Her ülke kendi milli parasını sınırsızca basma hakkına sahiptir. Yanlış bilindiği üzere, hiç bir ülkenin altın rezerviyle sınırlı miktarda para basmak gibi bir zorunluluğu yoktur. Her ülke kendi parasını istediği kadar basabilir. Ancak bir ülke ne kadar çok para basarsa, o ülkede paranın değeri o oranda düşer ki bu da enflasyon demektir. Ülkeler zaman zaman mali sıkıntıya düşer ve örneğin memur maaşlarını ödemek için para basmak zorunda kalırlar. Bunun etkisi ise bir veya birkaç ay gibi kısa sürelerde enflasyon olarak piyasalarda belirmeye başlar.
Velakin ABD ve Dolar için durum biraz farklı. Bunun sebebi Dolar’ın tüm dünyada geçerli ve tüm ülkeler tarafından kabul edilmiş bir rezerv para olmasıdır. Aslında ABD de ilkesel olarak istediği kadar Dolar basabilir. Ancak ne var ki ABD, Dolar’ın dünyaca güvenli ve stabil bir para olarak varlığını sürdürebilmesi için, ülkenin altın rezervleriyle sınırlı miktarda Dolar basacağına dair kendi yasalarıyla kendisini sınırlamıştı. 1971 yılında dönemin ABD Başkanı Richard Nixon bu yasayı kaldırdı ve o tarihten sonra ABD her ihtiyaç duyduğunda yasal bir sınırlama olmaksızın Dolar basmaya başladı. Mantık şuydu; Dünya çok büyük bir gezegen, ne kadar çok Dolar basarsak basalım gezegen üzerinde kaybolur gider. Enflasyon olarak geri dönmesi onlarca yıl sürer. Başkan Nixon muhtemelen akılsız biri değildi, Dünya ne kadar büyük olsa da bir gün mutlaka Dolar’ın da emisyon sınırına ulaşacağını ve o günden sonra değerinin hızla düşmeye başlayacağını biliyordu. Herhalde şöyle düşünmüştür: O güne kadar kim öle kim kala, benden sonra tufan olsun…
Gel zaman git zaman, dünyadaki Dolar emisyonu doyum noktasına ulaştı. Ulaştı ulaşmasına ama ABD’nin Dolar’a olan ihtiyacı da bitmek tükenmek bilmiyordu. Üstüne üstlük bir de karşısına Çin diye bir rakip çıkmıştı, Dünya pastasından kallavi parçalar koparıyor, o kopardıkça ABD’nin pastadaki payı azalıyor, dış ticaret açığı giderek büyüyordu. Dolar basmaya devam etse, Dolar’ın dünyadaki emisyon hacmi, nominal değerini tepe takla edecek seviyeye ulaşmıştı. Faizleri yükselterek dışardaki Dolar’ı içeri çekmeye çalışsa, devasa boyutlarda faiz ödemek zorunda kalacaktı. Geriye bir tek çare kalıyordu, el koymak. Yani gasp etmek. Aslında bunu yıllardır çeşitli ülkelere, ticari kurumlara, bankalara “ambargo” adı altında yapıyordu ama yetmiyordu, daha büyük miktarları gasp etmesi gerekiyordu. Bunun için de daha büyük gerekçeler üretmesi gerekiyordu. Mesela Ukrayna krizi gibi…
Ukrayna krizi ile birlikte ABD, Rus merkez bankasının ve Rus oligarkların yaklaşık 400 milyar Dolar’ına el koydu. Hatta şimdiden “kriz bitse bile bu paraları geri iade etmeyeceğim” diye de tüm dünyaya deklere etti. Hiç kimse de “hangi hakla?” diye sormadı. Muhtemelen sıradaki ülke Çin’dir. Çünkü Venezuela, İran gibi ülkeler kesmiyor artık, büyük balıkları yutması gerekiyor.. Açık çok büyük.