Bir Diktatörün Anatomisi

1918’de dünyaya gelir, 12 yaşında ilokulu bitirir ve çalışmak için başkente gider. 15 yaşında illegal Komünist Parti’ye üye olur ve tutuklanır. Ancak bu partide siyaset yapmaya devam ederek partinin üst kademelerine kadar yükselir. 1965 yılında partisi iktidara gelince Devlet Konsülü Başkanı olur. 1974 yılında ise Cumhurbaşkanı olur ve tek adam rejimini başlatır.

Yürüttüğü yumuşak dış politika sayesinde ABD ve AB’nin sempatisini kazanır. Ülke rejimi Komünist olduğu için teorik olarak Doğu blokuna ve Varşova Paktı’na üyedir. Oysa pratikte çoğu zaman Batı’yla birlikte hareket eder. Örneğin Sovyet’lerin Çekoslavakya’yı işgalini, Afganistan’ı işgalini kınar, Romanya’daki askeri varlığını çekmesini talep eder. Bu ve benzeri hamlelerle Batı’nın gözüne girmeye çalışır ve girer de. Ne tam bir Doğu-Bloku ülkesi gibi davranır, ne de tam bir Batı ülkesi gibi. Sürekli ikili oynayarak her iki bloku biri birine karşı kullanmaya çalışır. Böylece her iki blok bu ülkenin içişleriyle ilgilenmek yerine, içerde olup bitenlere gözlerini kapayıp, bu ülkeyi kendi taraflarına kazanmaya çalışırlar.

Ülkenin büyük ekonomik sorunları vardır, halk yoksuldur. Fakat çok da umurunda değildir, kendisine 80 odalı lüks bir saray yaptırır. Bununla yetinmez başkentte bir çok tarihi binayı, okulu, kiliseyi, hastaneyi yıktırarak 300 bin metrekare alan üzerine 1000 odalı görkemli bir saray daha yaptırır. Yapımı 6 yıl süren bu saray için 700 mimar ve 25 bin işçi çalıştırılır. Açlık ve sefalet içinde yaşayan halktan çok cılız sesler yükselir. Velakin, “ben bunu şahsım için değil, halk için yaptırıyorum” diyerek, bu itirazları sert yöntemlerle bastırır.

Kendi kafasındaki şehirleşme planlarını devreye sokmak için ülkede yıkımlar başlatır. Şehirlerin tarihi dokusunu ve ülkenin organik doğasını bozarak, kutu gibi küçük daireleri olan, tekdüze, gri-beton binalar yaptırır.

Yoksul ülkeyi kalkındırmak için nev-i şahsına münhasır fikirleri vardır; daha çok işgücü daha çok para demektir, onun fikri dünyasında! Halka çocuk yapmalarını önermeye başlar. Bu öneri giderek telkin ve nitekim emir haline dönüşür. Ülkede kürtajı yasaklar. Hamile kadınları doğuruncaya kadar takip eden özel kolluk kuvvetleri kurar. Bekarlara %10 ek vergi yükümlülüğü getirerek evliliği teşvik eder. Bu ek vergi yükümlülüğünden sadece evlenmekle kurtulunamaz, çocuk sahibi oluncaya kadar ödenmek zorundadır.

Ülkenin bir TV kanalı, birkaç radyo ve birkaç gazeteden oluşan medyası tamamen ele geçirilmiş, sadece iktidarı öven, ülke ekonomisinin çok iyi durumda, güllük-gülistanlık olduğu yönünde yayınlar yapan bir medyadır artık.

Halkın baskılara karşı olası bir direnişini önlemek için gizli bir polis teşkilatı kurar ve büyütür. Bu teşkilat öylesine büyütülür ki, ülkedeki her 30 kişiden biri ya polis ya muhbirdir. Öyle ki ülkede bir panik ve paranoya atmosferi oluşur. Aile içinde bile herkes birbirinden şüphelenir. En küçük muhalif tavırlar bile büyük cezalarla karşılık bulur. Bu sayede 25 yıl iktidarda kalır.

Günün birinde muhalif bir papaz, sırf muhalif olduğu için sürgün edilmek istenir. Halk aniden bu muhalif papaza sahip çıkmaya başlar. Umulmadık bir direniş sergilenir ve papazın evinin önünde nöbet tutmaya başlarlar. Polis teşkilatı orantısız güç kullanarak halkı dağıtır, papazı zorla alır ve sürgün eder. Yine de bu umulmadık direniş diktatörü tedirgin etmeye başlar. Muhalif kesimlere gücünü ve halk desteğini göstermek için 21 Aralık 1989 tarihinde bir miting düzenler. Bu miting meydanında 8 dakikalık sıkıcı bir konuşmanın ardından, kalabalığın içinden tek bir ses yuh çeker. Ardından meydandaki bütün halk aniden yuh çekerek diktatörün üzerine doğru yürümeye başlar. Diktatör şoke olur, eşini de alarak binanın tepesindeki helikoptere doğru koşar ve havalanır. Ancak fazla uzaklaşamaz, çünkü yakıt ikmali yapmak zorundadır. İnmek zorunda kaldığı ilk kasabada etrafı halk tarafından sarılır ve eşiyle birlikte kurşuna dizilir.

Romanya’nın ünlü diktatörü Nikolay Çavuşesku’nun 25 yıllık serüveni böylece son bulur.