Yeni Yargı Paketi

TBMM Genel Kurulunda kamuoyunda “Dördüncü Yargı Paketi” olarak da bilinen 27 maddeden oluşan ve 7 kanunda düzenleme öngören “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” Teklifi 08.07.2021 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.14.07.2021 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan kanuna göre idari yargılamada süreler, kadına yönelik şiddetle mücadele, tanıkların duruşmaya zorla getirilmesi, katalog suçlarda tutuklama, yakalama emri, adli kontrol uygulaması, seri muhakeme usulü gibi hukukumuzda önem teşkil eden konularda düzenlemeye gidilmiştir.

İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU’NDAKİ DEĞİŞİKLİK

Kabul edilen maddelere göre, idari başvurulara cevap verme süresi 60 günden 30 güne, cevap verme süresinin kısaltılmasına bağlı olarak kesin olmayan cevaplar için öngörülen bekleme süresi ise 6 aydan 4 aya indirilecek.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılacak değişiklikle, üst makamın veya üst makam yoksa işlemi yapmış makamın cevap verme süresi 60 günden 30 güne indirilecek. İdari eylemler nedeniyle dava açmadan önce idareye yapılan zorunlu başvurulara ilişkin idareye tanınan 60 günlük cevap verme süresi de 30 güne düşürülecek. Yargılamada yaşanan gecikmelerin önüne geçilmesi ve makul sürede yargılanma hakkı ile hak arama hürriyetinin daha etkin korunması için idari yargı mercilerince verilen nihai kararlar, gerekçesiyle birlikte en geç 30 gün içinde yazılacak.
Düzenlemenin yasalaşarak yürürlüğe girmesinden önce yapılmış idari başvurular bakımından, idarenin cevap verme süresi 60 gün, kesin olmayan cevaplar için öngörülen bekleme süresi ise 6 ay olarak devam edecek.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE

Kadına karşı şiddet eylemleriyle daha etkin mücadele edilmesi ve caydırıcılığın sağlanması amacıyla eşe karşı işlenen “kasten öldürme”, “kasten yaralama”, “eziyet” ve “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarında kabul edilen cezayı artırıcı nedenler, boşanılan eşi de kapsayacak.

Her geçen gün bir başka örneğine tanık olduğumuz kadına yönelik şiddet konusu inkâr edilemez bir şekilde toplumumuzun en büyük problemlerindendir. Yeni düzenleme ile gelen kasten öldürme, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında “boşandığı eşe” kavramının eklenmesi kadının erkek şiddetinden korunması için önemli bir adım kabul edilmelidir. Yalnızca eşine değil boşandığı eşine karşı dahi hak ileri süren ve şiddet uygulayan erkeğin; alacağı cezanın nitelikli hal kapsamına alınması kadın haklarının korunması açısından atılan önemli bir adımdır.

BİLİŞİM SUÇLARI

Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının ya da banka veya kredi kartlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenen suçlarda, davaya bakma yetkisi bakımından suçun işlendiği yer mahkemesine ilave olarak mağdurun yerleşim yeri mahkemeleri de yetkili olacak. Düzenlemeyle, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında verilebilecek yetkisizlik kararları nedeniyle ortaya çıkacak zaman ve hak kayıplarının önlenmesi amaçlanıyor.

TANIĞIN ZORLA GETİRİLMESİ

Maddeyle 5271 Sayılı Kanun’un 44. Maddesinin 1. Fıkrasına hüküm eklemek suretiyle Usulüne uygun olarak çağrılıp da mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanıklar hakkında verilen zorla getirme kararlarının bildirilmesine ilişkin ilave usul kabul edilmektedir. Buna göre, teknolojik gelişmeler doğrultusunda yargısal etkinlik ve verimliliğin artırılması amacıyla mevcut usule ek olarak zorla getirme kararı; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim bilgilerinin dosyada bulunması halinde bu araçlardan yararlanılarak da tanığa bildirilmesi hükme bağlanmıştır.

Zorla getirme kararı verilen tanıkların diğer çağrı usulleri ile mahkemeye daveti düzenlenmiş olup bu çağrının hızlı ve ulaşılabilir tüm yollardan yapılması, adil yargılanma süresinin sağlanması açısından uygun görülmektedir. Ancak bu bilişim sistemleri üzerinden yapılan ve teknik aksaklık sebebiyle tanığa ulaşmama ihtimali olan bu çağrıya uyulmamasına hukuken bir sonuç bağlanmadığının garanti edilmesi yerinde olacaktır.

