Bir süre önce „Başdanışman“lardan biri yeni „devrimci“ ekonomi politikasını tanımlarken („Erdoğanomik“) bunun bilinen hiçbir kalıba sığmayacağını söylüyordu! Ben de o zaman bu konuda bir yazı yazarak onu eleştirmiştim… Sonra bu konuda birkaç yazı daha yazdım:
1- https://www.marmarayerelhaber.com/munir-aktolga/24460-%E2%80%9Ckapitalizme-alternatif-islami-yeni-bir-sistem%E2%80%9D-mi-geliyor-1 (yazı üç bölümde yayınlanmıştı)
2- https://www.marmarayerelhaber.com/munir-aktolga/37018-sayin-erdogan-%E2%80%9Cfaiz-dussun-%E2%80%9D-dedikce-faiz-ve-doviz-yukseliyor–bu-ne-hikmettir!!
3- https://www.marmarayerelhaber.com/munir-aktolga/88971-dolar-euro-dussun-isteniyor-mu–bence-istenmiyor!
4- http://www.aktolga.de/m54.pdf
Dikkat ederseniz bir süredir ne yeni yazı yazıyorum ne de paylaşım yapıyorum -gerçi bunun asıl nedeni yayına hazırladığım yeni kitap ama- bir diğer neden de sözün bittiği yerde olmamız!.. Şöyle geriye dönüp bakıyorum da aslında bugün olup biten her şeyi daha önce yazmışım… Çok kısa bir özet yapmak gerekirse, izlenen ekonomi-politikanın (Başdanışmanın deyimiyle „Erdoğanomik“) ülkeyi götürdüğü yerin özeti şudur:
TL nin değer kaybetmesinin, kurun yükselmesinin arkasında (her ne kadar bu „faiz lobisine“, „dış güçlerin“ komplosuna falan bağlansa da!!) izlenen „ekonomi-politikası“ bulunmaktadır. Mantık şu: Döviz yükselince -TL değer kaybedince- ihracatımız artar. Evet, buna paralel olarak ithalat da pahalanır, ama bu arada eğer faizleri de düşürürsek ithal etmek zorunda kaldığımız birçok malı içerde üretmenin kapısı da açılmış olacaktır… Elinde parası olanlar başlangıçta döviz alımına yönelseler de bir süre sonra yüksek kurdan döviz alma eğilimi duracağından vatandaş yükselen fiyatlara karşı destek olur diyerekten faiz düşük de olsa parasının yönünü -mecburen- TL ye döndürecektir!.. Böylece, ihracat artarken düşük faizle kredi alan yatırımcı içerde üretim yaparak ithal girdi sorununu da çözecek, bu da bizi cari açığın düşmesi sonucuna götürecektir. Bu arada zaten Karadeniz’de bulunan doğal gaz vb. da devreye gireceğinden (Akdeniz’deki problemin altında yatan da enerji sorunu değil midir!) enerji için dışarıya ödenen döviz miktarı da düşeceğinden, bir süre sonra yeni bir denge oluşacaktır… Peki bu arada vatandaş ne mi yapacak?! Kemerleri sıkarak, bir zamanlar „peygamberimizin de yaptığı gibi lokmalarını küçültecektir“!.. Bu işin başka çözüm yolu yoktur!..
İyi güzel, enflasyonu, vatandaşın „bu geçiş döneminde“(!!) perişan olacağını falan göze alıyoruz da, ama bu politikanın temel direği olan ihracat artışını tehlikeye sokacak politikaları ne yapacağız? Vatandaşı ikna etmek için dini ve milliyetçiliği kullanırken bu politika bizi ister istemez ihracatımızın temel direği olan Batı dünyasıyla karşı karşıya getirmeyecek mi!? Alın işte şu son on Batılı büyükelçi olayını… İzlenen ekonomi politikasının sonucu değil midir bu?.. Hadi yarın -çok zor da olsa- bir manevra yaparak bunu da atlattık diyelim, ama bu süreç bizi kaçınılmaz olarak bir savaşa doğru götürmüyor mu? Vatandaşa, enflasyonu, açlık sorununu falan unutturmanın yolu bizi kırk katır yerine kırk satırın altına yatmaya doğru götürmüyor mu? „Bindik bir alamete…“ derken anlatılmak istenen gerçek bu değil mi?..