Suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarıyla mafya-siyaset-iş dünyasındaki kirli ilişkiler ortaya çıkarken ortalık yangın yerine dönmüştü.
Gazeteci Gökçer Tahincioğlu T24’teki yazısında Peker’in ifşaatlarının ardından kardeşi Atilla Peker’in emniyette verdiği ‘Uzi’ ifadesini sordu.
Yazısında Türkiye’deki hafızasızlığa dikkat çeken Tahincioğlu, Kutlu Adalı cinayeti üzerinden şunları köşesine taşıdı:
Peker, o dönemde KKTC’de işlenen, yıllardır faili meçhul kalmış bir cinayetle ilgili olarak da kritik bir bilgi verdi.
Kutlu Adalı cinayeti.
Kutlu Adalı ile ilgili olarak birilerinin “kahraman” olarak topluma tanıtmaya çalıştığı, Susurluk çetesi hükümlüsü Korkut Eken’in kendisini aradığını söyledi.
Kardeşi Atilla Peker’in o dönemde KKTC’ye gittiğini, keşif yaptığını anlattı. İddiasına göre bir süre sonra da Kutlu Adalı öldürüldü. Atilla Peker, abisinin anlatımlarından sonra savcılıkta ifade verdi ve KKTC’de Eken’le buluştuklarını söyleyerek, şöyle devam etti:
“Korkut Eken ile birlikte Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na gittik. O dönem burada Albay rütbesi ile bulunan Galip Mendi ve yardımcısı olan Yarbay Enver Topuz ile tanıştık. Daha sonra Korkut Eken bana yanda bulunan boş odaya geçmemi söyledi. Ben de bu odaya geçtim. Korkut Eken bana Ankara’da iken ‘Jeriko’ marka silah vermişti. Bu silah üzerimdeydi. Yan odada ise ikinci bir ‘Uzi’ marka silah verdi. Bu silaha susturucuyu nasıl ve ne şekilde takacağımı öğretti. Ben de uygulamasını yaptım. Daha sonra akşam saatlerinde Korkut Eken’le birlikte Lefkoşa’da dışarıya çıktık. Bir evin etrafında gözlemleme amaçlı evin içini ve bahçesini gözetledik… Ertesi günü öğlen saatlerinde tekrar aynı evin etrafını gözetleme amaçlı olarak turladık. Daha sonra akşam saatlerinde tekrar bir daha aynı evin etrafını turladık. Otele gidip yattık. Sonraki gün Piyade Alay Komutanlığı’na gittik. Eken, bir aracın plakasını buradaki komutana vererek aracın komutanlığın önünde durdurulup bekletilmesini istedi. Bir müddet sonra bir aracı buradaki görevliler durdurdular. Biz de alay komutanlığının bahçesinden hızlı adımlarla dışarıya çıktık. Araçta bulunan şahsı buradaki askerler alay komutanlığının bahçesinin içerisine aldıklarını ve etrafını çevrelediklerini görünce Korkut Eken ile ben tekrar alay komutanlığının içerisine girdik… Otelde Korkut Eken bana yarın ki uçak ile Türkiye’ye geri döneceğimizi ancak bu iş için daha sonra tekrar geleceğimizi söyledi. Ertesi günü uçak ile Ankara ‘ya geri döndük.
Birkaç ay geçti. Bir silahla yaralama olayı nedeni ile Paşakapısı Cezaevi’ne tutuklu olarak girdim. Eken, ziyaretime gelecekti. Ben de cezaevine gelmesine gerek olmadığını kendimin gelebileceğimi söyledim. Cezaevinden hastaneden gitme bahanesi ile araç ayarlayarak ring halinde Korkut Eken’in bulunduğu Silivri’deki bir otele gittim. Bu otelin lobisinde Korkut Eken, yanında kardeşim Sedat Peker ve tanımadığım iki kişi vardı. Bu arada ben cezaevindeyken Korkut Eken ile görüşmeden önce basında Lefkoşa ‘da bir gazetecinin Uzi marka susturuculu silah ile öldürüldüğünü duydum. Korkut Eken’in yanına gidince otelde bana ‘Bak, seninle gittiğimiz o olayı hallettik’ şeklinde beyanda bulundu…”
Kutlu Adalı
* * *
Atilla Peker’in anlatımlarından sonra soruşturma dosyası uyumaya terk edildi. Zira Türkiye’de bazı insanlar dokunulmaz. Onların “vatan haini” ilan edilen insanları öldürmeleri ve paralarını almaları da gayet doğal kabul edilir.
