Köşe Yazarı

Ukrayna krizini kim başlattı?

Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sovyetler’in dağılmasından sonra üçüncü Dünya ülkelerine yaptığı işgallerle egemenliğini ilan eden ABD, NATO’yu da arkasına alarak tamamen kuruluş amaçlarının dışındaki bu işgal harekatlarında istediği gibi kullanıyordu. Zaman zaman “Büyük Ortadoğu Projesi” adı altında, zaman zaman “Arap Baharı” adı altında kendince gerekçeler uydurarak istediği ülkeye pervasızca saldırıyor, ister bir sonuca ulaşsın ister ulaşmasın, biri bitmeden diğerine saldırıyordu. İşgal ettiği hiçbir ülkede bir düzen oluşmuyor aksine sorunlar daha da büyüyordu. Ama bu umurunda bile değildi çünkü hemen bir diğerini işgal etmesi gerekiyordu. Her halükarda girdiği ülkede kanlı postallarının ayak izlerini bırakıp çıkmak ona yetiyordu. Ta ki Suriye işgalinde hiç beklenmedik bir anda eski rakibi Rusları karşısında buluncaya kadar.

ABD derin devleti ve Pentagon’daki üst akıl Suriye işgalinde hiç beklenmedik bir şekilde Rusya’yı karşısında bulunca uzunca bir süre afalladı, ne yapacağını bilemedi, çünkü hazırlıksız yakalanmıştı. Derin devletin “derin stratejilerini” harfiyen uygulayacak bir “emir kulu başkan” değil de, Trump adında kabına sığmayan, delidolu, her an ne yapacağı öngörülemez bir başkan vardı ABD’nin başında. Yani tek bir sorun değil iki sorun birden belirivermişti, hiç beklenmedik bir anda. Aslında aniden karşılarına Rusya çıkmasaydı, Trump bir sorun olarak görülmeyecekti, çünkü Suriye’de neyi başarıp başaramadığının bir önemi olmayacaktı. Zaten girdikleri ülkede bir şeyleri başarıp başarmadıklarının bir önemi daha önceki işgallerde de yoktu. Dolayısıyla Trump geleneksel bir şekilde bir daha seçilecek ve yollarına devam edeceklerdi. Ve fakat Rusya’nın yeniden hortlamış olması işleri sarpa sarmış, tüm planları altüst etmişti. ABD’nin tek küresel güç olduğu realitesi sarsılmaya, argo deyimle ABD’nin façası çizilmeye başlanmıştı.

Oturup uzun uzun düşünmeye gerek yoktu, çözüm basitti. Önce acilen Trump’tan kurtulmak gerekiyordu, çünkü onunla bu yeni ve zor denklemi çözmek olanaksızdı. Hemen hazırlıklara başlandı. Trump’ın öncelikle medya organlarında hırpalanıp yıpratılması gerekiyordu. O güne kadarki bütün demeçleri, bütün konuşmaları tarandı, aleyhine kullanılabilecek cümleler tarandı, toparlandı, üzerinde çarpıtma yapılabilecekler tahrif edildi, anlam kaydırmaları yapıldı ve bunlar basına ve medya organlarına servis edildi. Bütün bunların yanı sıra ve bunlara paralel olarak hukuki süreçler başlatıldı, suçlar isnat edildi, suçlama olabileceklere ilaveten uydurma suçlar da üretildi. Hakimler ayarlandı, savcılar ayarlandı, soruşturmalar başlatıldı, davalar açıldı. Yetmedi, bunlara paralel siyasi süreçler, kongreye hesap verme süreçleri devreye sokuldu. Azledilmesi gündeme getirildi vs. vs. Bunları hatırlamayanlar geriye dönük araştırma yapabilirler. Ne var ki tüm bunlar Trump’ın seçimi kaybetmesine yetmemişti, az bir farkla da olsa aslında seçimi kazanmıştı. Ama bu kabul edilemezdi ve mutlaka kaybetmesi gerekiyordu. Nitekim seçim sonuçlarıyla oynandı ve kaybetmiş gibi gösterilerek cebren koltuğundan alınıp yerine Joe Biden getirildi. O günleri yakından takip edenler hatırlayacaktır, Trump bir süre koltuğu bırakmak istemedi fakat skandallara ve baskılara fazla dayanamadı. En son başkanlık koltuğundan ayrılırken masasına şöyle bir not bırakmıştı: “Sevgili Joe Biden, ikimiz de biliyoruz ki bu seçimi az farkla da olsa ben kazandım. Ne var ki ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdiler, sırf bu yüzden yerimi şimdilik sana bırakıyorum. Ama yakında geri döneceğim.” Deli dediler, alay ettiler, ama aslında haklıydı, seçimi az farla da olsa kazanmıştı.

Pentagondaki üst akıl bin bir hile ve skandalla da olsa sonunda istediğini elde etmiş Joe Biden’i başkanlık koltuğuna getirmeyi başarmıştı. Şimdi asıl sorunla, yani Rusya ile ilgilenmek için yeni bir dizi adım atılması gerekiyordu. Joe Biden iktidara geldikten sonra bir yandan Yunanistan’a askeri yığınak yaparken, diğer yandan sık sık AB ülkelerini, özellikle de Almanya’yı ziyaret etti. Suriye’deki askeri unsurlarının büyük bölümünü hızla çekti. Hemen peşinden Afganistan’ı tamamen terk etti. AB ülkelerine yaptığı ziyaretlerde gündeme getirdiği yegane mesele, AB ülkelerinin Rus doğalgazına olan bağımlılığının nasıl bertaraf edileceği meselesi oldu hep. Çünkü Pentagondaki üst aklın tek bir hedefi vardı artık. Rusya’yı köşeye sıkıştırmak, pasifize etmek, 1991’deki edilgen ve zavallı konumuna geriletmek. Bütün bu hazırlıklar tamamlandıktan sonra geriye bir tek hamle kalıyordu. Rusya’yı Ukrayna’ya girmek için kışkırtmak, çeşitli entrikalarla buna zorlamak. Bundan sonrasını anlatmama herhalde gerek yok.

Rusya’nın Ukrayna’ya girişi Putin’in planlı bir tercihi miydi, yoksa ABD ve İngiltere’nin sinsi oyunlarının bir sonucu muydu? İsteyen istediğine inanabilir. Ancak şu öngörümü söylemeden geçemeyeceğim. Bu savaş öyle birkaç günde hatta birkaç ayda bitecek bir savaş değil, yıllarca sürecek bir güç mücadelesidir. Sonunda kimin galip geleceğini şimdiden öngörmek pek olası görünmüyor. Ama birazcık tarih bilenler bilir ki, Rusya öyle kolayca mağlup edilebilecek bir ülke değil.