıldılar. Bu inanılır bir şey değildi fakat biz bunu araştırınca doğru olduğunu gördük ve gerçekten duyduklarımıza inanamadık ama olay gerçekti. 50-60 kişilik Suriyeli, Afganlı bir grup maalesef o bölgedeki jandarma komutanı tarafından nehre atılmıştı. Bu konu ile ilgili bir çalışma yaptık ve İçişleri Bakanlığı’na şu soruları yönelttik:

Bu göçmenlerin iddiaları doğru mudur?

Açılmış soruşturma var mı, jandarma komutanı ve askerlerin ifadesi alınmış mıdır?

Mağdurların ifadesine başvurulmuş mudur?

Son 5 yılda Meriç’ten geçen kaç kişi hayatını kaybetti?

Kolluk kuvvetleri tarafından geçiş anında yakalanan kişiler son 5 yılda kaç kişidir?

Kamu görevlilerinin kötü muameleleri hakkında kaç kişi için soruşturma başlattınız?

Cevapları İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan talep ediyorum. Bu kesinlikle örtbas edilebilecek bir konu değil. Bu soruları sormaya devam edeceğiz, cevap alana kadar. Gerçekler ortaya çıkana kadar, jandarma komutanı ve askerler cezalandırılana kadar. Bilsinler ki bu konunun peşini bırakmayacağım. Konuların nasıl peşini bırakmadığımı herkes iyi bilir. Çıplak arama konusunda nasıl konunun peşinde koştuğumuza şahit oldunuz. Hani birtakım bedeller ödettirilip, vekilliğimin düşürülmesi, cezaevine girme gibi hususlar mevzu bahis olsa bile çıplak aramayı tüm kamuoyuna nasıl belgelemiş isek, ifşa etmiş isek, kamuoyu tarafından tasdik edilmişse bu konuyu da belgeleriz, ifşa ederiz.

Bu muameleyi yapanlar, bu muamelenin üstünü örtenler, örtbas edenler, bakanlık yetkilileri, tüm yetkililer zor durumda kalırlar. Tekrar söylüyorum bu üstü örtülecek bir olay değil. Aksine ciddiye alınıp gerekli hukuki prosedürün özenle uygulanacağı bir konudur. Ortada bir cinayet iddiası var, son derece vahim bir şekilde kamu görevlilerinin insanları nehre atma iddiası var.

AJANLAŞTIRMAK İÇİN 5 GÜN İŞKENCE YAPTILAR

Geçtiğimiz günlerde ÖFG TV’de konu da ettik. HDP PM üyesi Celalettin Yalçın geçtiğimiz hafta İstanbul Levent’te metroya binmek üzereyken kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldı. Gece boyu korkunç işkencelere uğradı, üstündeki başındaki her şey alındı, iç çamaşırları ile bir dağ başında bırakıldı ve bu kişi zor bela canını kurtardı çünkü kafasına silah dayanmıştı. Kafasına silah dayayanlar tarafından ölebilirdi, işkenceden ölebilirdi çok kötü anlar yaşadı. Tüm bu muamelelerin sonunda serbest bıraktılar, o da suç duyurusunda bulundu. Kamuoyu, medya, haber organları haber yaptı. Biz de tekrar gündem ediyoruz.

Celalettin Yalçın HDP PM üyesi bir yasal parti çalışması sonrasında kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından gözaltına alındı ve sabaha kadar işkenceye uğradı. Bu korkunç bir olaydır. Dağ başı olarak tarif ettiği bir yere götürüldü, gözleri kapalıydı ve sürekli yokuş yukarı çıktıkları bir yer olduğunu ifade etti. Orada bir evde birtakım kişiler tarafından küfürler, hakaretler eşliğinde tecavüze uğrama ve çeşitli işkence girişimlerine maruz kaldığını ifade etti. Bunları yapan kişilerin, itirafçı olma, ajanlaşma taleplerinde bulunduğunu ve kendisinin kabul etmediğini aktardı. Biz bununla ilgili yine İçişleri Bakanlığı’na soru önergesi verdik.

– Celalettin Yalçın isimli yurttaşın kendini kolluk gücü olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldığı iddiası doğru mudur?

– Konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı tarafından açılmış bir soruşturma var mıdır?

– Mağdurun HTS ve Mobese kayıtları incelenmiş midir?

– Emniyet ya da jandarma herhangi bir işlem yapmış mıdır?

– İnsanlık suçu kapsamında olan iddialarla ilgili Bakanlık tarafından bir açıklama yapılması planlanmakta mıdır?

– Son 5 yıl içerisinde ailesi ya da yakınlarının kaçırıldığı iddiasıyla şikayetçi olan yurttaş sayısı kaçtır?

Geçtiğimiz haftayı 26-30 Ağustos Kayıp ve Kaçırılanlar Haftası olarak andık. Herkes tarafından unutulan kayıpları ve kaçırılanları hatırlatmak amacıyla oluşturulmuş bir haftada yeniden insan kaçırılıyor. Türkiye’deki insan kaçırma, kayıp vakalarının ne durumda olduğunu göstermesi açısından manidar. Yıllardır Cumartesi Anneleri’ni, binlerce faili meçhulü, beyaz toroslar sonrası siyah transporterları gündeme getiriyoruz fakat bütün bunlara rağmen Kayıp Kaçırılanlar Haftası’nda bir kişi daha kaçırılıyor. İşkence ediliyor, tecavüz girişimlerine bulunuluyor, başına silah dayatılıyor, ölümden dönüyor, iç çamaşırları ile dağ başında bırakılıyor. İçişleri Bakanlığı ise bu konu ile ilgili tek bir açıklama yapmıyor çünkü bunu yapanlar kendisini polis olarak tanıtan kişiler.

Türkiye’de son 5 yılda birçok kayıp kaçırılan vakası oldu. Uzun süreli kaçırılan 35 civarında insan oldu. Daha yüzlerce de günlük olarak alınıp, işkence edilip, ajanlaştırılmaya çalışılan kişiler oldu. Hala 2 yılı aşkın bir süredir Yusuf Bilge Tunç isimli vatandaştan haber yok. Hüseyin Galip Küçüközyiğit isimli 29 Aralık 2020’den beri ortaya çıkmadı. Küçüközyiğit kamera kayıtlarına göre 3 kişi tarafından takip edilirken kaybedildi, kaçırıldı ve halen ortaya çıkarılmadı. Tıp Fakültesinde okuyan kızı kendisini arıyor fakat yetkililer, ne Yusuf Bilge Tunç için ne Hüseyin Galip Küçüközyiğit için bir cevap vermiyorlar.

