Uzun bir süreden beri Türkiye’de bir merkez siyaset boşluğu var. İdeolojik ağırlıklı ve kimlik siyaseti ekseni üzerinde yoğunlaşmış siyaset düzeni, toplumda gerilimi ve çatışmayı artırdı. Özellikle iktidarın devlet imkanlarını da kullanarak çatışma ve ötekileştirme üzerine inşa ettiği bu siyasi atmosferden kendilerini kurtaramayan (kurtarmak da istemeyen) diğer siyasi partilerin varlığı, çoktan tıkanma noktasına geldi. CHP bile bir süredir dönüşüm sancıları yaşıyor. (Erdoğan iktidarının siyasal atmosferine demokratik muhalefet yapan az sayıdaki partiler, siyasi programları nedeniyle merkez siyaset konumuzla doğrudan ilişkili değiller.) Buradan mevcut siyasi, iktisadi sorunların çözümünün salt merkez parti iktidarıyla olacağını iddia etmiyorum. Siyasette etkin olacak bir merkez partinin varlığı siyasetteki hadsizliği, nobranlığı, seviyesizliği ve ben yaptım oldu keyfiliğini alabildiğine sınırlayacak ve siyaseti rasyonelleştirecektir.
8 Kasım 2017 tarihinde Bianet’de yayınlanan “İyi Parti Değerlendirmesi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Burada “Akşener, parti kurulmadan önceki açıklamalarında bir merkez siyaset boşluğu olduğunu ve kendilerini bu alanda konumlandıracaklarını açıklamıştı. Genel olarak İslamcı, radikal sağcı, solcu ve özellikle MHP’de temsiliyetini bulan milliyetçi siyasetlerin dışında, ama bir yanıyla da toplumdaki karşılığı daha geniş bir alana yayılması açısından onların üzerinde bir merkez parti iddialarının altını çiziyordu.” demiştim.
Akşener’in bu yaklaşımını yazdıktan sonra şu paragrafı da ilave etmiştim: “İyi Parti kurulduğunda merkez parti sıfatı açısından güçlü kadrolara ve burjuvazi desteğine sahip olmadığı görüldü. Bunu kısmen günün koşullarıyla, yani AKP iktidarının otoriterliğinden çekinen çevrelerin olmasına bağlayabiliriz. Ancak bu zayıflığın esas olarak partinin kendisinden kaynaklandığı da bir gerçek.”
Bu yazım dikkat çekmiş olacak ki, Deutschland Radyo benimle bir röportaj da yapmıştı. O röportajda Meral Akşener’in bagajında olumsuz yükler olmasına rağmen, eğer Akşener merkezde olmayı amaç edinirse, bunun da aşılabileceğini belirtmiştim.
Çok mu naif?
Merkez siyaset nedir?
Merkez siyaset, aslında bir içerikten çok konumlanıştır.
Merkez siyasetin daha çok bir konum olması, kendini bir ideolojiyle sınırlamayan, siyasi yelpazeyi geniş tutan, bu anlamda belli bir oranda eklektik olan, ama yine de ülkenin tarihinden ve siyasi coğrafyasından mürekkep bir iskelete sahip olan siyasi yapılanma anlamına gelir.
Merkez siyaset veya merkez parti:
Sistemin kurucu esaslarına bağlıdır. Bir yanıyla toplumdaki muhafazakarlığı benimsemiş bir yanıyla da yüzü batıya dönüktür. Ekonomide kalkınmacılığı önceler ve kalkınmacılığı ölçüsünde liberaldir.
Devletin Türk-İslamcı genel çerçevesi dahilinde milliyetçi ve İslamcı olmakla birlikte bunu sürekli öne çıkaran siyasi söylemlerde bulunmaz.
Demokratik siyaset yapma anlayışı esas olmasa da demokrasiye karşı değildir. Sivil siyaseti esas alır ve darbelere karşıdır. Kendini sağ veya sol kavramlarıyla tanımlamaz. Toplumdaki kimlik sorunlarını demokratik yöntemlerle çözemese ya da böyle bir çözümü hedeflemese de kimlik siyaseti yapmaz. Popülizm her daim onun heybesinde bulunur.
Merkez parti nereden çıkar?
Türkiye’de toplumun siyasal tercihi genel olarak %70’i sağ, yüzde %30’u soldur. Sol ve sağ kavramlarının siyasal alandaki etkilerinin eski ağırlığını öteden beri yitirdiği ve toplumun siyasal tercihleri için birincil olmaktan çıktığı bir gerçektir. Yine de bu ölçütü yok sayamayız. Bilimsel ve siyasal literatür, şeyleri ve şeyler arası ilişkiyi anlatmak için kategorize etmeyi gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla yukarıda sağ ve sol kavramıyla verdiğim oranlama, toplumun katılaşmış siyasi tercihe sahip kesimleri ile sıvılaşmış siyasi tercihe sahip kesimlerinin içerdiği alt siyasal renklerin bir üst adlandırma/ölçülendirme yapılması zorunluluğundandır.
Bütün bu özellikleri topladığımızda ve toplumun süregiden siyasal tercih biçimlerine baktığımızda, Türkiye’de merkez siyasetin çıkacağı alan sağ siyasi kesimlerden olacaktır. Merkez siyaset partisi sağ siyasal yelpazeden çıkacak ama sağı reddetmeksizin sağı da aşarak merkez siyasete oturabilir.
