Almanya’da TAZ (Tageszeitung)’da 04.03.2022 tarihinde yayınlanan Micha Brumlik’in kaleme aldığı aşağıdaki makale, Avrasya düşüncesinin dayandığı antika-tarihsel, reaksiyoner-ideolojik zemini ve ruh dünyasını açıklıyor, bugünün gelişmelerine ışık tutuyor.
Wladimir Putin’in çevresinde bir dizi soru dallanıp budaklanıyor: En nihayetinde sadece tarihe geçmeye çalışan çılgın bir tek adam mı? Ya da NATO’nun gücünden korktuğu için başkalarına saldıran bir rus politikacısı mı? Yoksa kimi Doğu Avrupalı politikacılarda olduğu gibi etnik bir milliyetçi mi? İhtimal ki gerçek buralarda bir yerde duruyor. Ama aynı zamanda dikkat edilmeli ki Putin, ince hesaplanmış bir politik teoriye -belki de buna ideoloji demek daha doğru olur, göre hareket ediyor.
Buradaki kamuoyunun çok küçük bir kısmı, Moskova Lomonossow Üniversite’sinde hocalık yapan rus filozofun ismini bilir. 1962 yılında dünyaya gelen bu filozof 1994-1998 yılları arası, sonradan yasaklanan Rusya Ulusal Bolşevik Partisi’nin başkanı, ve aynı zamanda Wladimir Putin’in de arkadaşıydı. Bu adamın Yeni Alman Sağı’nın da akıl vereni olması bir tesadüf değil: Siyasi düşüncede radikal bir (geri) dönüşü savunan Alexander Dugin’in -Yeni Sağ tarafından da çok değer verilen, sıklıkla filozof Martin Heidegger’e işaret etmesi bu nedenle.
Dugin 2011 yılında rusça kaleme aldığı „Heidegger: Rus felsefesinin fırsatı“ adlı kitabını yayınladı. Heidegger’in düşünceleri Dugin üzerinden alman Kimlikçiler Hareketi’ne ulaştı, mesela geçmişte solcu Konkret dergisinin redaktörlüğünü yapan Jürgen Elsässer’de olduğu gibi. 2010 yılından beri sağ radikal Compact adlı aylık dergide şef redaktör olan Elsässer, 2013 yılında Dugin ile yapılan bir mülakatı burada yayınladı. Elsässer’in Dugin’e sorduğu „neden avrasya düşüncesinin propagandasını yaptığına“ dair sorusuna onun verdiği cevap:
„Çünkü burada, Rusya ve Rus toplumunu etkenliğe çağıran ödevler ile çakışan bir konsept söz konusudur. Alternatifler nelerdir? Batılı liberal kozmopolitizm var, ama bunu Rus toplumu hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Sonra multietnik Rusya için uygun olmayan Nasyonalizm var. Geçmişte Rusya’da aslında hiçbir zaman işlememiş olan Sosyalizm de taşıyıcı bir ideal olarak uygun değil! Avrasya fikiri bu nedenle gerçekçi ve idealist bir konsept! Bu herhangi bir romantik fikir değil, sorumluluk duygusu ile hareket eden her Rus tarafından desteklenen teknik, jeopolitik ve stratejik bir fikirdir.“
Avrasya Fikri
Bununla Dugin, jeopolitik düşüncenin önde gelen temsilcilerinden birisi ve Avrasya düşüncesinin fikir babası olarak „Atlantik Kültür Dünyası“na karşı kendisini konumlandırmış oldu. Liberalizm, faşizm ve komünizmden sonra, insanlığın globalizm döneminde yaşamını idame ettirmesini en iyi sağlayacak olan, varsaydığı „4. politik teori“ de buna uygun düşüyor. Heidegger’in yanısıra Dugin’in diğer teorik garantörleri fransız „Nouvella Doite“nin kurucusu Alain de Benosit ve oldukça az tanınan italyan filozofu Julius Evola‘dır (1898-1974).
Faşist teorisyen Evola’nın savunduğu düşünce kısaca şöyle: Bir toplumun azizlik mertebesine yeniden bağlanması yalnızca hiyerarşi içinde ortaya çıkabilir. Bir de şöyle diyor: Sokrates’ten ve Hristiyanlık’tan beri Batı’lı toplumların daha fazla özgürlük ve eşitlik yolunda gelişmesi, kutsallığın, saygı ve geleneklerin çürümesi olarak ortaya çıkıyor.
Burada talep edilen, ırk konseptine dayanan „modern dünyaya karşı bir isyan”mış -ki buradaki „ırk“ kavramı biyolojik değil, zihinsel bir kategoriyi ifade ediyormuş. Tüm bunlardan ortaya çıkan ise yine de bir „zihni“ antisemitizm ve antiamerikanizm ve de yeni bir ezoterik aristokrasi talebi.
Tüm bunların yanında Dugin, Evola‘nın düşüncelerini üstlenerek ırkçı-etnik bir çoğulculuğu değil, antiliberal, otoriter ve neoimperyal bir Geniş Yaşam Alanları Fikirini, kendine göre insanlığı kurtaracak tek düşünce olarak görüyor. 2017 yılında yazdığı „Manifesto for a global revolutionary Alliance“da, kapitalizmin kendi doğal sınırlarına dayandığını ve tabi kaynakların tükendiğini ve batılı liberal, kozmopolit yaşam stili ve de internetin soğukluğunun toplumsal bağlantıları kopartmasına neden olduğunu ve bununla klasik birey ve bireyselliğin de yıkıma uğradığını tespit ediyor:
„İnsanların davranışlarında, alışkanlıklarında, görünüşlerinde, tekniklerinde ve zevklerinde bu kadar birbirlerine benzediği bir dönemde, bireycilik hiçbir zaman bu ölçüde yüceltilmemişti. „Bireyci“ insan haklarına ulaşma çabasında insanlık kendini kaybetti. İnsanın yerine yakın zamanda „Posthuman“ geçecek: Klonlanmış, bir Android mutantı.“
Evola’nın ruhunda..
Buna ek olarak; küreselleşme ve “Global Governance”, halkların ve ulusların yok olmasına, sözümona zengin bir bilginin medya tarafından yaratılmış bir realite lehine yıkımına ve de her türlü (ismine layık) ilerlemenin son bulmasına neden olmuş. Bu nedenle şimdiki durumun devam etmesi halinde kıyamet derecesinde bir afet beklenmeliymiş.
Dugin’e göre tüm fenomenler uzun bir tarihsel dönemin sona ermesine, Evola’cı ruha göre antikten beri -en geç Rönansans’tan beri- Batılı dünyanın yükselme ve sönümlenmesi dönemine işaret ediyor. Bu dönemin sonunda Dugin’e göre insan cinsinin intiharı var.
Buradan kurtuluş mümkünmüş, ama bu sadece radikal bir geriye dönüşle, nihayetinde politik formasyonların oluşmasına ve Batı ile ABD’nin çöküşünün hızlanmasına, ama en azından halklarının bunu atlatarak yaşamda kalmalarına yol açacak olan bir düşüncenin başka kategorilerini esaslıca yeniden değerlendirilmesi sayesinde olabilirmiş: Karşılıklı liderlik iddiası olmayan, ilgili mekandaki halklar olarak..
Asya kıtası için de anlamlıymış bu. Tüm bunların dışında teorisyen Dugin -ya da daha iyi bir tabirle (Çin‘i de düşünecek olursak) yeni emperyal dünya düzeninin ideoloğu! Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra ona göre „tek kutuplu“ olan dünya sistemine karşı 4 payandası olan çok kutuplu bir dünya sisteminin propagandasını yapıyor: Batı’nın Kuzey Amerikası, Avrupa, Çin ve Avrasya. Buna ilişkin olarak, tutarlı bir şekilde, var olan sınırlar içinde gezegensel Çin hakimiyetini içeren „Tianxia“ adlı Çin konseptini üstleniyor.
Ruslar ve Çinliler
Dugin‘in konsepti, Asya kıtasının en geniş anlamıyla Çin ve Rus nüfus alanlarına bölünmesi anlamına geliyor. Asya göz önüne alınıp Dugin’e Hint Birliği’ni (Hindistan-çev.) bu noktada nasıl telakki ettiği sorulduğunda o, Hint kültürünü kesinlikle Batıcı, liberal modelin tamamen karşısında olan bir kültür ve medeniyet olarak gördüğünü söylüyor.
Gandhi’den beri Hindistan’da olan, „batılılaşmadan modernleşmek“ değil miymiş! Öte yandan, güçlü bir şekilde batılılaşmış olan Japonya’ya ilişkin ise Dugin, Rusya ve bu ülke arasında daha sıkı ilişkiler olması gerektiğini savunuyor ve bu konuda Rusya’ya ait olan kuzeydoğudaki adalar grubu Kuriller’in Japonya’ya bırakılabileceği “yemlemesini” yapıyor.
Ukrayna’daki savaş temelinde Wladimir Putin’i artık, aşırı sağcı Dugin’in zihinselliğinde bir devrimci olarak anlamak gerek! „Eurasian Mission – An Introduction to Neo-Eurasianism“ adlı kitabının son sayfalarında Dugin, 2014 yılında kendisinin, bir ara geçici olarak ortaya çıkan liberal halleri nedeniyle eleştirdiği Putin’e ilişkin tavrı konusundaki soruya şu şekilde cevap veriyor:
“Tekrar iktidara geri dönerse, eski Batı karşıtı politikasına geri dönmek zorunda kalacak, çünkü toplumumuz doğası gereği Batı karşıtıdır. Rusya’da yabancı istilacılara karşı isyan etme ve haksızlığa karşı direnen başkalarına yardım etme eski bir gelenektir, ve Rus halkı dünyaya bu gözle bakar. Halk, bu geleneğe uygun olarak hareket etmeyen bir muktedirden memnun olmayacaktır.”
8 yıl önce yapılan bu tahmin, şimdi Putin ve Ukrayna’ya karşı savaş dikkate alındığında doğrulanmış oluyor.
Çeviri: Zeki Alptekin