Köşe Yazarı

Yurt bilinci ne demektir?

Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsanoğlu yaratılış gereği toprak üstünde yaşayan bir canlıdır. Ve ne düşündürücüdür ki de ölünce de toprak ona mekân oluyor. Her ne kadar suda yaşam vb hikayeler olsa dahi insanın ana mekânı topraktır. Zaten topraktan kopan insan hayatı da suni /yapay bir hayat olmaktan öteye gidemediği gibi aynı zamanda insanda bazı ruhsal /manevi sıkıntılara sebep olduğu da düşünülmektedir. Tüm bunlar ile birlikte toprak insan için herhangi bir “yer” değil bizatihi “Yurt” işlevi görmektedir.

Peki “Yurt” ne demektir? Yurt bir insan topluluğunun yaşadığı mekân ile kurduğu hafıza ilişkisidir diyebiliriz özetle. Mekân ile hafıza ilişkisi kurmak ise mekâna geçici bir yer olarak değil o toprak parçasına anılarını, hatıralarını, düşlerini, hayallerini nakşetmek demektir. İnsan yaşadığı toprak parçası ile bu şekilde bir hafıza ilişkisi kurduğu zaman ona bakışı da elbette değişecektir. Artık o yer onun için bir anlamı ve değeri olan mekân demektir. Orası artık herhangi bir yer değildir. Tam da bu nedenle de o mekân, o insan topluluğu için varoluşlarının bir parçası kendi kimliklerinin bir göstergesidir.

İşte tam da orman yangınları meselesine ben bu gözle bakıyorum ve birazda içim acıyor. Çünkü her piknik alanının rezalet derecede görüntülere sahip olması ve orman içinde bira/alkol şişeleri ve plastik poşet gibi aşırı sıcaklarda hemen tutuşan cisimlerin olması bu “Yer”i,” Yurt”yapamayan bilincin daha doğrusu bilinçsizliğin dışa vurumu diyebiliriz. Çoğu kişi hatırlayacaktır diye düşünüyorum, Almanya’da yeşillik alanlara kirletilmemesi yönünde Türkçe tabelalar asıldığı haberlerini.

İşte bir Alman ile bir Türk arasındaki en büyük fark mekâna bakışı, mekân ile kurduğu ilişki biçiminde aramak gerekir diye düşünüyorum. Bizim şehirleş(eme)me hikayemiz de burada düğümleniyor kanaatimce. Şehirleri tarihi bağlamından koparmada bu kadar mahir, doğayı tahrip etmede bu kadar hevesli olmayı başka ne ile açıklayabiliriz ki!

Dahası bu şekilde bakıldığı zaman doğayı, şehirleri tahrip etmek hâlâ bir göçebe zihniyetin bilinçaltında yatan ana motif olduğunu göstermiyor mu? Yoksa bir daha hiç piknik yapmayacakmış gibi piknik bölgelerini kirletmek, sanki o ormanlar hiç olmayacakmış gibi içinde yanıcı cisimler bırakmak bununla ilgilidir zannımca. Bu zihin yapısı bir olay vuku bulduğu anda ise sorumluluğu kendinde değil başkalarında aramaya da meyyaldir. Sorumlu hep başkasıdır, hep ötekidir ve diğer meselelerde olduğu gibi hep dış güçlerdir.