COVİD (+) SINAVA ÇAĞIRIYORSAN TEDBİRİNİ DE AL

Öğrenciler büyük bir tedirginlik yaşıyorlar. Nedeni ise, Anadolu Üniversitesi’nde 4 Eylül’de ülke genelinde yaz okulu sınavı yapılacak. Pandemi koşullarında, testi pozitif olanları ve temaslıları üniversite sınava çağırmış. Üstüne bir de bugün genel sekreter yardımcısı “Pozitif öğrenciler şahsi araçlarıyla sınava gelsin.” açıklaması yapmış. PCR testi pozitif çıkan öğrencilerin sınava gireceği binalara ulaşımda sıkıntı yaşayabileceği ile ilgili soru üzerine genel sekreter yardımcısı: “Bu durumda olan öğrenci arkadaşlarımız varsa bu öğrenciler ayrı salonlarda sınava alınacak, pozitif olan öğrenciler kendi toplu taşıma ile mi gelir yoksa kendi şahsi araçları ile mi gelir bu üniversitemizin belirleyeceği bir durum değil. Öğrencilerin hem kendi sağlıklarını hem de toplum sağlığını göz önünde bulundurarak sınav salonuna gelmeleri gerekiyor. Bizim tavsiyemiz şahsi araçları ile sınav yerlerine gelmeleri olur.” şeklinde cevap veriyor.

Öğrenciler bu durumdan dolayı son derece tedirgin. PCR testi pozitif insanların bu sınava gitmeleri uygun değil. Buna bir çözüm bulunması gerekirken, üniversite maalesef böyle bir dayatmada bulunuyor. 4 Eylül Cumartesi günü yüzyüze yapılacak bu sınavda binlerce öğrenci böyle bir mağduriyet yaşayacak. Bu konuda sağlığa, sıhhate uygun, yasalara uygun önlemlerin alınması gerektiğini buradan Açıköğretim Fakültesi’ne hatırlatmış oluyoruz.

IRKÇI PROVOKASYON YERİNE YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI PLANLAYIN

Bitlis’te orman yangınları devam ediyor, tamamen söndürülmüş değil. Bunu defalarca duyurduk fakat hala karadan bir şey yapılmıyor. Hava desteği ile biraz müdahale edildi fakat yangınların tam olarak sönmediği ve Siirt’e doğru ilerlediği haberini aldık. Baktığınızda Somali’ye yardım yapan bir ülkeyiz ama doğru dürüst yangın söndürme uçağı ve helikopterimiz yok. Dışarıdan gelenler uçaklar yangın mahallerinde düşebiliyor, tecrübeli personelimiz de bulunmuyor. Çok vahim hadiseler yaşanıyor.

Bu sene korkunç orman yangınları oldu. Ormanlarımız, ağaçlarımız, canlı kayıplarımız oldu. Milyarlarca canlı hayatını kaybetti ve yetkililer seyretti. Bu iktidarın nasıl bir çürüme, çözülme, çaresizlik yaşadığını nasıl sorunlara çözüm olamadığını göstermesi açısından son derece vahim bir gelişme. İktidar 3-5 tane yangın söndürme uçağı, yangın söndürme helikopteri bulundurmuyor mu? Yangın ihtimali düşünülmüyor mu? Bu yangınlar olduğu zaman birtakım ırkçı provokasyonlar peşinde koşmak yerine helikopter, uçak bulundurmayı düşünmeyi niye akıl etmiyorlar? Niye eksiklikleri ile yüzleşmeyi düşünmüyorlar?

Dün 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutladık. Barışı aslında senenin her günü kutlamamız önemli çünkü barış her insan için bir hak. Birleşmiş Milletler’in 1978’de tanıdığı Barış Hakkı Bildirgesi var. Bu bildirge; dini, etnik, mezhebi ayrımlardan uzak ve her insanın haiz olduğunu öngörür. Bunu tekrar hatırlatalım. Ülkemizde Kürt meselesi adil, insan haklarına uygun bir şekilde çözülmedikçe, maalesef güzel günler göremeyeceğimizi, hep temennilerde kalacağımızı söyleyelim.

BARIŞ GÜNÜ’NDE, BARIŞ PAYLAŞIMLARIM NEDENİYLE İHRAÇ EDİLDİM

1 Eylül Barış Günü dolayısıyla yapılan bir etkinliğin fotoğrafını paylaştığı için 27 yıllık uzman doktorluk mesleğinden ihraç edilmiş bir insanım. 1 Eylül Barış Günü’nde, barışı en net çıplak ve ürpertici bir şekilde talep etmeye yönelik çalışmaları, görsel çalışmaları kendi sosyal medyamda yansıttığım için ihraç edildim ve hakkımda idari ve adli soruşturmalar açıldı. Biz hep barış dedik, bizi işimizden, vekilliğimizden attılar, cezaevine attılar fakat barış demeye devam ediyoruz çünkü bu toplumun barıştan başka çaresi yok. Nefret dayatmacılık, ırkçılık dayatmacılık bu toprakların çaresi değil. Bu toprakların çaresi insan hakları ve barıştır ve bu çok zor değil. İnsan olabilirsek, hakka riayet edebilirsek biz 1 Eylül Barış Günü’nü en güzel şekilde kutlar ve mutlu olabiliriz diye düşünüyorum.

YARGI SACAYAĞI OLMALI, YÜRÜTMENİN ALTINDA EZİLMEMELİ

Adli yıl açılışı dolayısıyla bir mesaj yayınladık. Bir ülkedeki huzurun, mutluluğun kaynağı yargıdır. Yargıda insanlar adaletsizliğe uğradığı zaman kendilerine adalet getirecek, yargıdan da bir adalet bulamazlarsa o zaman her şey bitmiş demektir. İnsanlar arası ilişkiler, vatandaş devlet ilişkileri, vatandaş iktidar ilişkilerinde adaletsizlik olabilir fakat vatandaş bağımsız yargıya gittiği zaman eğer ki adalet bulamıyorsa eğer ki yargı iktidardan etkileniyorsa, siyasetten etkileniyorsa, sacayağı olması gerekirken yürütmenin boyunduruğu altında, yürütmenin altında ezilen, istediğini yapan bir pozisyonda ise o zaman durum çok vahimdir.