Bu gerçeklik bize merkez siyasi partinin siyasal yelpazenin ortasındadır mekanik tanımlamasının doğru olmadığını gösterir. Aynen partiler üstü siyaset sözü gibi.
İyi Parti merkezin boşluğunu doldurabilir mi?
Bu sorunun cevabı, İyi Parti’nin konumlanışında yatıyor.
İyi Parti MHP’den ayrıldı. Kadrolarının çok büyük kısmı eski MHP’lilerden oluşmakta. Olabilir. Ancak buradaki asıl mesele İyi Parti’nin merkezdeki boşluğu doldurmaya yönelik bir gelişme göster(e)mediğinde yatıyor.
Milliyetçiliğin esas yeri MHP’dir. İyi Parti MHP milliyetçiliği üzerinden kendini merkez parti konumuna taşıyamaz. Aslı varken, yani MHP orada dururken, İyi Parti milliyetçilik bayraktarlığını yapamaz. Yaparsa da ağır aksak bir pozisyondan kendini kurtaramaz. Bugüne kadar İyi Parti’nin sürecine baktığımızda Türkiye merkez sağını ifade eden politik sahada değil. Hala Kürt düşmanlığını ve arkaik milliyetçiliği politik programının merkezine yerleştirmiş ve bunun üzerinde gelişeceğini düşünmekte. Oy oranındaki artış (Bunun şimdilik kesin bir oranı da yok) siyasi söylemlerinden çok, Erdoğan karşıtlığının bu partideki yansımasını oluşturmakta.
Akşener ve İyi Parti, merkez siyaseti hedeflemek yerine, milliyetçi ve sağ popülizmle AKP’nin yerini alacağını hedefledi.
Merkez siyasetin politik konumlanışına evrilmedikleri sürece, yanıldıklarını ve siyaseten sınırlı kalacaklarını görecekler.
Devletin kimi kesimlerinin İyi Parti’yi güçlendirmek için transfer vb. destekleri olsa da bunun asıl amacı, Kılıçdaroğlu CHP’sinin etkisini İyi Parti eliyle sınırlamaya yöneliktir. İyi Parti için bu politik pozisyonlar geçici ve aldatıcıdır.
2017 tarihli yazımda da İyi Parti’nin politik akslarını merkez siyaset amacı üzerine inşa ederse, etkin bir geleceğinin olacağını belirtmiştim. Üstelik bunu Meral Akşener’in bir dönem olumsuz bir bagaja sahip olmasına rağmen başarabileceğini ilave etmiştim.
Türkiye’nin merkez bir partiye ihtiyacının son 20 yılda kendini bu kadar dayatmasına rağmen, İyi Parti bu gerçeği görmüyor. Görüyorsa bile parti kadroları yılların şekillendirdiği o arkaik milliyetçi atmosferden çıkmıyorlar ya da çıkmak istemiyorlar.
Bu noktada Parti, kendi varoluşunun bu siyasal anlayışa bağlı olduğunu düşünebilir. Ancak bu anlayışın esas adresi MHP’dir ve bu atmosferden kurtulamadıkları sürece aynı platformda dönüp dururlar.
Ayrıca İyi Parti’de bir merkez parti politikasını oluşturacak, Türkiye ve dünya siyasetine dair bu açıdan yeni yönelimler kazandıracak entelektüel bir birikimin olmadığı da görülüyor. Halbuki uç siyasetleri bir arada tutan, yeri geldikçe onları törpüleyen ve toplumdaki siyaset yapma şekline yeni bir şekil veren merkez siyasete çok ihtiyaç var.
Merkez siyaset derken bundan demokratik bir düzenin kurulduğu, başta Kürt sorunu olmak üzere kimlikler sorununu tamamen çözüleceği bir siyasetten bahsetmiyorum. Bu marja rağmen bir merkez siyasi gücün varlığının toplumdaki sorunların konuşulabildiği, iktidarın sorgulanabildiği ve bir ölçüde demokratik adımların atılmasına kapı aralandığı bir yapıyı kastediyorum.
AKP bu boşluğu doldurmadı ve böyle bir amacı da yoktu. Onun ilk başlardaki demokrasi lafızlarının tamamen iktidarını meşrulaştırmaya ve pekiştirmeye yönelik olduğu kısa sürede açığa çıktı. AKP bir ideoloji partisi olarak İslamcı sosların, pragmatik siyasetin ve bırakın hukuku, yasaları da hiçe sayarak çarpık kapitalizmin ve iktidardan beslenenlerin has temsilcisi olduğu ortada.
CHP artık bir galat-ı meşhur olarak yerleşmiş, tırnak içinde bir “sol” parti vasfında olmasıyla, onun merkezi dolduran bir siyasi parti olmasına müsait olamayacağını, 70 yıllık pratik de göstermektedir.
6’lı masa İyi Parti’nin merkez siyasete dönüşmesi için uygun bir zemin sunmakta. Ne yazık ki Akşener bu treni kaçırmak üzere.
İyi Parti’ye yönelik bütün bu eleştirilerim olmasına rağmen, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri için, 6’lı masanın ve burada yer alan İyi Parti’nin varlığı büyük önem arz etmektedir.
NOT: Dün Erdoğan, Akşener’e 6’lı masayı terk et çağrısı yaptı. Bu çağrı HDP’den umduğu ilgiyi göremeyen Erdoğan’daki seçim telaşının arttığını gösteriyor.