Konut sorunu ve çözüm yolları hakkında açıklama yapan Tüketicinin Sesi Derneği (TÜSED) Yönetim Kurulu Başkanı Güldeğer Gökçek Varol, “Barınma gibi temel bir ihtiyacın erişilemez duruma gelmesi insan hakları adına olumsuz bir gelişmedir.” Dedi.
Gökçek Varol konuyla ilgili şu açıklamaları yaptı.
“Bir süredir konut fiyatlarındaki ve kiralardaki artış, insanımızın yerleşim planlarını ertelemelerine veya bu planlarından tamamen vazgeçmelerine, zorunlu ikâmet değişikliği yapma mecburiyetindeki vatandaşlarımızın da bütçelerini aşan maliyetlere katlanmalarına sebep olmaktadır.
Barınma gibi temel bir ihtiyacın erişilemez duruma gelmesi insan hakları adına olumsuz bir gelişmedir.
Ülkemizde konut fiyatları son iki yılda yüzde yüz ve üzeri artış göstermiştir.
Bunun sebeplerinin, 2018’de yaşanan döviz kurundaki artışın inşaat mâliyetlerine olumsuz yansımasıyla durma noktasına gelen inşaat sektörünün üretim yapamaması nedeniyle oluşan stok zayıflığı, ekonomik istikrarsızlık ve güven kaybı, artan enflasyon, ev kredilerine uygulanan düşük faiz, yabancıların vatandaşlık için yaptıkları konut alımları, yaşanan düzenli/düzensiz/kaçak yabancı göçler gibi nedenler olduğunu söyleyebiliriz.
Piyasa ekonomisinde temel kurallardan biri arz-talep dengesidir. Bir ürün veya hizmetin piyasaya arzı ne kadar çoksa, o ürün veya hizmet ucuzlar; bir ürün veya hizmetin talep edilmesine rağmen, arzında kıtlık varsa, fiyatı/ücreti yükselir.
Yaşamakta olduğumuz konut sorunu da temelde bu arz-talep dengesizliğinden doğmuştur.
Konut piyasasının uzmanları, 2017-18 yılından beri yeni maliyetlerdeki artış nedeniyle yeni konut yapımının konut stoğuna katkı sağlayamadığını söylemekteler.
İnşaat sektöründe girdi fiyatları büyük oranda (yüzde 70) döviz ile ödenmektedir. Döviz kurunun son birkaç yılda ama özellikle geçtiğimiz Eylül ayından bu yana katlanarak artmış olması konut yapımını durma noktasına getirmiştir. Konut talebinin artarak sürmesine rağmen, piyasaya konut arzının gerçekleşememesi nedeniyle konut fiyatları her geçen gün erişilmez noktalara yükselmiş, bu yükseliş kira fiyatlarını da tetiklemiştir.
Bir yatırımcı satın aldığı eve yaptığı yatırımın kira getirisini banka faizi, döviz kuru veya altın vb emtialardaki artış oranlarıyla kıyaslayarak; mevcut ve beklenen enflasyon oranlarına bakarak, Türk Lirası’nın değer kaybını hesaplayarak ‘serbest piyasa modeli’ çerçevesinde belirlemektedir.
Doğaldır ki her yatırımcı yaptığı yatırımdan maksimum kâr elde etmek ister.
Hükümetin, konut sahiplerinin talep ettikleri kira miktarlarına tavan fiyat getirme gibi önlemler tasarladığı yönünde duyumlar almaktayız. Bu, soruna çözüm olacak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Çünkü, konutu yatırım seçeneği yapan kişilerin diğer piyasa yatırımcılarından herhangi bir farkları yoktur. Ve eğer konut sahipleri için böyle bir yaptırım düşünülüyorsa, eşitlik ilkesi gereği örneğin, onlarca taksi plakası sahibi kişilere de aynı yaptırımı uygulaması gerekmektedir.