Yasama, yürütme ve yargı eğer ki demokrasi varsa devletin sac ayaklarıdır. Bununla ilgili paylaşımımızı okumak isterim. Adil ve tarafsız bir yargının varlığından ziyade yargının var olup olmadığının sorgulandığı bu günlerde; hukukun üstünlüğü ilkesinin esas alındığı, hakimlik ve savcılık teminatının var olduğu, yargı sistemi ve mensuplarının gruplaşmadan uzak, siyasi ve ideolojik kamplaşmadan uzak kaldığı, bağımsız, tarafsız ve savunmanın önündeki engellerin kalktığı temel hak ve özgürlüklere duyarlı, devleti koruyan değil vatandaşı koruyan bir yargı sisteminin herkesin hakkı olduğunu bir kez daha belirterek fedakarca görev yapan avukatlar, hakim ve savcılar ile tüm yargı çalışanlarına görevlerinde başarılar diliyorum. Bu başarının en önemli kriteri adalettir, adaletle yönetmezlerse, adaletle bir mekanizma yürütülmez ise buradan bir şey çıkmaz.

BIRAK YENİ ANAYASAYI, VAR OLANI UYGULA!

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Adli Yıl açılışı bir açıklama yapmış. “Yeni bir Anayasa arayışını destekliyoruz” demiş. Mehmet Akarca’ya diyorum ki: “Bırak yeni anayasayı var olan Anayasa’yı, hukuku uygula, var olan hukuku ayaklar altına alma.” Bu kişiler yürütmeye boyun eğmiş kişiler, dualar ederek açılış yapıyorlar. Ben de Müslümanım, dua ederim, namaz kılarım. Ancak bu ülkede Müslüman olmayanlar da var. Adalet kimlik tanımaksızın dağıtılır. Siz o adaleti birtakım İslami ritüellerle başlattığınız zaman Hristiyan, Yahudi, ateist bundan tedirginlik duyar. “Burada demek ki sünni Müslümanlıkla ilgili bir durum mevzu bahis. Ben sünni Müslüman olmadığım için adalet gelmeyecek” diye tedirginlikler başlar.

Ayrıca Yargıtay Başkanı hukuktan anayasadan bahsediyor. Ona şunu hatırlatmak isterim: Siz yürütmenin emirlerini uygulamaktan başka bir şey yapmadınız! Benim hakkımda açılan dava Yargıtay’a geldiği zaman, o dönem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Mehmet Akarca çok hızlı bir şekilde, olağanüstü bir şekilde ceza istemişti. Sanırım muhaliflere yönelik bütün bu cabbarca tavırlarından dolayı ödüllendirildi ve Yargıtay Başkanı yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nin daha sonra 15-0 hak ihlali verdiği bir dosya için ceza istemişti bu başsavcı. Tüm Türkiye ve dünyanın güldüğü bir dosyaydı, siyasi olduğu apaçık belli olan bir dosyaydı.

Benim ve muhaliflerin dosyaları ile ilgili ceza isteyerek Yargıtay Başkanı oluyorsunuz ve hiç çekinmeden hukuk ve Anayasa diyorsunuz. Ben bir mağdur olarak bunları unutmuş değilim, bunları da yüzlerine çarpıyorum, çarpmaya da devam edeceğim. Mehmet Akarca hangi yüzle hukuk ve Anayasa diyorsunuz bunu sormak istiyorum çünkü çok bariz hukuksuz bir dosyadan ceza istenmemesi gerektiği yönünde görüş beyan etmeniz gerekirken, hızlıca ceza istiyorum şeklinde görüş beyan etmeniz ne kadar yürütmeden etkilendiğinizi, muhalif partiden bir vekili nasıl ekarte etmek istediğinizi gösteriyordu.

BAKANLIĞIN ADI ADALET KENDİSİ SİYASET!

Adalet derken bakın çok önemli bir hususu aktarmak isterim. KHK ile görevinden ihraç edilen kişiler hukuk fakültesini bitirdikleri zaman avukat olamıyor. Bize gelen başvurulardan bir tanesinde “Vekilim, KHK’lı olan ve yeni hukuk fakültesinden mezun olan kişilerin avukatlık stajına başlamalarına (AYM kararına rağmen) engel olunuyor. Savcılık izin vermiyor, itiraz ediyor. Elimizden işimizi, mesleğimizi aldılar. Yılmadık tekrar okuduk. Derdimizi dile getirin.” şeklinde ifade ediliyor.

Biz bu konuyu yıllardır gündem ediyoruz maalesef çok vahim bir hak ihlali olarak devam ediyor. İnsanlar hukuk fakültesini bitirmiş, bu insanların avukat olmasının önüne niye geçiyorsunuz? Maalesef birtakım siyasi gerekçelerle Adalet Bakanlığı, adı adalet ama kendisi siyaset bakanlığı insanların avukat olmaması için büyük bir gayret sarf ediyor. KHK’lı kişilerin avukat olmaması için sürekli itirazlar yapıyorlar. İnsanların stajına engel oluyorlar, ruhsatlarına engel oluyorlar. Avukatlar büyük bir mücadele veriyor. Ben 3 yıldır Meclis’te mücadele ediyorum, gündem ediyorum. KHK’lı avukatların haklarını almak için Adalet Bakanı ile görüştüm. Herkes topu birbirine atıyor. Adalet Bakanlığı bile saraya bakıyor ve kararı kendisinin veremeyeceğini düşünüyor.

FORD İŞÇİLERİNİN SORUNLARI TBMM GÜNDEMİNDE

Ben Kocaeli milletvekiliyim, milletvekili olmadan önce de Ford fabrikasının işçilere yönelik kötü muameleleri ile ilgili defalarca şikayet almışızdır. Ford fabrikasının işçilerini bir meta gibi gördüğünü, insan gibi görmediğini, kötü muamele ettiğini yakinen görüyoruz. Maalesef Ford ile bizim ilk tanışıklığımız namaz kılmak isteyen bir işçinin işten çıkarılması dolayısıyla olmuştu. Ben o zaman Mazlum-Der Kocaeli Şube Başkanı’ydım. Bir işçi bize başvurmuştu; Ford’ta namaz kılmak istediği için işten çıkarıldığını, kendisine namaz kılma yeri ve vakti verilmediğini söylemişti. O zaman da bu konuyla çok ilgilenmiştik. Başka birçok ihlalin de orada olduğunu gördük ve ardından işçilere iyi muamele edilmediğini, haklarının yendiğini gördük.

Şuanda da Ford fabrikasında işçilerin çok şikayetleri var. Taşeron işçiler haklarını istiyorlar, birçok açıdan mağduriyet yaşadıklarını söylüyorlar. Ford yetkililerini buradan uyarıyorum, işçilerinize gayri insani muamele de bulunamazsınız. Meclis’te de bu konuda bir soru önergesi veriyorum. Ford işçilerinin mağduriyeti ile ilgili yakından takibimizi sürdüreceğiz. Ford fabrikası ile ilgili başka iddialar var ve bunlarla ilgili keskin net bir şekilde hukuki çözüme gideceğiz, bunu da tüm Kocaeli halkı, Ford işçileri ve yöneticileri yakinen bilsinler.

