Köşe Yazarı

Yeni Bir Türkiye İçin Yeni Bir Anayasa Hayali : Yokistan (6)

Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Giriş : Bundan 6-7 yıl önce yine bir “yeni anayasa” tartışması gündemdeyken, Sevan Nişanyan, Ali Nesin, Edip Yüksel gibi isimlerle Facebook ve mail üzerinden yaptığımız yorumlaşma ve tartışmaları bir metinde toplamış, kitaplaştırmaya niyet etmiştim. “Ütopya” kelimesinin Türkçe karşılığı olarak uydurduğum “Yokistan” başlığını taşıyan kitap -neyse ki- hiç yayımlanmadı. Aradan geçen süre zarfında, bu adamlar yarın devrilir de birileri gelir “ne yapalım şimdi?” sorar diye ana metni ve savunma tezlerini zaman zaman güncelledim. Birkaç hafta boyunca bölüm bölüm bu sayfada yayınlayacağım. İtiraz ve düşüncelerinizi [email protected] adresine iletebilirsiniz.

*

Geçen haftadan devam:

Din İşleri ve Diyanet

Diyanet İşleri Başkanlığı isimli kurumun yegane kuruluş amacı ve işlevi, Sünni Müslüman çoğunluğa din hizmeti sunmaktır. Bu kurum, Osmanlı devletinin Sünni Müslüman politikasının devamıdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, derhal lağvedilmelidir.



Seküler devlet, hiç bir şekilde, hiçbir din ve inanca özel bütçe ayırarak, farklı inançtaki ya da inanmayan vatandaşlarına karşı eşitsizlik yaratmaz. Daha doğrusu, farklı inançtaki ya da inanmayan vatandaşlarından “zorla” aldığı vergilerle, başka bir dini ya da bir inancı finanse edemez.

Ülkedeki cami, cemevi, kilise ya da diğer dinlerin ibadethanelerinin her türlü masrafı, o dinlerin mensupları, sempatizanları ya da cemaatleri tarafından karşılanacaktır. Bu, gönüllü bağış yoluyla gerçekleşir. Bu konuda, Hristiyan cemaatinin kendi ibadethane ve dini kurumlarını finanse etme pratiğinden örnek alınmalıdır.

Buna ihtiyaç / talep olan yerlere ibadethane inşa etmek de dahildir. Yerel yönetimin görevi, buna uygun arazi tahsis etmek ve inşaat faaliyetlerini denetlemekle sınırlı olacaktır.

Din adamlarının ve ibadethane görevlilerinin maaşı da aynı şekilde gönüllü bağışlarıyla ödenecektir. Yine cemaat, söz konusu ibadethanede görev yapacak din adamını kendi eğitir, kendi seçer, anlaşır ve görevlendirir, gerekirse değiştirir. Bu yeni bir adet değildir. Anadolu’da yüzlerce yıldır on binlerce köy, kendi imamlarını yetiştirmiş, imamın, hatta camide din eğitimi gören öğrencilerin geçimini, yemesini-içmesini, barınmasını köy halkı imece usulüyle, ortaklaşa sağlamıştır. Hatta “gezici, mevsimlik imamlık” şeklinde bir meslek türemiş, özellikle Ramazan aylarında gezici imamlar köy köy gezerek, anlaştıkları köylerde konaklayarak “mesleklerini” icra etmişlerdir.

Bu işleri yürütmek için, gerek görülürse büyük şehirlerde cemaat içinden gönüllülük esasına göre işleyen heyetler oluşturulur ya da dernekler, vakıflar kurulur. Ancak küçük yerleşim yerlerinde bu işlerle ilgilenmeyi kendine görev edinmiş kişiler kendiliğinden çıkacaktır. “İmamın maaşını denkleştirmek için” kapı kapı bağış toplamaya çıkan tonton amcalar mucizeler yaratabilir.

Bir ibadethaneye ya da cemaate maddi katkı sunmak için illa o dinin mensubu ya da inananı olmaya gerek yoktur. Ancak bu katkı ve bağışların siyasi ya da ticari amaçlarla reklamının yapılmaması için bağış ve yardımlara dair kayıtlar gizli tutulur.

Bu şekilde bağış ve yardımlarla ibadethane ve din adamlarını finanse edenlere (ilahi mükafatın yanında) öldüklerinde söz konusu ibadethanede özel tören ya da cami/kilise bahçesine/mezarlığına gömülme gibi, o dinin / inancın geleneklerine göre ayrıcalık tanınabilir.

Herhangi bir kişinin, hiçbir din, mezhep ya da inanca, hiçbir şekilde maddi destekte bulunmama hakkı vardır. Kimse bunun için zorlanamaz, baskı kurulamaz.

İnananlar, din işlerine dair emir ve tavsiyeleri, kendi dinlerinin / cemaatlerinin görevlendirdiği din adamlarından alacaklardır. Devlet, açıkça suç içermediği müddetçe, bu emir ve tavsiyelere (fetva) karışamaz, müdahale edemez, hiçbir şekilde yönlendiremez.

Burada ince bir nokta var; Müslüman din adamının vereceği “dinden çıkan öldürülmelidir” fetvası suç içerir mi? Bu fetvayı duyan bir Müslüman, silaha sarılıp da mürtedin birini öldürürse, din adamı azmettirme suçlusu mudur? “Fetvanın suç teşkil etmesi” çizgisi nedir? Yahudi bir din adamının eşcinseller aleyhinde vereceği fetva nefret suçu mudur?

Dinin günlük hayata etki etmeme ihtimali düşünülemez. Ya da din adamlarının, günlük hayata hiç karışmadan sadece “öteki dünya” için konuşmaları da beklenemez. Şu halde; din adamlarının fetva ve söylemleri konusunda, düşünce ve ifade özgürlüğüne dair esaslar -geçen hafta bunu tartıştık- aynen geçerli olacaktır.

Minimum sayıda cemaat oluşturacak kadar inananı ya da sempatizanı bulunan herhangi bir din, inanç, mezhep, ekol ya da akım, “ilahi olup olmamasına” bakılmadan ve sorgulanmadan devlet gözünde meşru kabul edilmelidir. Devlet nezdinde Müslümanlığın Uçan Spagetti Canavarı ya da Jedi dinlerinden, Hanefiliğin Caferilikten farkı olamaz.

Kişilerin din ve inançlarına yönelik bilgiler, başta kimlikler olmak üzere hiçbir yerde kayıt altına alınamaz. Kişiler, din ve inançlarını açıklamak için zorlanamaz, teşvik edilemez.

Kişiler, kendilerine ya da çocuklarına, istedikleri din ve inanca dair eğitimi vermekte, verdirtmekte ya da tam aksine bundan muaf tutmakta serbest olmalıdır.



E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir