2019 yılında yaşanan halk ayaklanmasıyla uzun süre dünya gündemini meşgul eden Sudan, şimdi de yeni bir askeri müdahaleyle gündemde. Prof. Dr. Enver Arpa, Sudan’da askeri müdahale ile sonuçlanan süreç ve ardından yaşananları değerlendirdi:
1956 yılında İngilizlerden bağımsızlığını alarak yoluna devam eden Sudan Cumhuriyeti, 65 yıllık süre zarfında yaşadığı darbeler ve rejim değişiklikleriyle sürekli gündemde kalan bir ülke oldu. Jeostratejik konumu, dini-kültürel yapısı ve uluslararası ilişkileriyle Afrika kıtasının dikkat çeken ülkelerinden biri olan Sudan’da yaşananlar daima ilgiyle karşılanmıştır. 2019 yılında yaşanan halk ayaklanmasıyla uzun süre dünya gündemini meşgul eden Sudan, şimdi de yeni bir askeri müdahaleyle gündemde.
Askerlerin seçim istediği ülke
2019 yılında geniş halk kesimlerinin direnişiyle iktidardan indirilen Ömer el-Beşir hükümeti yerine askerlerden ve sivillerden oluşan Egemenlik Konseyi Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığını askerlerin, diğer bakanlıkları ise sivillerin üstlendiği geçici bir hükümet oluşturuldu. Askeri kanat, güvenlik ağırlıklı bu iki bakanlığı elinde tutarak ülke yönetimini tamamen sivillere terk etmeyeceğini en baştan belli etmişti. Hükümet ortaya koyduğu icraatlar ile askerleri fazla dikkate almayan bir tutum ortaya koyunca, askerler Başbakan Abdullah Hamduk hükümetinin geçiş dönemini idare edemediğini ve asıl görevi olan seçimleri yapmaktan imtina ettiğini ileri sürerek yönetimi tamamen kendi uhdesine aldığını ilan etti. Böylece Sudan, askerlerin seçim istediği sivillerin ise buna karşı çıktığı bir ülke olarak tarihe adını yazdırdı.
Askerlerin yönetime tamamen el koyması, gerek ülke içinde gerekse uluslararası arenada farklı tepkilere sebep oldu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) peş peşe yaptığı toplantılarda yaşananları nasıl isimlendireceği konusunda bir anlaşmaya varamadı. Konsey, nihayetinde endişelerini ve şiddete başvurulmaması gerektiğini ifade etmekle yetinmek zorunda kaldı. Rusya ve Çin yönetimleri bunun bir darbe olarak isimlendirilmesine karşı çıktılar. Hamduk’a verdikleri desteği her zaman açık eden Batılı ülkeler, askerlerin bu tutumunu “darbe” olarak değerlendirip kınama mesajları yayınlarken, Rusya bunu Sudan halkının bir tercihi olarak gördüğünü açıkladı. Türkiye, Katar, Çin, Mısır, Etiyopya, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi orta yolu tercih eden ülkeler ise “itidal ve gerilimi azaltma çağrısında” bulunmakla yetindiler.
Sivil destek neden zayıfladı?
Askerlerin yönetime tamamen el koyması ülke içerisinde de farklı tepkilerle karşılandı. Yönetime el koyan General Abdulfettah el-Burhan, “bunun bir askeri darbe olmadığını, 2019 yılında gerçekleşen devrimin hedeflerinden bir sapma yaşandığını ve yönetime el konulmasının bu sapmayı düzeltmeye yönelik olduğunu iddia etti. Özgürlük ve Değişim Güçleri Platformunun sosyalist kanadı ise yaşananları bir askeri darbe olarak görerek, halkı sokağa çağırdı. Ancak 30 Ekim Cuma günü gerçekleştirilen protesto eylemleri 2019 yılındaki eylemlere kıyasla sönük geçti.
Sudan’da gerek siyasi ve gerekse ekonomik istikrar sağlamanın tek yolu, ülkeyi en kısa zamanda seçimlere götürerek halkın iradesine teslim etmektir. Ülkenin başta ekonomi olmak üzere içinde bulunduğu devasa sorunlarını geçiş hükümetleriyle çözmek mümkün görünmüyor.
Bu sürecin sebepleri ve sonuçları hakkında birbirinden farklı analizler yapılıyor. Zira tabiatı itibarıyla askeri müdahaleleri tasvip etmek mümkün değil. Ancak sivil Hamduk yönetiminin ortaya koyduğu yanlı politikaların, bu müdahalede askerlerin eline önemli bir koz verdiği de açık. Hamduk hükümetinin geçiş döneminde ortaya koyduğu uygulamaların askeri müdahaleye karşı sivil halktan gelmesi beklenen desteği önemli ölçüde azalttığı anlaşılıyor. Bu süre zarfında 16 grup, sivil hükümetin zeminini oluşturan Özgürlük ve Değişim Güçleri Platformundan çekildi. Hükümette görev alan Adalet ve Eşitlik Hareketinin lideri Maliye Bakanı Cibril İbrahim ve Darfur yönetiminin idaresini üstlenen Arko Minnavi gibi geniş tabanlı hareketlerin liderleri, askeri kanadın safında yer tuttu. Muhafazakar partilerin ve tasavvufi grupların önemli bölümü de sivil hükümetten desteğini çekmiş durumda.
2019 yılında el-Beşir yönetimini deviren halk ayaklanması geniş kesimlerin iştirakiyle gerçekleştiği halde Hamduk ve kabinesi diğer kesimleri göz ardı eden bir yönetim ortaya koydu. El-Beşir döneminin tasfiyesi gerekçesiyle Sudan halkının tepkisini çeken farklı icraatlara imza atıldı. Pek çok dini kuruluş kapatıldı; bürokratın görevine son verildi. Yurt dışı misyonların tamamı yenilendi ve boşalan bu görevlere belirli gruplar atandı.