AYŞE ÖZDOĞAN HAPİSTE DEĞİL TEDAVİDE OLMALI

Mağdurların sorunlarını halini tekrar gündem etmeye çalışacağız. Ayşe Özdoğan Yargıtay tarafından kararı onanmış durumda fakat maksiller kanseri var. Bu kadın hapiste değil tedavide olmalı. önemli, eşi de hapiste. Özdoğan’ın yayılmış bir kanseri var, çok zor durumda. Engel oranı oldukça yüksek ve maalesef ki hapse girmek üzere. Eğitim Araştırma Hastanesi cezaevine giremez raporu vermesine rağmen İstanbul ATK bu konuda karar vermiş değil. Diken üstünde cezaevine girecek miyim girmeyecek miyim diye bekleyen bir kadın. Ayşe Özdoğan için kamuoyunu duyarlılığa davet ediyorum, özgür olması önemli, bu kadının hakkını, hukukunu korumak lazım.

Arzu Nur Özkan 6 aylık hamileydi, 7 ay oldu, 8 ay oldu, Eylül veya Ekim’de doğumu bekleniyor ve aylardır hapishanede. Arzu Nur Özkan’ın bana gönderdiği mektup burada. Çok zor durumda bir hamile mahpus, cezaevinde mi doğum yapacak? İlk doğumu ve ilk doğumlar çok zor olur tıbben. Bir belirsizlik içinde bu kadıncağız. Kayseri Bünyan Cezaevi’nden gönderdiği mektubu okumaya yürek dayanmaz. Telefon konuşmaları da basına yansıdı. Ağlayarak konuşan, uğradığı mağduriyetleri etraflı bir şekilde anlatamayan büyük üzüntüler yaşayan bir kadın Arzu Nur Özkan. Mağduriyetlerin düzeltilmesini talep ediyoruz.

Bir başka mağduriyeti daha gündem edeceğim size. Cemile – Mehmet Dönmez çifti şu anda hapishanedeler. Çocuklarından büyük olanı, 8 yaşındaki Mesut, epilepsi nöbetleri geçiriyor, çocuklar perişan bir durumda. Çocuklar anneleriyle cezaevindeydi fakat cezaevinde fare çıkınca çocuklar Hatay’daki anneannenin yanına gönderildi. Bu zor durumdaki Dönmez çiftini de tekrar burada hatırlatmış olalım.

SELÇUK MIZRAKLI’DAN BARIŞ VE UMUT MESAJI

Selçuk Mızraklı arkadaşımız Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı. Daha öncesinde HDP Diyarbakır vekiliydi. Selçuk Mızraklı vekilimiz, kardeşimiz, 1 Eylül Barış Günü dolayısıyla Diyarbakır, Amed halkına bir mesaj yollamış. “Umudunuzu kaybetmeyin, yitirmeyin, barışı hep birlikte yaşayacağız.” diyor mesajında. Kayyumun marifetlerini gündem ettiği için tutuklandı, ceza verildi. Kayseri Bünyan Cezaevi’nde, Diyarbakır’dan uzağa götürüldü. Her türlü zulüm yapıldı, Selçuk Mızraklı vekilimize, başkanımıza fakat o direniyor. Özgürlük diyor, hak diyor, hukuk diyor barış diyor.

Yerine getirilen kayyum her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu, zorbalığı yapıyor. Birçok kötü kokular geliyor kayyum belediyelerinden. Halkın iradesi ile seçilmişler uzaklaştırıldı, zindanlara atıldı yerine bunu hak etmeyen insanlar belediye başkanı olarak getirildi. Başkan değil kayyumlar. Diyarbakır’da, Van’da birçok il ve ilçede bu gasplar yapıldı. Biz bu gaspları tanımıyoruz. Selçuk Mızraklı vekilimizi başkanımızı tekrar anıyoruz. Dünya Barış Günü dolayısıyla zulmen tutuklu olduğu halde bir ümitsizliğe, karamsarlığa, bıkkınlığa, yılgınlığa düşmeden gönderdiği mesajını da çok değerli buluyoruz. Sevgili başkan Selçuk Mızraklı yanındayız seni unutmuyoruz, kalbimizdesin diyoruz.

UGANDA, TÜRKİYE’DE MUHALİF KAÇIRDI

Bir önemli ilginç kaçırılma olayı yaşandı. Uganda yönetimine muhalif Fred Lumbuye Türkiye’de kaçırıldı. Kaçıran kim? Uganda yönetimi. Nerede? 3 Ağustos’tan beri Uganda Büyükelçiliği’nde tutuluyor. Bu kişi hakkında idam cezası var. Lumbuye Fred Kajubi için özgürlük kampanyası var. Uganda anti-demokratik bir yönetime sahip ve idam cezası olan bu muhalif kişi ülkesine iade edildiği taktirde hayati tehlike yaşayacak. Bu konuda birtakım gösteriler yapılıyor onunla ilgili de bilgi vermek isteriz.

FİLENİN SULTANLARI’NA VE KOCAELİSPOR’A TEBRİK

Vekili olduğum Kocaelispor ilk galibiyetini aldı. 1. Lig’de başarılar diliyorum. Lige biraz kötü bir başlangıç yapmıştı takımımız ama ilk galibiyetini aldı, tebrik ediyorum. Kocaelispor yıllardır birtakım çıkarcılar tarafından istismar edildi, yalnız bırakıldı, önemli mahkumiyetler yaşadı. Aslında zamanında Türkiye liglerinin çok önemli takımıydı, çok önemli futbolcular çıkarmış çok dişli bir takımdı. Maalesef ki rant hesapları, çıkar hesapları ön plana geçti. Takımda bu tür hesaplar öne geçince spor ruhu arka plana atılıyor. Birtakım kişiler orada boy göstermeyi marifet bilip para, çıkar, menfaat rant ilişkileri ile Kocaelispor’u ele geçirdi. Tekrar yükselmesi ve en iyi duruma gelmesi için gayret içindeyiz.

Kadın Voleybol Takımımız Filenin Sultanlar Avrupa Voleybol Şampiyonası’nda şampiyonluğa doğru gidiyorlar, müthiş maçlar çıkarıyorlar, çok başarılılar. Tahminim şampiyon olacaklar gayet başarılı çok iyi maçlar çıkarıyorlar ve büyük galibiyetler alıyorlar. Umarım ki şampiyon olurlar buradan tekrar Filenin Sultanlarını tebrik ediyorum önleri açık olsun diyorum.

SADECE İŞİNDEN ATILMADI, ADETA HAYATTAN ATILDI

Evet 1 Eylül bir başka önemli yıl dönümüydü. 1 Eylül 2016, 672 sayılı KHK ile 58 binden fazla kişi ihraç edildi, bir anda devlet tarafından terörist ilan edildi. Düşünebiliyor musunuz? Bu memlekette bir anda 58 bin kişi devlet tarafından herhangi bir yargı işlemi görmeksizin terörist olarak ilan ediliyor, işinden atılıyor, damgalanıyor ve vebalı muamelesi görerek yurt dışına çıkışı engelleniyor. Daha sonrasında da devam eden KHK’larla 150 bin’e yakın insan işinden atıldı, bilahare bakanlıkların da işten atmaları, özel sektörün de işten atmaları, kayyum atamalarla beraber en az 250 bin civarında mağdur kitlesi olduğunu görüyoruz. Bu mağdurların çoğu sessiz fakat biz onların sesi olmaya çalışıyoruz.

Dehşet veren bir tasfiye operasyonu ile insanlar hayatlarını kaybettiler, intihar ettiler, evlilik hayatları sarsıldı, boşanmalar yaşandı, hayatları alt üst edildi. Sadece işinden atılmadı, adeta hayattan atıldı, vatandaşlıktan atıldı. O yüzden biz 672 KHK’yı ve 1 Eylül gününü unutamıyoruz ve kesinlikle bu KHK’yı kabul etmiyoruz. KHK’ların bir an evvel ortadan kalkması yasalara dönmemiz gerektiğini söylüyorum. KHK’ların iptal edilmesi zor değil. Onlar yasaya çevrildi ama bir yasa daha çıkarırsınız o yasayı iptal edersiniz, zor bir konu değil devletin hukuka dönmesi önemli. Onbinlerce kişinin mağdur olduğu 672 KHK’yı lanetle anıyor ve kınıyorum. Buradan 672 KHK’lılara, “yılmayın, boyun eğmeyin direnin” çağrısında bulunuyorum. Boyun eğerek bir yere varamazsınız. Sadece direnen bizler değil tüm KHK’lılar olmalıdır.

KHK’LILARI MAĞDUR ETMEKTEN ZEVK ALIYORLAR!

Bize başvuru formları ile gelen mesajları okumak istiyorum.

Bakın bir başvurucumuz diyor ki: “Sayın vekilim, Şırnak ili Silopi ilçesinde 7 yıldır sınıf öğretmenliği yaparken, ilk önce açığa alındım daha sonra iade edildim. Hakkımda adli bir soruşturma açıldı ama beraat ettim.” Ardından iktidar onun peşini bırakmamış ve 23.02.2021’de bakanlık kararıyla ihraç edilmiş. “Bakanlık kararı ile, beraat etmeme rağmen daha sonra yine yakama yapışıp beni 23.02.2021’de ihraç ettiler. Perişan durumdayım.” diyor.

Çocukları var, 10 yaşında kızı var, çalışamıyor, gidip özelde çalışayım diyor özelde de çalışma iznin yok çalıştırmayız diyorlar. Ne yapacağını bilemez bir durumda. KHK ile ihraç edilmemiş, bakanlık kararı ile idari olarak ihraç edilmiş, beraat kararı var. Bırakın bari özelde çalışayım diyor özelde de çalıştırmıyorlar.

“Benim annem de süt satarak, yumurta satarak okuttu beni. Bu şekilde yargılanıp beraat etmeme rağmen hiçbir somut delil yokken ihraç edilmem oldukça ağır bir karar oldu, CİMER başvurusu yaptım KDK başvurusu yaptım, tüm kurumlar çalışma izni için valiliği gösteriyor, Valilik’te işi yokuşa sürüyor. Şırnak valiliği kes kopyala yapıştır yazısıyla uygun görmemiş özelde çalışmamızı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi öğretmenleri için böyle olmamalı.”

KHK ile ihraç edilmemiş, bakanlık kararı ile özelde çalışmasını neden engelliyorsunuz? “7145 sayılı kanunun 26. maddesi sadece kamuda istihdam edilemez diyor, 5580 sayılı özel öğretim kurumları kanununu 4. maddesi ise irtibat iltisak olmayacak diyor.” Beraat kararına rağmen, manevi tazminat almış bu kişi. “İrtibatım olmadığı halde bizi mağdur etmekten zevk alıyor sanırım bu kurumlar. Yani biz aç mı ölelim, intihara mı teşebbüs edelim, evimize ekmek peynir su mu almayalım neden bu zulüm yapılıyor? Artık bıktım usandım, ne yapacağımı bilemiyorum. Şimdi ekte gönderdiğim valilik uygun değildir yazısını da idare mahkemesine taşıyacağım” diyor.

Bir başka hadise Diyarbakır’dan; Özgürlükçü Hukukçular Derneği Başkanı bize iletti. Mehmet Selim Dağtaş, 9 arkadaşı ile beraber Diyarbakır TEM’de gözaltında fakat Dağtaş’ın Covid testi müspet buna rağmen gözaltına alınmış ve diğer kişilerle beraber aynı araçta getirilip götürülüyor, diğer kişilere de bulaştığı besbelli ortada. 8 gün oldu şu anda halen gözaltı devam ediyor. Avukatı “Müvekkilimiz nefes almada zorlanmakta, öksürük durumu artmış, halsizleşmesi var ve bulaştırıcı durumdayken gözaltında.” şeklinde aktardı.

Yusuf Akbaba yıllardır hapishanede. “Kayınpederim Yusuf Akbaba Denizli T Tipi Hapishanesi’nde 28 yıldır cezaevinde şuan ki durumu pek çok sağlık sorunu var ve hiçbir şekilde ilaçlarına ulaşamıyor, ayağında şekerden dolayı yaralar çıkmış durumda maalesef raporları ve ilaçları verilmiyor kendisi şeker hastası olduğu için diyet yemeği alması gerekiyor ama verilmiyor. Denetimli hakkı reddedildi yararlanamıyor. Tüm kapılar bize kapalı.” Yusuf Akbaba’nın hastalık, gereken yemek vb. alamama ve denetimli serbestlikten yararlandırmama sorunları hakkında Denizli T Tipi Hapishanesi’ni ve Adalet Bakanlığı’nı uyarıyoruz.

İTİRAFÇI İLE AYNI KOĞUŞTA!

Maraş Türkoğlu Cezaevi’nden Serhat Yıldırım ile ilgili şikayet aldık. Koğuşta itirafçı bir kişi ile beraber bulundukları için büyük bir huzursuzluk yaşanıyormuş ve bir kavga dövüş hadisesi yaşanmasından dolayı Serhat Yıldırım’ın yakınları tedirgin. Yine pandemi nedeniyle görüşlerin iptal edilmesi, telefon haklarının tanınmaması, kapalı görüş sürelerinin 1.5 saat olmasına rağmen 30-45 dk olarak uygulanmasından dolayı şikayetçi bu kişi.

EVİM’İZ OLMAYACAK MI?

Devletin el koyduğu ‘Evim’ firmaları var. 54 bin kişi mağdur! Bakın yanlış duymuyorsunuz, geçen haftalarda da gündeme getirdik. Size ev alıyoruz diyen firmalara devlet el koydu TMSF’ye aktarıldı. Bu insanlar çok zor durumda. Yarın bu konuda bir eylem yapacaklar. Bir mağdur bize “İnsanlar varını yoğunu tüm birikimini buralara yatırdı. Devlet el koydu ve bu insanlar belirsizlikte mağdur oldu. Bu sürecin ne zaman biteceği yıllara mı yayılacağı paramızın verilip verilmeyeceği belirsiz. Bu konuda bize, bu 54 bin mağdura ve ailelerine yardımcı olmanızı rica ediyorum sayın vekilim sesimiz olun ve bu konunun takipçisi olun.” şeklinde ifadelerde bulundu. Takipçisiyiz, bu konu ile ilgili soru önergesi de verdik, ikinci defa basın toplantısında gündem ediyorum.

“Kardeşim Silivri 2 No’lu Cezaevi’nde, 3 kez dilekçe yazmasına rağmen revire çıkarmıyorlar. Vücudunun her yerinde kızarmalar olduğunu söylüyor. Alerjik bir hastalık olduğu kesin. Şikayet sonrası problem yaşar diye şikayet etmek istemedik ama artık bizde yorulduk. Silivri 2 No’lu bölümde diğer bölümlere göre çok daha katı uygulamalar yapıyor.” diyor şahıs. Buradan tekrar bu kişinin sağlık hakkı ihlali ile ilgili problemlerini yansıtmış olalım. Silivri 2 No’lu Cezaevi’ni uyarmış olalım, Adalet Bakanlığı’nı da uyarmış olalım, insanların hasta bir şekilde cezaevinde bulunmasına göz yummaması, oradaki personelin insafına bırakmaması gerekiyor.

İZMİR’DE SORUŞTURMA, EDİRNE’DE TUTUKLAMA

Edirne Savcılığı maalesef kasti uygulamalar yapıyor. İnsanları mağdur ediyor. Bize ulaşan bazı şikayetler oldu! İzmir’den gözaltına alınıp tutuklanan kişilerin Edirne’de savcılık tarafından kasti olarak birtakım muamelelere uğradığı, tahliyelerinin yapılmadığı, bilerek tutukluluk süresinin uzatılmaya çalışıldığı ortada. Edirne ile hiçbir alakası olmayan kişiler Edirne Savcılığı tarafından tutuklanıyor, iddianameleri hazırlanmıyor. Kişinin İzmir’de adli bir soruşturması var ama bakıyorsunuz Edirne Savcılığı kişiyi Edirne’ye çağırıp tutuklatmış ve haklarından mahrum ediyor. Bir hukukçuyu tutuklatmış, onun ortağını tutuklatmış ve bu kişilerin tutukluluğa itirazlarını görmezden geliyor.

Aileler perişan, İzmir’den Edirne’ye çoluk çocukla gitmek konusunda büyük perişanlık yaşıyorlar, kasti olaylar var. Edirne Savcılığı böyle bir görev üstlenmiş demek ki. Edirne Savcılığı’na bu ülkeye hukukun bir gün geleceğini hatırlatıyoruz. Bakın adli yıl yeni açıldı biz tüm hakim savcılara bu hatırlatmaları yaptık, iktidarın değil adaletin sevdalısı olun dedik ama bakıyorsunuz bize yurdun dört bir tarafından Edirne’sinden Van’a kadar her taraftan hakimlerin savcıların çok kasıtlı işler yaptığına dair şikayetler yağıyor maalesef.

6 MAHKUM 56 AYDIR HÜCREDE

Van Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden Yusuf Kenan. Özenli bir mektup. Birçok hak ihlali anlatılmış. 2021 Temmuz ayı hak gaspları raporu. Temmuz ayındaki hak gasplarını, Ağustos ayında bana göndermişler. Ayrıntılı ihlaller anlatılıyor. Çok dikkatli bir şekilde notlar tutmuşlar. Bölüm bölüm anlatmışlar bunları. Kitap, yayın hakkı gaspı, tek kişilik hücrelerde tutulması, sohbet hakkı gaspı, haber kanallarının yayına verilmemesi gaspı, sağlık hakkı gaspları, mektup hakkının gaspı, diğer görüşlerle ilgili gasplara yönelik şikayetlerini iletmişler. En fazla dikkat çekeni 6 kişi ile ilgili şikayetler. Kişiler 56 aydır tek kişilik hücrelerde tutuluyor. “Hakkımız ve hukukumuz çiğneniyor.” diyorlar.

Bunu eşkıyalık olarak niteliyorlar. Kim bunlar? Talat Şanlı, Mecit Şahinkaya, Taner Korkmaz, Murat Kaymaz, Yusuf Kenan Dinçer ve Akil Nergiz ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olmamalarına rağmen tek kişilik hücrede kalıyorlar. 56 aydır bu şekilde cezalandırılıyorlar. Adalet Bakanlığı’na, Ceza Tevkif İşleri’ne soruyorum sizin hukukunuz yasalarınız Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde geçmiyor mu? 6 kişi niye 56 aydır tek kişilik hücrelerde tutuluyor bunu tekrar soruyoruz. Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi derebeylik mi?

23 KADINA TEK WC VE ÇOCUĞUN TUVALET EĞİTİMİ

Rukiye Tutar Gebze Cezaevi’nden göndermiş. Rukiye hanım diyor ki: “23 kişiyiz tek tuvalet var, kızımla beraberiz. 28 aylık kızıma WC eğitimi veremiyorum.” 23 kişinin olduğu yerde sürekli tuvalet meşguldür. Çocuğa tuvalet eğitimi vermek zor bir iştir. Anneler bazen saatlerce uğraşır ama böyle bir ortamda 23 kişi var. Tek tuvalet var ve kız çocuğuna tuvalet eğitimini anne veremiyor, büyük bir mağduriyet yaşıyor. Kapalı görüşte babasına, “Baba omzuna al, at ol” diyor. Çocuğu dışarıda anneler 1.5 yıldır çocuklarına sarılamıyor çünkü açık görüş yok! Çocuğu yanına almayan dışarıda olan mahpus anneler 1.5 yıldır çocuklarına sarılamıyor. Kreş yok Gebze Cezaevi’nde ve çocuklar çok zorda. İnsanın içini titreten vicdanını sızlatan bir olay maalesef.