Kutlu Adalı da dahil öldürülenler için mutlaka bir “ama” vardır.
Lakin sorun tek başına bu da değil.
* * *
Söz konusu Uzi marka silahları da Türkiye, Susurluk çetesi sayesinde tanıdı.
Susurluk davasının belgelerine göre, İsrailli Hospro firması tarafından nedense Emniyet Genel Müdürlüğü’ne “hibe” edildiği söylenen bu silahların bir bölümü, bu ifadelerde ismi geçen Eken tarafından “kaybedildi.”
Faili meçhul cinayetlerde bu silahların kullanıldığı kesin.
Beraatle, “şüpheden sanık yararlanır” denilerek sonlandırılan faili meçhul cinayetler davasının dosyasına da bu konudaki bilgi ve belgeler girdi.
Emniyet Genel Müdürlüğü, bu silahların bir bölümünün Eken’e teslim edildikten sonra kaybolduğunu yeniden teyit etti.
* * *
Ancak Mehmet Ağar, Korkut Eken ve özel harekatçı polislerin beraatine karar veren Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, akıl durduran bir gerekçeyle “şüphe” yarattı.
Mahkemeye göre, 1993’te Türkiye’ye girdiği emniyet yazısıyla kesin olan Uzi’lerin tarihi çok eskiye dayanıyordu.
1902’de bu silahların da kullanabildiği Parabellum marka mermiler üretilmişti. Uziler’in 1950’de üretildiği düşünüldüğünde yine mahkemeye göre, cinayetlerin başka silahla da işlenmiş olması mümkündü.
İstenildiğinde ne kadar da güzel şüphe yaratılıyor.
* * *
Aynı mahkeme, itirafçı olmasına rağmen dava kapsamında neredeyse üç yıl tutuklu kalan Ayhan Çarkın için de akıl durduran gerekçeler kaleme aldı. Yeni anlaşılıyor…
Çarkın, cinayetleri kimin işlediğini söyledi ancak sadece kendisi tutuklandı. Düşünün, bir tarihi aydınlatıyorsunuz ve tek tutuklu sizsiniz…
Mahkemenin beraat gerekçesini anımsayalım:
”Her ne kadar sanığın yer gösterme işlemi sırasında gösterdiği yer ile maktülün bulunduğu yer örtüşmekteyse de; bahse konu öldürme olayının o dönem basın yayın organlarında çokça yer alması, soruşturma dosyasında maktülün bulunduğu yere ilişkin bilgi ve belgelerin bulunması, sanığın da bu yollarla maktülün bulunduğu yeri bilmesinin muhtemel olduğu değerlendirildiğinden ifadelerine itibar edilmemiştir.”
Mahkemeye göre, Çarkın gazeteleri okumuş, soruşturma dosyasını incelemiş ve yer göstermeleri buna göre yapmış…
Ancak Yusuf Ekinci’nin dosyası pek de böyle değil.
Yer gösterme sırasında eski polis Çarkın’ın, Ekinci’nin cesedinin bulunduğu yeri bire bir doğru tarif ettiği tutanaklarla ortada…
Peki Çarkın’ın bunu tanık olması dışında bilmesi mümkün mü?
Hayır, zira dosyada gizlilik kararı var ve Çarkın bunu söylendiği gibi tutanaklardan öğrenemez. Gazetelerde de böyle bir bilgi yok.
Ama mahkemeye göre ifadelerine itibar edilemez.
* * *
1993-96 yılları arasında bu çetenin öldürdüğü iddia edilen 20’yi aşkın insanın dosya teker teker zamanaşımına girecek yakında. Mecit Baskın’ın dosyası girdi bile.
Kutlu Adalı dosyasının akıbeti meçhul.
Sedat Peker’in ifadeleri, kardeşinin ifadeleri neden işleme konulmadı, neden dosya ilerlemedi, meçhul.
Bu sanıkları kim koruyor ve neden koruyor?
Yanıt verilmesi gereken soru bu…
Susmayacağına dair sözler veren Peker, belki bu konuya da açıklık getirir?