Alevi olanlar parmak kaldırsın

Sorgu memuru “Aleviler parmak kaldırsın” diye buyurdu!

Olay aynı ile vaki.

“Ankara’nın Mamak ilçesindeki Şehit Ali İhsan Okatan Ortaokulu’nda, sözleşmeli olarak görev yapan M.K. adlı din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin, 8. sınıf öğrencilerine 20 Eylül’deki ders sırasında ‘Alevi olanlar parmak kaldırsın’ dedikten sonra parmak kaldıran öğrencilere “Aleviler neden aptes alıp namaz kılmıyor? Oruç neden tutulmuyor? sorularını yöneltti.” (Ankara’da din kültürü öğretmeninden öğrencilere skandal …https://www.cumhuriyet.com.tr)

İnsanların kimliğini açıklamaya zorlamak anayasal bir suçtur.

Anayasanın 24. Maddesi “Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” maddesine rağmen, bu ülkede Alevilere demediklerini bırakmadılar!

Yalnız Alevilere mi? Devletin çerçevesini çizdiği Türk ve Sünni Müslüman dışında kalan din ve inançlar üzerine ayrımcılık ve düşmanlık sürekli körüklendi.

Devlet kendi ideolojik ve siyasi donanımını Türk ve Sünni İslam üzerine bina ettiği için, devletin anayasasındaki vatandaşlık tanımı da kâğıt üzerinde göstermelik bir ibare olarak kalmaktadır.

Toplumlardaki din ve inanç farklılıklarının çatışmalı hale getirilmesi ve sürdürülmesinin temel nedeni iktidarlardır. Elbette bir dinin metinlerinde, geleneğinde veya sözel kültüründe bir başka dine karşı şiddet kullanılması tavsiye edilebilir. 4 bin yıllık yazılı tarih bunun kanlı örnekleriyle dolu.

Batı bu sorunu Aydınlanma dönemiyle (Burjuvazinin egemenliğinde) aşmıştır.

Cumhuriyet bu sorunu çözemedi. Fakat Cumhuriyetin Osmanlı’ya göre Alevilere biraz nefes aldırdığı gerçeğini de görmezden gelemeyiz.

Ancak Cumhuriyetin Türkçü ve süreç içerisinde artan İslamcı yapısıyla oluşturulan Türk-İslam sentezli yapısallığı yalnız Alevileri değil, toplumsal hayatı kimlikler cenderesinde boğuyor.

İşte böyle bir toplumun içinden bir din dersi öğretmeni çıkar, Alevi sayımı yapmaya ve Alevileri sorgulamaya kalkar.

Bu bir münferit olay mıdır?

Devletin yetkilileri toplumsal fay hatları kaynaklı siyasi olaylar için, bu bir münferit vakadır, derler. Yani toplumsal kaynaklı değil, tekil vakalardır. Egemen güçlere göre olay bir meczup tarafından çıkarılmıştır, topluma mal edilemez denilir.

Külliyen yalandır!

Bu olayda olduğu gibi o din öğretmeninin davranışı, zihniyeti tekil değildir. O öğretmen meczup da değildir. O öğretmenin davranışı, bu devletin ve toplumun bir kesiminin zihniyetinin dışavurumudur!

Alevilere her türlü hakareti yapan, şiddet kullanan her kim veya kimlerse gerek eğitim kurumlarından gerek ailesinden ve gerekse sokaktaki egemen kültürden edindiği düşün ve davranış kalıplarıyla yetişmişlerdir. Dolayısıyla bu tür olaylar sokakta iki kişinin “ne bakıyorsun lan” kavgası gibi değerlendirilemez.

1970’lerin Maraş, Sivas, Çorum, Malatya gibi bölgelerinde Alevilere yönelik kitlesel kıyam hareketleri belgeleriyle ve tanıklarıyla ortada duruyor. Ne ilginçtir ki her bir şehirde ve farklı tarihlerdeki olayların çıkması için faşist ve dinci kesimler tarafından “Ey cemaati Müslim’in Aleviler camiye bomba attı, camiyi yaktı, kanımız aksa da zafer İslam’ın, Alevi öldürenler cennete gider” gibi sloganlarla bir kısım halk tahrik edildi. Ancak bu iddiaların gerçek olmadığı ortaya çıksa da yine o bir kısım halk bir başka tarihte, bir başka şehirde yine aynı teranelerle, yalanlarla tahrik oldu. Bu bir kısım halkın hep tahrik olmaya ve şiddet kullanmaya hazır olması bir rastlantı mıdır?

Böylesi olaylarda devletin güvenlik güçlerinin ve yargısının adil olmayan tavırları bir rastlantı mıdır?

Elbette hayır! Çünkü onlar devletin makbul vatandaşlarıdır!

Gayrimüslimlere saldıran ve mallarını talan edenlerle Alevi düşmanlığı yapan güruhlar aynı zihniyeti taşıyorlar.

Daha yakın zaman önce bu ülkede 1993 Madımak katliamı, 1995 Gazi olayları yaşandı.

Çeşitli yerlerde Alevilerin kapılarına işaret konuluyor.

Ramazan orucunda Bostancıbaşı değnekçileri gibi sokaklarda oruç denetimi yapan Ases bozuntularına ne diyeceğiz?

Oruç tutmayanlara dayak atılmasını hak görenler, oruç tutanlara dayak atılmasına ne derler acaba? Bu vicdansız, ahlaksız ve insanlık düşmanı alçak eylemleri yapanlar kendilerine, dinen ve siyaseten görev tevdi edilmiş serbestliği ve rahatlığıyla davranmaktalar. Biliyorlar ki iktidar ve kimi Sünni cemaatler arkalarında.

Bu olayların münferit olmayıp, tersine, siyasal ortama göre tahrik ve teşvik edilen olaylardır.

Bırakalım Osmanlı dönemini, Cumhuriyet dönemi boyunca da iftira atılmamış, ötekileştirilmemiş, mahalle baskısına, hakarete ve şiddete uğramamış bir tane Alevi yoktur.

Din ve inançların özgürce ifade edilmesini ve güvencesini sağlamayan devlet ve iktidarlar suçludur. Ancak suçu devletin üzerine atarak kurtulmak da yok; dini inancından şiddet üreten, inancını dayatan ve başka inançları baskılayan, yok sayan toplum kesimleri de suçludur.

Tam bu noktada Alevi düşmanlarına sormak gerekiyor: Ne etti bu Aleviler size?

Toplumu çürüten bu sorunlu durumu aşmanın yolu demokratik değerlerin ve kültürün inşasından geçer. Ve burada asıl sorumluluk Sünni mütedeyyin Müslümanlara düşüyor.

Dininizi siyasetin elinden kurtarmanın yolu, toplumdaki bu tür saldırganlıklara karşı çıkmaktan, eşit yurttaşlık hak ve özgürlüklerini savunmaktan geçiyor. Bunu başaramadığınız/başaramadığımız sürece hep birlikte sürünmeye ve sömürülmeye mahkumuz.