Sosyoloji bilimi dinler ile insanlar arasında duygusal bir bağ olduğunu ve bu duygusal bağın küçük yaşta bilinçaltına nakşedildiğini söyler. Bu yüzden kişi ne kadar zeki olursa olsun ileri yaşlarda zekasını kullanarak dinini sorgulamaya girişemez ve bu bağı koparıp atamaz. Ne yazık ki bu bilinçaltı etkileşimi sadece dinler için değil başka birçok konuda da geçerlidir. İdeolojiler, hurafeler, vatan, millet, bayrak gibi kavramların kutsallaştırılması ve daha da kötüsü küresel güçlere duyulan hayranlık! Bugün birçok insan ya Rusya’ya veya Çin’e ya da Batı’ya veya NATO’ya öylesine inanmış ki, ne söylerseniz söyleyin, ne delil gösterirseniz gösterin ne bağlandığı tarafın negatif yönlerine ne de karşı olduğu tarafın pozitif yönlerine asla ikna edemezsiniz.
Kuruluş amacı Batı’nın kendi deyimiyle “Sovyet yayılmacılığı ve Komünizm tehlikesi”ne karşı üye ülkelerin güvenliğini sağlamak olan NATO, Sovyetler’in dağılması ve dolayısıyla “Komünizm tehlikesi” nin ortadan kalkmasıyla birlikte kendisini feshetmek yerine, Doğu Bloku’ndan ayrılan ülkeleri de bünyesine katarak genişleme yoluna girdi. Bununla da yetinmeyip, ABD’nin ekonomik, siyasal ve stratejik menfaatleri doğrultusunda, kuruluş amacını aşarak üçüncü dünya ülkelerini dizayn etmek üzere işgallere girişti. Yugoslavya, Afganistan, Irak, Mısır, Libya ve Suriye kan gölüne çevrildi, en acımasız katliamlar yapıldı. Batı’nın bizatihi kendi değerleri olan “insan hakları” gibi değerler pervasızca çiğnendi, halklar karınca sürüleri gibi ezilip geçildi. Elbette ki yapılan zulümlerin büyük çoğunluğu basına ve ekranlara yansımadı hatta basından ve medyadan gizlendi, örtbas edildi ve bizler sadece onların dikkatinden kaçıp basına ve ekranlara yansıyanları gördük. Oysa biliyoruz ki gördüklerimizden çok daha fazlası yaşandı ve bizlerden gizlendi.
Batı dünyasının, yine bir batı değeri olan “self determination = halkların kendi kaderini tayın hakkı”nı sadece işine geldiği yerde destekleyip işine gelmediği yerde şiddetle karşı durduğuna defalarca tanık olduk. Birçok defalar ülkeleri bölme işlemini bizatihi güç kullanarak (Yugoslavya’da olduğu gibi) kendi elleriyle gerçekleştirdiklerine tanık olduk. Birçok defalar da ayrılmak isteyenlere ayrılıkçı, bölücü, terörist deyip en acımasız yöntemlerle engel olduklarına tanık olduk. Ukrayna Rusya’dan ayrılırken “self determination” ve fakat Kırım Ukrayna’dan ayrılırken “Rus oyunu, Rus işgali, ilhak”, Donbass için ha keza. Bu bölgelerde yaşayan halkların arzuları, talepleri hiç umurunda değildir Batı dünyasının. Çünkü bu halkların yüzü Batı’ya dönük değil. Kiev yönetiminin bu bölgelere yönelik şiddeti hiçbir batılı haber kaynağında yer almaz. Kiev yönetimi bu bölgelerde ne kadar katliam yaparsa yapsın, ne kadar kan dökerse döksün, ne denli orantısız güç kullanırsa kullansın, bunları asla Batı basınında göremezsiniz. Oysa Rusya yönetimi defalarca batıya seslendi, defalarca çağrılarda bulundu, “Kiev yönetimi Donbass’ta katliam yapıyor, orantısız güç kullanıyor, kendi yarattığınız neo-nazi canavarınıza engel olun, en azından bir çağrı yapın, Minsk mutabakatı bizatihi onu imzalamış olan Kiev yönetimi tarafından çiğneniyor!”. Bu çağrılar hiç kale alınmadı, Batı basınında hiç yer almadı. Ne bu çağrılar Batı basınında yer aldı, ne de Kiev yönetiminin bu özerk bölgelerde yaptığı katliamlar yer aldı. Ta ki Rusya’nın bu bölgelere askeri yığınak yapıp tatbikatlara başladığı güne kadar. Sonra Batı birden bire ayağa kalktı, “Rusya zavallı gariban Ukrayna halkına saldıracak” diye yaygara koparmaya başladılar ve bugüne geldik.
