Köşe Yazarı

Almanya işgal altında

Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yeryüzünde tam bağımsız ülke var mıdır tartışılır ama çoğu ülke ya yarı bağımsız ya da işgal altında. Genç sosyalistler olarak 80’li yıllarda, Türkiye’nin bağımsız bir ülke olmadığını sıklıkla dile getirir, ABD emperyalizmine karşı Türkiye’nin tam bağımsızlığı için kendimizce, kendi yöntemlerimizle mücadele ederdik. 12 Eylül askeri darbesinin getirdiği baskıcı rejim altında çeşitli tutuklamalara, baskılara maruz kalır fakat doğru bildiğimiz yoldan dönmezdik. Arkadaşlarımızdan kaybettiklerimiz oldu, yine de yolumuzdan dönmedik. Geriye dönüp baktığımızda, bu savaşı kaybettiğimiz inkar edilemez bir gerçek. Siyasi realiteyi inkar etmek, bir hastalığı inkar etmeye benzer. Hastalığı inkar ederseniz, tedaviyi de inkar edersiniz ve ölürsünüz. Savaşı kaybetmiş olmamız ideallerimizin yanlış olduğu anlamına gelmiyor tabi. Yol ve yöntemlerimizin yanlış ve/veya yetersiz olduğu anlamına geliyor. Bu idealler için verilen mücadeleler dünya genelinde görece azalmış olmakla beraber, bitmiş değiller. Mücadeleler devam ediyor.

1995’te Almanya’ya geldiğimde, Avrupa’nın tarihini genel hatlarıyla bilmekle beraber, bu ülkelerin görece Türkiye’den biraz daha bağımsız olduğunu düşünüyordum. Nedense ulaştıkları ekonomik ve kültürel seviye bu izlenimi veriyordu. Bireysel özgürlükler, bireylerin özgüven seviyesi, hukuk alanındaki işlevsellik vs. Türkiye’den hayli ileri.

Ukrayna işgali, Avrupa ülkelerinde, özellikle de Almanya’da karanlıkta kalmış, unutulmuş, flulaşmış bazı gerçekleri yeniden su yüzüne çıkardı. İşgalin ilk gününden itibaren özellikle Almanya’ya büyük roller biçtim hep. Ne de olsa devasa ekonomik hacmiyle Avrupa’nın lokomotifi, dominant ülkesiydi. Almanya’nın sözünden çıkılmazdı, o ne derse oluverirdi. Ancak ne var ki Ukrayna krizinde Almanya, kendisine sufle verilen bir ülke rolü oynadı hep. Önceleri bunun taktiksel-geçici bir duruş olduğunu düşündüm. Bıçak kemiğe dayanınca restini çeker, durumu toparlar diye düşündüm. Bıçak kemiğe dayandı ama hala tık yok. Bu defa da “acemi koalisyona” bağladım, Almanya’nın bu edilgen, anlaşılmaz, adeta kurşunu kendi ayağına sıkan tutumunu.

Siyasi erkin tüm yetkilileri ara ara bıçağın kemiğe dayandığını, Almanya’nın bundan fazlasını artık kaldıramayacağını, daha fazla itilirse uçurumdan aşağı yuvarlanacağını söylüyorlar söylemesine ama üsluplarında ve ses tonlarında bir çaresizlik, bir sitem, neredeyse bir serzeniş var. Derken ampul yandı, jeton düştü. Acı gerçek zihnimde şimşek gibi çaktı; Almanya hala işgal altında..!

1945’te Sovyet orduları Berlin’e girip II. Dünya Savaşı’na son noktayı koyunca, Amerika, Britanya ve Fransa fırsattan istifade, Almanya’nın batısını aralarında bölüşüp işgal ettiler. Her biri işgal ettikleri bölgelere asker konuşlandırıp üslerini kurdular. Gün gelip Sovyetler dağılınca, Doğu Almanya’yı para karşılığında Batı Almanya’ya satıp çekildi. Velakin diğer işgalci güçler çekilmek yerine, sadece asker sayılarını azaltarak işgali sürdürmeye devam ettiler. 2006 yılındaki çekilmeden sonra Britanya ve Fransa’nın Almanya’da kalan asker sayısı her ne kadar yüzlerle ifade edilse de, fiilen ve hukuken işgalleri devam ediyor. Savaş sonrası imzalanan antlaşmalara dayanarak, gerektiğinde asker sayılarını tekrar arttırabileceklerini düşünüyorlar. Amerika’nın ise bu ülkede hala 35.000 işgalci askeri ve üsleri bulunuyor.

Hal böyleyken, gerek Alman kamuoyu gerek dünya kamuoyu, bu ülkede hala II. Dünya savaşı antlaşma maddelerine dayanan işgalin hukuken devam ettiğini neden bilmiyor? Bunun bilinmemesi Alman devlet aklının işine geliyor, çünkü bu bir ülke için utanç verici. Bunun bilinmemesi Amerika’nın da işine gelmiyor, çünkü bu bilinirse karşı çıkışlar baş gösterebilir, ayaklanmalar çıkabilir.