Saadet lideri Temel Karamollaoğlu, Polis Teşkilatı bandosunun AK Parti’nin “Türkiye’nin Yüzyılı” marşını çalmasını eleştirdi, 14. Louis’ten örnek verdi; “‘Ben, devletim’ diyenlere diyoruz ki; bu ülke bizim, bu devlet hepimizin! Ve hatırlatıyoruz; bugüne kadar kim kendini devlet yerine koymuşsa; yanıldığını çok acı bir şekilde öğrenmiştir” dedi. Karamollaoğlu, “Bugüne kadar kim kendini devlet yerine koymuşsa, yanıldığını çok acı bir şekilde öğrenmiştir” diye uyardı.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, parti genel merkezinde yaptığı toplantıda gündemi değerlendirdi.
Uyuşturucuyla mücadele ve ekonomi yönetimi konusunda da iktidarı eleştiren Karamollaoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Hedeflerinin yanına bile yaklaşamayan bir iktidarla karşı karşıyayız!”
Seçim sloganı için sürekli eskimiş politikaları, yeni ambalajlarla piyasaya sürenlerin “vizyon” diye ortaya koyduklarından bahsetmiyorum. Zira 20 yıllık bir iktidarın, yeni bir vizyon ortaya koyabilmesi için daha önce verdiği sözleri ne ölçüde tutup tutmadığına bakmak gerekir. Üç yıllık perspektif ile hazırladığı Orta Vadeli Program Hedefleri iki ay sonra çöp olan, 2022 yılı için 2021 yılının Aralık ayı sonunda bütçe hazırlayan ve daha yılın ilk yarısında yanlış hesap yaptığını anlayıp, neredeyse yeni bir bütçe büyüklüğünde ek bütçe yapmak zorunda kalan, 2023 yılı “Vizyon Belgesi”nde yer alan hiçbir hedefi tutmayan, bırakın tutmasını yanına bile yaklaşamayan bir iktidarla karşı karşıyayız!
“Ülkemizi sadece masa başında hazırlanan ajans çalışmaları ile ileriye götürmek mümkün değil!”
Şimdi bu iktidar, bir iki ay sonrasını bile planlama yeteneğinden yoksun olan bu iktidar, seçim öncesinde “Yüzyıl Vizyonu” ortaya koyma iddiası ile ortaya çıkabiliyor. Tıpkı bir dizi fantastik hipotezle ekonomiyi yönetebileceklerini zannettikleri gibi, ülkeyi de “ajans çalışmaları” ile yönetebileceklerini zannediyorlar! Ülkemizi sadece masa başında hazırlanan ajans çalışmaları ile ileriye götürmek mümkün değil! Sadece vizyon çizerek bu işler yürümez, ayağınızı yere sağlam basabilmek için; nereye bastığınızı bilmek mecburiyetindesiniz…
“Bugüne kadar kim kendini devlet yerine koymuşsa, yanıldığını çok acı bir şekilde öğrenmiştir”
2023’ü dilinden düşürmeyenler, 2023’e 2 ay kala baktılar ki; anlattıkları 2023 ile karşı karşıya kalınan 2023 arasında adeta uçurum var! O nedenle de hemen yeni bir hikaye uydurma ihtiyacı hissettiler, şimdi dillerine yeni bir türkü doladılar. Bu türküye de maalesef devletimizin kurumlarını alet ediyorlar… Seçim şarkılarını Polis Teşkilatımızın bandosuna çaldıracak kadar, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Teşkilatı gibi güzide kurumlarımızın açıklamalarında partinin sloganlarını kullanacak kadar aymazlaştılar! Bugüne kadar biz hiç bu durumla karşılaşmadık! Devlet ve hükümeti birbirine karıştıranlar, devletimizin değişmez doğrularını kendilerine mâl ettikleri gibi, ki bunlar bağımsızlık ve toprak bütünlüğü gibi konulardır, kendilerinin yanlışları eleştirildiği zaman da “devleti mi eleştiriyorsunuz” kurnazlığıyla sıyrılmaya çalışıyorlar. 14. Louis misali; “ben, devletim” diyenlere diyoruz ki; bu ülke bizim, bu devlet hepimizin! Ve hatırlatıyoruz; bugüne kadar kim kendini devlet yerine koymuşsa; yanıldığını çok acı bir şekilde öğrenmiştir.
“Ak Parti, ülkemizi güya yeni bir yüzyıla hazırlarken geride bıraktığı tablonun üstünü örtmeye çalışıyor”
Şimdi 2023’e az bir zaman kala yeni bir slogan ortaya atanların, dikkat edin vizyon demiyorum ben buna, 20 yılın sonunda ülkemizi getirdikleri hale bir bakalım. Çok değil, daha dört yıl önce Cumhurbaşkanlığı için yetki istediklerinde kişi başına milli gelirin 25 bin doları bulacağını vaat etmişlerdi, bugün 9 bin doların altındayız. Erdoğan, enflasyonu ve döviz kurunu düşürme sözü vermişti. Ama Türk TL’nin reel değeri tarihin en kötü seviyesine gerilerken, enflasyon da son 42 yılın en yüksek seviyelerinden birine ulaştı. Ak Parti, ülkemizi güya yeni bir yüzyıla hazırlarken geride bıraktığı tablonun üstünü örtmeye çalışıyor.
Soylu’ya: Allah, akıl fikir versin!