TÜİK’in enflasyon oranının bile yüzde 70 olduğu bir ortamda hiçbir konut yatırımcısına bu oranın altında kira istemesini zorunlu tutmak veya konutunu döviz, altın fiyat artışı oranının altında satmasını istemek mümkün ve doğru olmayacaktır.
Siyasi söylemlerdeki sertlik, inatlaşma ve zıtlaşma gibi olumsuzluklar da ekonomiye olumsuz yansımakta, güven kaybına sebep olmaktadır. Bunun neticesi ekonomide oluşan kaygan zemin, insanımızı en güvenilir ve risksiz gördüğü konut yatırımına yönlendirmektedir.
2018 yılında yabancıların vatandaşlık alabilmesi için ön şart olan bir milyon dolarlık konut vb yatırım şartının 250 bin dolara düşürülmesi de yabancılara konut satışını artırmış, konutta yaşanan soruna ek bir sebep olmuştur.
Yine düzenli/düzensiz/kaçak göç nedeniyle ülkemize gelen sayısı kısa bir sürede milyonları bulan insanların en temel hak olan barınma haklarını kullanmaları ve bu amaçla ev kiralamak zorunda kalmaları da kiraların yükselmesinin sebeplerinden bir diğeridir.
Çözüm…
Sorunun, ‘konut kiralarından alınan verginin, devletin sosyal konut yapımına kaynak olarak kullanılması,
Vergi vermenin cazip hale getirilmesi,
Gelişmiş ülkelerde uygulandığı şekilde konutları yerel yönetimlerin kiraya vermesi ve kira vergisini peşinen kesecek olması nedeniyle hem vergi kaçırılmasının önüne geçilmesi hem kaynak yaratılması,
Vergi ödemekten kaçınanlara uygulanacak caydırıcı yaptırım ve cezaların getirilmesi,
Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’nin lüks konut yapımından vazgeçmesi ve yeniden asli kuruluş amacına dönerek sosyal konut üretmesi,
Ev kredisi verilirken, ilk kez ev sahibi olacaklarla, ihtiyaç dışı/yatırım amaçlı ev satın almak amacıyla kredi talebinde bulunacaklara uygulanacak faizin farklı oranlarda uygulanması,
Yabancılara konut satışının taban miktarının artırılması,
Düzensiz göçle mücadele edilerek, öncelikle ‘yurttaşlarımızın temel barınma haklarının’ güvenceye alınması,
Siyasilerin, piyasayı olumsuz etkileyen söylemlerden uzak durması,
Hükümet tarafından ekonomik istikrarın ve piyasaya güvenin sağlanması,
Enflasyonun, döviz kurunun artışının önlenmesi,
Piyasayı doğrudan ve büyük oranlarla etkileyen akaryakıt, dogalgaz ve elektrik zamlarının geri çekilmesi,
Maaş ve ücretlerde iyileştirme,
Kira yardımının güncellenmesi.
Konut sorunuyla ilgili yapılacak çalışmalarda taraf temsilcilerinin tümünün katılımının sağlanarak, tek taraflı emredici yönetim modeli yerine dünyaca kabul edilmiş yeni yönetim şekli olan ‘yönetişim’ sistemiyle hakkaniyetli, adil çözümlerin üretilmesinin sağlanması’ gibi çözüm yollarının hayata geçirilmesiyle sorunun bitirilmesi mümkündür.
İnşaat sektörüne çalışan firma ve müteahhitlere mali destek ve konut yapımını hızlandıracak ek desteklerin sağlanması.
TOKİ’nin ve belediyelerin, temeli yeterli görünen mevcut binaların üzerine birkaç kat çıkarak kiralık konut üretmelerini de özellikle sonbaharda artacak olan konut sorununa hızlı bir çözüm seçeneği olarak görmekteyiz. Bu konutların birilerini konut sahibi yapmak için değil, barınma ihtiyacı olan kişilere kiralanmak üzere üretilmesi şartı buradaki en önemli ayrıntıdır.”