YAKALAMA EMRİ

Maddeyle 5271 Sayılı Kanun’un 94. Maddesine Fıkra eklemek suretiyle, ifadesi alınmak amacıyla düzenlenen yakalama emri üzerine mesai saatleri dışında yakalanan ve belirlenen tarihte yargı merci önünde hazır bulunmayı taahhüt eden kişi, Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda serbest bırakılabilecek. Bu hüküm her yakalama emri için ancak bir kez uygulanabilecek. Taahhüdünü yerine getirmeyen kişiye, yakalama emrinin düzenlendiği yer Cumhuriyet Savcısınca bin Türk Lirası idari para cezası verilecek.

Yapılan bu düzenleme ile; daha öncesinde her an yakalama tehdit ile karşı karşıya olan şüphelinin toplum içindeki statüsü, özlük hakları, olağan hayatının sekteye uğramaması açısından önemli bir yenilik getirilmiştir. Kişilerin mağduriyetlerinin önlenmesi planlanmıştır. Ancak bu düzenleme Cumhuriyet Savcılarına çok geniş takdir yetkisi tanımış olup; suç türü açısından hiçbir sınırlama getirilmemesi uygulamada birtakım sıkıntılar yaratabilir.

SOMUT DELİL HUSUSU

Maddeyle 5271 Sayılı Kanun’un 100. Maddesi 3. Fıkrasında düzenleme yapmak suretiyle Fıkrada belirtilen suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedeninin var sayılabileceği kabul edilmektedir. Esasen maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkraları birlikte değerlendirildiğinde üçüncü fıkrada sayılan suçlar bakımından da tutuklama tedbirine başvurulabilmesi için somut delillerin bulunması gerekmektedir.

Yeni düzenleme ile; Katalog suçlarda bir kişinin tutuklanabilmesi, kuvvetli suç şüphesinin somut delillere dayanmasına bağlı hale getirilecek. Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu konudaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin hâkim veya mahkeme kararlarında, mevcut koşullara ilave olarak adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren deliller de somut olayda gösterilecek ve kararda yer alacak.

Tutuklama bir tedbirdir. CMK madde 100/2’ye göre ancak şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa ya da şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutuklama kararı verilebilir. Bunun yanı sıra CMK madde 100/3’de sayılan katalog suçlarda kuvvetli şüphenin varlığı halinde tutuklama tedbiri uygulanır. Uygulamada katalog suçlardan herhangi birine giren bir suç isnadı ortadaysa şüphelinin davranışları, delilleri yok etme veya gizleme, değiştirme durumunun olup olmamasına bakılmaksızın tutukluluk kararı verilmekteydi. Yeni gelen düzenleme ile “somut delil” şartı konulmuş olması kişileri hürriyetinden yoksun bırakmamak açısından önemli bir adımdır. Yargıda önemli olan şüphelinin bir an önce tutuklanmasından çok yargılamanın daha hızlı ve adil bir şekilde yapılıp gerçeğin ortaya çıkarılması olmalıdır.

Ancak katalog suçlar arasında sayılan çocuğun cinsel istismarı ve çoğunlukla kadınların mağdur olduğu cinsel saldırı fiillerinde somut delil meselesi kamuoyunda her ne kadar bir tartışmaya yol açmışsa da uygulamada kamuoyunun tartıştığı şekliyle karşılık bulmayacaktır. Zira; cinsel saldırı suçlarında suçun mağduru olan kişinin maddi olaya ilişkin ifadesi somut delil olarak kabul edilebilecek bir husustur. Bu anlamda düzenlemenin cinsel saldırı suçlarında tutuksuz yargılamanın yolunu açacak endişesi yerinde değildir. Bu fiillerin doğası ve yapısı gereği zaten tanıkların bulunmadığı, fiilin kayıt yapılan bir yerde cereyan etmediği, büyük oranda geride bir biyolojik kanıt bırakılmadığı bilinen bir durumdur. Burada kuvvetli bir delil olarak kabul edilen mağdurun veya mağdurenin beyanıdır.