Şehrin kenar mahallelerinde, yoksulluğun ve eğitimsizliğin girdabına düşmüş gençlerimiz, uyuşturucu bataklığında boğuşuyor maalesef. İçişleri Bakanı günde ne kadar uyuşturucu satıcısını yakaladıklarını ilan ederek, bir başarı tablosu ortaya koymaya çalışıyor. Allah, akıl fikir versin! Bu kadar yüksek rakamlar, sizin bu meseleyi yürütemediğinizin en açık delili! “Binlerce uyuşturucu satıcısı yakalanmış.” Bu ne demek? Yakalayamadığınız daha ne kadar uyuşturucu taciri var! Senin ne kadarını yakaladığın değil, uyuşturucu kullanımını azaltıp azaltamadığın, ortadan kaldırıp kaldıramadığın önemli! Önce bunu idrak et! Kendi sözü, kendi ayağına dolaşıyor…
Öyle bir hale geldik ki, sokak köpeklerini bile artık engelleyemiyorlar. Ülkenin başına dert oldu. Çocuklar, sabah erken saatlerde eğer yakınlarındaki bir okula gideceklerse, endişe içinde gidiyorlar. Bırakın, uyuşturucu ile mücadeleyi; sokak köpekleri ile mücadelede bile aciz kaldılar!
“Sınırlarımız maalesef kevgire dönmüş vaziyette”
Sınırlarımız maalesef kevgire dönmüş vaziyette. Ülkemiz, Avrupa’nın güvenliğini sağlamak için adeta “göçmen deposu”na dönüştürüldü. Gelen, geçiyor! Bu başarısızlığın ifadesidir. Diğer taraftan ekonomik buhran, toplumumuzun ahlaki bağlarını zedeliyor. Gençlerimiz ev kuramıyor, evlilik oranları düşüyor, boşanmalar ve evlenme yaşı artıyor. Bunlar, toplumun dengesinin bozulduğunun en açık delilleridir. “Nas gereği” sadece Merkez Bankası faizleri düşürülüyor. Nereden buldular bu “fetva”yı, bilmiyorum. Ama reel faiz, vatandaşı etkileyen faiz, vatandaşın sömürülmesine neden olan faiz çıkmış %35’lere! “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu..” derler! Bu istismardır, dini istismardır! Ve siz dini inancınızı istismar ederseniz; işte o zaman kafanız taştan taşa vurulur gider, çarparsınız! Ama zararı sadece siz değil, millet görür! Yüzde 35 faiz nerede görülmüş ya!
“İktidara bakarsanız, biz uçuyoruz!”
-TÜFE; 2020 yılı Ekim ayı itibariyle yıllık yüzde 11,89 seviyesinde iken, 2022 Ekim ayı itibariyle yüzde 85,51 seviyesine çıkmıştır. İki yıllık dönemde TÜFE 7,2 kat artmış. Bu da resmi TÜİK rakamları, gerçek rakamlar farklı! Gerçek rakamları ilan etmeyi bile yasakladılar. Şu mantığa bak ya! Üretici Fiyat Endeksi de 2020 Ekiminde yüzde 18,20 iken; iki yıl sonra yüzde 158’e ulaştı. Sefalet endeksinde yıllardır borçlarla boğuşan Arjantin’i bile geride bıraktık. Çalışan hakları bakımından Kolombiya’nın gerisindeyiz. Buralarda fecaat var, dünyaya kötü bir ekonomik model göstermek istedikleri zaman iktisatçılar, bu ülkeleri gösterirler. Şimdi biz, onların gerisindeyiz. Ama iktidara bakarsanız, biz “uçuyoruz.”
“Gıdadaki fiyatlar dünyada yüzde 4 artarken, Türkiye’de yüzde 92 artış gösterdi”
Avrupa’da en düşük asgari ücret ödenen ikinci ülkeyiz. Ve aynı zamanda asgari ücretli çalışan oranı en yüksek olan ülkeyiz. Milyonlarca insanımız açlık sınırının altında, geri kalan milyonlarca çalışanımız da yoksulluk sınırının altında bir ücrete mahkum… Gelir dağılımının en adaletsiz olduğu 3 ülkeden biriyiz… Gıda ve enerji enflasyonunda yine dünya şampiyonuyuz. İnsanlar evinde lambasını yakmaktan, kombisini açmaktan korkar oldu! Gıdadaki fiyatlar dünyada yüzde 4 artarken, Türkiye’de yüzde 92 artış gösterdi.
“Çocuklarımız okula aç gidiyorlar”
Ve maalesef; bunun sonucu olarak çocuklarımız okula aç gidiyorlar. Bunu söylerken üzülüyorum. Okula aç gitmenin sıkıntısını, aç gitmeyen anlamaz! Anlaması da mümkün değil. Aç giden bir öğrencinin derslerine odaklanması da mümkün değil. Yakınlarında böyle insanlar olmadığı için iktidar mensupları ve tuzu kuru olanlar, özellikle bankada milyonları olanlar, açlık nedir bilmezler! Eğitimde, adalette, istihdamda, tarımda, sağlıkta, sanayide, dış politikada, her alanda Türkiye hızla geriye gidiyor… İşte Erdoğan iktidarının 20 yılın sonunda Türkiye’yi getirdiği yer burasıdır: Gelecek nesilleri dahi etkileyecek bir yoksulluk, huzursuz bir toplum, heba edilmiş bir gelecek… İşte bu yüzden Türkiye’nin yeni yüzyılının inşası, bu iktidardan ve bu sistemden kurtulmakla başlayacak. Çünkü, gelecek; akıl dışı politikalar, milyonlarca işsiz, iflasın eşiğine gelmiş bir ekonomi, kurumları ve geleneği hasara uğramış bir devlet, her şeyi tek kişinin iki dudağı arasına kalmış bir yönetim sistemi, geleceğinden ümidini kesmiş, huzursuz ve yorulmuş bir toplumla inşa edilemez.