Batı’da çöken nedir?

2000’lerden bu yana başta ABD olmak üzere genel olarak Batı’nın Irak, Libya, Mısır, Tunus, Suriye ve şimdilik son olarak da Afganistan’a doğrudan veya dolaylı askeri müdahalelerinin sonuçlarına baktığımızda Batı’da bir çöküşten söz edebiliriz.

Ancak ortada tek boyutlu bir Batı yok. Bu durumda Batı’da çöken nedir?

Batı’yı Batı kılan iki esas yapı vardır: Kapitalist/emperyalist sistem ve sistemin iç dünyasında 400 yıllık bir tarihsel arka plana sahip sınıf çatışmalardan süzülerek şekillenen demokratik değerler sistemi.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı, Nazi faşizminin olağanüstü yıkıcılığı ve insanlık suçları karşısında gerek kendi içinde gerekse kurulan BM’de yeni hukuki kabuller (Örneğin isim hakkı Av. Raphael Lemkin’e ait Soykırım Yasası, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi vb.) ve bu doğrultuda demokratik yasalar yaptı. Bu demokratikleşme sürecini bir ölçüde de Sosyalist Blok’a karşı bir savunma alanı açmak, Demir Perdeyi sınırlamak amacı da tetiklemişti.

Batı demokrasisi derken burada ABD ve Birleşik Krallığı bir ölçüde ayrı tutuyor ve daha çok AB ülkelerini kastediyorum.

Son yıllarda alabildiğine büyüyen Batı sermayesi ve bu sermaye gücünün hükümetler üzerindeki artan yaptırım gücü ve yerel çatışmaların artması ve diğer yandan da insan hakları, demokratik değerler alanında gittikçe artan bir daralmanın yaşanması gerçeği ile karşı karşıyayız.

AB ülkelerinde muhafazakâr siyasetten faşist siyasete kadar bir yükselişin yaşanması, AHİM kararlarındaki hukuki sorunların artışı gibi birçok örnekte de görüldüğü gibi, AB’nin demokratik değerler manzumesinin içi boşalıyor.

AB – Erdoğan iktidarı ilişkilerinde bunun birçok örneğini yaşadık, yaşıyoruz.

Batı’da çöken kapitalizm değil, mevcut demokratik değerler sistemidir.

Neden?

Bunun üç nedeni olduğunu düşünüyorum.

Bilişim, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sermayenin büyümesini hızlandırdığı gibi, sermayenin kayıt dışı alanlardaki birikimine de imkanlar sağladı. Batı dışında kalan ülkelerdeki uyuşturucu trafiğinden, kayıt dışı işlemlerden ve o ülke iktidar çevreleri tarafından kamu kaynakları talanından elde edilen sermaye, niteliği gereği lümpendir. Gerek kapitalist sermayenin ve gerekse ona eklemlenen lümpen sermayenin ulaştığı politik güç, daha çok kar elde etmek için hem yerel çatışmaları körüklemekte hem de kendilerine alan açan diktacı rejimleri desteklemekteler. Devletler sermayenin koçbaşı olmakta hatta sermayenin emrinde bir at gibi kullanılmakta!
Bir diğer neden, Batı’nın rekabet ettiği Sosyalist Blok 1990’larda yakılınca, artık karşısında en azından toplumlarda yanılsamalı da olsa bir rejim seçeneği kalmadı. 1960-70’lerde Avrupa’daki (Özellikle İtalya ve Fransa) Komünist Partilerin azımsanmayacak gücü vardı. Sosyalist Blok yıkılınca kapitalist sistem, toplumuna verdiği kimi hakları da rafa kaldırdı.

Üçüncü neden, dünyada yavaş yavaş yaşanan ama 2000’lerle birlikte bardağı taşıran iklim krizi, nüfus yoğunluğu ve yerel çatışmalardan kaynaklanan yoğun bir göç ve sığınmacılık dalgasının Batı’nın kapılarını zorlaması.

Batı bunu kendileri için uzun vadeli bir sorun olarak görüyor. Şimdilik göçmenleri ve sığınmacıları bizim gibi ülkelerde tutmanın yollarını para (bir anlamda rüşvet) vererek aşmaya çalışıyorlar.

Bana göre bu üçüncü neden, Batı’nın demokrasi müktesebatının ve söylemlerinin çöküşündeki belirleyici olandır.

Bumerang etkisi Afganistan faciası bumerang etkisinin tipik örneğidir.

YAZININ DEVAMI YARIN