TUTUKLULUĞUN DEĞERLENDİRİLMESİ

Tutukluluğa, tutukluluğun devamına veya bu konudaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin hâkim veya mahkeme kararlarında, mevcut koşullara ilave olarak adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren deliller de somut olayda gösterilecek ve kararda yer alacak.

Bu düzenleme ile tutuklama tedbiri değerlendirilirken kararı veren tüm hakimlik ve mahkemelerce matbu şekilde hazırlanan basmakalıp gerekçelere dayanılamayacağını ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını gösteren delillerin araştırılıp kararda yer alması tutukluluğun devamı halinin değerlendirilmesinde önemli bir adım olacaktır.

ADLİ KONTROL

“Konutu terk etmeme” adli kontrol yükümlülüğünün cezadan “mahsup” edilmesine imkân sağlanmıştır. Buna göre bu yükümlülük altında geçen her iki gün bir gün olarak sayılacaktır.

Adli kontrol tedbirinin devam edip etmeyeceği hususunun en geç 4 ay aralıklarla incelenmesi düzenlenmiştir.

Adli kontrol tedbiri bakımından azami süreler belirlenmiştir. Bu süre ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde en çok 2 yıl olup, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek 1 yıl daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise adli kontrol süresi en çok 3 yıl olup zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek 3 yıl, terör suçlarında ise 4 yıl daha uzatılabilecektir.

Adli kontrol tedbiri altında geçirebilecek azami sürelerin “çocukları bakımından yarı oranında” uygulanması öngörülmüştür.

Sulh ceza hakimliğinin tutuklama ve adli kontrol kararlarına karşı “dikey itiraz usulü” getirilmiş ve bu kararların asliye ceza mahkemesi tarafından denetlenmesi sağlanmıştır.

SERİ MUHAKEME USULÜNDE YAPILAN DEĞİŞİKLER

Seri muhakeme usulünde yaptırımın belirlenmesi bakımından zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanabilmesine imkân tanınmış ve mahkemenin talep yazısında olması gereken hususların eksikliği halinde eksikliklerin tamamlanması amacıyla, iade kararı verilebileceği düzenlenmiştir.

Seri muhakeme usulü kapsamına giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmesi halinde bu usulün uygulanmayacağı düzenlenmiştir.

Mahkemece iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününün belirlenmesi halinde basit yargılama usulünün uygulanamayacağı düzenlenmiştir.

Ayrıca;

İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmeyeceği öngörülmüştür.

Mağdur veya şikayetçinin duruşma öncesinde suçun hukuki nitelendirilmesinden haberdar olması amacıyla kovuşturma evresine geçildiğinde çağrı kağıdına iddianamenin de eklenmesi zorunlu hale getirilmiştir.

İddianameye ilişkin bilgiler ile duruşma tarihinin, telefon, e-posta gibi iletişim araçlarıyla da sanık, mağdur veya şikayetçiye bildirilmesine imkân tanınmıştır.

Yargılama sonunda beraat kararı verilmesi halinde iletişimin tespitine veya dinlenmesine ilişkin kayıtların yok edileceği düzenlenmiştir.

Hâkim adayları ile avukat stajyerlerinin Anayasa Mahkemesi nezdinde staj yapabilecekleri düzenlenmiştir.

Sonuç olarak; paketin en önemli düzenlemesi 2014 yılında 6545 Sayılı kanun ile hayatımıza giren kapalı devre usulü ile çalışan Sulh Ceza hakimliklerinin kararına karşı dikey itiraz yolu dediğimiz yolun açılmasıdır. Yapılan düzenleme ile artık Sulh Ceza hakimlerinin tutuklama ve adli kontrol tedbirlerine ilişkin kararlarına itiraz diğer bir Sulh Ceza hakimine değil o yerdeki Asliye Ceza Mahkemesine yapılacaktır. Bu önemli bir düzenlemedir. Her ne kadar düzenlemenin yürürlüğü 01.01.2022 tarihi itibariyle olacaksa da gerçek bir itiraz mekanizmasının yolunu açacaktır. Adil bir yargılamadan bahsedebilmek için temel ilkelerden biri yargı kararlarının dikey denetime tabii olmasıdır. 2014 yılından bugüne Sulh Ceza hakimliklerinin kararlarının başka bir Sulh Ceza hakimliğine itiraz edilmekteydi ve bu yatay denetimdir. Yatay denetim itiraz müessesinin içerik itibari ile işlevsizleştirmedir.