NATO zirvesinin ilk ipuçları gelmeye başladı. ABD, Avrupayı yanına alarak Çin’in yükselişine karşı yeni bir soğuk-savaş cehpesi oluşturmaya çalışıyor. Bu yeni dünya düzeninde bir tarafta Çin, karşısında ise ABD ve AB ülkeleri yeniden konumlandırılacak. Rusya ve İlgiltere’nin bu cephenin neresinde konumlanacağı henüz netlik kazanmadı.
Biden ile Putin’in 4 saatlik görüşmede hangi konularda anlaşıp anlaşmadıkları henüz ortaya çıkmadı. ABD, Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını Akdenizden karşılayarak AB ülkelerinin Rusya’ya olan doğalgaz bağımlılığını mümkünse ortadan kaldırmayı, değilse en azından azaltmayı planlıyor.
Böylece Rusyayı köşeye sıkıştırıp Çin’den koparmaya çalışıyor. Diğer yandan İngiltere’nin Çin ile olan ekonomik ilişkilerini sınırlandırıp sınırlandırmayacağı ise hala ucu açık bir muamma. Öte yandan Çin ile sıkı ilişkileri olan Macaristan gibi küçük ülkelere karşı açıktan dışlama hamleleri başlatılıyor. Son yıllarda Rusya ile ilişkilerini geliştiren Türkiye ise Nato’ya mutlak sadakatini “şahsım” üzerinden arz edip geldi.
Bundan sadece birkaç ay önce Biden’in ABD’nin başına geçmesine ağızları kulaklarında sevinenler, ABD’nin otokratik rejimlere baskı uygulayacağı hayaline çokça kaptırdılar kendilerini. Hatta birkaç ay içinde Halkbank davası üzerinden köşeye sıkıştırıp AKP’yi iktidardan düşüreceğine dahi inananlar olmuştu.
Oysa Biden’in bu “otokratik yönetimler” ile ilgili söylemlerinin sadece taktiksel-retorik bir anlam ifade ettiğini şimdi daha iyi anlamışlardır umarım. Yoksa Nato’ya sadakatini ispatlama çabasında tekmil selam duran Türkiye Cumhurbaşkanı’nın içerdeki antidemokratik uygulamaları neden Biden’in umrunda olsun ki? Hani Erdoğan’ı sevmiyor da, Türkleri-Kürtleri çok mu seviyor?
BM İnsan Hakları Konseyi’ne üye 22 ülke, NATO zirvesinin hemen akabinde Çin’in uygur bölgesindeki “uygulamaları”nı sert bir dille kınadı! Uygur bölgesi ile ilgili gerek sosyal medyada gerek yazılı ve görsel medyada anlatılan masallar yine bu yeni NATO stratejisi çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu tür haberlerin bir kısmı manüpüle edilerek, bir kısmı ise bizatihi batılı mahfillerde imal ediliyor. Yani duyduğunuz herşeye inanmayın. Yeni soğuk-savaş döneminin psikolojik harp yöntemleri devreye girmiş bulunuyor. Aslında “insan hakları”nın Batı’nın çok da umrunda olmadığını 2015’ten beri Türkiye’de ağırlaşarak büyüyen insan hakları ihlallerini görmezden gelmelerinden çok iyi biliyoruz.