Aşk kavramı, belli bir yaşın üstündekilerle gençler arasında herzaman tartışma konusu olmuştur.
Genellikle gençler aşka romantik yaklaşır ve gerçek olduğunu savunur. Belli bir yaşın üstündekiler ise aşkın aslında yalan, bir tür ütopik-romantizm olduğunu, ayakları yere basmayan yanılsamalı duygular bütünü olduğunu savunur. Her nekada gençler de kendi bakış açılarından haklı olsalar da, tecrübe daha önemlidir. Eninde sonunda herkes bir gün aşkın aslında yanılsamalarla dolu duygulardan ibaret olduğunu anlar. Aşık, sevdiğini sandığı kişiyi kafasında idolleştirir. Kafasındaki kişi ile aşık olduğu kişi aslında birebir aynı değildir, ama o öyle oluduğunu sanır. Aşık için o yemeyen, içmeyen, tuvalete gitmeyen, genirmeyen, gaz çıkarmayan, insan değil adeta bir melektir. Oysa insan denen mahluk kusurlarla doludur.
Öfkelenir, bağırp-çağırır, kıskanır, kötü duygular besler, kötülük yapar, iç dünyasında kötü arzuları vardır, fiziki kusurları vardır, ruhsal kusurları vardır. Kısacası insan denen şey kusurlarla güzelliklerin harmanlanmış halidir. Ama aşık kusurlara adeta kördür. Bu yüzden bir çok kişi ‘aptal aşık’ tabirini kullanır. Çünkü aşk doğası gereği biraz da aptalcadır. Aşık olan kişi aşık olduğu kişide sadece güzellikleri görür. Sevgi ise gerçektir, ayakları yere basar. Sevilen kişi hatalarla, kusurlarla birlikte sevilir. Ebeveynler çocuklarının bütün kusurlarını bilirler, ama onları sevmekten vazgeçemezler. Biribirlerini seven eşler de öyle, arkadaşlar da öyle… Hatta bir çok sevgili de biribirene sevgiyle bağlıdır. Sevgi ile aşk çoğu zaman karıştırılır.
Her aşk mutlaka bir gün biter. Ya ayakları yere basan bir sevgiye dönüşerek veya mantığın öne çıkmasıyla tamamen yok olur.
İstanbul belediye seçimleriyle başlayan Tayyip Erdoğan aşkı 2002 seçimleriyle bir üst aşamaya geçti. Bu aşk 2007 seçimlerinde zirveye ulaştı ve bu zirve hali 2015 e kadar devam etti. Bu tarihten sonra Tayyip Erdoğan aşkı giderek zorunlu bir birlikteliğe doğru yön değiştirmeye başladı. Bugün geldiğimiz aşamada ise bu aşk artık düşüş trendine girmişe benziyor. AKP seçmeninin Tayyip Erdoğan’a olan aşkı mecazi bir benzetmeden ziyade bir aşk. Ayakları yere basmayan, hatalara ve kusurlara kör ve sağır… Yolsuzluk ve hırsızlıkların yanı sıra, burada dile getirmekten imtina edeceğim birçok etik dışı mesaj ve beyanlarda bulunuldu bu aşk için. Eşlerini Tayyip Erdoğan’a ikram etmeye hazır beylerden tutun da, kendilerini Erdoğan’a sunmak için eşlerini boşamaya hazır hanımlara kadar, bu gözler neler gördü, neler okudu. Bir yanda ölesiye aşk, diğer yanda ölesiye nefret… Bu tür durumlar tipik diktatörlük alametleridir. Normal demokrasilerde benzer şeyler yaşanmaz.
Oryantalist toplumlarda aşk sadece romantik değil, aynı zamanda kriminaldır da. Aşk evlilikleri normal boşanmayla noktalanmaz, kanlı-bıçaklı biter. Aşk zirvede iken ne kadar romantik idiyse, biterken de o kadar dehşetli ve kanlı-bıçaklı biter. AKP-Cemaat aşkı da romantizmin zirvesine çıkmış sonra da kanlı bıçaklı bitmişti. Sevgili, önce uğruna ölünen, sonra da öldürülendir. Bir anda ‘nankör’e dönüşür, ‘ne istedin de vermedik’e dönüşür. Önce ölesiye sevilir, sonra ölesiye nefret edilir. Normali yoktur oryantalist toplumların. Herşey aşırı abartılı yaşanmak zorundadır.