İnsanoğlunun temelinde yatan haz alma arzusu ve bu arzunun egoist gelişimi bizleri yirminci yüzyılın sonuna kadar getirdi. Yirmi birinci yüzyıla başlayışımız ile egoizmimizin bizlere hayatta ağır bedeller ödetmeye başladığını gördük.
Giderek artan “kendimiz için haz alma arzumuz” ile işleyen egoizm, doğal olarak aile ilişkilerimizi de zayıflattı.
Geçmişte, var olmak için, kabileler ve toplumlar oluşturmuştuk. Bu şekilde kendimizi var edip geliştirebildik. Toplum olarak birbirimize ihtiyaç duyduğumuz, ancak birlikte var olabileceğimiz hepimiz için netti. Bu yüzden sadece aile değil; köyümüz, kasabamız ya da ülkemiz için de geleceğimizin birlik ve beraberliğe bağlı olduğunu hissediyorduk.
Ancak egoizmin gelişmesi bireyselliği ön plana çıkarttı. Teknoloji, kültür, ekonomi ve eğitim geliştikçe bireysel bağımsızlık tıpkı toplumsal bağımsızlığın önemi gibi içimizde giderek büyüdü. Maalesef bireyselliğimiz toplumsallığımızın önüne geçti.
Bu doğal bir gelişim elbette… İnsanın başka türlü ilerlemesi için bir seçeneği yoktu. Ancak bu gelişim bizi toplumdan ve aile bağlarından kopararak sadece bireysel hayata getirdi. Doğal olarak da herkes aile kavramından önce kendisini ön plana koymaya başladı.
Hepimiz giderek aileden uzaklaştık ve kendi hayatımızın dertlerine düştük. Nesilden nesile daha da netleşen ebeveynlerin çocuklarını ve çocukların da ebeveynlerini anla-yamaması açık bir şekilde gözükmeye başladı. Anne ve baba olarak “Çocuklarımızı an-lamıyoruz.” demeye başladık. Çocuklar da anne ve babalarını anlamıyorlardı. Bu durum çok doğal! Çünkü her nesilde egoizm ve alma arzusu daha da gelişmiştir. Bu yüzden her nesil bir öncekinden daha zeki doğar. Çünkü tüm geçmişi içinde barındırmaktadır.
Bu artan egoizm eğiliminde gördüğümüz ve bizim için daha da netleşecek olan durum gençlerin yakın gelecekte geçmiş nesillerdeki gibi yaşamayı istemeyeceklerdir. Yani geçmiş bitti! Yeni bir döneme girdik. Bu yüzden de çocukların kendi hayatlarını bağımsız yaşama arzusu ve başkalarına bağımlı olmamaları ve hayatı geçmiş nesiller gibi yaşamak istememeleri, onları anlayamayan ebeveynleriyle bağlarını oldukça zayıflatmaktadır.
Biz fark etmesek de insanoğlu olarak toplumsal bir değişimden geçiyoruz. Bunun farkını, nedenlerini ve çözümünü bilmediğimiz sürece aile bağları tümüyle kopacaktır. İnsanlar bunu gereksiz olarak görecek ve biyolojik olarak aile olmamızın rastlantıdan ibaret olduğu görüşü giderek aile bağlarını zayıflatacaktır. Tüm ailelerde bunları hissetmek mümkün olacaktır. Anneniz ve babanızın ebeveynleriyle bağlarını bir düşünün ve hatırlayın. Bir de sizin ebeveynlerinizle olan bağınızı ve bir de çocuklarınızın sizinle… Giderek kötüye giden bir eğilim olduğunu görmek zor değildir.