Hamduk hükümetinin, bir geçiş hükümeti olduğu halde ülkeyi seçimlere götürmeden geniş kesimleri rahatsız eden kalıcı ve köklü icraatlara imza atması, halk desteğinin azalmasında en önemli etkenlerden biri oldu. İki yıl geçmesine rağmen seçimsiz de olsa bir parlamento oluşturulmadı. Anayasa mahkemesinin üyeleri atanarak işler hale getirilmedi. Hükümetin gerçekleştirdiği icraatları denetleyen bir mekanizma kurulmadı. Parlamento oluşturulmadan, Anayasa Mahkemesi kurulmadan ülkede uzun yıllardır iç savaş veren bazı gruplarla anlaşmalar yapılarak çeşitli tavizler verildi. Darfur bölgesinin eyalet yapısı değiştirilerek tek yönetim altında birleştirildi. Devrimi yerleştirme komiteleri adı altında kurulan ve meşruiyetini kanunlardan almayan sivil komiteler, herhangi bir yargı kararı alınmadan, keyfi uygulamalarla pek çok insanın malına mülküne el koydu. Anayasa Bildirgesine konulan seçim taahhüdü konusunda gereken adımlar atılmadığı gibi seçimlerin akıbeti belirsiz hale geldi. Özetle söylemek gerekirse Hamduk hükümeti ülkeyi parlamentosu, anayasa mahkemesi, muhalefeti olmadan idare etme yoluna gitti.
Hükümet ortaya koyduğu icraatlar ile askerleri fazla dikkate almayan bir tutum ortaya koyunca, askerler Başbakan Abdullah Hamduk hükümetinin geçiş dönemini idare edemediğini ve asıl görevi olan seçimleri yapmaktan imtina ettiğini ileri sürerek yönetimi tamamen kendi uhdesine aldığını ilan etti. Böylece Sudan, askerlerin seçim istediği sivillerin ise buna karşı çıktığı bir ülke olarak tarihe adını yazdırdı.
Geçiş hükümeti, sosyal bir uzlaşıyla ülkeyi seçime götürerek yönetimi halkın iradesine teslim edeceği yerde kendi pozisyonunu güçlendirecek adımlar atmaya çalıştı. Halktan gereken desteği alamayacağını düşündüğü için seçimlere gitmeden ülkeyi yönetme ve köklü dönüşümlere imza atma ve konumunu güçlendirme yoluna gitti. Bir süre sonra Egemenlik Konseyi Başkanlığının da sivillere devredilmesiyle birlikte bu planlarını daha rahat uygulayabileceğini hesap ederek, seçimler konusunda bir belirsizlik yarattı.
Hükümete verilen desteğin azalmasında El-Beşir yönetiminin düşürülmesine neden olan sebepler konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilememesi ise diğer önemli bir etken. Uluslararası desteğe rağmen ülke ekonomisi daha da kötüye gitti. Temel gıda ürünlerinde ve akaryakıtta yapılan zamlar astronomik düzeylere ulaştı. Enflasyon yüzde 350’lere kadar çıktı; işsizlik konusunda herhangi bir iyileşme sağlanamadığı gibi esnaf daha da zora düştü.
Muhafazakar gruplar neden desteğini çekti?
Ülkenin muhafazakar dokusunun radikal bir dönüşüme tabi tutulması, sivil yönetime verilen desteğin çekilmesinde diğer önemli bir sebep oldu. Bu gidişatı fark eden muhafazakar gruplar, Özgürlük ve Değişim Güçleri Platformundan ayrıldı. Maliye Bakanı Cibril İbrahim ve Darfur bölgesinin yöneticisi Arko Minnavi’nin de bu platformdan desteğini çekmesi sivil kanadı oldukça zayıflattı. Hamduk hükümetinin dışlayıcı politikası başta doğu bölgesindeki Arap kökenli kabileler olmak üzere pek çok kabileyi de askerlerin safına itti. Dini kimlikleri ağır basan çeşitli partiler ve ülkede yaygın olan tasavvufi gruplardan bazıları da Hamduk hükümetinden desteğini çektiklerini açıkladı. Kısacası Hamduk hükümeti kurulduğunda üzerine inşa edildiği sosyal tabanı önemli oranda kaybetmiş bulunuyor. Hamduk yönetime tekrar dönse de başarı şansını büyük oranda kaybetti.
Hamduk hükümetinin, bir geçiş hükümeti olduğu halde ülkeyi seçimlere götürmeden geniş kesimleri rahatsız eden kalıcı ve köklü icraatlara imza atması, halk desteğinin azalmasında en önemli etkenlerden biri oldu. İki yıl geçmesine rağmen seçimsiz de olsa bir parlamento oluşturulmadı.
Tüm bu gelişmeler ışığında şunu söylemek mümkün: Sudan’da gerek siyasi ve gerekse ekonomik istikrar sağlamanın tek yolu, ülkeyi en kısa zamanda seçimlere götürerek halkın iradesine teslim etmektir. Ülkenin başta ekonomi olmak üzere içinde bulunduğu devasa sorunlarını geçiş hükümetleriyle çözmek mümkün görünmüyor. El-Burhan’ın 2023 yılında seçimlerin yapılmasını taahhüt etmesi, bu anlamda umut verici. İç savaşlardan ve darbelerden büyük sıkıntılar çeken, ekonomik darboğazlardan bunalan Sudan halkının kendi iradesiyle bu krizden çıkmaktan başka çaresi bulunmuyor.