Ukrayna’nın Sovyetlerden ayrıldığı 1991’den 2002’ye kadar ne milliyetçilik ne de bir Rus karşıtlığı yoktu. ABD ve batılı bazı müttefikleri 2002’den itibaren Ukrayna üzerinde yıllarca süren sinsi bir planı uygulamaya koydular. Bir Rus karşıtlığı oluşturmak için Irkçılığı geliştirme yönündeki bu sinsi planlar, başta CIA olmak üzere batılı istihbarat birimleri eliyle yıllarca uygulandı ve sonunda Ukrayna devlet başkanı 2014’te “turuncu devrim” adı altındaki bir darbeyle indirilerek yurtdışına kaçması sağlandı. O günden bugüne CIA ve Batılı istihbarat örgütlerinin kurgulayıp sahneye koyduğu sahte “turuncu devrim”in gölgesindeki şaibeli seçimlerle birçok Batı kuklası devlet başkanı geldi ve gitti. Her nedense iktidara gelenlerin hemen hepsi İşadamı ve Batı destekli oligarklar. Dolayısıyla Ukrayna’da 2005’ten bu yana siyaset para babalarının kontrolünde ve bu para babalarının hepsi Batı destekli ve Batı ile ticari ilişkileri olan kişiler. Bugün iktidarda olan Zelensky yine Batı kuklası bir neo-nazi ırkçısıdır. Aslen yahudi olması bir neo-nazi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Rusça’yı, Rus dili ve edebiyatını, Dostoyevsky’yi ve Tolstoy’u yasaklayan kararnamenin altında Zelensky’nin imzası var. Rusça’yı yasaklayan kararnamenin altında imzası olan bu düşük karakterli iki yüzlü adam bugünlerde öylesine gülünç bir duruma düştü ki, harekat başladığından bu yana ekranlar karşısında yaptığı her iki konuşmasından birisini Rusça yapıyor. İşte işbirlikçi kukla olmak böyle bir şey olsa gerek.
Sovyetler’in dağılmasından sonra NATO’nun kuruluş amacını aşarak ABD’nin üçüncü dünya ülkeleri üzerinde azgınca kullandığı kanlı bir sopaya dönüşme yönünde geçirdiği evrimsel süreç insanlığa büyük acılar yaşattı. Görüldüğü gibi bir küresel gücün diğeri karşısında zayıflaması ve küresel güç olmaktan giderek uzaklaşması, diğerinin giderek daha da zalimleşmesine ve azgınlaşmasına neden oluyor. İşte bu yüzden Rusya’nın yeniden küresel bir güç haline gelmesi, hiç olmazsa ABD ve onun kanlı sopasına dönüşmüş olan NATO’nun bundan böyle atacağı adımlarda biraz daha temkinli olmasını sağlayacaktır. Yani hiç olmazsa dinsizin hakkından imansız gelsin. Madem halkların gücü bu küresel güçlere yetmiyor, hiç değilse onlar birbirlerini frenleyecek güce ulaşsınlar. Bu açıdan Rusya’nın bu harekatının mümkün olduğunca halkların en az zarar göreceği bir şekilde başarıya ulaşması ile, ABD ve onun güdümündeki NATO’nun eskisi gibi canının