Gebze Cezaevi’nden Merve Hande Kayış göndermiş. O da çok zor durumda. Bakın ne diyor? “4 yaşında, 16 aylık ikiz bebek, 3 çocuk annesiyim.” 3 çocuk annesi. Biri 4 yaşında diğer ikizler 16 aylık. “4 aydır çocuklarımdan ayrı kötü şartlarda Gebze Cezaevi’nde mahpusum, çocuklar çok zor durumda, 4 yaşındaki kızım iyi değil her hafta pedagogla konuşuyor anlam veremiyor yaşadıklarına, sesimi duyun” diyor. Hamile, çocuklu anneler çok kötü şartlardalar. Tutuksuz yargılanabilecekken zulmen maalesef cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyorlar.

1.5 yıldır cezaevlerinde açık görüş olmamasını, kapalı görüşlerin 3’ten 2’ye düşürülmesini, kapalı görüşlerde 1.5 saatlik sürenin haziran ayında yasalaşmasına rağmen birçok cezaevinde 30-45 dk olarak uygulanmasını hep gündem ettik ve edeceğiz. Bu uygulamalar zulmen devam ettiriliyor. Çok zalim uygulamalar çünkü cezaevindeki insanlar o görüşlerde 1 dakika daha fazla yakınlarını görmek için çok şeyler verebilirler. Bu çok büyük ihtiyaç ama maalesef ki bu konuda zalimce bir tavır devam ettiriliyor.

GIRTLAK KANSERİ HASTA İNFAZ ERTELEME ALDI

Geçtiğimiz günlerde güzel bir haber aldık. Uzun süredir ilgilendiğimiz Erzurum Cezaevi’nden Ankara Sincan’a getirilen, Yusuf Yakşi isimli gırtlak kanseri olan kişi sonunda infaz erteleme aldı. Allah’a şükür bu güzel bir gelişmeydi, bunu duyurmuş olalım. Bu konuda çok büyük gayret sarf ettik, Yusuf Yakşi’nin durumunu çok gündem ettik, şükürler olsun ki infaz erteleme aldı ama alana kadar çok çileler çekti. İnsanlar ya tabutla tahliye oluyor ya da yoğun bakıma gönderilerek yoğun bakımda tahliye ediliyor.

Yine bir başka mağduriyet. Beyza Üstün hocanın 6 ay sonra Sincan’dan Diyarbakır’a mektubu gitmiş. Bunu cezaevinde bende yaşadım, mektuplar çok geç gelir, çok geç gider, bir kısmı engellenir. Düşünün Beyza Üstün hocanın mektubu 6 ay sonra Sincan’dan Diyarbakır’a gitmiş, karıncalar mı götürdü? Bu nasıl bir haldir? Adalet Bakanlığı Sincan Cezaevi bu konuda bir açıklama yapacak mı bunu bilmek isteriz.

Kandıra Cezaevi’nden Hayri Özkul bize mektup yazmış. Evraklar, belgeler var. Artık çok zor durumda. Diyor ki: “Keyfi olarak denetimli serbestlik vermiyorlar. Bu kadar aleni hukuksuzluk nasıl yapılıyor? Aklım almıyor? Yazdığım hiçbir dilekçeye olumlu cevap verilmiyor” diyor ve “Ölümüm birilerinin içini soğutacaksa hazırım en azından böyle bir kez ölürüm, yaşadıklarımla her gün ölüyorum” diyor Hayri Özkul. Evraklarını da yollamış, defalarca denetimli serbestlik için müracaatlarda bulunmuş ama inanılmaz bir şekilde denetimli serbestliği verilmiyor.

4 ÇOCUK GÖRÜYE GELİYOR, 1’İ BABASINI GÖRÜYOR

Balıkesir Kepsut Cezaevi’nden Harun Reşit Çümen göndermiş bu mektubu. 2020 Bütçe Görüşmeleri’nde gündeme getirmiştim. Harun Reşit Çümen’in koğuşunda 25 fare çıktığını, 25 fareyi öldürdüklerini söylemişti, dehşet verici bir şey. Kepsut Cezaevi eski bir cezaevi ve oradan çok ihlaller geliyor bize. Harun Reşit Çümen bize ayrıntılı cevaplar yazmış. O da denetimli serbestliğin verilmemesinden şikayetçi. “Eşim ve 4 çocuk İstanbul’dan Kepsut’a geliyor ama benimle görüşe 2 kişi girebiliyor.”

Anne ve 4 çocuk geliyor, görüşe anne ve 1 çocuk girebiliyor. Diğer çocuklar bekleme salonunda ağlıyor. Baba bunu duyuyor, biliyor. Babanın içi parçalanıyor. Neden iki sınırlaması getirdiniz? Bu görüş kabinlerinde 3-4 kişi olabilir, birkaç kişi ayakta durabilir bunun ne mahsuru var? İnsanlar İstanbul’dan Balıkesir Kepsut’a geliyor. 4 çocuktan birisi babayı görebiliyor. Diğer çocukları anne bir yere bırakamıyor, çocukları getirmek zorunda, çocuklar bekleme salonunda ağlıyor anne mahzun. Harun Reşit Çümen diyor ki: “Yüreğim parçalanıyor, ufak çocuklarım dışarıda kalınca çok üzülüp ağlıyorlar.”

Çok trajedi dram yaşanıyor hiç gündem olmuyor, biz bunları gündem etmeye çalışıyoruz, uzun bir mektubu var.Harun Reşit Çümen birtakım sorular sormuş biz cevaplamaya çalışmışız. O da görüş saatlerinin niye 1.5 saat olarak uygulanmadığını bize soruyor ve diğer mağduriyetler hakkında bilgi veriyor.

Raşit Dörtyol da Bolu F Tipi’nden yazmış bize. Diyor ki: “Başka cezaevinde verilen Halk Okul dergisi verilmiyor. Buna oturma eylemi yaptığımızda İKM’ler Özgür Mulla’nın parmağını kırdı. Ortak mektup göndermemiz de yasak, her hakkımız yasak, Adalet Bakanlığı bizi duymuyor.” Ben bunu cezaevinde yaşadım. Bir koğuştaki 2-3 kişiye bir zarf içinde ayrı ayrı mektuplar gönderiyorsunuz. Bunun ne zararı var? Bir mektup zarfında o koğuştakilere 3 ayrı mektup gönderiyorsun 1 zarf içinde, bu engellenmiş. Ayrı ayrı göndereceksin gibi zorluklar yapılıyor. Bunlara direnenlerden Özgür Mulla’nın parmağı kırılmış. Bu da ağır bir ihlal, bu konularda hepsinde soru önergeleri veriyoruz, bunları takip ediyoruz. Sadece gündem etmiyoruz, söylemekle kalmıyoruz Bakanlığa bu mağduriyetler iletiliyor.

