Operasyondan savaşa

Uluslararası savaş hukukuna göre sivillerin korunması ne sadece saldıran ülkenin ne de sadece saldırıya uğrayan ülkenin sorumluluğundadır. Bu sorumluluk çift yönlüdür. Mesela 100 sivilin bulunduğu bir binada, ateş eden bir tek milis’in bulunması dahi, karşı tarafın o binayı hedef alması için halkı bir gerekçedir. Saldıran ülke bunu kanıtlarsa “savaş suçları” davasında o bina için aklanır. Gerçek bir savaşta herhangi bir noktadan size ateş ediliyorsa, kitle imha silahları müstesna olmak üzere, siz de o yöne ateş edersiniz.

Azak denizi sahilindeki Mariupol günlerdir Rus ordusunun kuşatması altında. Son gelen bilgilere göre şehirde 400.000 sivil ve sayıları bilinmemekle beraber 10.000 ile 30.000 arası asker ve silahlı milis olduğu tahmin ediliyor. Sivillerin tahliyesi konusunda taraflar sürekli birbirlerini suçluyor. Rusya tarafının sivillerin tahliyesini engellemesi için hiç bir mantıklı sebep düşünemiyorum. Herkes bilir ki bu gibi durumlarda sivillerin tahliyesi savunma güçlerinin imhası anlamına gelir ve kendilerini imha olmaktan korumak için sivillerin tahliyesini mümkün olduğunca engellerler. Yani siviller kelimenin tam manasıyla kalkan olarak kullanılır. Çünkü şu ana kadar Rusya tarafından yürütülen, kapsamı ne kadar geniş olursa olsun, topyekün bir savaş değil, geniş kapsamlı bir askeri operasyondur. Eğer Rusya Ukrayna’ya karşı topyekün bir savaş yürütüyor olsaydı, bedeli ne kadar sivilin hayatına mal olursa olsun Harkov’u 24 saat içinde alırdı ve çok büyük tepkiler alsa da hukuken savaş suçlusu olmazdı. Çünkü sivilleri kalkan olarak kullanan ve bunu temel strateji haline getirmiş olan taraf Ukrayna tarafı. Sumy, Çernikov, Irpin hatta Kiev ve daha birçok yerleşim biriminde durum aynı. Dünya tarihinde sivillerin bu kadar istismar edildiği bir savaş hatırlamıyorum.

Hal böyleyken Batı medyası tüm ahlak sınırlarını aşarak, Rus askeri güçlerinin sivilleri hedef aldığı gibi gerçek dışı haberleri sürekli Batılı kamuoylarına pompalıyor. Bunu öylesine pervasızca yapıyorlar ki, adeta insan aklıyla alay ediyorlar. “Rus güçleri sivilleri hedef almaya devam ediyor, 13 katlı bir sivil yerleşim binası hedef alındı, 1 sivil öldü, 2 sivil yaralandı” gibi akıl dışı haberler tüm Batılı medya kuruluşları ve sosyal medya kanallarında günlerce yayınlandı. Oysa Rusya tarafının, yüksek katlı binaların Ukraynalı milisler tarafından boşaltılıp hava savunma sistemleri ve gözetleme gibi amaçlarla kullanıldığını kanıtlarıyla sunmalarına rağmen, Batı medyası yalan haber yaymaktan hiç geri durmadı.

Sivillerin kalkan olarak kullanıldığı ve pervasızca istismar edildiği, buna karşın medya kanallarının topyekün dezenformasyon yürüttüğü bu geniş kapsamlı operasyon daha ne kadar “operasyon” olarak devam eder, bilinmez. Ama Rusya tarafının tahammül sınırlarını zorlayan bu operasyonun bir yerde durup, çok daha kanlı, topyekün bir savaşa evrilme riski göz ardı edilmemeli. Rusya’nın bunu istemediği aşikar. Taşıdığı riskler ve ekonomik boyutu nedeniyle Türkiye ve AB ülkelerinin de bunu istemeyeceğini tahmin etmek zor değil. Zelensky’nin zekası ve analiz kapasitesinin, bu operasyonun kanlı bir savaşa dönüşme riskini öngörmekten son derece uzak olduğunu bugüne kadarki tavırlarından ve konuşmalarından anlayabiliyoruz. Batı dünyasının Ukrayna’yı Rusya’ya kaptırmayacağını, er geç harekete geçeceğini hala ümit ediyor. Oysa bunun gerek teorik gerek pratik açıdan mümkün olmadığı gerçeğini bir türlü göremiyor. Diğer yandan da Rusya’nın bugüne kadarki şiddetin dozunu muhafaza edeceğini, bir üst aşamaya geçemeyeceğini ve dolayısıyla kahramanca Rusya’yı püskürttüğünü düşünüyor. Oysa durum hiç de öyle değil.

ABD ve İngiltere bu savaşta tuzu en kuru iki ülke ve Rusya’yı hırpalamak adına Ukrayna’yı tamamen gözden çıkarmış durumdalar. Rusya’nın şiddetin dozunu bir üst seviyeye çıkarıp, sivil kayıpların artacağı çok daha kanlı bir savaşa evrilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu niyetlerini gizleme gereği bile duymuyorlar. Bununla hedefledikleri ise, bugüne kadar uygulanan ambargoların kalıcı olmasını, hatta gerekirse ambargoya katılmamış ülkelerin de katılmasını sağlamak. Yani ABD ve İngiltere bu hedeflerine ulaşmak için Ukrayna’yı tamamen gözden çıkarmış durumdalar. Zelensky ise bu gerçeği görmekten son derce uzak, adeta yalvarırcasına yardım ve müdahale istiyor. Yani ABD’nin başını çektiği NATO’nun bir noktada harekete geçeceğini yanılgısını hala taşıyor.

Zelensky’nin bir başka handikapı ise son günlerde öne sürdüğü, müzakere maddelerini referanduma götürme önerisi. Bunun zekice bir hamle olduğunu düşünüyor. Oysa böyle bir hamlenin sahana karşılığı yok ve bu Rusya açısından söz konusu dahi olamaz. Örneğin, Donbass’ın statüsüne Donbass dışındaki nüfusun karar vermesi hukuki açıdan da son derece sorunlu ve kabul edilebilirliği imkansız bir önerme.

Barış isteyenler her ne kadar bir barışın yakın olduğunu iddia etseler de, şimdilik bu bir arzu ve temenniden öte bir mana ifade etmiyor. Geçici bir ateşkes, süreli bir duraksama mümkün olmakla beraber, Rusya’nın tüm hedeflerine ulaşıncaya kadar duracağına hiç ihtimal vermiyorum. Amiyane tabiriyle bu pilav daha çok su götürür.