Fatih Özgür Aydın bu kişi de Chrohn hastası. Chrohn hastalığı ağır bir hastalıktır, bağırsaklarda sürekli ishalle seyreden, gerekli ilacı kullanmadığınız taktirde bağırsak kanserine yol açan bir hastalıktır. Maalesef 1 aydır bu gereken ilaç kullanılmıyor. Fatih Özgür Aydın tarafından Budenofalk ilaç temin edilemiyor. “Çok sıkıntılarım var diyor, ilacı kullanamazsam uzun vadede kanser olabilirim. Sorumlu Adalet Bakanlığı, suç duyurusunda da bulundum ilaç temin edilmiyor” diyor.

Huri Demir Ölmez eşi Yunus Ölmez hakkında yazmış. Yunus Ölmez Gebze Belediyesi’nden fişlenerek işten çıkarılmış. Bu kişi 7.5 yıl ceza almış. Tahliyesine 1 yıl kala denetimli serbestlik hakkından faydalanmak için başvurmuş. Cezaevi, örgütten ayrıldığına kanaat getirmiş ve samimiyet tasdik belgesi anlamında belge vermiş. Gözlem Kurulu da “Tamam sen denetimli serbestliğe ayrılabilirsin” diyor. Sonrasında 12 Haziran’da Savcı Başkanlığı’nda toplanan Cezaevi Gözlem Kurulu da denetimli serbestlikten faydalanabilir, uygundur şeklinde rapor vermiş. Aynı kurul 3 gün sonra nedense tekrar toplanıyor ve 3 gün içinde her ne oluyorsa denetimli serbestlikten faydalanmaya uygun değildir şeklinde yeni bir rapor düzenliyor. Değişen hiçbir belge yok, aniden karar değişiyor.

“Eşim tahliye olamadı, denetimli serbestlikten faydalandırılmadı. Kandıra Savcısı Nazif Yüce bizim gibi çok sayıda mahkumu hakkından faydalandırmıyor, itirazımızı yaptık.” İnfaz Hakimliği de Yunus Ölmez’i haklı bulmuş gözlem kuruluna demiş ki: “Bunun disiplin cezası yok, denetimli serbestliğe ayrılabilir neden böyle karar verdiniz?” Savcı Nazif Yücel tekrar itiraz etmiş. Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi de savcının kararını yinelemiş. Ben bu evrakları inceledim arkadaşlar gerçekten çok vahim. Gözlem Kurulu diyor ki: “Denetimli serbestliğe ayrılması lazım.” Savcı itiraz ediyor, infaz hakimliği çok nitelikli gerekçelerle gözlem kurulunun son kararının doğru olmadığını söylüyor. Daha sonra savcı itiraz ediyor ve Ağır Ceza Mahkemesi çok afaki, gerekçe belirtmeden savcının itirazını yeterli buluyor. Gerekçede belirtmeden “Denetimli serbestliğe ayrılamaz.” Kararı veriyor.

Kocaeli İnfaz Hakimliği net bir şekilde, denetimli serbestliğe ayrılmasında hiçbir engel yoktur diyor ama Ağır Ceza hiçbir gerekçe belirtmeden savcının itirazı haklıdır diyor. Bunlar yargı adına utanç vericidir. Dün 1 Eylül’de çıktılar bir sürü süslü laflar ettiler biz o süslü laflara değil şu evraklara bakıyoruz. Şu gerçekliğe bakıyoruz, biz hayatın içindeyiz, bu mağdurların evraklarını, tetkiklerini şikayetlerini A’dan Z’ye inceledim ve ortada o kadar hukuksuzluk yasayı çiğneme kasti davranış, devlet eliyle yapıldığını görüyorsunuz çok net. Dün 1 Eylül Adli yıl açılışında süslü laflar edenlerin şu dosyaları görüp utanması lazım. Maalesef ki Hakimler, savcılar yürütmenin kulu kölesi olmuş durumda. Yürütmenin bir dediğini iki etmiyor, bazı yerlere özel hakimler savcılar atanıyor. Edirne’de olduğu gibi bazı cezaevlerine savcılar atanıyor, verilen denetimli serbestlikler iptal ediliyor vb. İnanılmaz hadiseler gerçekleşiyor.

Bazı mağduriyetleri duyurarak bitirelim.

Osman Kavala arkadaşımız 1402 gündür tutuklu maalesef. Halen, zulmen içeride tutuluyor.

Şerif Mesutoğlu Kırşehir Cezaevi’nde maalesef Anayasa Mahkemesi kararını bekliyor. İşlemediği bir cinayetten dolayı orada mağdur ediliyor.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı ve halen hapiste çok nitelikli bir hukukçu sürekli onu anıyoruz. Çok üretken ve ayrımsız bir hukuk, adalet peşinde koşan bir insan.

Mazlum Dönder bana mektup gönderdi, çok zor koşullarda hücrede kalıyor. Onu sürekli anacağım çünkü durumuna üzülmüştüm, çok büyük mağduriyetler ve ihlaller yaşayan bir insan.

Gökhan Türkmen kaçırılan bir kişiydi mahkemede kaçırıldığını söylediği halde mahkemeleri kapalı yapıldı ve şu anda cezaevinde. Kaçıranlar değil kaçırılan insan cezalandırılmış oldu.

Gülistan Doku aylardır yıllardır maalesef bulunmuyor, korkunç bir vaka. Yapılması gerekenleri Tunceli yetkili makamları daha yeni yapmaya başladılar. Çok büyük bir muamma. Gülistan Doku aylardır yok ortada ne kendisi ne cesedi ne ölüsü ne dirisi hiçbir şey yok. Çok vahim bir vaka olarak devam ediyor.

Hürmüz Diril, eşi Şimoni Diril’in cesedi bulundu, kendisini arıyoruz.

Yusuf Bilge Tunç ve Hüseyin Galip Küçüközyiğit’i az evvel söylemiştim. Bu kişileri niye her hafta anıyorsun diyorlar? Bir insanın yaşam hakkını ihlali kadar ağır bir hak ihlali olamaz. Biz geçtiğimiz sene bu kaçırılmaları yılın en önemli hak ihlalleri olarak nitelemiştik. Bu sene de sanırım yine böyle niteleyeceğiz. Hak ihlalleri istemesek de yaşanabilir ama direkt insanın yaşamına yönelik can güvenliğine yönelik müdahaleler, devlet müdahaleleri kabul edilecek hadiseler değil. Bunları da tekrar vurgulamış olalım.